Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Hz . Ali R.A
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 57096" data-attributes="member: 3"><p><strong>Hz. Ali (a.s)’ın Sabrı ve Tahammülü</strong></p><p></p><p style="margin-left: 20px"><strong>Hz. Ali (a.s)’ın Mürüvvet ve Yiğitliği</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İbn-i Ebi’l Hadid şöyle diyor: Muaviye’nin ordusu Fırat kıyısını kuşattıklarında Muaviye şöyle dedi: Onları, Osman’ı susuzluktan öldürdükleri gibi susuzluktan öldürün. Hz. Ali ve ashabı; “Su içmemize mani olmayın” dediklerinde onlar cevaben; “Allah’a ant olsun ki, size bir damla dahi su vermeyeceğiz; İbn-i Affan (Osman)’ın öldüğü gibi siz de susuzluktan öleceksiniz.” dediler.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İmam (a.s), ashabının susuzluktan helak olacağını görünce, Muaviye’nin ordusuna ağır bir saldırı düzenleyip bir çoklarını öldürdükten sonra onları kendi yerlerinden uzaklaştırarak suyu ele geçirdiler. Artık Muaviye’nin ordusu susuz kalmış oldu. Hz. Ali (a.s)’ın ashabı; “Ya Emir’el Muminin! Onlar seni sudan men ettikleri gibi sen de onları sudan men et, susuzluk kılıcıyla onları öldür, artık savaşa gerek duymayasın!” dediklerinde Hz. Ali (a.s): “Hayır, Allah’a ant olsun ki, ben onların yaptığı gibi yapmayacağım; Fırat’tan su almaları için onlara müsaade edin” buyurdular.[116]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong>Hz. Ali (a.s)’ın Yiyecek ve Giyeceği</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Allah’a ant olsun ki, Hz. Ali (a.s) köleler gibi yemek yiyor ve onlar gibi toprağın üstünde oturuyordu. İki gömlek alıyordu, onlardan en iyisini kölesine veriyordu. Eğer elbisesinin kolu ve eteği uzun olsaydı onu kesiyordu. Beş senelik hilafetinde taş üstüne bir taş koymayıp altın ve gümüş biriktirmedi. Halka ekmek ve et veriyordu, kendisi ise arpa ekmeği yiyordu. Allah Teala’nın beğendiği iki işle karşılaştığında en zorunu seçiyordu. Bin köleyi kendi emeği ile alıp serbest bıraktı. Hiç kimse onun yaptığı işi yapmaya kadir değildi.” [117]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Abdullah bin Ebi Rafi şöyle diyor:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s) yemek yerine, tuz veya sirkeyle yetiniyordu. Bundan biraz iyisini getirdiklerinde, sebze veya az bir deve sütüne kanaat ediyordu. Et çok az yiyor ve şöyle buyuruyordu: “Karnınızı, hayvanların kabirleri yapmayın.” [118]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Adiy bin Hatem şöyle diyor:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Bir gün Hz. Ali’nin yanına gittiğimde O’nun yemek yediğini gördüm. Yemeği sadece biraz arpa ekmeği, su ve tuzuydu. Bunun üzerine; “Ey Müminlerin Emiri! Siz gündüzleri bu kadar zahmet çekmenize ve geceleri de bu kadar ibadet etmenize rağmen yediğiniz yemek bu kadar mıdır?” dediğimde şöyle buyurdular: “Nefsin azmaması için, onu böyle bir riyazete alıştırmak gerekir.” Sonra şöyle buyurdu: “Nefsi, kanaatla zayıf ve hasta kıl; eğer böyle yapmazsan, senden hakkından daha fazlasını ister.” [119]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong>Hz. Ali (a.s)’ın İsmi</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Yezid bin Ka’neb şöyle diyor:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Biz kendi gözümüzle Ka’be’nin arka taraftan yarıldığını ve Eset kızı Fatıma’nın Kabe’nin içerisine girip gözümüzden kaybolduğunu gördük, sonra Kabe’nin duvarı birleşerek eski halini aldı. Biz Kabe’nin kilidini açmak istedik ama açılmadı. Bunun üzerine bu işin