Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Asr-ı Saadet
Hicret'in islâm tarihindeki yeri ve önemi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 14344" data-attributes="member: 3"><p style="text-align: center"><img src="https://www.enfal.de/calig25.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Lucida Sans Unicode'"><span style="font-size: 18px"><strong>HİCRET'İN İSLÂM TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ</strong></span></span></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hicret, İslâm tarihinin en önemli olayıdır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hicret, Müslümanları, müşriklerin zulmünden kurtarmış, İslâm'a yayılma imkânı </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlanğıcı olmuştur. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömer'in halifeliği esnâsında, Hz. Peygamber'in hicret ettiği yılın 1 Muharrem'i olan 16 Temmuz 622 tarihi "Hicri-Kamerî Takvim" için "takvim başı" olarak kabul edilmiştir. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Mekke şehrinde doğmuştur. Yüce Allah, O'nu burada peygamber olarak görevlendirmiştir. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Görevinin gereği olarak, "(Önce) en yakın akrabalarını uyar." (1) âyet-i kerimesi gereğince, yakınlarından başlamak üzere, insanları İslâm'a davet etmeye başlamıştır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kendilerini İslâm'a da'vet ettiği kimseler O'nu, el-Emin = güvenilir kişi olarak tanıyorlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">O'nun dürüstlüğü ve ahlâkî üstünlüğü üzerinde ittifak halinde idiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kendisinin Allah tarafından gönderilmiş ve görevlendirilmiş Peygamber olduğunu duyunca, O'na inanmaya ve etrafında toplanmaya başladılar. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve İslâmiyet hızla yayılıyordu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ancak Mekke'de Kureyş kabilesinin ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki hâkimiyetlerini kaybedeceklerinden korktukları için O'na engel olmaya çalışıyorlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bunun için Peygamberimize ve O'na inananlara amansız düşman kesilmişlerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müslümanlara zulmediyor, akıl almaz işkenceler yapıyorlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber, Mekkelilerin kendisine ve Müslümanlara karşı takındıkları tavır karşısında, hiçbir zaman yılmadı, doğacağına kesinlikle inandığı İslâm güneşine, başka ufuklar aramayı düşündü. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müşriklerin, tahammülü çok ğüç olan bu zulümleri karşısında, Mekke'de Müslümanlar korunamaz hale gemişlerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu sebeple Müslümanların Medine'ye hicret etmeleri kararlaştırılmıştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ; "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi..." (2) diyerek, Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece Peygamberliğin 13'üncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başlamış oldu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kâbe'ye yapılan senelik hac görevi, Arap yarımadasının bütün noktalarından Arapları Mekke'ye getiriyordu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber, bu sefer, kendisine sığınma imkânı ve peygamberlik vazifesini yerine getirme izni verecek bir kabile bulup, iknâ etmenin yollarını aradı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Birbiri ardınca, yanlarına gittiği onbeş kabilenin temsilcilerinin hepsi de az çok kaba bir şekilde kendisini geri çevirdiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Umudunu hiç kaybetmedi, son olarak yarım düzine kadar Medineli ile karşılaştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yahudi ve Hristiyanların komşuları olan bu kişiler, Peygamberler ve ilâhi vahiyler kavramına yabancı değillerdi, üstelik onlar, bu kutsal kitap sahiplerinin, bir Peygamberin, son bir tesellicinin gelmesini beklediklerini de biliyorlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">O yüzden bu konuda başkalarından önce davranmak fırsatını kaçırmak istemediler, derhal Hz. Muhammed'e inandılar, kendisine Medine'de diğer inananlar bulmaya çalışacakları ve gereken desteği vereceklerine dâir söz verdiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ertesi yıl oniki kadar Medineli kendisine bağlılık yemini ettiler ve İslâm'ı öğretecek bir öğretmen-dâvetçi istediler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu görevi üzerine alan Mus'ab, bu işte hayli başarılı oldu ve bir sonraki sene Mekke'ye hac sırasında yeni müslüman olmuş, yetmiş üç kişilik bir kafile gönderdi. Bunlar Hz. Peygamberi ve diğer Mekkeli Müslümanları kendi şehirlerine göç etmeye dâvet ettiler, onları koruyacakları ve kendi aile bireyleriymiş gibi bağırlarına basacakları sözü verdiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece Müslümanların en büyük kısmı gizlice ve küçük gruplar halinde Medine'ye hicret etti, (3) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yanlızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi, Hz. Peygamber Mekke'de alıkoymuştu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece İslâmiyet Medine'de de yayılmaya başladı. Bu durum Kureyş ileri gelenlerini daha da telâşlandırdı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Medine'nin kuvvetli bir İslâm merkezi haline gelmesinin aleyhlerine olacağını anladılar. