İmanın alameti namazdır

imat

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
8 Mayıs 2011
Mesajlar
154
Tepkime puanı
4
Kitâba(Kur'an'a) sımsıkı sarılan ve namazı dosdoğru kılanlara gelince: Muhakkak ki Biz, iyiliğe çalışanların mükâfâtını asla zâyi etmeyiz.(A'râf Sûresi: 7/170)"Namazı kılınız, zekâtı veriniz ve Peygambere itaat ediniz ki, Allah'ın rahmetinden pay alabilesiniz.Kâfirlerin yeryüzündeki güçlerinin karşı konulmaz olduğunu sanmayınız. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir varılacak yerdir!..(Nur Suresi,56,57.Ayet)

İşte hazırlık budur... Allah'a bağlanarak, namaz kılmakla kalbi güçlendirmek, cimriliği aşarak, zekât vermek suretiyle de nefis ve toplumu arındırmaktır. Peygambere itaat etmek, verdiği hükümden memnun olmaktır. Büyük-küçük her işte Allah'ın şeriatını uygulamaktır. Yüce Allah'ın insan hayatı için seçtiği sistemi yürürlüğe koymaktır.

"Ki, Allah'ın rahmetinden pay alabilesiniz."

Yeryüzünde bozulmaktan, düşkünlükten, korkudan, bunalımdan ve sapıklıktan ahirette de ilahi kızgınlıktan, azap ve cezadan kurtulmak suretiyle Allah'ın rahmetinden pay alabilesiniz.

Siz Allah'ın belirlediği hayat sistemine uyduğunuz ve O'na bağlı kaldığınız sürece kâfirlerin hiçbir gücü size üstünlük sağlayamaz. Onlar yeryüzünde egemenlik kurmanıza engel olamazlar. Onların görünürdeki güçleri yolunuza dikilemez. Siz imanınız sayesinde güçlüsünüz. Toplumsal düzeniniz ve sahip olduğunuz sayınızla güçlüsünüz. Gerçi maddi açıdan onlar kadar kalabalık olmayabilirsiniz ama, cihad eden mü'min kalpler harikalar, olağanüstülükler başarırlar.

İslâm, hiç kuşkusuz büyük bir gerçektir. Bu ayetlerde yer alan Allah'ın vaadinin gerçekliğini görmek isteyenler bu gerçeği olanca derinliği ile algılamalıdırlar. İnsanlık tarihine bakıp yüce Allah'ın bu vaadini doğrulayan örnekleri araştırıp görmelidirler. Onun hakkında kuşkuya düşmeden ve herhangi bir durumda bu vaadin gecikmesi yüzünden sarsılmadan, bu vaadin tüm şartlarını gerçek mahiyetiylé kavrarlar.

Bu ümmet ne zaman Allah'ın belirlediği hayat sistemine uymuşsa, bu sistemi hayatına egemen kılmışsa, her işte onun egemenliğini kabul etmişse, o zaman yeryüzüne egemen olmaya, dinin ve hayat sistemïnin sağlam temellere' oturmasına ve korkuların güvene dönüşmesine ilişkin Allah'ın vaadi gerçekleşmişti: Ne zaman da bu sistemden ayrılmış, mutlaka kafilenin gerisine düşmüştür, aşağılanmıştır. Dinin insanlık üzerinde kurduğu egemenliğine son verilmiş, hayattan uzaklaştırılmıştır. Her yönden korkulu bir hayata mahkûm olmuş, düşmanlara yem olmuştur.

Dikkat edin, Allah'ın vaadi her zaman geçerlidir ve Allah'ın koyduğu şart bellidir. Şu halde, vaadin gerçekleşmesini isteyen Allah'ın koştuğu şartı yerine getirsin. Allah'dan daha iyi sözünde kim durabilir:

AİLE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

İslâm eksiksiz bir hayat sistemidir, insan hayatının tüm evrelerini, tüm aşamalarını, tüm ilişkilerini ve bağlantılarını, tüm hareket ve durgunluklarını düzenler. Bu yüzden genel ve büyük yükümlülüklerin açıklanmasını üstlendiği gibi, küçük günlük davranış kurallarının açıklanmasını da üstlenir. Bunlar arasında bir uyum oluşturur ve son aşamada hepsini yüce Allah'a yöneltir.

Bu sure, sözünü ettiğimiz uyuma bir örnek oluşturmaktadır. Evlere girmek için izin istenmesi kuralının yanında bazı cezai yaptırımları da içerir. Öte yandan varlık aleminde çıkılan büyük bir gezintiye yer verir. Sonra surenin akışı dönüp Allah ve Peygamberinin hükmüne başvurma konusunda müslümanların takındıkları güzel ve örnek tavırla, münafıkların takındıkları kötü tavırdan söz eder. Bir yandan da yüce Allah'ın yeryüzüne egemen kılmaya, korkularını güvene dönüştürmeye ve egemenliklerini pekiştirmeye ilişkin mü'minlere yönelik gerçek vaadine değinir. İşte bu derste de Peygamber efendimizin -salât ve selâm üzerine olsun- meclisinde izin isteyerek konuşmaya başlamanın yanında ev içinde odalara girmek için izin isteme kuralına dönülüyor. Peygamber éfendimize hitap ederken veya kendisini çağırırken takınılması zorunlu olan edep tavrının yanında akraba ve arkadaşlar arasındaki ziyaret ve yemek adabını düzenliyor. Bütün bunlar büyük-küçük,. hayatın her alanında Kuran tarafından eğitilen müslüman cemaatin uyguladığı ve ilişkilerini ona göre düzenlediği davranışlardır.