Allah tarafından olduğunu anladık. Fatıma dört gün sonra ellerinde Hz. Ali (a.s) olduğu halde Kabe’den çıkıp geldi ve şöyle dedi: “...Ben Allah’ın evine girdim. Cennet meyvelerinden ve yapraklarından yedim; dışarı çıkmak istediğimde ise bir münadi bana şöyle seslendi:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Ey Fatıma! O’nun ismini Ali koy. Zira O Ali (yüce)’dir ve Aliyy’ul- A’la olan Allah Teala buyuruyor ki: Ben O’nun ismini kendi ismimden aldım, O’nu kendi sıfatlarımla sıfatlandırdım ve O’na ilmimin sırrını öğrettim. Putları benim evimde kıracak olan O’dur ve benim evimin üzerinde ezan okuyup beni ululayacak olan O’dur. O’nu sevip emirlerine uyan kimseye ne mutlu! O’na düşman olup emirlerine karşı çıkan kimseye de yazıklar olsun!” [120]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Eğer benim yüz oğlan çocuğum olsaydı, onların hepsinin ismini Ali koymak isterdim.” [121]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s)’ı Anmak</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Ali’yi anmak, ibadettir.” [122]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Meclislerinizi, Ebu Talib oğlu Ali’yi anmakla ziynet edin.” [123]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s)’ın Fesahat ve Belagatı</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İnsanın konuşması, mantık ilmi bakımından insanı diğer yaratıklardan ayıran bir özelliktir. Yüce Allah (c.c) onu kendi hikmetiyle insana bir özellik olarak vermiştir. Nutuk ne kadar güzel olursa dinleyicilerde daha etkili olur. İslam’ın zuhuruna yakın cahiliyet döneminde Arabistan’da İmre’ul- Kays gibi çok fasih adamlar sihirli şiirler söylüyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s)’ın fesahati bütün Arap fasihlerini şaşırtmış ve hayrete düşürmüştü. Bu yüzden de O’na Nutkun Emiri diyorlardı.[124]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Sünni alimlerinden olan İbn-i Ebi’l- Hadid diyor ki; “Hz. Ali fasih ve belagatlı konuşanların üstadı ve rehberidir. O’nun kelamının Allah’ın kelamından aşağı ve mahlukun kelamından da yukarı olduğunu diyorlar. Bütün güzel konuşma üstatları, hitabeyi O’nun hutbe ve sözlerinden öğrenmişlerdir. Bunun ispatı Nehc’ul- Belağa’yla anlaşılır. Zira ashaptan güzel konuşma yeteneğine sahip hiçbir kimse, O’nun onda veya yirmide birini bile yazamamıştır.” [125]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s)’ın söz ve nutku herkesi hayret içerisinde bırakmıştır. İbn-i Şehraşub’un nakline göre Peygamber (s.a.a)’in ashabı camide oturup ilmi ve edebi meseleler üzerinde sohbet ediyorlardı. Bu arada oradakilerden biri; “Arap dilinde, elif harfi olmayan kelime çok azdır” dedi. Hz. Ali (a.s) da orada idi.; kalkıp içinde elif olmayan 700 kelimeli bir hutbe okudu. Başka bir hutbesi daha vardır ki, noktalı harf onun içinde yoktur.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Şu açıktır ki, düşünmeksizin elifsiz ve noktasız 700 kelimelik bir hutbe okuyan kimsenin fesahat ve belagatta ve Arap edebiyatında ne kadar güçlü olduğu herkesin malumudur.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong>Hz. Ali (a.s)’ın Sabrı ve Tahammülü</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Resulullah (s.a.a) kendisinden sonraki meydana gelecek fitneleri ve olayları Hz. Ali (a.s)’a haber verdi ve ona sabır ve tahammüllü tavsiye etti. Hz. Ali (a.s) da dinin korunması için yirmi beş yıl sabretti. Hz. Ali (a.s)’ın kendisi bu hususta şöyle buyuruyor: “Çok defalar hakkımı almak için bu kavimle savaşmak istedim; ama Peygamber (s.a.a)’in vasiyeti ve dinin korunması için hakkımdan vazgeçtim.” [126]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hangi sabır bundan daha büyük olabilir ki, Halid bin Velid gibi haddini bilmez adamlar İmamın evine zorla girmiş ve O’nu Ebu Bekir’e biat etmesi için mescide zorla götürmüşlerdir. Oysaki eğer kılıcını eline almış olsaydı, Arabistan’da hiçbir muhalif baki bırakmazdı.