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Konuyu tartışmak ve bir hal çâresi bulmak üzere "Dâru'n - Nedve" denilen yerde toplandılar. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Uzun uzun görüştüler ve tartıştılar. Sonunda kendilerine kurtuluş yolunu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan, Peygamberimiz (s.a.s.)'i öldürmeye karar verdiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kendilerince çok gizli olarak aldıkları bu karar ve plânlarından Kur'an-ı Kerimde şöyle bahsedilmektedir; "İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Allah düzen yapanların en iyisidir." (4) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müşriklerin bu korkunç plânlarını Cebrâil (a.s.) Peygamberimiz'e haber verdi: "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terk edeceksin..." dedi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece Hz. Peygamber'e hicret için izin verildi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Peygamberimiz Hz. Ali'yi çağırdı: "Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emânetleri sahiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen gel" dedi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrafını sardılar. Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Ali, Rasûl-i Ekrem'in yatağına yattı. Hz. Peygamber eline bir avuç kum alıp evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Saçılan kum taneleri, cânilerden her birine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Peygamberimiz (s.a.s.) "Yâ-sin " Süresi'nin şu anlamdaki âyetini okuyarak aralarından geçip gitti: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler." (5) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Rasûlü Ekrem gece evinden ayrıldıktan sonra Kabe'yi tavaf etti. Sonra doğduğu yerden ayrılış hüznünü ifade eden şu sözleri söyledi. "Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve en bana sevimli yerisin. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım senden ayrılmazdım." (6) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ertesi gün öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Allah'ın emriyle beraber Medine'ye hicret edeceklerini bildirdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Hz. Ebû Bekir'le birlikte Mekke'den çıkıp, Sevr Dağı'na gelerek oradaki mağarada saklandılar. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Kureyş'in araması bitinceye kadar, üç gün üç gece mağarada kaldılar. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber'i ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: "Ya Resûlâllah, eğilip baksalar, </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">bizi görecekler" demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir. (7) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu.(8) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Takipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurt- lamıştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu durumda Kureyşliler, mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Resûlüllah'a ilk vahiy Hîra (Nûr) dağındaki mağarada gelmişti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hiradaki mağara ile Serv'deki mağara arasında geçen müddet, Hz.Peygamberin, Peygamberlik hayatının Mekke devrini teşkil etmişti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke devrinin sonu, Medine devrinin başlanğıcı olmuştur.(9) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hicret yolculuğunda Peygamberimiz, iki önemli takiple karşılaştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müdliçoğullarından Surâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Atını dörtnala sürerek Resûlûllah'a ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada atı sürçüp kapaklandı. Kendisi de yere yuvarlandı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yeniden atına binip koşturdu. Tam yaklaştığı sırada atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Atını zorlukla kurtardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Surâka'nın morali iyice bozulmuştu. Hz. Peygamber'den özür diledi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yazılı bir emanname alarak geri döndü, diğer takipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı alabilmek için Resûlüllah'ı tâkibe başlamıştı. Fakat ilk görüşte </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">yanındakilerle birlikte müslüman