Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 24055" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> شُهَدَاءَ Bu tabir, üç mânaya tatbik edilebilir:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birincisi: Büyük ediblerdir. Bu manaya göre, onların muaraza mânasında "Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi değilse de, büyük edib ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır" diye söyledikleri yalanı da, Kur'an-ı Kerim, وَادْعُوا emriyle kesip atmıştır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İkincisi: Muarazayı destekleyip şehadet edenlerdir. Bu ihtimale nazaran, onların "Biz muarazaya girişsek; bizi destekliyen, şehadet eden yoktur" diye gösterdikleri bahaneyi de Kur'an-ı Kerim, müsaade vermek suretiyle "Haydi şahidlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler" diye o bahaneyi de yalana çıkartmıştır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Üçüncüsü: Âlihe manasınadır. Bu manaya nazaran, sanki Kur'an-ı Kerim onlara karşı "Yahu bu kadar taptığınız ilâhlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vaktinizde ne için onlardan yardım istemiyorsunuz? Onları çağırınız ki, bu muaraza belâsından sizi kurtarsınlar." diye bu cümle ile onlara tehekküm etmiş, yüzlerine gülmüştür.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> شُهَدَاءَكُمْ : İhtisası ifade eden şu izafe, شُهَدَاءَ kelimesinin her üç manasına da bakar. Şöyle ki:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 1- Madem ki büyük edib ve hocalarınız vardır, tabiî aranızda irtibat, hürmet ve muhabbet vardır; ve yanınızda hazır olup, gaib de değillerdir. Eğer onların bu dehşetli muarazaya kudretleri olsaydı, herhalde yardım edeceklerdi. Demek onlar da sizler gibi âcizdirler, kusurlarına bakmayınız.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 2- Muarazada sizleri destekleyecek, şehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çağırınız. Amma onlar böyle bedîh-ül butlan bir dâvada yalan şehadete cesaret edemezler.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 3- Ma'bud ittihaz ettiğiniz âliheleriniz nasıl size yardım etmiyorlar? Onları da çağırınız bakalım. Fakat onlarda can yok, şuurları da olmadığı gibi, hiçbir şey'e de kadir değillerdir. Onları da mâzur görünüz.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> مِنْ دُونِ اللّهِ Yani: Allah'tan maada. Bu kayıd, şühedanın birinci manasına göre ta'mimi ifade eder. Yani: "Allah'tan maada, dünyada ne kadar erbab-ı fesahat varsa çağırınız." Şühedanın ikinci mânasına nazaran, aczlerine işarettir. Çünkü bir mes'elede âciz ve mağlub olan, yemin eder, şahidleri gösterir. Bu, âcizler için bir usûldür. Şühedanın üçüncü manasına göre, onların Resul-ü Ekrem ile muarazaları, âdeta şirk ile tevhid veya cemadat ile Hâlık-ı Arz ve Semavat arasında bir muaraza olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ : Bu cümle, "Biz istersek Kur'anın mislini yaparız" diye evvelce sarfettikleri sözlerine işarettir. Ve keza onların yalancı olduklarına bir ta'rizdir. Yani: Sıdk erbabı değilsiniz, ancak safsatacı adamlarsınız. Evet siz hakkı taleb ederken rayb, şübhe kuyusuna düşmediniz; ancak rayb, şek ve şübhelere koşarken içine düşmüş kafasız adamlarsınız.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İhtar: اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ cümlesinin ceza-üş şartı, mâkablinin hülâsasıdır. Takdir-i kelâm: اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ تَفْعَلُوا Yani: "Sözünüzde sâdık olsaydınız, yapacaktınız."