Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Hendek Muharebesi.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13583" data-attributes="member: 3"><p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">HENDEEK MUHAREBESİ</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> (Hicret 'in 5. senesi 29 Şevval/Milâdî Ocak 627)</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Uhııd Harbinden iki yıl sonra vuku bulan Hendek Muharebesi, İslâmî gelişmenin önündeki engellerin büyük ölçüde bertaraf olmasında büyük rol oynamış mühim muharebelerden biridir.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Düşman saldırısını kolayca önlemek maksadıyla Resûl-i Ekrem'in emriyle Medine etrafında hendekler kazılması sebebiyle Hendek Savaşı adını alan bu muharebenin bir diğer adı da "Ahzab"tır. Bu adı, Kureyş müşrikleriyle birlikte Yahudiler, Gatafanlar ve daha birçok Arap kabilesinin ve topluluğunun Medine üzerine yürümek için bir araya gelmiş olmalarından dolayı almıştır.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hatırlanacağı gibi, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Yahudi kabilelerinden biri olan Benî Nadir'i Medine'den sürmüştü. Onlar da kuzeye giderek Hayber, Şam ve Vadi'1-Kura gibi mühim yerlere yerleşmişlerdi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bunlar, Medine'den kovulmuş olmanın acısını, gittikleri yerlerde Peygamberimiz ve İslâmiyet aleyhinde menfî propaganda ve tahriklerde bulunmak, civar halkını Müslümanlar aleyhinde kışkırtmak suretiyle dindirmeye çalışıyorlardı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Benî Nadir Yahudilerinin, kışkırtmaları, teşvikleri ve öncülük etmeleriyle meydana gelmesine sebep oldukları hâdiselerden biri de, işte bu Hendek Muharebesidir.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Medine üzerine topluca yürüyüp, Hz. Resûlullah ve Müslümanların vücudunu ortadan kaldırmak" menhus fikrini, bu Yahudiler ortaya attılar. Zâten, Kureyş müşrikleri de böyle bir şeyi her zaman düşünüyor ve böyle bir teşebbüse her zaman hazır bulunuyorlardı. Zîra, onlar, Uhud Savaşından galib çıkmalarına rağmen, İslâmî gelişmeyi durduramadıklarının, Müslümanların gittikçe çoğalmasına engel olamadıklarının ve Re-sûl-i Ekrem Efendimizin nüfuz sahasının genişlemesine mâni olamadıklarının çok iyi farkında idiler. Ticaret kervanlarına hemen hemen bütün yollar kapanmış durumdaydı."4 İktisadî yönden kendilerini yok olmakla karşı karşıya getirecek bu duruma seyirci kalmak istemiyorlardı. Rahat hareket edebilmeleri için de, Medine'deki İslâm Devletinin nüfuzunu kırmak arzu ve emelini taşıyorlardı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Medine üzerine birlikte yürüyüp, Hz. Resûlullahın bayraktarlığını yaptığı îman ve İslâm hareketini yerinde boğma" teklifi, daha evvel belirttiğimiz gibi, Benî Nadir Yahudilerinin liderleri durumunda olanlardan geldi.315</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Müşriklerin lideri Ebû Süfyan, "Siz bu işte samimî misiniz?" diye sordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Dessas Yahudîler, "Evet!.." dediler, "Biz, Muhammed'le çarpışma hususunda sizinle anlaşalım diye geldik."</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Ebû Süfyan bundan memnun oldu:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Öyle ise hoş geldiniz, sefa geldiniz! Muhammed'e düşmanlıkta bize yardımcı olanlar, yanımızda en sevgili, en makbul kimselerdir!"</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Sonra da samimiyetlerini ölçme babında şu teklifte bulundu:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Ama," dedi, "siz bizim ilâhlarımıza tapmadıkça, size pek güvenemeyeceğiz!"</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Menhus gayeleri uğrunda her türlü aşağılığı işleyen Yahudi heyeti, derhâl putlar önünde secdeye vardılar.Böylece, Medine üzerine yürüyüp, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bayraktarlığını yaptığı îman ve İslâm hareketini yerinde boğma kararında birleşip anlaştılar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Yahudilerin Bile Bile Hakkı Gizlemeleri</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Mekke'ye gelen heyet, Yahudi âlimlerinden müteşekkildi. Müşrikler, hazır ayağa gelmişken, onlardan bir hususu da öğrenmek istiyorlardı. Kendi aralarında, "Gelenler, bilgi sahipleri ve Ehl-i Kitap'tırlar. Biz mi, yoksa Muhammed mi daha doğru yoldadır; bunu kendilerine bir soralım." diye konuştular.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bunun üzerine Ebû Süfyan, onlara, "Ey Yahudî cemaati!.." dedi, "Sizler, kendilerine ilk semavî kitap inmiş, ilim ehli kimselersiniz. Muhammed'le anlaşamadığımız meseleyi açıklığa kavuşturunuz: Bizim yolumuz mu, onun dini mi daha hayırlıdır?"</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Aleyhlerinde olan hakkı gizlemeyi meslek edinen Yahudiler, "Allah için söylenecekse, siz hakka ondan daha yakınsınız!" demekte tereddüt göstermediler!