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Nakledildiğine göre, Hz. Ali (a.s)’ı zorla camiye götürdüklerinde Yahudi bir adam şehadet getirip müslüman oldu. Sebebini sorduklarında şöyle dedi: “Ben bu adamı tanıyorum. Bu adam savaşa gelince bütün savaşçıların kalbine korku düşüyor ve vücutları titriyordu. Bu adam Hayber kalesini fethetti, kalenin demir kapısını bir kaç adam açıp kapatıyordu, ama o yalnız başına onu bir defada kaldırdı. Ama şimdi bir kaç hakir adamın karşısında sessiz durmuş; bu durum hikmetsiz değildir; O’nun tahammülü din içindir; çünkü bu din hak olmasaydı, O sabretmezdi. Böylece İslam’ın hak din oluşu bana sabit oldu ve müslüman oldum.” [127]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra sürekli olarak ruhu sıkıntıdaydı ama sabırdan başka hiçbir çaresi yoktu. İbn-i Ebil Hadid’in nakline göre Hz. Ali (a.s) bir adamın; “Ben mazlumum” sesini duyunca şöyle buyurdular: “Gel benimle seslen ki, ben sürekli mazlumdum.” [128]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Hz. Ali (a.s) Peygamberden sonraki mazlumiyetini Şıkşıkıyye hutbesinde açıkça şöyle beyan etmiştir: “...Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ama gözünde diken ve boğazında kemik kalmış birisi gibi sabrettim. Mirasımın yağma edildiğini görüyordum...”</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong>Hz. Ali (a.s)’ın Cennet ve Cehennemi Bölmesi</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Abdullah bin Haris babasından, o da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “Pegamber (s.a.a)’in yanına gittim; Ebu Bekir ve Ömer de Hazretin yanında idiler. Resulullah (s.a.a) ile Aişe’nin arasında oturdum. Aişe bana; “Benimle Resulullah’ın dizleri üzerinden başka oturacak bir yer bulamadın mı?” dedi. Resululah (s.a.a) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Sussana ya Aişe! Ali hakkında beni incitme; O dünya ve ahirette benim kardeşimdir; O Emir’ul- Muminin’dir; Allah Teala kıyamet günü onu sırat köprüsü üzerinde oturtacaktır; kendi dostlarını cennete, düşmanlarını ise cehenneme sokacaktır.” [129]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Mufazzal bin Ömer İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “Hz. Ali (a.s) buyurdular ki: Ben Allah’ın, cennetle cehennem arasını bölen kuluyum; ben en büyük farukum (hakla batılın arasını ayıranım)...” [130]</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Bir gün Harun İmam Rıza (a.s)’a şöyle dedi: “Ya Ebe’l- Hasan! Ceddin Emir’ul- Muminin Ali bin Ebi Talib’den bana haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O cennetle cehennemi bölendir? Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul etmektedir.” İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey müminlerin emiri! Babanın dedelerinden, onların da Abdullah bin Abbas’tan şöyle naklettiklerini görmemiş misin?: Resulullah (s.a.a)’den duydum ki şöyle buyuruyordu: ‘Ali’nin sevgisi imandır, buğzu ise küfürdür.” Memun; “Evet görmüşüm” dedi. İmam Rıza (a.s); ‘İşte bu, cennetle cehennemin bölünmesidir; bundan dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle cehennemi bölendir.” Memun İmam (a.s)’ın bu sözü üzerine; “Ya Ebe’l- Hasan, Allah beni senden sonra yaşatmasın; tanıklık ediyorum ki sen Resulullah’ın ilminin varisisin.” dedi.