</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Arkadaş! اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ تَفْعَلُوا cümlesi, onların aleyhine bir kıyas-ı istisnaîyi tazammun etmiştir. O kıyasın suret-i teşekkülü: "Eğer sâdık olsaydınız yapacaktınız; lâkin yapamadınız, öyle ise sâdık değilsiniz." Fakat Kur'an-ı Kerim, mukaddeme-i istisnaiye yerinde, yani "Lâkin yapamadığınız"a bedel, فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا ilââhir cümlesini, şekki ifade eden اِنْ ile söylemiştir. Bunun esbabı ise, onların "yapacağız" diye ettikleri zannı bir derece okşamak içindir. Ve keza o kıyasın neticesi olan "sâdık değilsiniz" yerine de, o neticenin üçüncü derecede lâzımının illeti olan فَاتَّقُوا النَّارَ söylemiştir. Takdir-i kelâm: "Eğer sâdık olsaydınız yapacakdınız, lâkin yapamadınız. Öyle ise sâdık değilsiniz. Öyle ise hasmınız olan Resul-ü Ekrem sâdıktır. Öyle ise Kur'an, mu'cizdir. Öyle ise îman ve tasdikiniz lâzımdır ki, ateşe düşmeyesiniz." فَاتَّقُوا النَّارَ Bu emr-i İlahî, onlara yapılan tehdidleri dehşetlendiriyor.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا cümlesindeki تَفْعَلُوا kelimesi, fil-i muzâridir. Bu fil, zaman-ı hal ile istikbal arasında müşterektir. Huruf-u şartiyeden olan اِنْ zaman-ı hâlden istikbal dağlarına atıyor. Huruf-u câzimeden olan لَمْ istikbalden mâzi derelerine fırlatıyor. Zavallı تَفْعَلُوا her iki edatın ellerinde top gibi oyuncak olmuştur. Bu edatların bu vaziyetleri zihinleri hem mâziye, hem istikbale gönderiyor ki; mâziyi süslendiren belîğ hitabeleri, altın ile yazılan muallâkatları, Kur'anın yakınına bile gelemediklerini görsünler. O sahifeyi gördükten sonra, istikbal sahifesini de ona kıyas etsinler.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> تَفْعَلُوا nun تَاْتُوا kelimesine tercihinde, iki nükte vardır:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birisi: Kur'anın i'cazı, onların aczindendir. Aczleri ise, eserden olmayıp fiilden olduğuna işarettir. Yani aczlerinin menşei; Kur'anın misli değildir, o misli yapmaktandır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İkincisi ise: İlm-i Sarfda( ف ع ل) bütün fiillerin terazisi olduğu gibi; üslûblarda da uzun hikâyeleri, işleri, vâkıaları, kıssaları bir lâfız ile ifade eden bir fezlekedir. Sanki kinâye kabîlinden cümleleri tâbir eden bir zamirdir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> وَلَنْ تَفْعَلُوا daki لَنْ huruf-u nâsibeden olup, dâhil olduğu fiili istikbale nakleder, müekked veya müebbed olarak istikbalde nefyeder. Demek bu cümlenin kaili, pek büyük bir itmi'nan ve ciddiyet ile, şek ve şübhe etmeyirek bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zâtın işlerinde hile yoktur.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 24055, member: 3"] [INDENT][SIZE="3"] شُهَدَاءَ Bu tabir, üç mânaya tatbik edilebilir: Birincisi: Büyük ediblerdir. Bu manaya göre, onların muaraza mânasında "Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi değilse de, büyük edib ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır" diye söyledikleri yalanı da, Kur'an-ı Kerim, وَادْعُوا emriyle kesip atmıştır. İkincisi: Muarazayı destekleyip şehadet edenlerdir. Bu ihtimale nazaran, onların "Biz muarazaya girişsek; bizi destekliyen, şehadet eden yoktur" diye gösterdikleri bahaneyi de Kur'an-ı Kerim, müsaade vermek suretiyle "Haydi şahidlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler" diye o bahaneyi de yalana çıkartmıştır. Üçüncüsü: Âlihe manasınadır. Bu manaya nazaran, sanki Kur'an-ı Kerim onlara karşı "Yahu bu kadar taptığınız ilâhlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vaktinizde ne için onlardan yardım istemiyorsunuz? Onları çağırınız ki, bu muaraza belâsından sizi kurtarsınlar." diye bu cümle ile onlara tehekküm etmiş, yüzlerine gülmüştür. شُهَدَاءَكُمْ : İhtisası ifade eden şu izafe, شُهَدَاءَ kelimesinin her üç manasına da bakar. Şöyle ki: 1- Madem ki büyük edib ve hocalarınız vardır, tabiî aranızda irtibat, hürmet ve muhabbet vardır; ve yanınızda hazır olup, gaib de değillerdir. Eğer onların bu dehşetli muarazaya kudretleri olsaydı, herhalde yardım edeceklerdi. Demek onlar da sizler gibi âcizdirler, kusurlarına bakmayınız. 2- Muarazada sizleri destekleyecek, şehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çağırınız. Amma onlar böyle bedîh-ül butlan bir dâvada yalan şehadete cesaret edemezler. 