</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bu sözler, haliyle müşrikleri fazlasıyla sevindirdi. Derhâl bu kararlarının tahakkuku için hazırlanmaya başladılar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Nazil Olan Âyet</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Yahudilerin müşriklere söyledikleri, gerçek dışı beyanlardı; hakkı bile bile gizliyorlardı. Bunun üzerine inen âyet-i kerîmelerde meâlen şöyle buyuruldu:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Bakmadın mı, şu, kendilerine kitaptan biraz nasîb verilenlere?.. Kendileri haça, Şeytan'a inanıyorlar; diğer küfredenler için de, 'Bunlar, îman edenlerden daha doğru bir yoldadır.' diyorlar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Bunlar, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, artık ona hakikî hiçbir yardımcı bulamazsın.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "İşte, onlardan kimi ona (Muhammed'e) îman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter bunlara!.."136</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Diğer Kabilelere Yapılan Davet</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Benî Nadir Yahudileri, Mekkeli müşriklerden, beraber hareket etmek üzere kesin söz aldıktan sonra, Gatafanlarla da, Hayber'in bir yıllık hurma mahsûlünü kendilerine vermek şartıyla anlaştılar.337 Ayrıca, civarda bulunan diğer Arap kabî-lelerine de propagandacılarını gönderdiler. Onları da Medine üzerine yürümek için ayaklandırdılar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bu arada, lıarbte başrol oynayacak olan Mekkeli müşrikler de, Arap kabilelerinden bazılarını harbe iştirak için kiraladılar. Böylece, Yahudîlerin propaganda, tahrik ve teşvikleriyle Mekkeli müşriklerden, civardaki Arap kabilelerinden, Gatafanlar ve Ahabiş kabilelerinden büyük bir ordu teşkil edildi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Her zaman olduğu gibi hedef ve gaye tekti: Medine üzerine yürüyüp, Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak ve Müslümanları yok etmek!..</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Adı geçen kabileler, bu menfur gaye ve hedef etrafında, Hz. Resulullah'a ve İslâmiyete düşmanlık derecelerine göre toplanmışlardı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> DÜŞMAN ORDUSU</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Kureyş müşriklerinin sayısı, Ahabiş ve onlara katılan kabilelerle birlikte dört bindi. Yahudîlerin teşvik ve kışkırtmaları ile bir araya gelenlerin sayısı ise altı bindi. Böylece, düşman ordusunun sayısı 10 bini buluyordu. Müşrik ordusuna Ebû Süfyan b. Harb komuta etmekte idi. Orduda, 300 at, 100 deve vardı.338 Bunlar dışında diğer kabilelerden meydana gelen altı bin kişilik kalabalığın at ve deve sayısı kesin bilinmemektedir. Bütün küfür birlikleri birleşince, komuta yine Ebû Süfyan'da kaldı."9</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Peygamberimizin Haber Alması</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Huzaa Kabilesi, eskiden beri Resûl-i Ekrem Efendimizle dost geçinen bir kabîle idi. Bu dostluğun başlangıcını Abdûl-muttâlib'le olan anlaşma ve ittifakları teşkil ediyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> İşte, Kureyş müşriklerinin ciddî bir hazırlık içinde bulundukları hakkındaki raporu, bu kabileden bir süvari, normal olarak 12 günde alınan yolu fevkalâde bir sür'atle tam dört günde katederek Medine'ye, F'eygamber Efendimize ulaştırdı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> MEDİNE'DE HAZIRLIK</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Haberi alan Peygamber Efendimiz, vakit geçirmeden derhâl Ashab-ı Kiram'ı toplayarak kendileriyle istişare etti.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Ekrem, "Medine dışında düşmanla çarpışalım mı? Yoksa Medine'de kalarak müdafaa savaşı mı yapalım?" diye sordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Görüşmeye sunulan bu teklifle ilgili muhtelif fikirler serd-edildi. Bu arada Selman-ı Fârisî, "Yâ Resûlallah!.. Biz, Fars toprağında düşman süvarilerinin baskınlarından korktuğumuz zamanlarda, etrafımızı hendeklerle çevirip savunurduk." diye konuştu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Teklif hem Hz. Resûlullah, hem sahabîler tarafından mâkul karşılandı ve ittifakla şu karar alındı:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Medine'de kalınacak ve şehrin etrafında hendekler kazılmak suretiyle düşman saldırısına karşı konulacak. Böylece, muhasarada kalmak, açık arazide vuruşmaya tercih edildi.Peygamber Efendimizin böyle bir taktiği tercih etmesi altında, harbte az insanın öldürülmesi, az kan akıtılması gibi mühim bir gaye de yatıyordu. Aslında bu, Resûl-i Ekrem Efendimizin bütün harblerde gözden uzak tutmadığı bir prensipti.