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Ebu Salt-ı Herevi diyor ki: İmam Rıza (a.s) evine döndükten sonra; “Ey Resulullah’ın oğlu! Memun’a ne kadar da güzel cevap verdiniz!” dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular:</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">“Ben onun kabul edeceği bir yolla konuştum. Ant olsun Allah’a, babamdan duydum ki babaları vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)’dan şöyle naklettiler: ‘Ya Ali! Sen kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe diyeceksin ki; Bu (adam) benimdir, bu da seninindir.” [131]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 57096, member: 3"] [b]Hz. Ali (a.s)’ın Sabrı ve Tahammülü[/b] [INDENT][B]Hz. Ali (a.s)’ın Mürüvvet ve Yiğitliği[/B] İbn-i Ebi’l Hadid şöyle diyor: Muaviye’nin ordusu Fırat kıyısını kuşattıklarında Muaviye şöyle dedi: Onları, Osman’ı susuzluktan öldürdükleri gibi susuzluktan öldürün. Hz. Ali ve ashabı; “Su içmemize mani olmayın” dediklerinde onlar cevaben; “Allah’a ant olsun ki, size bir damla dahi su vermeyeceğiz; İbn-i Affan (Osman)’ın öldüğü gibi siz de susuzluktan öleceksiniz.” dediler. İmam (a.s), ashabının susuzluktan helak olacağını görünce, Muaviye’nin ordusuna ağır bir saldırı düzenleyip bir çoklarını öldürdükten sonra onları kendi yerlerinden uzaklaştırarak suyu ele geçirdiler. Artık Muaviye’nin ordusu susuz kalmış oldu. Hz. Ali (a.s)’ın ashabı; “Ya Emir’el Muminin! Onlar seni sudan men ettikleri gibi sen de onları sudan men et, susuzluk kılıcıyla onları öldür, artık savaşa gerek duymayasın!” dediklerinde Hz. Ali (a.s): “Hayır, Allah’a ant olsun ki, ben onların yaptığı gibi yapmayacağım; Fırat’tan su almaları için onlara müsaade edin” buyurdular.[116] [B]Hz. Ali (a.s)’ın Yiyecek ve Giyeceği[/B] İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ant olsun ki, Hz. Ali (a.s) köleler gibi yemek yiyor ve onlar gibi toprağın üstünde oturuyordu. İki gömlek alıyordu, onlardan en iyisini kölesine veriyordu. Eğer elbisesinin kolu ve eteği uzun olsaydı onu kesiyordu. Beş senelik hilafetinde taş üstüne bir taş koymayıp altın ve gümüş biriktirmedi. Halka ekmek ve et veriyordu, kendisi ise arpa ekmeği yiyordu. Allah Teala’nın beğendiği iki işle karşılaştığında en zorunu seçiyordu. Bin köleyi kendi emeği ile alıp serbest bıraktı. Hiç kimse onun yaptığı işi yapmaya kadir değildi.” [117] Abdullah bin Ebi Rafi şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) yemek yerine, tuz veya sirkeyle yetiniyordu. Bundan biraz iyisini getirdiklerinde, sebze veya az bir deve sütüne kanaat ediyordu. Et çok az yiyor ve şöyle buyuruyordu: “Karnınızı, hayvanların kabirleri yapmayın.” [118] Adiy bin Hatem şöyle diyor: Bir gün Hz. Ali’nin yanına gittiğimde O’nun yemek yediğini gördüm. Yemeği sadece biraz arpa ekmeği, su ve tuzuydu. Bunun üzerine; “Ey Müminlerin Emiri! Siz gündüzleri bu kadar zahmet çekmenize ve geceleri de bu kadar ibadet etmenize rağmen yediğiniz yemek bu kadar mıdır?” dediğimde şöyle buyurdular: “Nefsin azmaması için, onu böyle bir riyazete alıştırmak gerekir.” Sonra şöyle buyurdu: “Nefsi, kanaatla zayıf ve hasta kıl; eğer böyle yapmazsan, senden hakkından daha fazlasını ister.” [119] [B]Hz. Ali (a.s)’ın İsmi[/B] Yezid bin Ka’neb şöyle diyor: Biz kendi gözümüzle Ka’be’nin arka taraftan yarıldığını ve Eset kızı Fatıma’nın Kabe’nin içerisine girip gözümüzden kaybolduğunu gördük, sonra Kabe’nin