oldu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı; "sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez. İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek tâ Kubâ Köyü'ne kadar bu şanlı Kâfileye bayraktarlık yaptı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber'in yola çıktığı Medine'de duyulmuştu. Bu yüzden Medineliler, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Rabîulevvel Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu esnâda bir iş için evinin çatısına çıkan bir Yahûdi, bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: "İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor "diye haykırdı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Medineliler, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamberi Medine'ye yaya yürüyüşle 1 saat uzaklıkta Kubâ köyünde karşıladılar. Peygamberimiz burada, Amr b. Avf oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu esnâda Kur'an-ı Kerim'de "takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kubâ Mescidini binâ etti ve burada namaz kıldı. (10) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz. Ali de gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kubâ'da iken kafileye yetişti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">14 gün sonra, bir Cuma günü Peygamberimiz devesine bindi. Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye hareket etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yolda "Sâlim b. Avfoğulları"na ait "Rânûna Vâdisi"nde öğle vakti oldu. Hz. Peygamber, burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk cuma namazını kıldırdı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu ilk cuma hutbesinde, Sevgili Peygamberimiz, İslâm'ın bazı temel prensiplerine temas ettiği için, burada nakletmeyi faydalı görüyorum; Rasûl-i Ekrem, birinci hutbeye Allah'a hamd ve senâ ederek başladı ve şöyle devam etti: "Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz. Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikar çok sadaka vermek suretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrar elde edersiniz." </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Biliniz ki, Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hayâtımda veya benden sonra -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için, kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiçbir işine hayır vermesin. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Biliniz ki, böylesini, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. (11) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ey insanlar, âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Rabbiniz </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">-arada tercüman veya perdedâr olmaksızın- bizzat: -Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsanda bulunmuştum. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin, diye soracaktır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">O kimse sağına, soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Sonra önüne bakacak, orada cehennem'i görecek. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumaya gücü yeten, bunu yapsın. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun". </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber, birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra, ikinci hutbede de şunları söylemiştir: "Hamd Allah'a mahsustur. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">O'na hamdeder, ondan yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">sığınırız. Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz. Allah'tan başka ilâh olmadığına şahâdet ederim. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">O birdir, eşi, ortağı ve benzeri yoktur. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'an-ı Kerim) dir. Allah'ın, kalbini Kur'an ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'an-ı, diğer sözlere tercih eden kimse felâh bulup kurtulmuştur. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Allah'ın sevdiğini seviniz. Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Allah'ın kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yalnız Allah'a kulluk edip, ibâdetinizde Ona hiçbir şeyi ortak yapmayınız. Ondan hakkıyla sakınınız. Yaptığınız iyi şeyleri </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">dilinizle doğrulayınız. Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz. Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun"(12) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Cuma namazından sonra Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye hareket etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk, bayram sevinci içinde, Kubâ'dan itibâren yolu, iki taraflı doldurmuştu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Rasûl-i Ekrem'in anne tarafından akrabası olan Neccâroğulları, O'nu karşılamaya gelmişlerdi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ensâr'ın ileri gelenleri O'na yaklaşarak:Ey Allah'ın Resûlü! İşte evlerimiz, işte mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır" dediler. