HZ. ASİYE (R.anha)

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
HZ. ASİYE (R.anha)

"İşittik ve itaat ettik" diyenlerin seçkinlerinden Nil kraliçesiÂsiye, itaatinin ve sadakatinin karşılığında Allah Teâlâ'nın indindeöylesine has bir makama ulaşmış ki, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır:

-- Kadınlardan kâmil olanlar dört kişidir: Firavun'un hanımı Müzâhim kızı Âsiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a)kızı Fâtıma. Bunların en üstünüyse Fâtıma'dır."

Tarih ve tefsir kaynaklarında onun nesli Âsiye binti Muzâhim b. Ubeyd b. Reyyân b. Velîd olarak zikredilir. Büyük dedesi Velîd, Hz. Yusuf devrindeki Mısır Firavunudur.

Gün geçtikçe Mısır'da çoğalanIsrailogullari, firavunlar tarafından zulüm ve işkencelereuğruyorlardı. Firavunlar bunların bazısını köle, bazısını hizmetçi,bazılarını da amele olarak çok ağır islerde çalıştırıyorlardı.Israilogullari bu esaretten kurtulmayı ve mukaddes topraklara gitmeyidefalarca denediler ama başarılı olamadılar.

Firavunlar zamanında kahinlik, sihirbazlık, gaipten haber verme son derece gelişmiş; zamanın en üstün mesleği haline gelmişti. Bir gece firavun rüyasında olağan dışı şeyler gördü. Çok telaşlanmış bir o kadar da tedirgin olmuştu. Bir çırpıda kahin başını yaka paça huzuragetirdiler. Dedi ki:

- Yüce efendimiz, bana kalırsa bu rüyanıntabiri şöyledir: Asi ve aşağılık İsrailoğullarından bir erkek çocukdünyaya gelecek, eşsiz saltanatınıza bir zarar verecek, hâkimiyetinizeson verecek, yıkacak ve sizin feci bir şekilde helak olmanıza sebepolacak.

Firavunun çok endişelenmişti. Sonunda bir karar verdi ve:

-Bir tedbir almalıyım. İsrailoğullarının evlerini tek tek dolaşın,yeni doğmuş bütün erkek çocuklarını öldürün, bundan sonra doğacaklarıda! İsrailoğulları bugünden sonra bir daha asla kendilerinegelemeyecek. Bütün topraklarına el koyun!.

Kur'an-ı Kerim'deadı övgüyle anılan Hz. Âsiye, Mısır'ın kraliçesi ve işte bu Firavun'uneşiydi. Bugün Firavun'un insanlık tarihine kendi adıyla geçen akılalmaz zulüm ve adaletsizliklerini bilmeyen, işitmeyen yoktur."Firavun(Mısır) toprağında azmış, toplumunu parçalara ayırmıştı. Onlardan birgrubu güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını isesağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı."

Firavun'un böyle bir manzaranın eli kanlı zalimi, tarihin gördüğüen büyük bozgunculardan biri olmasına rağmen, hanımı Âsiye âdetatemizlik, dürüstlük, iffet ve asalet timsaliydi. Yaşadığı sarayda,şehrinde ve ülkesinde büyük haksızlıklar ve fenalıklar yaşanırken o,hiçbir zaman kocasının işlediği zulmü hoş karşılamadı, bir defa olsunonun safında yer almadı. Firavunun kininden ve yaygın kötülüğündenkendini, en büyük hainlerin bile gönlünü yumuşatmaya muktedir olanaşkın ve muhabbetin kalkanı ile koruyordu. Zira Firavun Nil'in engüzel ve afife kadınına büyük bir sevgi ile bağlıydı.

Askerler verilen emirlerini yerine getirmeye başladılar, İsrailoğullarının topraklarını ellerinden almaya, onları köleleştirmeye koyuldular.Henüz doğmuş mini mini çocukları vahşice öldürdüler.

devamı var inşaallah...
 

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Firavunun zulmünden evladını kurtarmak isteyenler çoktu, ama hiç biri bunu başaramadı. Bu günlerde, sokakların taze kana boyandığı, yeni doğmuş çocukların cansız bedenlerinin caddeleri bürüdüğü sırada Musa aleyhisselâmın doğumu gerçekleşmişti.

Keder yükü altında ezilen acılı annenin imdadına vahyin serin esintisi yetişmişti. Çocuğunu endişe etmeden emzirmesi, şayet onun hakkında bir fenalık hissederse bebeği bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakması, mahzun ve mükedder olmaması ve çocuğu kendisine iade edilip büyüdüğünde peygamberlik rütbesi verileceği vah yedilmişti.

