Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="imat" data-source="post: 10870" data-attributes="member: 497"><p><span style="font-size: 9px">islamda dostluk ve kardeşliğin önemi nedir, islamda kardeşlik, islamda dostluğun önemi, dostluk kardeşlik, islamda dostluk, islamda kardeşlik, gerçek dostluk, dostluğun temeli, hakiki dost, dostluğun yaşatılması</span></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DimGray"><img src="https://img64.imageshack.us/img64/5836/dstlk.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DimGray"></span></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: DimGray">İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir.Tıpkı muhacirler ve ensar gibi...</span></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Dostluk; sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde aynîleşmeyi sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine sirâyet eder.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Bu itibarla gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır. Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına bağlıdır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Dolayısıyla duygu müşterekliğine sahip olmayanların, akrabâlık veya arkadaşlık gibi zâhirî veya tesâdüfî yakınlıklarının gerçek dostlukla alâkası yoktur. Nitekim Ebû Leheb, Hazret-i Peygamber’in öz amcası olduğu hâlde, O’na en uzak düşen bedbahtlardan biriydi. Bu yüzden dostuyla kalbî beraberliğe sahip olmayan, onun sevinciyle sevinip hüznüyle mahzun olmayanların dostluk iddiâları, dört duvar arasındaki kuru beraberlikler gibi, bir kıymet ifâde etmez.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirir. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Nitekim Cenâb-ı Hak da en çok, dostluğun zirvesinde yaşayan peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak misâlidir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Öyle ki Ensâr-ı Kirâm, âdeta mal beyânında bulunarak, bütün varlıklarını ortaya koyup Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil gönülleri birer kanaat hazinesi hâlinde olan Muhâcirler de istiğnâ göstererek:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“–Malın ve mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, yeter!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. (Bkz. Buhârî, Büyû, 1)</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Zîrâ onlar, dostluğun merkezine Mevlâ ve Rasûlü’nü yerleştirdiler. Bütün kalbler: “Allah bizden ne ister, Rasûlullâh bizi nasıl görmek ister?” diye ulvî bir heyecan içindeydi.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Allah ve Rasûlü’ne olan dostluğunun bir nişânesi olarak, Hicret gecesi suikastçiler tarafından öldürülmeyi göze alıp Efendimiz’in yatağına uzandı.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Yine Allah ve Rasûlü’ne bir vefâ borcu olarak genç sahâbîler, Efendimiz’in İslâm’a dâvet mektuplarını cellâtların önünde yürüyerek kralların huzûrunda okumayı canlarına minnet bildiler.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Yine Ensâr ve Muhâcirler, her hususta kendilerinden önce din kardeşlerinin huzur ve saâdetini düşünerek hareket ettiler. Ashâbdan Câbir -radıyallâhu anh- bu dostluk manzaralarından birini şöyle anlatır:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhâcirlere; «Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40)</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Dostluk ve vefâ hissinin târihimizden şâheser bir misâli de Sinan Paşa ve Yavuz Selim Hân’ın dostluklarıdır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Yavuz Selim Han, 22 Ocak 1517’de Memlûkleri, Ridâniye’de mağlûb ederek Mısır’ı fethetti. Fakat Mısır’a girmekle iş bitmedi. Memlûk askerleri, dehşet saçan sokak muhârebeleri ile mukâvemet ediyorlardı. Memlûk fedâîleri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. «Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız…» düşüncesinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedâîleri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedâîleri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehîd oldu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“–Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!..” diyordu. Bu sözleri ile, âlim ve ârif bir dostun kaybını, âdeta koskoca Mısır’ın fethine denk görüyordu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Velhâsıl, asıl dostluk zor zamanlarda da sürdürülebilen dostluktur. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!”