duvarı birleşerek eski halini aldı. Biz Kabe’nin kilidini açmak istedik ama açılmadı. Bunun üzerine bu işin Allah tarafından olduğunu anladık. Fatıma dört gün sonra ellerinde Hz. Ali (a.s) olduğu halde Kabe’den çıkıp geldi ve şöyle dedi: “...Ben Allah’ın evine girdim. Cennet meyvelerinden ve yapraklarından yedim; dışarı çıkmak istediğimde ise bir münadi bana şöyle seslendi: “Ey Fatıma! O’nun ismini Ali koy. Zira O Ali (yüce)’dir ve Aliyy’ul- A’la olan Allah Teala buyuruyor ki: Ben O’nun ismini kendi ismimden aldım, O’nu kendi sıfatlarımla sıfatlandırdım ve O’na ilmimin sırrını öğrettim. Putları benim evimde kıracak olan O’dur ve benim evimin üzerinde ezan okuyup beni ululayacak olan O’dur. O’nu sevip emirlerine uyan kimseye ne mutlu! O’na düşman olup emirlerine karşı çıkan kimseye de yazıklar olsun!” [120] İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer benim yüz oğlan çocuğum olsaydı, onların hepsinin ismini Ali koymak isterdim.” [121] Hz. Ali (a.s)’ı Anmak Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Ali’yi anmak, ibadettir.” [122] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Meclislerinizi, Ebu Talib oğlu Ali’yi anmakla ziynet edin.” [123] Hz. Ali (a.s)’ın Fesahat ve Belagatı İnsanın konuşması, mantık ilmi bakımından insanı diğer yaratıklardan ayıran bir özelliktir. Yüce Allah (c.c) onu kendi hikmetiyle insana bir özellik olarak vermiştir. Nutuk ne kadar güzel olursa dinleyicilerde daha etkili olur. İslam’ın zuhuruna yakın cahiliyet döneminde Arabistan’da İmre’ul- Kays gibi çok fasih adamlar sihirli şiirler söylüyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s)’ın fesahati bütün Arap fasihlerini şaşırtmış ve hayrete düşürmüştü. Bu yüzden de O’na Nutkun Emiri diyorlardı.[124] Sünni alimlerinden olan İbn-i Ebi’l- Hadid diyor ki; “Hz. Ali fasih ve belagatlı konuşanların üstadı ve rehberidir. O’nun kelamının Allah’ın kelamından aşağı ve mahlukun kelamından da yukarı olduğunu diyorlar. Bütün güzel konuşma üstatları, hitabeyi O’nun hutbe ve sözlerinden öğrenmişlerdir. Bunun ispatı Nehc’ul- Belağa’yla anlaşılır. Zira ashaptan güzel konuşma yeteneğine sahip hiçbir kimse, O’nun onda veya yirmide birini bile yazamamıştır.” [125] Hz. Ali (a.s)’ın söz ve nutku herkesi hayret içerisinde bırakmıştır. İbn-i Şehraşub’un nakline göre Peygamber (s.a.a)’in ashabı camide oturup ilmi ve edebi meseleler üzerinde sohbet ediyorlardı. Bu arada oradakilerden biri; “Arap dilinde, elif harfi olmayan kelime çok azdır” dedi. Hz. Ali (a.s) da orada idi.; kalkıp içinde elif olmayan 700 kelimeli bir hutbe okudu. Başka bir hutbesi daha vardır ki, noktalı harf onun içinde yoktur. Şu açıktır ki, düşünmeksizin elifsiz ve noktasız 700 kelimelik bir hutbe okuyan kimsenin fesahat ve belagatta ve Arap edebiyatında ne kadar güçlü olduğu herkesin malumudur. [B]Hz. Ali (a.s)’ın Sabrı ve Tahammülü[/B] Hz. Resulullah (s.a.a) kendisinden sonraki meydana gelecek fitneleri ve olayları Hz. Ali (a.s)’a haber verdi ve ona sabır ve tahammüllü tavsiye etti. Hz. Ali (a.s) da dinin korunması için yirmi beş yıl sabretti. Hz. Ali (a.s)’ın kendisi bu hususta şöyle buyuruyor: “Çok defalar hakkımı almak için bu kavimle savaşmak istedim; ama Peygamber (s.a.a)’in vasiyeti ve dinin korunması için hakkımdan vazgeçtim.” [126] Hangi sabır bundan daha büyük olabilir ki, Halid bin Velid gibi haddini bilmez adamlar İmamın evine zorla girmiş ve O’nu Ebu Bekir’e biat etmesi için mescide zorla götürmüşlerdir. Oysaki eğer kılıcını eline almış olsaydı, Arabistan’da hiçbir muhalif baki