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Peygamberimiz, onları taltif ve gönüllerini hoş ederek yoluna devam etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Tam şehre gireceği sırada kalabalık o dereceyi bulmuştu ki kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı: </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">"Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze, Allah'a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize." </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlar ve şu şarkıyı terennüm ediyorlardı: "Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız, Ne mutlu bize Muhammed'in komşularıyız."(13) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Medine halkı, Resûlüllah (s.a.s.)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiçbir şeyden duymamıştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Herkes Peygamber Efendimizi, kendi evinde misafir etmek istiyor, "Ey Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz..." diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">"Siz deveyi kendi haline bırakınız. O memurdur, emrolunduğu yere gider" diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Nihâyet deve, halen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlüllah (s.a.s.) inmedi. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Deve kalkarak birkaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber, devenin üzerinden inerek: "Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrafındakilere sordu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hâlid b. Zeyd: "İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlâllah..." diyerek, Rasûl-i Ekrem'i dâvet etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz böylece Hz. Halid'in misafiri oldu. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu misâfirlik, "Mescidü'n-Nebi" nin inşaatı tamamlanıncaya kadar yedi ay devam etti. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Rasûlüllahın hicreti Peygamberliğin 13'üncü yılında, 12 Rabiulevvel de olmuştur. Bu tarih, aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53'üncü doğum yıldönümüdür. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır.(14) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Bu antlaşma, İslâm Dininin Müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla dâima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke'den gelen göçmenlerle Medine'li </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medine'li Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerine oluşmaya başlamıştır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Böylece Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">kavuşmalarına vesile olmuştur. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Ayrıca İslâmiyet, Mekke şehri hudutları dışına Hicret'le taşmış ve bu güneş, dünyaya Medine ufuklarından yayılmıştır. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Yazımı "HİCRET" başlıklı aşağıdaki şiirle bitirmek istiyorum: </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong><p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"> HİCRET </span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"> <span style="color: Blue">Mekke'yle Medine arası yollar; </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Çizik çizik, hasret arası yollar. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Vardığı her nokta yine başlangıç; </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Gitgide Allah'a varası yollar. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Mekke'yle Medine arası yollar. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Yalnız iki çift nurdan güvercin. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Bunlar iki dostun ayakları ki, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Yolları göklere bağlayan perçin. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Hicret, yurtdışında aranan destek </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Dâvâ sahibine öz yurdu köstek; </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Merkezi dışardan sarmaktır murad, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Merkezi çevreden fethidir istek. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Hicret, yurtdışında aranan destek. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> İnsan kaçar, ufuk kaçar beraber, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Ufukta, varılmaz gâyeden haber. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> O ki, eteğinde, ufuk ve gâye, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> O ki, Gaye -İnsan, Ufuk- Peygamber. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> İnsan koşar, ufuk kaçar beraber. </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Ayakta, Medine Müslümanları, </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> İslâm'ın "Yardımcısı" kahramanları... </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Rasûller Rasûlü uğruna fedâ </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Malları, canları, hânümanları... </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 12px"><span style="color: Blue"> Ayakta, Medine Müslümanları.