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> HENDEK KAZI İŞİNE BAŞLANMASI</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> İttifakla şehrin dahilden müdafaasına karar verilince, hendek kazı işine Resül-i Ekrem Efendimizin emir ve tavsiyeleri üzerine derhâl başlandı. Peygamber Efendimiz, nerelerin kimler tarafından kazılacağım bizzat tâyin ve tesbit etti. Şehrin güneyinde oldukça sık bahçeler vardı. Düşmanın buradan geçebilme ihtimali çok zaîf idi. Geçmeyi göze alsa dahi, yayılarak değil de, birer kol hâlinde geçmeye mecbur olacağından durdurulması ve bozguna uğratılması için küçük bir askerî müfreze bile kâfi gelirdi. Doğu istikametinde ise, Peygamber Efendimizle anlaşma hâlinde bulunan Benî Kurayza ve diğer Yahudiler ikamet ediyorlardı. Bu sebeple hendek kazı işi, tamamen açık arazi olan şehrin kuzey tarafında yapılıyordu. Yapılan tesbitler bunu gerektiriyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bütün Müslümanlar, hattâ az çok eli iş tutabilecek çocuklar bile canla başla hendek kazı işini sürdürüyorlardı. Kazı işine bizzat Resûl-i Kibriya Efendimiz de katılıyor, bir an evvel tamamlanması için Müslümanların şevk ve gayretlerini her zaman canlı tutuyordu. Gönüllü Müslümanlar, bütün gün çalışıyorlar, geceyi geçirmek içinse evlerine dönüyorlardı. Buna karşılık Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir tepecik üzerinde kurdurduğu çadırında* gece gündüz kalıyordu. Hem çalışmalara bizzat katılıyor, hem de çalışanlara nezaret ediyor ve murakabesini sürdürüyordu.Kâinatın Efendisi, toza toprağa, sıcağa, açlığa aldırmadan yaptığı çalışmalarında, zaman zaman Müslümanların, "Yâ Re-sûlallah!.. Bizim çalışmamız yeter. Sen ne olur, çalışma da istirahat buyur." tekliflerine muhatab oluyordu. Ancak Efendimiz, "Ben de çalışarak, bu sevaba ortak olmak istiyorum." cevabını vererek gayret ve sevaba nâiliyet arzusunu dile getiriyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Zaman zaman da kazı ve zembille toprak taşıma esnasında, Abdullah b. Revaha'nırı, "Allah'ım!.. Sen bize doğru yolu göstermemiş olsaydın, biz ne sadaka verebilir, ne de namaz kılabilirdik! Üzerimize yürüyen kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne ve fesadı yapmak istedikleri ve bizimle karşılaştıkları zaman, Sen kalblerimize, sabır ve sekînet indir, ayaklarımıza sebat ver!"340 mealindeki kıt'aları terennüm ediyordu. Haliyle, bu, gönüllü mücahidlerin gayretlerini artırıyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Müslümanlar bütün gün durmadan dinlenmeden kazı işine devam ediyorlardı. Resûl-i Ekrem, onların bu hâllerine şefkat ve merhametle bakıyor ve, "Allah'ım!.. Âhiret hayatından başka taleb edilecek bakî bir hayat yoktur. Sen, Ensâr ve Muhacirlere mağrifet eyle!" diye dua ediyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Çalışan Müslümanlar da, Hz. Resûlullah'ın bu samimî duasına, şu içli mukabelede bulunuyorlardı:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Hayatta olduğumuz müddetçe Allah yolunda cihad etmek üzere Muhammed'e (s.a.v.) bîat etmiş kimseleriz."341</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> PEYGAMBERİMİZİN SERT KAYAYI PARÇALAMASI </span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Kazı işi devam ediyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> <img src="https://i.imgur.com/fup7F.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hendek Savaşının yapıldığı yer ve Yedi Mescidler</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bir ara sahabîler sert bir kayayla karşı karşıya geldiler. Onu parçalamaya uğraşırken, balyoz, kazma kürek gibi bir sürü âletleri kırıldı. Yine de onu parçalamaya muvaffak olmadılar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Durumu, kıldan dokunmuş çadırın içinde o sırada dinlenmekte olan Resûlullah Efendimize haber verdiler: "Yâ Resûl-allah!.. Karşımıza kazı esnasında ak bir kaya çıktı. Onu bir türlü parçalayamadık! Eîu husustaki emriniz?.."</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Peygamber Efendimiz, Selman-ı Fârisî'nin balyozunu aldı. "Bismillah!" diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini yerinden kopardı ve, "Allahü Ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi, ben şu anda Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum!" buyurdu. Sonra, yine "Bismillah!" deyip kayaya balyozla ikinci darbeyi indirdi. Kayanın üçte biri daha parçalandı. Yine, "Allahü Ekber! Bana, Fars'ın anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, Kisrâ'nın Medayin şehrini ve onun beyaz köşklerini görüyorum!" buyurdu. Ondan sonra üçüncü defa yine, "Bismillah!" deyip balyozla vurdu; kayanın geri kalan kısmını da yerinden kopardı. Yine, "Allahü Ekber! Bana, Yemen'in anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, San'a'nin kapılarını görüyorum!" buyurdu.342</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Kibriya Efendimizin haber verdiği bütün fetihler, Hz. Ömer ile Hz. Osman zamanında bir bir gerçekleşti. Bunları gören Ebû Hüreyre (r.a.), Müslümanlara, "Bu fetihler, sizin için bir başlangıçtır. Vallahi, Allah, fethedeceğiniz veya Kı-yamet'e kadar fetholunacak şehirlerin hepsinin anahtarlarını önceden Muhammed'e (s.a.v.) vermiştir." derdi.343</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> ORDUYA VERİLEN ZİYAFET</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hendek kazı işini bir an evvel bitirmek için durmadan dinlenmeden çalışan Müslümanlar, doğru dürüst yiyecek bir şeyler de bulamıyorlardı. Zîra, o yıl Arabistan'da şiddetli bir kıtlık ve kuraklık hüküm sürüyordu; Medine de bu kıtlık çemberinin içindeydi. Kazı işi devam ediyordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bir gün, Hz. Cabir b. Abdullah, evine vararak, hanımına, "Resûlullah'ı (s.a.v.) son derece acıkmış gördüm. Başkası olsaydı bu açlığa dayanamazdı. Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hanımı, "Vallah, yanımda şu oğlaktan ve şu bir sa'* arpadan başka bir şey yok." dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir oğlağı kesti, hanımı ise arpayı el değirmeninde öğütüp un yaptı. Eti çömleğe koydular, hamuru da mayaladılar. Et çömleğini tandıra koyup pişmeye bıraktılar.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir evinden ayrılacağı sırada hanımı, "Sakın, beni Resûlullah'a ve yanındakilere karşı utandırma!" diyerek, yemeklerinin azlığını nazara vermek istedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir, Resûl-i Kibriya Efendimizin yanına vardı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Azıcık yemeğim var. Yanına bir veya iki kişi al da yemeğe gidelim!"</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Ekrem, "Yemeğin ne kadardır?" diye sordu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir, "Bir sa' arpadan yapılmış ekmek ve kesilmiş bir oğlak." dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bunun üzerine Efendimiz, "Hem çok, hem de güzel bir yemek!" diye buyurdu ve ilâve etti: "Hanımına söyle: Ben gelinceye kadar, tandırdan et çömleği ile ekmeği çıkarmasın!" Daha sonra Hz. Cabir'in gözleri önünde, "Ey hendek halkı!.. Kalkınız; Câbir'in ziyafetine gideceğiz." diye seslendi. Muhacir ve Ensâr'dan orada bulunanların hepsi kalktı.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Câbir, şaşkın şaşkın evine döndü. Hanımına, "Allah senin iyiliğini versin! Resûlullah (s.a.v.), yanındakilerin hepsiyle yemeğe geliyor! 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn!' Şimdi ne yapacağız?" dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hanımı, "Resûlullah (s.a.v.), yemeğimizin ne kadar olduğunu sana sormadı mı?" dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir, "Evet, sormuştu. Ben de söylemiştim."</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bunun üzerine hanımı, "Mahçub olacak sensin, ben değil!" diye konuştu ve sordu: "Onları sen mi davet ettin, yoksa Resûlullah mı?"</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hz. Cabir, "Resûlullah (s.a.v.) davet etti." diye cevap verince, hanımı, "O, senden daha iyi bilir!" dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Ekrem Efendimiz, kalabalık ashabıyla Hz. Cabir'in evine geldi. Onlara, "Birbirinizi sıkıştırmadan içeri giriniz." diye emretti.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Sahabîler, 10'ar 10'ar içeri girdiler.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Kibriya Efendimiz, ete ve ekmeğe bereket duası yaptı. Sonra ev hanımına, "Bir ekmekçi kadın çağır da seninle birlikte ekmek yapsın. Çömleğinizden de kepçe kepçe al! Sakın çömleği tandırdan çıkarma!" dedi.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Nebîyy-i Muhterem Eifendimiz, bundan sonra, mübarek elleriyle tandırdan ekmeği çıkarıp parçaladı ve üzerine et koyarak ashabına sunmaya başladı. Davetliler yiyip doyuncaya kadar ziyafet böylece devam etti.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hepsi yediği hâlde et ve ekmekten hiçbir şey eksilmiş değildi!</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Resûl-i Ekrem, ev hanımına, "Bu kalanı da hem kendin yersin, hem de hediye edersin. Çünkü, bütün halk açlık çekiyor." buyurdu.</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Misafirlere karşı yüzde yüz mahcub olacağını düşünen Hz. Câbir'in, bütün bu olanlarla ilgili şehâdeti ise şöyle:</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> "Allah'a yemin ederim ki, gelenler bin kişiydi. Hepsi de doyup kalktılar. Buna rağmen çömleğimiz hâlâ olduğu gibi</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> kaynamakta, hamurumuzdan da olduğu gibi ekmek yapılmakta idi! Ondan biz yedik, konu komşuya da hediye ettik!"'44</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">--------------------------------------------------------------------------------</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">334 İbn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 225.</p> <p style="text-align: center">335 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 225.</p> <p style="text-align: center">336 Nisa, 51-52, 55.</p> <p style="text-align: center">337 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 226.</p> <p style="text-align: center">338 İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 66.Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 66.</p> <p style="text-align: center">239 Ibn-i Sa'd ve Taberî'nin rivayetine göre, kıldan kurulan bu çadır, bir Türk çadırı idi (İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 4, s. 83; Taberî, Tarih, c. 3, s. 45).</p> <p style="text-align: center">340 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 70-71; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, c. 4. s. 282.