- Katılım
- 28 Mart 2011
- Mesajlar
- 2,123
- Tepkime puanı
- 26
Ve derken bir gün..
Takvimler miladi 610’u gösterdiği Pazartesi günü…
Ramazan’ın on yedisi…
Nur Dağı’nda NURlar buluşmuştu..Sema ile yer arasında kopmaz bir bağ kurulmuştu..
Vahiy meleği Cibril-i Emin gelmiş ve rahmet peygemberi Muhammedü-l Emin’e risalet vazifesini açıktan tebliğ ediyordu..
İki emniyet !
Nur Dağı’nda birbirine kavuşmuştu ve böylelikle insanlığa yeni bir emanet geliyordu..
Semavi olan, arzi olanı kucaklayacak ve OKU ! diyecekti..
Dağ ve taşın, taşımakta aciz kaldıkları bir mesuliyetin konulmasıyla bu omuzlara… Vazifenin azameti karşısında hissedilen ağırlık dayanılacak gibi değildi..
Aynı zamanda “neyi” okuyacaktı..?
Okuma yazma bilmiyordu ki..!
-Ben okuma bilmem ki..diye mukabelede bulundu..
Cibril, yaklaşmış ve yeniden kucaklamıştı..Takati zorlayıncaya kadar sıkıyor ve ardından bırakarak yine;
-Oku ! diyordu
Resul-ü Kibriya, aynı cümleyi tekrarlayacaktı..
-Ben okuma bilmem ki..!
Belliki bu işin arkasında başka bir mesele vardı..!Çünkü Cibril yeniden yaklaşmışve Muhammedü’l Emini belinden kavrayarak kuvvetlice sıkıyordu..Bir müddet sonra bırakırken aynı şeyi söylüyordu..
-Oku !
-Ben okuma bilmem ki..Ne okuyayım..diye tekrarladı ALLAHın Resulü..
Aynı işlem yeniden başlamıştı..
Nihayet mesele çözülüyordu..Kucakladığı Habib-i Zişan’ı bırakan Cibril …
-Yaratan Rabbinini adıyla oku ! O ki, insanı yapışkan bir hücreden yarattı.Oku ki, Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.Kalemle yazmayı ve insanın bilmediği şeyleri öğreten O dur..
Mesele şimdi anlaşılmıştı..
Rabbi Rahimin adıyla olunca, her şey okunurdu..!
Göze çarpan ve kulağa gelen her şey , okunmak için yaratılmıştı.
İnsanın önünde duran her bir varlık, yaratıcısını anlatan birer ayet olarak arz-ı endam ediyordu ve şuurlu varlık olan insanın, bu dili çözebilmesi için de, varlığı iyi okuması gerekiyordu..