bırakmazdı. Nakledildiğine göre, Hz. Ali (a.s)’ı zorla camiye götürdüklerinde Yahudi bir adam şehadet getirip müslüman oldu. Sebebini sorduklarında şöyle dedi: “Ben bu adamı tanıyorum. Bu adam savaşa gelince bütün savaşçıların kalbine korku düşüyor ve vücutları titriyordu. Bu adam Hayber kalesini fethetti, kalenin demir kapısını bir kaç adam açıp kapatıyordu, ama o yalnız başına onu bir defada kaldırdı. Ama şimdi bir kaç hakir adamın karşısında sessiz durmuş; bu durum hikmetsiz değildir; O’nun tahammülü din içindir; çünkü bu din hak olmasaydı, O sabretmezdi. Böylece İslam’ın hak din oluşu bana sabit oldu ve müslüman oldum.” [127] Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra sürekli olarak ruhu sıkıntıdaydı ama sabırdan başka hiçbir çaresi yoktu. İbn-i Ebil Hadid’in nakline göre Hz. Ali (a.s) bir adamın; “Ben mazlumum” sesini duyunca şöyle buyurdular: “Gel benimle seslen ki, ben sürekli mazlumdum.” [128] Hz. Ali (a.s) Peygamberden sonraki mazlumiyetini Şıkşıkıyye hutbesinde açıkça şöyle beyan etmiştir: “...Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ama gözünde diken ve boğazında kemik kalmış birisi gibi sabrettim. Mirasımın yağma edildiğini görüyordum...” [B]Hz. Ali (a.s)’ın Cennet ve Cehennemi Bölmesi[/B] Abdullah bin Haris babasından, o da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “Pegamber (s.a.a)’in yanına gittim; Ebu Bekir ve Ömer de Hazretin yanında idiler. Resulullah (s.a.a) ile Aişe’nin arasında oturdum. Aişe bana; “Benimle Resulullah’ın dizleri üzerinden başka oturacak bir yer bulamadın mı?” dedi. Resululah (s.a.a) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular: “Sussana ya Aişe! Ali hakkında beni incitme; O dünya ve ahirette benim kardeşimdir; O Emir’ul- Muminin’dir; Allah Teala kıyamet günü onu sırat köprüsü üzerinde oturtacaktır; kendi dostlarını cennete, düşmanlarını ise cehenneme sokacaktır.” [129] Mufazzal bin Ömer İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “Hz. Ali (a.s) buyurdular ki: Ben Allah’ın, cennetle cehennem arasını bölen kuluyum; ben en büyük farukum (hakla batılın arasını ayıranım)...” [130] Bir gün Harun İmam Rıza (a.s)’a şöyle dedi: “Ya Ebe’l- Hasan! Ceddin Emir’ul- Muminin Ali bin Ebi Talib’den bana haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O cennetle cehennemi bölendir? Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul etmektedir.” İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey müminlerin emiri! Babanın dedelerinden, onların da Abdullah bin Abbas’tan şöyle naklettiklerini görmemiş misin?: Resulullah (s.a.a)’den duydum ki şöyle buyuruyordu: ‘Ali’nin sevgisi imandır, buğzu ise küfürdür.” Memun; “Evet görmüşüm” dedi. İmam Rıza (a.s); ‘İşte bu, cennetle cehennemin bölünmesidir; bundan dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle cehennemi bölendir.” Memun İmam (a.s)’ın bu sözü üzerine; “Ya Ebe’l- Hasan, Allah beni senden sonra yaşatmasın; tanıklık ediyorum ki sen Resulullah’ın ilminin varisisin.” dedi. Ebu Salt-ı Herevi diyor ki: İmam Rıza (a.s) evine döndükten sonra; “Ey Resulullah’ın oğlu! Memun’a ne kadar da güzel cevap verdiniz!” dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Ben onun kabul edeceği bir yolla konuştum. Ant olsun Allah’a, babamdan duydum ki babaları vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)’dan şöyle naklettiler: ‘Ya Ali! Sen kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe diyeceksin ki; Bu (adam) benimdir, bu da seninindir.” [131][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Hz . Ali R.A
Üst
Alt