- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
İki Yol (Mahir ŞAHİN)
Bir zamanlar bir ülkede yaşayan iki asker varmış.
Bunlar bir gün komutanlarından bir emir almışlar. Bu emre göre uzak bir şehre gitmeleri gerekiyormuş.
Komutanlarının verdiği emri duyunca:
“Baş üstüne!” deyip hazırlık yapmaya gitmişler.
Daha sonra da beraberce yola koyulmuşlar.
Az gitmişler, uz gitmişler. Epeyce bir yol gitmişler.
Sonra yolun ikiye ayrıldığı bir kavşağa gelmişler.
Orada bir adam durmaktaymış.
Selam verip biraz sohbet etmişler.
Daha sonra adam askerlere:
“İsterseniz size bu iki yol hakkında biraz bilgi vereyim. Beni dinledikten sonra hangisinden gideceğinize karar verirsiniz.” demiş.
Askerler memnun olmuşlar.
Adam:
“Aslında bu yolların her ikisi de aynı uzunlukta. Fakat sağdaki yoldan gidenler zarar görmez. Üstelik o yoldan gidenlerin onda dokuzu, çok rahat eder. Hatta çok büyük kazançları olur.
“Şu soldaki yol ise pek faydalı bir şey yoktur. Üstelik o yoldan giden yolculardan onda dokuzu da zarar görür.”
“Sol yolun yolcuları, görünüşte bir hafiflik ve rahatlık içindedirler. Çünkü kendilerine bir ölçüde zahmet verecek çanta, silah gibi şeyleri yanlarına almamışlardır. Onlar hiçbir kanun ve düzene uymazlar.”
“Kurallara ve askerlik düzenine bağlı olan sağ yolun yolcuları ise, görünüşte biraz zahmet çekerler.
“Çünkü çeşitli yiyeceklerle dolu çantalarını ve gerektiğinde düşmanlarına karşı kullanacakları silahlarını yanlarında taşırlar.” demiş.
Askerler, adamın söylediklerini dikkatle dinlemişler.
Fakat her biri farklı yoldan gitmek niyetindeymiş. Birbirlerini ikna etmek istemişlerse de başarılı olamamışlar.
Daha sonra o iki askerden birisi sağdaki, diğeri ise soldaki yoldan gitmiş.
Sağdaki yoldan giden asker sırtına yiyecek, silah gibi ağırlıklar yüklenmiş olarak yol alıyormuş.
Biraz zahmet çekmiş. Fakat onun kalbi ve ruhu, pek çok korkunun ve başkaları tarafından aşağılanmanın ağırlığından kurtulmuş.
Soldaki yoldan giden diğer asker ise, kurallara uymak istememiş. Hatta askerlik görevini de terk etmiş.
Böyle yapmakla bir ölçüde serbest hareket etmiş, bedeni bir miktar ağırlıktan kurtulmuş.
Fakat bu defa da onun kalbi ve ruhu pek çok korku ve aşağılanmanın ağırlığı altında ezilmiş.
Yol boyunca her şeyden korkmuş, herkese dilenci olmuş.
Nihayet güç bela o şehre ulaşmış. Ama zaten asi ve kaçak olduğundan kendisini yakalanıp hapse atmışlar.
Sağdaki yoldan giden asker, görevini biliyor ve seviyormuş. Bu sebeple gerekenleri yapmış. Çantasını ve silahını sürekli yanında taşımış.
Bunun için ne kimseden korkmuş, ne de kimse tarafından aşağılanmış. Vicdanı ve kalbi rahatlık içinde yolculuk yapmış.
Hedefe ulaştığında ise, görevini başarıyla tamamlamış kimselere yakışır bir şekilde karşılanmış.
Görevini sorumlulukla yerine getirdiği için kendisine birçok ödül de verilmiş.
Şimdi bu masalın gerçek anlamına bakalım:
Sevgili dostum!
Yolculuğa çıkan o iki asker, aslında iki tip insanı temsil etmektedir.
Onlardan birisi Allah’ın kanunlarına boyun eğen, uysal bir kimsedir. Bu kişi masalda sağ yoldan giden yolcu olarak gösterilmiş.
Diğeri ise içindeki kötülük odağı olan nefsinin isteklerine uyan ve emirlerini dinlemeyerek Allah’a isyan eden kimsedir. Bu kişi ise masalda sol yoldan giden yolcu olarak gösterilmiş.
O yolculuk ise, herkesin bir ömür yaşadığı şu hayat yolculuğudur.
Bu yolculuk ruhlar aleminde başlar. Dünyada devam eder. Nihayet ölüm tünelinden geçip ahiret ülkesine ulaşır.
Çanta ve silah ise, kişinin hayatı boyunca yaptığı ibadet ve iyiliklerdir.
İbadet ve iyilik yapmak insanlara zor gelir. Fakat bu zorlukların içinde nice güzellikler de vardır.
Üstelik insanlar onlarda hiçbir şeyde bulmadıkları çok özel ve güzel tatlar da bulurlar.
Daha da önemlisi yapılan ibadet ve iyiliklere karşılık Ahiret ülkesindeki sonsuz hayatta çok önemli ödüller verilecektir.