</span> (15) </span></strong></p> <p style="text-align: center"></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">1- Şuarâ, 214. </span><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">2- El-Buhârî, 4/255; Tecrid-i Sarih ter </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> cemesi, 10/86. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">3- Prof. Dr. Muhammed Hamidullah; </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> İslâm'a Giriş, Çev. Cemal Aydın, </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> T.D.V.Yayınları, Ankara 1996, s, </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> 13,14. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">4- Enfâl, 30. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">5- Yâ-Sîn, 9. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">6- İbn-i Mâce 2/1037 (Hadis no: </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> 3108); </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">7- Tevbe, 40. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">8- El-Buhâri; 4/263; Tecrid-i Sarih ter </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> cemesi, 10/119 (Hadis No: 1557) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">9- İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Ha </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> yatı, D.İ.B. Yayınları, Ankara 1998 </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> s:88-94. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">10- Tevbe, 108. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">11- İbn-i Mâce, Sünen, C. 1, S. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> 343. (Hadis No: 1081) </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">12- İbn-i Hişâm, 2/147. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">13- Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saâdet, Terc. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Ö. Rıza Doğrul, İst. 1973, C. 1, s. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> 203. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">14- YÜCEL, a.g.e, 98, 99, 100. </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px">15- Necip Fâzıl KISAKÜREK </span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 14344, member: 3"] [CENTER][IMG]https://www.enfal.de/calig25.gif[/IMG] [FONT=Lucida Sans Unicode][SIZE=5][B]HİCRET'İN İSLÂM TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ[/B][/SIZE][/FONT][/CENTER] [B][SIZE=3]Hicret, İslâm tarihinin en önemli olayıdır. Hicret, Müslümanları, müşriklerin zulmünden kurtarmış, İslâm'a yayılma imkânı sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlanğıcı olmuştur. Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömer'in halifeliği esnâsında, Hz. Peygamber'in hicret ettiği yılın 1 Muharrem'i olan 16 Temmuz 622 tarihi "Hicri-Kamerî Takvim" için "takvim başı" olarak kabul edilmiştir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Mekke şehrinde doğmuştur. Yüce Allah, O'nu burada peygamber olarak görevlendirmiştir. Görevinin gereği olarak, "(Önce) en yakın akrabalarını uyar." (1) âyet-i kerimesi gereğince, yakınlarından başlamak üzere, insanları İslâm'a davet etmeye başlamıştır. Kendilerini İslâm'a da'vet ettiği kimseler O'nu, el-Emin = güvenilir kişi olarak tanıyorlardı. O'nun dürüstlüğü ve ahlâkî üstünlüğü üzerinde ittifak halinde idiler. Kendisinin Allah tarafından gönderilmiş ve görevlendirilmiş Peygamber olduğunu duyunca, O'na inanmaya ve etrafında toplanmaya başladılar. Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve İslâmiyet hızla yayılıyordu. Ancak Mekke'de Kureyş kabilesinin ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki hâkimiyetlerini kaybedeceklerinden korktukları için O'na engel olmaya çalışıyorlardı. Bunun için Peygamberimize ve O'na inananlara amansız düşman kesilmişlerdi. Müslümanlara zulmediyor, akıl almaz işkenceler yapıyorlardı. Hz. Peygamber, Mekkelilerin kendisine ve Müslümanlara karşı takındıkları tavır karşısında, hiçbir zaman yılmadı, doğacağına kesinlikle inandığı İslâm güneşine, başka ufuklar aramayı düşündü. Müşriklerin, tahammülü çok ğüç olan bu zulümleri karşısında, Mekke'de Müslümanlar korunamaz hale gemişlerdi. Bu sebeple Müslümanların Medine'ye hicret etmeleri kararlaştırılmıştı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ; "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi..." (2) diyerek, Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi. Böylece Peygamberliğin 13'üncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başlamış oldu. Kâbe'ye yapılan senelik hac görevi, Arap yarımadasının bütün noktalarından Arapları Mekke'ye getiriyordu. Hz. Peygamber, bu sefer, kendisine sığınma