</p> <p style="text-align: center">341 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 70.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">342 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c. 4, s. 303.</p> <p style="text-align: center">343 Taberî, Tarih, c. 3, s. 46.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13583, member: 3"] [CENTER][B][FONT=Arial][SIZE=3] HENDEEK MUHAREBESİ[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] (Hicret 'in 5. senesi 29 Şevval/Milâdî Ocak 627)[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Uhııd Harbinden iki yıl sonra vuku bulan Hendek Muharebesi, İslâmî gelişmenin önündeki engellerin büyük ölçüde bertaraf olmasında büyük rol oynamış mühim muharebelerden biridir.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Düşman saldırısını kolayca önlemek maksadıyla Resûl-i Ekrem'in emriyle Medine etrafında hendekler kazılması sebebiyle Hendek Savaşı adını alan bu muharebenin bir diğer adı da "Ahzab"tır. Bu adı, Kureyş müşrikleriyle birlikte Yahudiler, Gatafanlar ve daha birçok Arap kabilesinin ve topluluğunun Medine üzerine yürümek için bir araya gelmiş olmalarından dolayı almıştır.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hatırlanacağı gibi, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Yahudi kabilelerinden biri olan Benî Nadir'i Medine'den sürmüştü. Onlar da kuzeye giderek Hayber, Şam ve Vadi'1-Kura gibi mühim yerlere yerleşmişlerdi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bunlar, Medine'den kovulmuş olmanın acısını, gittikleri yerlerde Peygamberimiz ve İslâmiyet aleyhinde menfî propaganda ve tahriklerde bulunmak, civar halkını Müslümanlar aleyhinde kışkırtmak suretiyle dindirmeye çalışıyorlardı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Benî Nadir Yahudilerinin, kışkırtmaları, teşvikleri ve öncülük etmeleriyle meydana gelmesine sebep oldukları hâdiselerden biri de, işte bu Hendek Muharebesidir.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Medine üzerine topluca yürüyüp, Hz. Resûlullah ve Müslümanların vücudunu ortadan kaldırmak" menhus fikrini, bu Yahudiler ortaya attılar. Zâten, Kureyş müşrikleri de böyle bir şeyi her zaman düşünüyor ve böyle bir teşebbüse her zaman hazır bulunuyorlardı. Zîra, onlar, Uhud Savaşından galib çıkmalarına rağmen, İslâmî gelişmeyi durduramadıklarının, Müslümanların gittikçe çoğalmasına engel olamadıklarının ve Re-sûl-i Ekrem Efendimizin nüfuz sahasının genişlemesine mâni olamadıklarının çok iyi farkında idiler. Ticaret kervanlarına hemen hemen bütün yollar kapanmış durumdaydı."4 İktisadî yönden kendilerini yok olmakla karşı karşıya getirecek bu duruma seyirci kalmak istemiyorlardı. Rahat hareket edebilmeleri için de, Medine'deki İslâm Devletinin nüfuzunu kırmak arzu ve emelini taşıyorlardı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Medine üzerine birlikte yürüyüp, Hz. Resûlullahın bayraktarlığını yaptığı îman ve İslâm hareketini yerinde boğma" teklifi, daha evvel belirttiğimiz gibi, Benî Nadir Yahudilerinin liderleri durumunda olanlardan geldi.315[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Müşriklerin lideri Ebû Süfyan, "Siz bu işte samimî misiniz?" diye sordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Dessas Yahudîler, "Evet!.." dediler, "Biz, Muhammed'le çarpışma hususunda sizinle anlaşalım diye geldik."[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Ebû Süfyan bundan memnun oldu:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Öyle ise hoş geldiniz, sefa geldiniz! Muhammed'e düşmanlıkta bize yardımcı olanlar, yanımızda en sevgili, en makbul kimselerdir!"[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Sonra da samimiyetlerini ölçme babında şu teklifte bulundu:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Ama," dedi, "siz bizim ilâhlarımıza tapmadıkça, size pek güvenemeyeceğiz!"[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Menhus gayeleri uğrunda her türlü aşağılığı işleyen Yahudi heyeti, derhâl putlar önünde secdeye vardılar.Böylece, Medine üzerine yürüyüp, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bayraktarlığını yaptığı îman ve İslâm hareketini yerinde boğma kararında birleşip anlaştılar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Yahudilerin Bile Bile Hakkı Gizlemeleri[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Mekke'ye gelen heyet, Yahudi âlimlerinden müteşekkildi. Müşrikler, hazır ayağa gelmişken, onlardan bir hususu da öğrenmek istiyorlardı. Kendi aralarında, "Gelenler, bilgi sahipleri ve Ehl-i Kitap'tırlar. Biz mi, yoksa Muhammed mi daha doğru yoldadır; bunu kendilerine bir soralım." diye konuştular.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bunun üzerine Ebû Süfyan, onlara, "Ey Yahudî cemaati!.." dedi, "Sizler, kendilerine ilk semavî kitap inmiş, ilim ehli kimselersiniz. Muhammed'le anlaşamadığımız meseleyi açıklığa kavuşturunuz: Bizim yolumuz mu, onun dini mi daha hayırlıdır?"