Tabii kötülük ve günahlar için de o denli cezalar…
Bir zamanlar bir ülkede yaşayan iki asker varmış.
Bunlar bir gün komutanlarından bir emir almışlar. Bu emre göre uzak bir şehre gitmeleri gerekiyormuş.
Komutanlarının verdiği emri duyunca:
“Baş üstüne!” deyip hazırlık yapmaya gitmişler.
Daha sonra da beraberce yola koyulmuşlar.
Az gitmişler, uz gitmişler. Epeyce bir yol gitmişler.
Sonra yolun ikiye ayrıldığı bir kavşağa gelmişler.
Orada bir adam durmaktaymış.
Selam verip biraz sohbet etmişler.
Daha sonra adam askerlere:
“İsterseniz size bu iki yol hakkında biraz bilgi vereyim. Beni dinledikten sonra hangisinden gideceğinize karar verirsiniz.” demiş.
Askerler memnun olmuşlar.
Adam:
“Aslında bu yolların her ikisi de aynı uzunlukta. Fakat sağdaki yoldan gidenler zarar görmez. Üstelik o yoldan gidenlerin onda dokuzu, çok rahat eder. Hatta çok büyük kazançları olur.
“Şu soldaki yol ise pek faydalı bir şey yoktur. Üstelik o yoldan giden yolculardan onda dokuzu da zarar görür.”
“Sol yolun yolcuları, görünüşte bir hafiflik ve rahatlık içindedirler. Çünkü kendilerine bir ölçüde zahmet verecek çanta, silah gibi şeyleri yanlarına almamışlardır. Onlar hiçbir kanun ve düzene uymazlar.”
“Kurallara ve askerlik düzenine bağlı olan sağ yolun yolcuları ise, görünüşte biraz zahmet çekerler.
“Çünkü çeşitli yiyeceklerle dolu çantalarını ve gerektiğinde düşmanlarına karşı kullanacakları silahlarını yanlarında taşırlar.” demiş.
Askerler, adamın söylediklerini dikkatle dinlemişler.
Fakat her biri farklı yoldan gitmek niyetindeymiş. Birbirlerini ikna etmek istemişlerse de başarılı olamamışlar.
Daha sonra o iki askerden birisi sağdaki, diğeri ise soldaki yoldan gitmiş.
Sağdaki yoldan giden asker sırtına yiyecek, silah gibi ağırlıklar yüklenmiş olarak yol alıyormuş.
Biraz zahmet çekmiş. Fakat onun kalbi ve ruhu, pek çok korkunun ve başkaları tarafından aşağılanmanın ağırlığından kurtulmuş.
Soldaki yoldan giden diğer asker ise, kurallara uymak istememiş. Hatta askerlik görevini de terk etmiş.
Böyle yapmakla bir ölçüde serbest hareket etmiş, bedeni bir miktar ağırlıktan kurtulmuş.
Fakat bu defa da onun kalbi ve ruhu pek çok korku ve aşağılanmanın ağırlığı altında ezilmiş.
Yol boyunca her şeyden korkmuş, herkese dilenci olmuş.
Nihayet güç bela o şehre ulaşmış. Ama zaten asi ve kaçak olduğundan kendisini yakalanıp hapse atmışlar.
Sağdaki yoldan giden asker, görevini biliyor ve seviyormuş. Bu sebeple gerekenleri yapmış. Çantasını ve silahını sürekli yanında taşımış.
Bunun için ne kimseden korkmuş, ne de kimse tarafından aşağılanmış. Vicdanı ve kalbi rahatlık içinde yolculuk yapmış.
Hedefe ulaştığında ise, görevini başarıyla tamamlamış kimselere yakışır bir şekilde karşılanmış.
Görevini sorumlulukla yerine getirdiği için kendisine birçok ödül de verilmiş.
Şimdi bu masalın gerçek anlamına bakalım:
Sevgili dostum!
Yolculuğa çıkan o iki asker, aslında iki tip insanı temsil etmektedir.
Onlardan birisi Allah’ın kanunlarına boyun eğen, uysal bir kimsedir. Bu kişi masalda sağ yoldan giden yolcu olarak gösterilmiş.
Diğeri ise içindeki kötülük odağı olan nefsinin isteklerine uyan ve emirlerini dinlemeyerek Allah’a isyan eden kimsedir. Bu kişi ise masalda sol yoldan giden yolcu olarak gösterilmiş.
O yolculuk ise, herkesin bir ömür yaşadığı şu hayat yolculuğudur.
Bu yolculuk ruhlar aleminde başlar. Dünyada devam eder. Nihayet ölüm tünelinden geçip ahiret ülkesine ulaşır.
Çanta ve silah ise, kişinin hayatı boyunca yaptığı ibadet ve iyiliklerdir.
İbadet ve iyilik yapmak insanlara zor gelir. Fakat bu zorlukların içinde nice güzellikler de vardır.
Üstelik insanlar onlarda hiçbir şeyde bulmadıkları çok özel ve güzel tatlar da bulurlar.
Daha da önemlisi yapılan ibadet ve iyiliklere karşılık Ahiret ülkesindeki sonsuz hayatta çok önemli ödüller verilecektir.
Tabii kötülük ve günahlar için de o denli cezalar…