imkânı ve peygamberlik vazifesini yerine getirme izni verecek bir kabile bulup, iknâ etmenin yollarını aradı. Birbiri ardınca, yanlarına gittiği onbeş kabilenin temsilcilerinin hepsi de az çok kaba bir şekilde kendisini geri çevirdiler. Umudunu hiç kaybetmedi, son olarak yarım düzine kadar Medineli ile karşılaştı. Yahudi ve Hristiyanların komşuları olan bu kişiler, Peygamberler ve ilâhi vahiyler kavramına yabancı değillerdi, üstelik onlar, bu kutsal kitap sahiplerinin, bir Peygamberin, son bir tesellicinin gelmesini beklediklerini de biliyorlardı. O yüzden bu konuda başkalarından önce davranmak fırsatını kaçırmak istemediler, derhal Hz. Muhammed'e inandılar, kendisine Medine'de diğer inananlar bulmaya çalışacakları ve gereken desteği vereceklerine dâir söz verdiler. Ertesi yıl oniki kadar Medineli kendisine bağlılık yemini ettiler ve İslâm'ı öğretecek bir öğretmen-dâvetçi istediler. Bu görevi üzerine alan Mus'ab, bu işte hayli başarılı oldu ve bir sonraki sene Mekke'ye hac sırasında yeni müslüman olmuş, yetmiş üç kişilik bir kafile gönderdi. Bunlar Hz. Peygamberi ve diğer Mekkeli Müslümanları kendi şehirlerine göç etmeye dâvet ettiler, onları koruyacakları ve kendi aile bireyleriymiş gibi bağırlarına basacakları sözü verdiler. Böylece Müslümanların en büyük kısmı gizlice ve küçük gruplar halinde Medine'ye hicret etti, (3) Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti. Yanlızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi, Hz. Peygamber Mekke'de alıkoymuştu. Böylece İslâmiyet Medine'de de yayılmaya başladı. Bu durum Kureyş ileri gelenlerini daha da telâşlandırdı. Medine'nin kuvvetli bir İslâm merkezi haline gelmesinin aleyhlerine olacağını anladılar. Konuyu tartışmak ve bir hal çâresi bulmak üzere "Dâru'n - Nedve" denilen yerde toplandılar. Uzun uzun görüştüler ve tartıştılar. Sonunda kendilerine kurtuluş yolunu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan, Peygamberimiz (s.a.s.)'i öldürmeye karar verdiler. Kendilerince çok gizli olarak aldıkları bu karar ve plânlarından Kur'an-ı Kerimde şöyle bahsedilmektedir; "İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Allah düzen yapanların en iyisidir." (4) Müşriklerin bu korkunç plânlarını Cebrâil (a.s.) Peygamberimiz'e haber verdi: "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terk edeceksin..." dedi. Böylece Hz. Peygamber'e hicret için izin verildi. Peygamberimiz Hz. Ali'yi çağırdı: "Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emânetleri sahiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen gel" dedi. Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrafını sardılar. Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi. Hz. Ali, Rasûl-i Ekrem'in yatağına yattı. Hz. Peygamber eline bir avuç kum alıp evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı. Saçılan kum taneleri, cânilerden her birine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı. Peygamberimiz (s.a.s.) "Yâ-sin " Süresi'nin şu anlamdaki âyetini okuyarak aralarından geçip gitti: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler." (5) Rasûlü Ekrem gece evinden ayrıldıktan sonra Kabe'yi tavaf etti. Sonra doğduğu yerden ayrılış hüznünü ifade eden şu sözleri söyledi. "Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve en bana sevimli yerisin. Eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım senden ayrılmazdım." (6) Ertesi gün öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. Allah'ın emriyle beraber Medine'ye hicret edeceklerini bildirdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Hz. Ebû Bekir'le birlikte Mekke'den çıkıp, Sevr Dağı'na gelerek oradaki mağarada saklandılar. Kureyş'in araması bitinceye kadar, üç gün üç gece mağarada kaldılar. Hz. Peygamber'i ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: "Ya Resûlâllah, eğilip baksalar, bizi görecekler" demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir. (7) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu.(8) Takipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurt- lamıştı. Bu durumda Kureyşliler, mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler. Resûlüllah'a ilk vahiy Hîra (Nûr) dağındaki mağarada gelmişti. Hiradaki mağara ile Serv'deki mağara arasında geçen müddet, Hz.Peygamberin, Peygamberlik hayatının Mekke devrini teşkil etmişti. Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke devrinin sonu, Medine devrinin başlanğıcı olmuştur.(9) Hicret yolculuğunda Peygamberimiz, iki önemli takiple karşılaştı. Müdliçoğullarından Surâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu. Atını dörtnala sürerek Resûlûllah'a ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada atı sürçüp kapaklandı. Kendisi de yere yuvarlandı. Yeniden atına binip koşturdu. Tam yaklaştığı sırada atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü. Atını zorlukla kurtardı. Surâka'nın morali iyice bozulmuştu. Hz. Peygamber'den özür diledi. Yazılı bir emanname alarak geri döndü, diğer takipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi. Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı alabilmek için Resûlüllah'ı tâkibe başlamıştı. Fakat ilk görüşte yanındakilerle birlikte müslüman oldu. Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı; "sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez. İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek tâ Kubâ Köyü'ne kadar bu şanlı Kâfileye bayraktarlık yaptı. Hz. Peygamber'in yola çıktığı Medine'de duyulmuştu. Bu yüzden Medineliler, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 Rabîulevvel Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi. Bu esnâda bir iş için evinin çatısına çıkan bir Yahûdi, bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: "İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor "diye haykırdı. Medineliler, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Hz. Peygamberi Medine'ye yaya yürüyüşle 1 saat uzaklıkta Kubâ köyünde karşıladılar. Peygamberimiz burada, Amr b. Avf oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı. Bu esnâda Kur'an-ı Kerim'de "takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kubâ Mescidini binâ etti ve burada namaz kıldı. (10) Hz. Peygamber'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz. Ali de gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kubâ'da iken kafileye yetişti. 14 gün sonra, bir Cuma günü Peygamberimiz devesine bindi. Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye hareket etti. Yolda "Sâlim b. Avfoğulları"na ait "Rânûna Vâdisi"nde öğle vakti oldu. Hz. Peygamber, burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk cuma namazını kıldırdı. Bu ilk cuma hutbesinde, Sevgili Peygamberimiz, İslâm'ın bazı temel prensiplerine temas ettiği için, burada nakletmeyi faydalı görüyorum; Rasûl-i Ekrem, birinci hutbeye Allah'a hamd ve senâ ederek başladı ve şöyle devam etti: "Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz. Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikar çok sadaka vermek suretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrar elde edersiniz." Biliniz ki, Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı. Hayâtımda veya benden sonra -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için, kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiçbir işine hayır vermesin. Biliniz ki, böylesini, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. (11) Ey insanlar, âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Rabbiniz -arada tercüman veya perdedâr olmaksızın- bizzat: -Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsanda bulunmuştum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin, diye soracaktır. O kimse sağına, soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, orada cehennem'i görecek. Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumaya gücü yeten, bunu yapsın. Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın. Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun". Hz. Peygamber, birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra, ikinci hutbede de şunları söylemiştir: "Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, ondan yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz. Allah'tan başka ilâh olmadığına şahâdet ederim. O birdir, eşi, ortağı ve benzeri yoktur. Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'an-ı Kerim) dir. Allah'ın, kalbini Kur'an ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'an-ı, diğer sözlere tercih eden kimse felâh bulup kurtulmuştur. Allah'ın sevdiğini seviniz. Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız. Allah'ın kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın. Yalnız Allah'a kulluk edip, ibâdetinizde Ona hiçbir şeyi ortak yapmayınız. Ondan hakkıyla sakınınız. Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle doğrulayınız. Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz. Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun"(12) Cuma namazından sonra Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye hareket etti. Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk, bayram sevinci içinde, Kubâ'dan itibâren yolu, iki taraflı doldurmuştu. Rasûl-i Ekrem'in anne tarafından akrabası olan Neccâroğulları, O'nu karşılamaya gelmişlerdi. Ensâr'ın ileri gelenleri O'na yaklaşarak:Ey Allah'ın Resûlü! İşte evlerimiz, işte mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır" dediler. Peygamberimiz, onları taltif ve gönüllerini hoş ederek yoluna devam etti. Tam şehre gireceği sırada kalabalık o dereceyi bulmuştu ki kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı: "Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze, Allah'a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize." Küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlar ve şu şarkıyı terennüm ediyorlardı: "Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız, Ne mutlu bize Muhammed'in komşularıyız."(13) Medine halkı, Resûlüllah (s.a.s.)