Korkulan olmuş, askerler kapıya dayanmıştı. Kutlu emanetin, üzerine titreyen anne kucağından çıkıp Nilin sakin sularına salınması ile ibretlerle dolu yolculuğu başladı. İlahi kudretin bir araya getireceği övülmüş ve yüceltilmiş iki insanın karşılaşmasına az kalmıştı.
8E9_sahabe03.jpg

Nilin bir ucundan içi gevher yüklü sandık kendini suya bırakmış, suların yıkayarak geçtiği sahilin sakin bir köşesinde ise cemalinin güzelliği suya, ruhunun berraklığı yüzüne aksetmiş Asiye, nedimeleri ile Nil'in endamını seyre çıkmıştı. Birden nehrin ortasındaki karaltıyı fark etti. Gözlerini diktiği bu karaltı sahile doğru yaklaşmaya başlayınca, Nil'in kraliçesi olacakları fark etmiş gibi dikkat kesilmişti. Sandık sazların arasına geldiğinde nedimelerine seslendi:

- Nehrin içinde bir sandık görüyorum. Çabucak alıp buraya getirin.

Zavallı annesi onu, Firavun'un korkusuyla Nil'e bırakmış, zavallı çocuk... Buraya kadar gelmeyi başarmış bu çocuğa bahşedilmiş olan ömrü korumak için ne gerekiyorsa yapacağım. Onu kendi himayeme alacağım ve büyüteceğim. Onun için Firavunla ben konuşacağım. Ne pahasına olursa olsun bu çocuğun yaşamasını sağlayacağım.

Nedimeler, yumuşak huylu ve merhametli hanımlarının başına gelebilecek muhtemel akıbeti düşündükçe paniğe kapılıyor, onu verdiği karardan vazgeçmeye uğraşıyorlardı:

-Ama efendimiz, bu çok tehlikeli. Yoksa yüce Firavunun size de bir zararı dokunabilir. Lütfen bunu yapmayın. Çocuğu hemen nehre bırakalım. Annesi zaten bütün tehlikeleri göze almış. Belki bir başka şehirde sahile çıkar ve efendimizin askerlerinden uzak bir köyde yaşamaya devam eder. Eğer onu himaye ederseniz korkarız ki bebeğin canı gibi sizin hayatınız da tehlikeye girer.
devamı gelecek inşaallah.
 

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Asiye kararlıydı, nehirden gelen nimeti geri çevirmeyecekti. Firavunun eşi Asiye, kucağındaki bebekle, ağır ve sakin adımlarla kabul salonuna doğru gidiyordu. Etrafındaki telaşlı nedimelere saray boyunca yürüdükçe yenileri ekleniyor, meraklıların sayısı git gide artıyordu. Onun hissettikleri ise teslimiyetin kalbine doldurduğu itminan duygusuydu. Huzura vardığında yanında büyük bir kalabalık birikmişti.

-Yüce Firavun, nehir bize bir armağan getirdi. Onun kaderinin senin bahtına bir aydınlık eklediğini görüyorum. Nehirden gelen bu yavrucak bana ve sana bir göz aydını olacaktır. Sizden onun hayâtına kıymamanızı ve onu bana bağışlamanızı rica ediyorum! Onu evlâd edinirsek hem siz korktuklarınızdan emin olursunuz hem ben bir çocuk ile bahtiyar olurum. Böylece Nilin sularının topraklarımızı bereketlendirdiği gibi, armağanı da ömrümüz boyunca bize mutluluk getirir.

Firavun bu ani, hiç beklenmedik olayla şaşırmıştı. Ya bu çocuk o çocuksa! Kendi elleri ile beslediği bir hain diğerlerinden daha güçlü olmaz mıydı? Aklına geliveren bu soruları daha başlangıçta, gönlünün sultanın hükmüne kurban etmişti, sevgili eşi böyle istiyordu. Çocuk sarayda kalacaktı, en seçkin bakıcılar tahsis edilecek, en büyük hocaların eğitimi onu yetiştirecekti. Belki ismi bile Firavun tarafından konulan bu çocuk onlara tahmin edemeyecekleri bir akıbet hazırlıyordu..

Hz. Musa sarayda bizzat kraliçe tarafından, onun özel sevgi ve ihtimamıyla büyümeye başladı. Firavunun binlerce çocuğun kanı ile kirlenen elleri Musa'nın yanaklarını okşuyordu. Hâlbuki onlar olacaklardan habersizdiler!