3- Ma'bud ittihaz ettiğiniz âliheleriniz nasıl size yardım etmiyorlar? Onları da çağırınız bakalım. Fakat onlarda can yok, şuurları da olmadığı gibi, hiçbir şey'e de kadir değillerdir. Onları da mâzur görünüz. مِنْ دُونِ اللّهِ Yani: Allah'tan maada. Bu kayıd, şühedanın birinci manasına göre ta'mimi ifade eder. Yani: "Allah'tan maada, dünyada ne kadar erbab-ı fesahat varsa çağırınız." Şühedanın ikinci mânasına nazaran, aczlerine işarettir. Çünkü bir mes'elede âciz ve mağlub olan, yemin eder, şahidleri gösterir. Bu, âcizler için bir usûldür. Şühedanın üçüncü manasına göre, onların Resul-ü Ekrem ile muarazaları, âdeta şirk ile tevhid veya cemadat ile Hâlık-ı Arz ve Semavat arasında bir muaraza olduğuna işarettir. اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ : Bu cümle, "Biz istersek Kur'anın mislini yaparız" diye evvelce sarfettikleri sözlerine işarettir. Ve keza onların yalancı olduklarına bir ta'rizdir. Yani: Sıdk erbabı değilsiniz, ancak safsatacı adamlarsınız. Evet siz hakkı taleb ederken rayb, şübhe kuyusuna düşmediniz; ancak rayb, şek ve şübhelere koşarken içine düşmüş kafasız adamlarsınız. İhtar: اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ cümlesinin ceza-üş şartı, mâkablinin hülâsasıdır. Takdir-i kelâm: اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ تَفْعَلُوا Yani: "Sözünüzde sâdık olsaydınız, yapacaktınız." فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ Arkadaş! اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ تَفْعَلُوا cümlesi, onların aleyhine bir kıyas-ı istisnaîyi tazammun etmiştir. O kıyasın suret-i teşekkülü: "Eğer sâdık olsaydınız yapacaktınız; lâkin yapamadınız, öyle ise sâdık değilsiniz." Fakat Kur'an-ı Kerim, mukaddeme-i istisnaiye yerinde, yani "Lâkin yapamadığınız"a bedel, فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا ilââhir cümlesini, şekki ifade eden اِنْ ile söylemiştir. Bunun esbabı ise, onların "yapacağız" diye ettikleri zannı bir derece okşamak içindir. Ve keza o kıyasın neticesi olan "sâdık değilsiniz" yerine de, o neticenin üçüncü derecede lâzımının illeti olan فَاتَّقُوا النَّارَ söylemiştir. Takdir-i kelâm: "Eğer sâdık olsaydınız yapacakdınız, lâkin yapamadınız. Öyle ise sâdık değilsiniz. Öyle ise hasmınız olan Resul-ü Ekrem sâdıktır. Öyle ise Kur'an, mu'cizdir. Öyle ise îman ve tasdikiniz lâzımdır ki, ateşe düşmeyesiniz." فَاتَّقُوا النَّارَ Bu emr-i İlahî, onlara yapılan tehdidleri dehşetlendiriyor. اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا cümlesindeki تَفْعَلُوا kelimesi, fil-i muzâridir. Bu fil, zaman-ı hal ile istikbal arasında müşterektir. Huruf-u şartiyeden olan اِنْ zaman-ı hâlden istikbal dağlarına atıyor. Huruf-u câzimeden olan لَمْ istikbalden mâzi derelerine fırlatıyor. Zavallı تَفْعَلُوا her iki edatın ellerinde top gibi oyuncak olmuştur. Bu edatların bu vaziyetleri zihinleri hem mâziye, hem istikbale gönderiyor ki; mâziyi süslendiren belîğ hitabeleri, altın ile yazılan muallâkatları, Kur'anın yakınına bile gelemediklerini görsünler. O sahifeyi gördükten sonra, istikbal sahifesini de ona kıyas etsinler. تَفْعَلُوا nun تَاْتُوا kelimesine tercihinde, iki nükte vardır: Birisi: Kur'anın i'cazı, onların aczindendir. Aczleri ise, eserden olmayıp fiilden olduğuna işarettir. Yani aczlerinin menşei; Kur'anın misli değildir, o misli yapmaktandır. İkincisi ise: İlm-i Sarfda( ف ع ل) bütün fiillerin terazisi olduğu gibi; üslûblarda da uzun hikâyeleri, işleri, vâkıaları, kıssaları bir lâfız ile ifade eden bir fezlekedir. Sanki kinâye kabîlinden cümleleri tâbir eden bir zamirdir. وَلَنْ تَفْعَلُوا daki لَنْ huruf-u nâsibeden olup, dâhil olduğu fiili istikbale nakleder, müekked veya müebbed olarak istikbalde nefyeder. Demek bu cümlenin kaili, pek büyük bir itmi'nan ve ciddiyet ile, şek ve şübhe etmeyirek bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zâtın işlerinde hile yoktur. [/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
İ’caz-ı Kur’an - işaretül icaz bölümleri
Üst
Alt