"Münafıklar Allah'ı aldatmaya yelteniyorlar, ama asıl Allah onları aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insanlara gösteriş yapmaktır. Allah'ın adını pek az anarlar."(Nisa,142.Ayet)

"İki taraf arasında yalpalarlar. Ne bu tarafa ne de o tarafa yar olurlar. Allah'ın şaşırttığı kimseye sen çıkış yolu bulamazsın."

Bu da ilahî hayat sisteminin mümin gönülleri okşayıcı bir diğer atağıdır. Çünkü bu gönüllerin Allah'ı aldatmaya kalkışan bir toplumdan nefret etmesi kaçınılmazdır. Sonra bu gönüller, gizli, kapalı her şeyi bilen yüce Allah'ın aldatamayacağını çok iyi bilirler. Allah'ı aldatmaya kalkışan birinin kötülük, bilgisizlik ve büyük bir gaflet içinde olmasının zorunlu olduğunu çok iyi kavrarlar. Bu yüzden Allah'ı aldatmaya yeltenen bu adamlardan nefret ederler. onları hor görürler, küçümserler.

Bu ataktan sonra, onların yüce Allah'ı aldatmaya kalkıştıkları anlatılmaktadır. Oysa "Asıl Allah onları aldatır." Yani onlara süre tanır, sapıklıklarıyla baş başa bırakır. Kendilerine gelmelerini sağlayacak bir musibetle onları uyarmaz. Gözlerini açacak bir felaketle onları uyandırmaz. Uçurumdan aşağı düşene kadar kendi hallerinde bırakır. İşte yüce Allah'ın onları aldatması budur. Çoğu zaman felakettir ve sıkıntılar yüce Allah'tan birer rahmettir; kulların başına gelince çabucak hatadan dönmelerini sağlayan veya daha önce bilmediklerini öğreten... Aynı şekilde sapık günahkarların sağlıklı bir şekilde bolluk içinde hayat sürdürmeleri, yüce Allah'ın onlara süre tanıması anlamındadır çoğu zaman. Çünkü onlar, günah ve sapıklıkta öyle bir noktaya gelmişler ki, bir musibet, bir uyarı almaksızın en kötü sonuca ulaşıncaya kadar öylece bırakılmayı hakketmişlerdir.

Ardından ayetlerin akışı, mümin gönüllerde, nefret ve horlamadan başka hiçbir etki bırakmayan ayıplayıcı ve aşağılık bir portrelerini çizmektedir.

"Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insanlara gösteriş yapmaktır. Allah'ın adını pek az anarlar."

Onlar Allah ile buluşmanın onun huzurunda durmanın, ona bağlanmanın, ondan yardım istemenin arzu ve hararetiyle namaza durmuyorlar. İnsanlara gösteriş yapmak için namaz kılıyorlar. Bu yüzden, ağır bir işi yapan ya da sıkıntılı bir işe koşturulan biri gibi ciddiyetsiz ve isteksiz ayakta dikilirler. Aynı şekilde Allah'ı da pek az anarlar. Onlar bir şey yaparken Allah'a yönelmezler, amaçları insanlara gösteriş yapmaktır.

Bu, hiç kuşkusuz müminin zihninde nefret uyandıran bir tablodur. Gönüllerinde küçümseme ve tiksinti duygularını harekete geçirir. Bu bilincin bir gereği olarak, münafıklara mesafeli davranmalıdırlar. Kişisel ve çıkara dayalı ilişkilere önem vermemelidirler. Müminlerle münafıkların ilişkilerini kesmede, hikmetli eğitim metodunun bir aşamasıdır bu.

Ayetin akışı, ayıplayıcı ve nefret uyandırıcı tabloyu çizmeye devam ediyor:

"İki taraf arasında yalpalarlar. Ne bu tarafa ne de o tarafa yar olurlar. Allah'ın şaşırttığı kimseye sen yol bulamazsın."

Yalpalayıp duran, kararsız, sallantılı, istikrarsız ve dayanaksız bir konum. İki saftan birine; mümin ya da kafir saffa yar olmama... Böyle bir konum mümin gönüllerde, aynı şekilde küçümseme ve tiksintiden başka bir etki bırakmaz. Aynı zamanda münafıkların kişilik bakımından da zayıf olduklarını göstermektedir. Bu tarafta ya da o tarafta, kesin bir konum edinememelerine neden olan, bu kişilik zayıflığıdır. Gerek bu tarafta gerek o tarafta yer alıp, açıkça bir görüş, bir inanç ya da konum belirlemelerine engel teşkil etmektedir bu zayıflık.

Bu aşağılayıcı portrelerin ve bu kararsız konumların ardından, yüce Allah'ın azabını hakketmelerine, hidayete ermeleri için yardım edilmeye layık olmadıklarına, bu yüzden kimsenin onları doğru yola iletemeyeceğini ve esasında doğru bir yolda bulunmalarının mümkün olmayacağına ilişkin bir ifade yer almaktadır:

"Allah'ın şaşırttığı kimseye sen çıkış yolu bulamazsın."
 
Üst Alt