Ah zavallı ve zalim firavun... Halbuki sen, insanları başına toplayarak"Ben sizin ilahınızım! Bundan sonra bana tapacaksınız" diyorsun ama seni yok edecek çocuğun sarayına girdiğini ve orda büyümekte olduğunu bile bilmiyorsun.
 

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Seneler geçti, tıpkı Nilin akıp giden suları gibi...

Hz. Musa büyüyüp peygamber olunca ona ilk iman edenlerden biri de Hz. Asiye olmuştu. Onun iman edişiyle ilgili iki rivayet vardır. Bir rivayete göre, sarayda bir hizmetçi kadın Allah'a iman ettiği için, fırında yakılmış, onun ruhunun melekler tarafından gökyüzüne çıkarıldığını gören Asiye de Allah'a ve peygamberi Musa'ya iman etmiştir. Bu İbnü'l-Esîr'in ifadesidir. Taberi tefsirinden yer alan başka bir rivayete göre ise, Hz. Asiye, Hz. Musa'nın Firavun'un sihirbazları karşısında üstün gelmesi üzerine iman etmiştir.

Firavun Hz. Musa'nın iddialarını çürütsünler diye ülkenin en iyi sihirbazlarını saraya toplamış, üstünlüğünü isbat etmiş bir müddei gibi gururla tahtına kurulmuştu. Sihirbazlar kendilerinden emin rakiplerinin karşısına sıralanmış maharetlerini göstermek için bekleşiyorlardı.

Firavunun emriyle gösteri başladı, çubuklarını yere attılar hepsi bir anda birer devasa yılana döndü. Hz. Musa gülümseyerek onların yaptıklarını seyrediyordu. Allah Tealadan aldığı emir üzerine o da asasını yere bırakıverdi. Ortaya çıkan ejder sade sahte yılanları değil onların sahiplerini, seyircileri ve Firavunu hayrete boğmuştu.

Mucizeler iman sahiplerinin imanını artırır, küfürde olanların ise küfrünü ziyadeleştirir. Derler ki sihirbazlar işin aslına vakıf oldukları için, hemen orada imana geldiler ve Musa dininin şehitleri oldular. Firavun ise yardakçıları olan vezirlerle birlikte küfründe devam etti.
devamı var inşaallah.
 

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Bu mucizevî olayın seyircilerinin büyük kısmı iman etmişti. Onların arasında hemen Firavunun yanı başında oturan Hz. Asiye de vardı. İşe bakın, bütün yürekleri ihata edecek kadar büyük olan hidayet güneşi, bir kol boyu mesafedeki firavunun gönlüne girecek tek bir aralık dahi bulamamış, ona uğramamıştı bile. Hz. Asiyenn'in gözleri ışıl ışıl olmuştu. Yüreği Hz. Musa'nın sevgisi ile birlikte artık büyük bir sırra da ev sahipliği yapacaktı.

-Ya Musa! Ben sana iman edenlerin ilkiyim! Diyordu içinden. Seni Nilin sularından en büyük düşmanının eliyle kurtarıp yücelten Rabbinin adına yemin ederim ki sen doğruluk üzerindesin.

Hz. Musa anne bildiği Hz. Asiye'nin zarar görmesini istemiyordu. Ancak onu beraberinde götürebilecek durumda da değildi. Anneciğine imanını gizli tutmasını söylemişti, o da bunu olabildiğince yerine getirmeye çalıştı.

Firavun ile Hz. Musa arasında olan bitenler, mü'minlerin bu zalim hükümdar elinde çektikleri tarih kitaplarında yazılıdır. Olan biten her şeye şahid olmak talihsizliğine uğrayan Hz. Asiye için bunlar çok büyük birer imtihan vesiledir. Bütün gücüyle Hz. Musa ve kavmine yardıma koşmuş, saray içinde ve dışında desteğini üzerlerinden çekmemiştir.

Özellikle saray halkı arasında iman eden kişilerin özellikle hizmetkârların firavunun elinden kurtarılması için yaptıkları Hz. Asiye'nin hayatını tehlikeye sokar olmuştu. Yıllarca gizliden gizliye Allah Teâlâ'ya ibadet edip Hz. Musa'nın kılavuzluğuyla imanını gizleyen Hz. Asiye'nin sırrı sonunda açığa çıktı. Kocası Firavun yıkılmış, öfkesinden âdeta çılgına dönmüştü. Aklı olanları bir türlü almıyordu.

Hz.Asiye olabilecek herşeye hazırlıklıydı. Firavunun beslediği büyük sevginin artık kendisini korumayacağını da biliyordu. Yıllardır içinde tuttuklarını bir bir firavunun yüzüne haykırmaya başladı.