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiçbir şeyden duymamıştı. Herkes Peygamber Efendimizi, kendi evinde misafir etmek istiyor, "Ey Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz..." diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı. Hz. Peygamber ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı. "Siz deveyi kendi haline bırakınız. O memurdur, emrolunduğu yere gider" diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. Nihâyet deve, halen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlüllah (s.a.s.) inmedi. Deve kalkarak birkaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı. Hz. Peygamber, devenin üzerinden inerek: "Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrafındakilere sordu. Hâlid b. Zeyd: "İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlâllah..." diyerek, Rasûl-i Ekrem'i dâvet etti. Peygamber Efendimiz böylece Hz. Halid'in misafiri oldu. Bu misâfirlik, "Mescidü'n-Nebi" nin inşaatı tamamlanıncaya kadar yedi ay devam etti. Rasûlüllahın hicreti Peygamberliğin 13'üncü yılında, 12 Rabiulevvel de olmuştur. Bu tarih, aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53'üncü doğum yıldönümüdür. Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır.(14) Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı. Bu antlaşma, İslâm Dininin Müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla dâima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke'den gelen göçmenlerle Medine'li Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu. Bu kardeşlik esasına göre, Medine'li Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir. Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerine oluşmaya başlamıştır. Böylece Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur. Ayrıca İslâmiyet, Mekke şehri hudutları dışına Hicret'le taşmış ve bu güneş, dünyaya Medine ufuklarından yayılmıştır. Yazımı "HİCRET" başlıklı aşağıdaki şiirle bitirmek istiyorum: [/SIZE][/B][CENTER][B][SIZE=3] HİCRET [/SIZE][/B] [B][SIZE=3] [/SIZE][/B] [B][SIZE=3] [COLOR=Blue]Mekke'yle Medine arası yollar; [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Çizik çizik, hasret arası yollar. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Vardığı her nokta yine başlangıç; [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Gitgide Allah'a varası yollar. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Mekke'yle Medine arası yollar. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Yalnız iki çift nurdan güvercin. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Bunlar iki dostun ayakları ki, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Yolları göklere bağlayan perçin. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Hicret, yurtdışında aranan destek [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Dâvâ sahibine öz yurdu köstek; [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Merkezi dışardan sarmaktır murad, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Merkezi çevreden fethidir istek. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Hicret, yurtdışında aranan destek. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] İnsan kaçar, ufuk kaçar beraber, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Ufukta, varılmaz gâyeden haber. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] O ki, eteğinde, ufuk ve gâye, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] O ki, Gaye -İnsan, Ufuk- Peygamber. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] İnsan koşar, ufuk kaçar beraber. [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Ayakta, Medine Müslümanları, [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] İslâm'ın "Yardımcısı" kahramanları... [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Rasûller Rasûlü uğruna fedâ [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Malları, canları, hânümanları... [/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=3][COLOR=Blue] Ayakta, Medine Müslümanları.[/COLOR] (15) [/SIZE][/B] [/CENTER] [B][SIZE=3] 1- Şuarâ, 214. [/SIZE][SIZE=3] 2- El-Buhârî, 4/255; Tecrid-i Sarih ter cemesi, 10/86. 3- Prof. Dr. Muhammed Hamidullah; İslâm'a Giriş, Çev. Cemal Aydın, T.D.V.Yayınları, Ankara 1996, s, 13,14. 4- Enfâl, 30. 5- Yâ-Sîn, 9. 6- İbn-i Mâce 2/1037 (Hadis no: 3108); Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925) 7- Tevbe, 40. 8- El-Buhâri; 4/263; Tecrid-i Sarih ter cemesi, 10/119 (Hadis No: 1557) 9- İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Ha yatı, D.İ.B. Yayınları, Ankara 1998 s:88-94. 10- Tevbe, 108. 11- İbn-i Mâce, Sünen, C. 1, S. 343. (Hadis No: 1081) 12- İbn-i Hişâm, 2/147. 13- Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saâdet, Terc. Ö. Rıza Doğrul, İst. 1973, C. 1, s. 203. 14- YÜCEL, a.g.e, 98, 99, 100. 15- Necip Fâzıl KISAKÜREK [/SIZE][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günde beş vakit kıldığımız nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Asr-ı Saadet
Hicret'in islâm tarihindeki yeri ve önemi
Üst
Alt