- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Hidayet ve Dalalet
"Hidayet" kelimesi lügatte; "doğru yolu bulmak ve yol göstermek" anlamına gelir” (هداه للدين) denildiğinde, "ona dini gösterdi"; (وهديته الطريق) denildiğinde; "ona yolu gösterdim, evi gösterdim, tanıttım" anlamları kastedilir.
"Dalâlet" kelimesi ise doğru yolu bulmanın zıddı bir anlamı ifade eder.
"Hidayet" kelimesi Şeriatta İslâm'ı bulmak ve ona iman etmektir.
“Dalâlet” kelimesi ise; Şeriatta, İslâm’dan sapmak, anlamındadır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir hadisinde şöyle demektedir:
إن الله لاَ يَجْمَعَ أُمَّتِي عَلَى ضَلاَلَةٍ "Allah ümmetimi dalâlet üzerinde birleştirmez."[1]
Allahu Teâla cenneti hidayette olanlar, Cehennemi de dalâlette olanlar için yaratmıştır. Yani Allah, hidayette olana sevap, dalâlette olana da azap verecektir. Sevap vermenin ve cezalandırmanın “hidayet” ve “dalâletle” ilişkilendirilmesi, “hidayet” ve “dalâletin” Allah Subhenehû ve Teala’ya ait değil insana ait fiiller olduğuna delalet eder. Eğer Allah Subhenehû ve Teala 'dan olmuş olsaydı, Allah Subhenehû ve Teala’nın hidayet üzere olana sevap, dalâlet üzere olana da ceza vermemesi gerekirdi. Çünkü böyle bir durum, zulümü Allah Subhenehû ve Teala’ya nisbet etmeye götürür. Dolayısıyla Allah Subhenehû ve Teala’nın saptırdığı bir kula azap etmesi ona zulmetmesi anlamına gelir. Oysa Allahu Teâla zulümden münezzehtir ve yücedir. Allahu Teâla şöyle buyurdu:
وَمَا رَبُّكَ بِظَلامٍ لِلْعَبِيدِ "Ve Rabbin kullara zulmedici değildir."[2]
وَمَا أَنَا بِظَلامٍ لِلْعَبِيدِ "Ben kullara zulmedici değilim."[3]
Ancak Kur'an-ı Kerimde hidayet ve dalâleti Allah Subhenehû ve Teala’ya nisbet eden ayetler de vardır. Bu ayetlere bakıldığında, hidayet ve dalâletin kuldan değil ancak Allah Subhenehû ve Teala'dan olduğu anlaşılmaktadır. Başka ayetlerde ise hidayet ve dalâletin kula nisbet edildiği görülür. Bunlardan da hidayet ve dalâletin kuldan kaynaklandığı anlaşılıyor.
Bu ayetleri teşrî bir kavrayışla anlamak gereklidir. Yani bunların kendisi için konuldukları teşrî vakıaları idrak edilmelidir. O zaman Subhenehû ve Teala’ya nisbet edilen hidayet ve dalâletin vurguladığı anlamın insana nisbet edilen hidayet ve dalâletten başka bir anlamda olduğu, bunlardan her birinin üzerinde durduğu konu diğerinin üzerinde durduğu konudan başka olduğu ortaya çıkar. Böylece teşrî mana tamamen ortaya çıkar.
Evet, hidayet ve dalâleti Allah Subhenehû ve Teala’ya isnad eden ayetler hidayete erdirenin ve saptıranın Allah Subhenehû ve Teala olduğunu açıkça ifade etmektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ "De ki: Allah dilediğini dalâlete düşürür, kendisine yöneleni de hidayete eriştirir."[4]
فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Muhakkak ki Allah dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini hidayete erdirir."[5]
فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Bundan sonra Allah dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini de hidayete iletir."[6]
وَلَكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Ama o, dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini hidayete iletir."[7]
فَمَنْ يُرِدْ اللَّهُ أَنْ يَهدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإسْلامِ وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ "Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun kalbini İslâm'a açar. Kimi de dalâlete düşürmek isterse, onun da göğe yükseliyormuş gibi kalbini daraltır."[8]
مَنْ يَشَأْ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ "Allah; kimi dilerse, onu dalâlete düşürür. Kimi de dilerse, onu hidayet üstünde tutar."[9]
قُلْ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ "De ki; Allah hakka hidayet eder."[10]
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ
"Hamd olsun Allah’a ki; bizi buna hidayet etti. Eğer Allah bizi hidayete erdirmemiş olsaydı biz hidayete erecek değildik."[11]
مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا "Allah kimi hidayete erdirirse o, doğru yola ermiştir. Kimi de dalâlete düşürürse artık onu doğru yola erdirecek bir kılavuz bulamazsın"[12]
إِنَّكَ لا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir."[13]
"Hidayet" kelimesi lügatte; "doğru yolu bulmak ve yol göstermek" anlamına gelir” (هداه للدين) denildiğinde, "ona dini gösterdi"; (وهديته الطريق) denildiğinde; "ona yolu gösterdim, evi gösterdim, tanıttım" anlamları kastedilir.