-Ataların gibi yaptığın bunca zulmün ve tanrılık iddiasının karşılıksız kalacağını sanarak kendine en büyük ihaneti asıl sen yaptın. Hakikat güneş gibi semada parıldamaya başlayalı çok oldu. Hâlbuki sen kibrinin ve öfkenin karanlığında yaşamaya devam ediyorsun. Dünya hırsı ve tahakkümün güçlü cazibesi seni bulundukları çukura çekmeye devam ediyor. Korkarım ki bu cehlin ve cür'etinle insan ırkına ibret olacaksın.
devamı var inşaallah.
 

süreyya58

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Temmuz 2011
Mesajlar
1,199
Tepkime puanı
16
Firavunun tehditleri inancını zerrece sarsmıyordu. Bilakis bu baskı ve tehditler ona daha büyük bir güç veriyordu. Firavun, önce kraliçesini inancından vazgeçirmeye çalıştı; onu caydırabilmek için her yolu denedi, her hileye başvurdu. Bazen tehdit ediyor, bazen tatlı laflar ve boş vaatlerle onu kandırmaya çalışıyordu. Ancak bütün bunlar boşunaydı.

Öfkenin gözünü bürüdüğü Firavun sevgili karısının kırbaçlanmasını emretti. İşkence altındaki karısının artık kendisini dinleyeceği inanacına sahip olan Fiarvun, Son bir defa daha "dininden dön" diye teklif edince, Hz.Asiye onu tekrar reddetti.
Bu yolla onu döndüremeyen Firavun, güneşin altına dört kazık dikilmesini ve Hz. Asiye'nin bunların arasına elleri ve ayaklarından olmak üzere bağlanmasını emretti. Çeşitli defalar inkâra teşvik edip zorladıysa da Hz. Asiye hep aynı cevabı veriyordu.

-"ALLAH'TAN BAŞKA İLAH YOKTUR, MUSA ONUN PEYGAMBERİDİR"

Sonunda göğsü üzerine çok ağırca bir taşı yuvarlayıp oturttular. Taşın altında ezilip, güneşin sıcaklığı ile kavrulduğu bir sırada, yanına yaklaşmayı başaran, belki de peygamberliğinden, Hz. Asiye'nin çektiği işkenceleri görerek vazgeçsin diye yaklaşmasına bilhassa izin verilen Hz. Musa'yı gören Hz. Asiye sordu:

- Ey Musa! söyle bana, Rabbim benden hoşnud mu, yoksa bana kızgın mı?"

İşkence altında eziyet çekmesine rağmen aklında sadece Rabbinin hoşnutluğu endişesini taşıyan Hz. Asiye, gören gözlere, işiten kulaklara büyük bir ibret levhasıydı. Hz. Musa:

- Ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, hepsi senin özlemini çekiyor, ulu Allah seninle iftihar ediyor... Rabbim buyurdu ki sen ne istersen o muhakkak sana ihsan edilecektir.

Rabbinin katından gelen müjde, onun beklediği mükâfattı.

- Ya Rab! Benim için katında, cennette bir ev yap! Ruhumun, senin yolunda iman ile şehid olarak alınıp, rahmetine nail olmayı nasip eyle. Cennetü'l Me'va'da bana ebedi bir dinlenme yeri ihsan eyle. Bu suretle beni hem, Firavun'dan ve onun işinden koru, şirk ve zulümle icra ettiği hüküm ve sataşmasından kurtar. Hem de beni o zalimler kavminden koru; zulümde Firavun'a uyup Firavun ailesi unvanını almış olan Kıptîler'den kurtarıp ebedi olarak kurtuluşa çıkar!

Hz. Asiye'nin duası kabul edilmiş, o sırada cennetteki makamı gösterilmiş ve hiçbir acı duymaksızın ruhu alınmış, üstüne konulan kaya ruhsuz kalan cesedinin üzerine düşmüştür. Böylece o, şahadet şerbetini içmiş, cennetü'l-Me'vâ'daki ebedi dinlenme yerini seyrederek bu dünyadan ayrılmıştır

Selman el-Fârisî şöyle demiştir: "Asiye'ye güneşin altında işkence edilirken, güneş sıcaklığı eza verince, melekler kanatları ile güneşe gölge yapıyorlardı."

Hasan-ül Basri (r.a) der ki, "Allah O'nu en şerefli bir şekilde kurtararak cennete çıkardı. O orada yer ve içer."


Serpil Özcan
https://www.kadinveaile.com
 
Üst Alt