Hüzün, mihnet, dert ve aşk..

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Eskilerin bir sözü var: İhtişam baktığında değil, bakışında olmalı, diye
Bizler eşya ve olaylara yalnızca kendi gözlüğümüz ile bakmamalı, başkalarının da farklı gözlükleri olacağını unutmamalıyız..
Bir yazarımız diyor ki: Hayat “ilimde ukalalık” yapan ve insanları hor görme” alışkanlıklarından vazgeçemeyenlerin sonunda düştükleri..
trajikomik sahnelerle doludur!
Eşyayı görmek ile “eşyanın ardını görmek” arasında önemli farklar var Hz Musa ile Hızır (as)ın arasındaki vuku bulanlarda olduğu gibi Bu meşhur kıssayı hatırlayacaksınız;
biri duvarı görmüş, diğeri duvarın ardını; biri zâhiri görmüş, diğeri bâtını; biri sûreti görmüş, diğeri sîreti; biri şekli görmüş, diğeri özü…
Hazinelerin viranelerde yani yıkık dökük, harâbe yerlerde olması bir tesadüf değildir
Bu tezat sayısız hikmeti içinde taşımakta ve hakikati arayan insana “görünüşe aldanma” uyarısını sessiz ve sözsüz bir şekilde haykırmaktadır..
“Yıkılmışlık perdesi” hazinelerin örtüsüdür ve bu yolla bir çok hakikat, ehli olmayanların gözünden kaçırılmıştır
Hazineler çıkarılmak içindir ve hiçbir hazine sonsuza kadar kapalı kalsın diye gömülmemiştir
Kendini “Ben bin gizli hazine idim/ Küntü kenzen mahfiyyen” olarak vasıflandıran rabbimiz bile “bilinmeyi istedim” ifadesiyle bu gerçeğe dikkati çekmiştir
Harabat ehli olanlar dış halleri ile kula makbûl ve hoş görünmeyi değil, iç alemleri ile Hakk’a makbul bir hale gelmeyi isterler,
Bu nedenle dışarıdan bakanlar onları hor ve hakir görebilirler
Hazreti Mevlana bakınız nasıl ifade buyurmuş: “Nerede yıkık bir yer varsa orada bir definenin varlığı umulur Ne diye marifet definesini yıkık gönülde aramazsın? Gönül gamla peygamberleşti mi, gönle Cebrail iner”
Gerçekten Mevla’mız ne eylerse güzel eyler amma ki biz sabırlı olabilsek
Sabır zafere giden yolun anahtarıdır ve sabrın sırrından nasiplenmeyen ruhun olgunlaşıp pişmesi mümkün değil ..
Tebrizli Şems şöyle diyor: “Sabrın mânâsı, işin sonunu gözlemek, sabırsızlığın manası da işin sonunu göremeyecek kadar kısa görüşlü olmaktır
Sufiler, insanoğlunun ömrü müddetince üzerinden dört ızdırabın hiç eksik olmayacağını, insanların bu ızdırablarla mücadele etme neticesinde, vuslata yaklaşabileceğini ve nihai olarak vuslata kavuşabileceğini ifade ediyor Nedir bu dört ızdırab hali?
Bu dört ızdırab halini şöyle dillendiriyorlar: Hüzün, mihnet, dert ve aşk
Aşkın ızdırablı labirentlerinde yol alan ademoğlu, tam mahbub-u hakikisine ulaşmışken, yahut ulaştığını zannetmişken, paçalarını bir ızdıraba daha kaptırıverir Bu ızdırab, onun karşısında heybetleniveren hüzün iklimidir Kalbleri kırıklığa uğratan hüzün karşısında, insanın elinden ek de bir şey gelemez aslında Teslimiyetten başka Tabii olarak, teslimiyetin yanına sabrı da eklemek doğru olacaktır
Aşk ve Sabir Bu bekleyişler uzun sürebilir Çok zaman alır kavuşmaları Ama ümit vardırlar Halihazırda vuslata kavuşamasalar da bu kutlu yolda olmanın verdiği gönül hoşluğu ile unutmaya çalışırlar ızırablarını, felaketlerin baş döndürücü girdablarında Bu girdablar devam eder Bütün bu ızdıraplar insanoğlu içindir Birbiri ardına deverân edib durur, tâ ki bütün saatlerin çarklarının bir anda duruvereceği vakte kadar
 
Üst Alt