"Dalâlet" kelimesi ise doğru yolu bulmanın zıddı bir anlamı ifade eder.
"Hidayet" kelimesi Şeriatta İslâm'ı bulmak ve ona iman etmektir.
“Dalâlet” kelimesi ise; Şeriatta, İslâm’dan sapmak, anlamındadır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir hadisinde şöyle demektedir:
إن الله لاَ يَجْمَعَ أُمَّتِي عَلَى ضَلاَلَةٍ "Allah ümmetimi dalâlet üzerinde birleştirmez."[1]
Allahu Teâla cenneti hidayette olanlar, Cehennemi de dalâlette olanlar için yaratmıştır. Yani Allah, hidayette olana sevap, dalâlette olana da azap verecektir. Sevap vermenin ve cezalandırmanın “hidayet” ve “dalâletle” ilişkilendirilmesi, “hidayet” ve “dalâletin” Allah Subhenehû ve Teala’ya ait değil insana ait fiiller olduğuna delalet eder. Eğer Allah Subhenehû ve Teala 'dan olmuş olsaydı, Allah Subhenehû ve Teala’nın hidayet üzere olana sevap, dalâlet üzere olana da ceza vermemesi gerekirdi. Çünkü böyle bir durum, zulümü Allah Subhenehû ve Teala’ya nisbet etmeye götürür. Dolayısıyla Allah Subhenehû ve Teala’nın saptırdığı bir kula azap etmesi ona zulmetmesi anlamına gelir. Oysa Allahu Teâla zulümden münezzehtir ve yücedir. Allahu Teâla şöyle buyurdu:
وَمَا رَبُّكَ بِظَلامٍ لِلْعَبِيدِ "Ve Rabbin kullara zulmedici değildir."[2]
وَمَا أَنَا بِظَلامٍ لِلْعَبِيدِ "Ben kullara zulmedici değilim."[3]
Ancak Kur'an-ı Kerimde hidayet ve dalâleti Allah Subhenehû ve Teala’ya nisbet eden ayetler de vardır. Bu ayetlere bakıldığında, hidayet ve dalâletin kuldan değil ancak Allah Subhenehû ve Teala'dan olduğu anlaşılmaktadır. Başka ayetlerde ise hidayet ve dalâletin kula nisbet edildiği görülür. Bunlardan da hidayet ve dalâletin kuldan kaynaklandığı anlaşılıyor.
Bu ayetleri teşrî bir kavrayışla anlamak gereklidir. Yani bunların kendisi için konuldukları teşrî vakıaları idrak edilmelidir. O zaman Subhenehû ve Teala’ya nisbet edilen hidayet ve dalâletin vurguladığı anlamın insana nisbet edilen hidayet ve dalâletten başka bir anlamda olduğu, bunlardan her birinin üzerinde durduğu konu diğerinin üzerinde durduğu konudan başka olduğu ortaya çıkar. Böylece teşrî mana tamamen ortaya çıkar.
Evet, hidayet ve dalâleti Allah Subhenehû ve Teala’ya isnad eden ayetler hidayete erdirenin ve saptıranın Allah Subhenehû ve Teala olduğunu açıkça ifade etmektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ "De ki: Allah dilediğini dalâlete düşürür, kendisine yöneleni de hidayete eriştirir."[4]
فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Muhakkak ki Allah dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini hidayete erdirir."[5]
فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Bundan sonra Allah dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini de hidayete iletir."[6]
وَلَكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Ama o, dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini hidayete iletir."[7]
فَمَنْ يُرِدْ اللَّهُ أَنْ يَهدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإسْلامِ وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ "Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun kalbini İslâm'a açar. Kimi de dalâlete düşürmek isterse, onun da göğe yükseliyormuş gibi kalbini daraltır."[8]
مَنْ يَشَأْ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ "Allah; kimi dilerse, onu dalâlete düşürür. Kimi de dilerse, onu hidayet üstünde tutar."[9]
قُلْ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ "De ki; Allah hakka hidayet eder."[10]
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ
"Hamd olsun Allah’a ki; bizi buna hidayet etti. Eğer Allah bizi hidayete erdirmemiş olsaydı biz hidayete erecek değildik."[11]
مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا "Allah kimi hidayete erdirirse o, doğru yola ermiştir. Kimi de dalâlete düşürürse artık onu doğru yola erdirecek bir kılavuz bulamazsın"[12]
إِنَّكَ لا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir."[13]