</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px">“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 15px"></span></span></em><p style="text-align: center"><img src="https://www.islamiforumlar.net/resim/images/okisareti.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="imat, post: 10870, member: 497"] [SIZE=1]islamda dostluk ve kardeşliğin önemi nedir, islamda kardeşlik, islamda dostluğun önemi, dostluk kardeşlik, islamda dostluk, islamda kardeşlik, gerçek dostluk, dostluğun temeli, hakiki dost, dostluğun yaşatılması[/SIZE] [I][FONT=Georgia][SIZE=4][COLOR=DimGray][IMG]https://img64.imageshack.us/img64/5836/dstlk.jpg[/IMG] İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir.Tıpkı muhacirler ve ensar gibi...[/COLOR] Dostluk; sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde aynîleşmeyi sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine sirâyet eder. Bu itibarla gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır. Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına bağlıdır. Dolayısıyla duygu müşterekliğine sahip olmayanların, akrabâlık veya arkadaşlık gibi zâhirî veya tesâdüfî yakınlıklarının gerçek dostlukla alâkası yoktur. Nitekim Ebû Leheb, Hazret-i Peygamber’in öz amcası olduğu hâlde, O’na en uzak düşen bedbahtlardan biriydi. Bu yüzden dostuyla kalbî beraberliğe sahip olmayan, onun sevinciyle sevinip hüznüyle mahzun olmayanların dostluk iddiâları, dört duvar arasındaki kuru beraberlikler gibi, bir kıymet ifâde etmez. Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirir. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir. Nitekim Cenâb-ı Hak da en çok, dostluğun zirvesinde yaşayan peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir. Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle: “Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.” “Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.” İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir. Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak misâlidir. Öyle ki Ensâr-ı Kirâm, âdeta mal beyânında bulunarak, bütün varlıklarını ortaya koyup Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil gönülleri birer kanaat hazinesi hâlinde olan Muhâcirler de istiğnâ göstererek: “–Malın ve mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, yeter!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. (Bkz. Buhârî, Büyû, 1) Zîrâ onlar, dostluğun merkezine Mevlâ ve Rasûlü’nü yerleştirdiler. Bütün kalbler: “Allah bizden ne ister, Rasûlullâh bizi nasıl görmek ister?” diye ulvî bir heyecan içindeydi. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Allah ve Rasûlü’ne olan dostluğunun bir nişânesi olarak, Hicret gecesi suikastçiler tarafından öldürülmeyi göze alıp Efendimiz’in yatağına uzandı. Yine Allah ve Rasûlü’ne bir vefâ borcu olarak genç sahâbîler, Efendimiz’in İslâm’a dâvet mektuplarını cellâtların önünde yürüyerek kralların huzûrunda okumayı canlarına minnet bildiler. Yine Ensâr ve Muhâcirler, her hususta kendilerinden önce din kardeşlerinin huzur ve saâdetini düşünerek hareket ettiler. Ashâbdan Câbir -radıyallâhu anh- bu dostluk manzaralarından birini şöyle anlatır: “Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhâcirlere; «Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40) Dostluk ve vefâ hissinin târihimizden şâheser bir misâli de Sinan Paşa ve Yavuz Selim Hân’ın dostluklarıdır. Yavuz Selim Han, 22 Ocak 1517’de Memlûkleri, Ridâniye’de mağlûb ederek Mısır’ı fethetti. Fakat Mısır’a girmekle iş bitmedi. Memlûk askerleri, dehşet saçan sokak muhârebeleri ile mukâvemet ediyorlardı. Memlûk fedâîleri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. «Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız…» düşüncesinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedâîleri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedâîleri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehîd oldu. Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi: “–Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!..” diyordu. Bu sözleri ile, âlim ve ârif bir dostun kaybını, âdeta koskoca Mısır’ın fethine denk görüyordu. Velhâsıl, asıl dostluk zor zamanlarda da sürdürülebilen dostluktur. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!” İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur: “Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36) [/SIZE][/FONT][/I][CENTER][IMG]https://www.islamiforumlar.net/resim/images/okisareti.gif[/IMG][/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Serbest kürsü
İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir
Üst
Alt