[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Aleyhlerinde olan hakkı gizlemeyi meslek edinen Yahudiler, "Allah için söylenecekse, siz hakka ondan daha yakınsınız!" demekte tereddüt göstermediler![/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bu sözler, haliyle müşrikleri fazlasıyla sevindirdi. Derhâl bu kararlarının tahakkuku için hazırlanmaya başladılar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Nazil Olan Âyet[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Yahudilerin müşriklere söyledikleri, gerçek dışı beyanlardı; hakkı bile bile gizliyorlardı. Bunun üzerine inen âyet-i kerîmelerde meâlen şöyle buyuruldu:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Bakmadın mı, şu, kendilerine kitaptan biraz nasîb verilenlere?.. Kendileri haça, Şeytan'a inanıyorlar; diğer küfredenler için de, 'Bunlar, îman edenlerden daha doğru bir yoldadır.' diyorlar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Bunlar, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, artık ona hakikî hiçbir yardımcı bulamazsın.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "İşte, onlardan kimi ona (Muhammed'e) îman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter bunlara!.."136[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Diğer Kabilelere Yapılan Davet[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Benî Nadir Yahudileri, Mekkeli müşriklerden, beraber hareket etmek üzere kesin söz aldıktan sonra, Gatafanlarla da, Hayber'in bir yıllık hurma mahsûlünü kendilerine vermek şartıyla anlaştılar.337 Ayrıca, civarda bulunan diğer Arap kabî-lelerine de propagandacılarını gönderdiler. Onları da Medine üzerine yürümek için ayaklandırdılar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bu arada, lıarbte başrol oynayacak olan Mekkeli müşrikler de, Arap kabilelerinden bazılarını harbe iştirak için kiraladılar. Böylece, Yahudîlerin propaganda, tahrik ve teşvikleriyle Mekkeli müşriklerden, civardaki Arap kabilelerinden, Gatafanlar ve Ahabiş kabilelerinden büyük bir ordu teşkil edildi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Her zaman olduğu gibi hedef ve gaye tekti: Medine üzerine yürüyüp, Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak ve Müslümanları yok etmek!..[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Adı geçen kabileler, bu menfur gaye ve hedef etrafında, Hz. Resulullah'a ve İslâmiyete düşmanlık derecelerine göre toplanmışlardı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] DÜŞMAN ORDUSU[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Kureyş müşriklerinin sayısı, Ahabiş ve onlara katılan kabilelerle birlikte dört bindi. Yahudîlerin teşvik ve kışkırtmaları ile bir araya gelenlerin sayısı ise altı bindi. Böylece, düşman ordusunun sayısı 10 bini buluyordu. Müşrik ordusuna Ebû Süfyan b. Harb komuta etmekte idi. Orduda, 300 at, 100 deve vardı.338 Bunlar dışında diğer kabilelerden meydana gelen altı bin kişilik kalabalığın at ve deve sayısı kesin bilinmemektedir. Bütün küfür birlikleri birleşince, komuta yine Ebû Süfyan'da kaldı."9[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Peygamberimizin Haber Alması[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Huzaa Kabilesi, eskiden beri Resûl-i Ekrem Efendimizle dost geçinen bir kabîle idi. Bu dostluğun başlangıcını Abdûl-muttâlib'le olan anlaşma ve ittifakları teşkil ediyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] İşte, Kureyş müşriklerinin ciddî bir hazırlık içinde bulundukları hakkındaki raporu, bu kabileden bir süvari, normal olarak 12 günde alınan yolu fevkalâde bir sür'atle tam dört günde katederek Medine'ye, F'eygamber Efendimize ulaştırdı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] MEDİNE'DE HAZIRLIK[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Haberi alan Peygamber Efendimiz, vakit geçirmeden derhâl Ashab-ı Kiram'ı toplayarak kendileriyle istişare etti.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Ekrem, "Medine dışında düşmanla çarpışalım mı? Yoksa Medine'de kalarak müdafaa savaşı mı yapalım?" diye sordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Görüşmeye sunulan bu teklifle ilgili muhtelif fikirler serd-edildi. Bu arada Selman-ı Fârisî, "Yâ Resûlallah!.. Biz, Fars toprağında düşman süvarilerinin baskınlarından korktuğumuz zamanlarda, etrafımızı hendeklerle çevirip savunurduk." diye konuştu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Teklif hem Hz. Resûlullah, hem sahabîler tarafından mâkul karşılandı ve ittifakla şu karar alındı:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Medine'de kalınacak ve şehrin etrafında hendekler kazılmak suretiyle düşman saldırısına karşı konulacak. Böylece, muhasarada kalmak, açık arazide vuruşmaya tercih edildi.Peygamber Efendimizin böyle bir taktiği tercih etmesi altında, harbte az insanın öldürülmesi, az kan akıtılması gibi mühim bir gaye de yatıyordu. Aslında bu, Resûl-i Ekrem Efendimizin bütün harblerde gözden uzak tutmadığı bir prensipti.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] HENDEK KAZI İŞİNE BAŞLANMASI[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] İttifakla şehrin dahilden müdafaasına karar verilince, hendek kazı işine Resül-i Ekrem Efendimizin emir ve tavsiyeleri üzerine derhâl başlandı. Peygamber Efendimiz, nerelerin kimler tarafından kazılacağım bizzat tâyin ve tesbit etti. Şehrin güneyinde oldukça sık bahçeler vardı. Düşmanın buradan geçebilme ihtimali çok zaîf idi. Geçmeyi göze alsa dahi, yayılarak değil de, birer kol hâlinde geçmeye mecbur olacağından durdurulması ve bozguna uğratılması için küçük bir askerî müfreze bile kâfi gelirdi. Doğu istikametinde ise, Peygamber Efendimizle anlaşma hâlinde bulunan Benî Kurayza ve diğer Yahudiler ikamet ediyorlardı. Bu sebeple hendek kazı işi, tamamen açık arazi olan şehrin kuzey tarafında yapılıyordu. Yapılan tesbitler bunu gerektiriyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bütün Müslümanlar, hattâ az çok eli iş tutabilecek çocuklar bile canla başla hendek kazı işini sürdürüyorlardı. Kazı işine bizzat Resûl-i Kibriya Efendimiz de katılıyor, bir an evvel tamamlanması için Müslümanların şevk ve gayretlerini her zaman canlı tutuyordu. Gönüllü Müslümanlar, bütün gün çalışıyorlar, geceyi geçirmek içinse evlerine dönüyorlardı. Buna karşılık Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir tepecik üzerinde kurdurduğu çadırında* gece gündüz kalıyordu. Hem çalışmalara bizzat katılıyor, hem de çalışanlara nezaret ediyor ve murakabesini sürdürüyordu.Kâinatın Efendisi, toza toprağa, sıcağa, açlığa aldırmadan yaptığı çalışmalarında, zaman zaman Müslümanların, "Yâ Re-sûlallah!.. Bizim çalışmamız yeter. Sen ne olur, çalışma da istirahat buyur." tekliflerine muhatab oluyordu. Ancak Efendimiz, "Ben de çalışarak, bu sevaba ortak olmak istiyorum." cevabını vererek gayret ve sevaba nâiliyet arzusunu dile getiriyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Zaman zaman da kazı ve zembille toprak taşıma esnasında, Abdullah b. Revaha'nırı, "Allah'ım!.. Sen bize doğru yolu göstermemiş olsaydın, biz ne sadaka verebilir, ne de namaz kılabilirdik! Üzerimize yürüyen kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne ve fesadı yapmak istedikleri ve bizimle karşılaştıkları zaman, Sen kalblerimize, sabır ve sekînet indir, ayaklarımıza sebat ver!"340 mealindeki kıt'aları terennüm ediyordu. Haliyle, bu, gönüllü mücahidlerin gayretlerini artırıyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Müslümanlar bütün gün durmadan dinlenmeden kazı işine devam ediyorlardı. Resûl-i Ekrem, onların bu hâllerine şefkat ve merhametle bakıyor ve, "Allah'ım!.. Âhiret hayatından başka taleb edilecek bakî bir hayat yoktur. Sen, Ensâr ve Muhacirlere mağrifet eyle!" diye dua ediyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Çalışan Müslümanlar da, Hz. Resûlullah'ın bu samimî duasına, şu içli mukabelede bulunuyorlardı:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Hayatta olduğumuz müddetçe Allah yolunda cihad etmek üzere Muhammed'e (s.a.v.) bîat etmiş kimseleriz."341[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] PEYGAMBERİMİZİN SERT KAYAYI PARÇALAMASI [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Kazı işi devam ediyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [IMG]https://i.imgur.com/fup7F.jpg[/IMG][/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hendek Savaşının yapıldığı yer ve Yedi Mescidler[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bir ara sahabîler sert bir kayayla karşı karşıya geldiler. Onu parçalamaya uğraşırken, balyoz, kazma kürek gibi bir sürü âletleri kırıldı. Yine de onu parçalamaya muvaffak olmadılar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Durumu, kıldan dokunmuş çadırın içinde o sırada dinlenmekte olan Resûlullah Efendimize haber verdiler: "Yâ Resûl-allah!.. Karşımıza kazı esnasında ak bir kaya çıktı. Onu bir türlü parçalayamadık! Eîu husustaki emriniz?.."[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Peygamber Efendimiz, Selman-ı Fârisî'nin balyozunu aldı. "Bismillah!" diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini yerinden kopardı ve, "Allahü Ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi, ben şu anda Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum!" buyurdu. Sonra, yine "Bismillah!" deyip kayaya balyozla ikinci darbeyi indirdi. Kayanın üçte biri daha parçalandı. Yine, "Allahü Ekber! Bana, Fars'ın anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, Kisrâ'nın Medayin şehrini ve onun beyaz köşklerini görüyorum!" buyurdu. Ondan sonra üçüncü defa yine, "Bismillah!" deyip balyozla vurdu; kayanın geri kalan kısmını da yerinden kopardı. Yine, "Allahü Ekber! Bana, Yemen'in anahtarları verildi! Vallahi, şu anda ben, San'a'nin kapılarını görüyorum!" buyurdu.342[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Kibriya Efendimizin haber verdiği bütün fetihler, Hz. Ömer ile Hz. Osman zamanında bir bir gerçekleşti. Bunları gören Ebû Hüreyre (r.a.), Müslümanlara, "Bu fetihler, sizin için bir başlangıçtır. Vallahi, Allah, fethedeceğiniz veya Kı-yamet'e kadar fetholunacak şehirlerin hepsinin anahtarlarını önceden Muhammed'e (s.a.v.) vermiştir." derdi.343[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] ORDUYA VERİLEN ZİYAFET[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hendek kazı işini bir an evvel bitirmek için durmadan dinlenmeden çalışan Müslümanlar, doğru dürüst yiyecek bir şeyler de bulamıyorlardı. Zîra, o yıl Arabistan'da şiddetli bir kıtlık ve kuraklık hüküm sürüyordu; Medine de bu kıtlık çemberinin içindeydi. Kazı işi devam ediyordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bir gün, Hz. Cabir b. Abdullah, evine vararak, hanımına, "Resûlullah'ı (s.a.v.) son derece acıkmış gördüm. Başkası olsaydı bu açlığa dayanamazdı. Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hanımı, "Vallah, yanımda şu oğlaktan ve şu bir sa'* arpadan başka bir şey yok." dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir oğlağı kesti, hanımı ise arpayı el değirmeninde öğütüp un yaptı. Eti çömleğe koydular, hamuru da mayaladılar. Et çömleğini tandıra koyup pişmeye bıraktılar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir evinden ayrılacağı sırada hanımı, "Sakın, beni Resûlullah'a ve yanındakilere karşı utandırma!" diyerek, yemeklerinin azlığını nazara vermek istedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir, Resûl-i Kibriya Efendimizin yanına vardı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Azıcık yemeğim var. Yanına bir veya iki kişi al da yemeğe gidelim!"[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Ekrem, "Yemeğin ne kadardır?" diye sordu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir, "Bir sa' arpadan yapılmış ekmek ve kesilmiş bir oğlak." dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bunun üzerine Efendimiz, "Hem çok, hem de güzel bir yemek!" diye buyurdu ve ilâve etti: "Hanımına söyle: Ben gelinceye kadar, tandırdan et çömleği ile ekmeği çıkarmasın!" Daha sonra Hz. Cabir'in gözleri önünde, "Ey hendek halkı!.. Kalkınız; Câbir'in ziyafetine gideceğiz." diye seslendi. Muhacir ve Ensâr'dan orada bulunanların hepsi kalktı.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Câbir, şaşkın şaşkın evine döndü. Hanımına, "Allah senin iyiliğini versin! Resûlullah (s.a.v.), yanındakilerin hepsiyle yemeğe geliyor! 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn!' Şimdi ne yapacağız?" dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hanımı, "Resûlullah (s.a.v.), yemeğimizin ne kadar olduğunu sana sormadı mı?" dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir, "Evet, sormuştu. Ben de söylemiştim."[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Bunun üzerine hanımı, "Mahçub olacak sensin, ben değil!" diye konuştu ve sordu: "Onları sen mi davet ettin, yoksa Resûlullah mı?"[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hz. Cabir, "Resûlullah (s.a.v.) davet etti." diye cevap verince, hanımı, "O, senden daha iyi bilir!" dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Ekrem Efendimiz, kalabalık ashabıyla Hz. Cabir'in evine geldi. Onlara, "Birbirinizi sıkıştırmadan içeri giriniz." diye emretti.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Sahabîler, 10'ar 10'ar içeri girdiler.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Kibriya Efendimiz, ete ve ekmeğe bereket duası yaptı. Sonra ev hanımına, "Bir ekmekçi kadın çağır da seninle birlikte ekmek yapsın. Çömleğinizden de kepçe kepçe al! Sakın çömleği tandırdan çıkarma!" dedi.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Nebîyy-i Muhterem Eifendimiz, bundan sonra, mübarek elleriyle tandırdan ekmeği çıkarıp parçaladı ve üzerine et koyarak ashabına sunmaya başladı. Davetliler yiyip doyuncaya kadar ziyafet böylece devam etti.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Hepsi yediği hâlde et ve ekmekten hiçbir şey eksilmiş değildi![/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Resûl-i Ekrem, ev hanımına, "Bu kalanı da hem kendin yersin, hem de hediye edersin. Çünkü, bütün halk açlık çekiyor." buyurdu.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] Misafirlere karşı yüzde yüz mahcub olacağını düşünen Hz. Câbir'in, bütün bu olanlarla ilgili şehâdeti ise şöyle:[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] "Allah'a yemin ederim ki, gelenler bin kişiydi. Hepsi de doyup kalktılar. Buna rağmen çömleğimiz hâlâ olduğu gibi[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3] kaynamakta, hamurumuzdan da olduğu gibi ekmek yapılmakta idi! Ondan biz yedik, konu komşuya da hediye ettik!"'44[/SIZE][/FONT][/B] -------------------------------------------------------------------------------- 334 İbn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 225. 335 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 225. 336 Nisa, 51-52, 55. 337 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 226. 338 İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 66.Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 66. 239 Ibn-i Sa'd ve Taberî'nin rivayetine göre, kıldan kurulan bu çadır, bir Türk çadırı idi (İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 4, s. 83; Taberî, Tarih, c. 3, s. 45). 340 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 70-71; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, c. 4. s. 282. 341 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2. s. 70. 342 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c. 4, s. 303. 343 Taberî, Tarih, c. 3, s. 46.[/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Hendek Muharebesi.
Üst
Alt