Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Hazin Netice.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13573" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><p style="margin-left: 20px"></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Müşrikler, daha fazlasını yapamayacakları kanaatine varınca, derlenip toparlanan nıücâh idler karşısında tekrar bir hezimetle karşı karşıya gelmemek için, en uygun yolun geri çekilmek olacağını hesapladılar ve mağrur bir eda ile geri çekildiler.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Netice, gerçekten hazin, ibretli ve düşündürücü idi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Harbte, mücâhidlerden 70 şehid düşmüştü. Bunlar arasında Hz. Hamza, Hz. Mus'ab b. Umeyr gibi çok güzide sahabîler de bulunuyordu. Ebû Dücâne, Nesibe Hâtûn gibiler, Resûli Kibriya'yı muhafaza etmeye çalışırlarken vücudları delik deşik olmuştu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Harbin ilk safhasında mücâhidlere gülen parlak muzafferiyet, Hz. Resûlullah'ın emir ve talimatına riâyet etmeyen okçulardan bir kısmının yerlerini terk etmeleriyle bir anda hazin ve acı bir mağlûbiyete inkılâb etmiş, Uhud, Müslümanların kanıyla boyanmıştı. Peygamber Efendimizin, "O bizi sever, biz de onu severiz." buyurduğu Uhud'u bir hüzün bulutu kaplamıştı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimizin Kayalığa Doğru Çıkması</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamber Efendimiz yaralıydı, yorgundu. Kendi başına yürüyecek kuvveti kalmamıştı. Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade'ye dayanarak, Müslümanların sığındığı Şi'b'deki kayalığa doğru çıktı. Burada dinlenmek, yorgunluğunu gidermek istiyordu. Bir müddet yürüdükten sonra, bu takatten de mahrum kaldı. Üzerindeki iki zırh ise, oldukça ağırlık yapıyordu. Bu sırada Talha b. Ubeydullah yere çöktü. "Buyur yâ Resûlallah... Ben kuvvetliyim." diyerek Peygamber Efendimizi sırtına aldı ve kayalığa kadar taşıdı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, kanlar içinde kalan yüzünü gözünü burada suyla yıkadı ve başına su döktürdü.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimizin, Übeyy b. Halefi Öldürmesi</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bedir Harbinden önceydi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Kibriya Efendimiz harb sahasında dolaşırken, "Burası Ebû Cehil'in, burası Utbe'nin, burası Ümeyye'nin, buralar da filân ve filânın öldürülecekleri yerlerdir. Übeyy b. Halefi de, ben kendi elimle öldüreceğim!" buyurmuştu.</strong> <p style="text-align: center"><strong><img src="https://www.sevde.de/Pey-Hayati%28Salih_Suruc%29/02_03/05_files/image002.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></strong> </p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Peygamberimizin sığındığı Uhud mağarası</strong></p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p></p> <p style="margin-left: 20px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bedir'de haber verdiği gibi, Ebû Cehil, Utbe ve Ümeyye b. Halef, mücâhidler tarafından gösterilen aynı yerlerde öldürülmüşlerdi. Geriye Übeyy b. Halef kalmıştı. Bu adam Kureyş'in ileri gelenlerinden biri idi. Peygamberimize her karşılaşmasında, "Ey Muhammedi.. Bir atım var. Her gün ona 16 ölçek darı yedirip besliyorum. Bir gün gelir, onun sırtında olduğum hâlde seni öldürürüm!" derdi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamber Efendimizin ise, bu azgın ve şaşkın adama cevabı sâdece şu oluyordu:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Belki, inşallah, ben seni öldürürüm!"169</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İşte, Übeyy b. Halef, Bedir'de mücâhidler tarafından canı Cehennem'e yollanan kardeşi Ümeyye'nin intikamını almak ve Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak üzere yemin ederek Uhud'a çıkıp gelmişti.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Resûlullah'ın Şib'e doğru çıktığı sırada idi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Übeyy'in gelmekte olduğu görüldü. Mekke'de günde 16 okka darıyla beslediği atının üzerindeydi. İntikam dolu bakışlarla Peygamberimize yaklaşıyordu. Bunu fark eden sahabîler, önüne çıkıp hesabını görmek istediler. Ancak, Hz. Resûlullah, "Bırakın, gelsin." diyerek, mücâhidlerin karşı çıkmasına mâni oldu. Resûli Ekrem'e oldukça yaklaşan bu azgın müşrikin ağzından, "Ey Muhammedi.. Sen kurtulursan, ben kurtulmayayım!" lâfları dökülüyordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu sözleri duyan Resûli Kibriya Efendimiz, bir anda celallendi. Elindeki mızrağıyla, heybet ve haşyet verici adımlarla hasmının üzerine yürüdü. Übeyy, bir anda şaşkına döndü. Hz. Resûlullah'ın heybet ve haşyet verici tavrı karşısında duramayıp geri kaçmaya başladı. Peygamber Efendimiz peşini bırakmıyor ve arkasından, "Nereye kaçıyorsun ey yalancı?.." diye sesleniyordu.Bu kaçışla Übeyy kendini kurtaramadı. Peygamber Efendimizin fırlattığı mızrak, miğferle zırhı arasındaki kısma saplandı ve Übeyy, sığır böğürmesi gibi böğürerek atından yere yuvarlandı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Müşrikler, yaralı hâlde onu alıp götürdüler, Yarasından kan akmıyordu. Ağrısına sızısına zor dayanıyordu. Zaman zaman arkadaşlarına, "Vallahi, Muhammed beni öldürdü!" diyordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Arkadaşları bu sözünü ciddîye almıyorlar ve yarasının önemsiz olduğunu ifade ederek tesellî etmeye çalışıyorlardı. Ne var ki, Übeyy, kurtulamayacağını anlamıştı. Arkadaşlarına, "O bana (Mekke'de) 'Seni öldüreceğim.' demişti. Vallahi, o benim üzerime tükürse, yine beni öldürür!"170 dedi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Übeyy b. Halef, bir gün bile yaşamadan "Susadım, susadım!" çığlıkları arasında ölüp gitti. Resûli Kibriya'nın, </strong> <strong>Allah'ın izniyle, istikbâlden haber verdiği bir mucizesi de böylece tahakkuk etmiş oldu.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimizin Vücudunu Ortadan Kaldırmak İçin And İçenlerin Belâlarını Bulmaları</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Müslümanlarnı bozulup dağılmaya yüz tuttukları bir sıradaydı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Azılı müşriklerden Abdullah b. Şihabı Zührî, Utbe b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Kamia ve Übeyy b. Halef, bir araya gelerek, Peygamber Efendimizin hayatına son vermek için sözleşip and içmişlerdi.171</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Kibriya Efendimiz, bu dört azılı müşrik hakkında, "</strong> <strong>Allah'ım, onların hiçbirisi senesine ulaşmasın!" diye dua etti. "Vallahi, Resûlullah'ı vuran veya yaralayanlardan hiçbirinin üzerinden yıl geçmedi."</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bunlardan biri olan İbni Şihab'ı, Mekke yolunda ak benekli, dişi bir yılan ısırıp öldürdü.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Übeyy b. Halefi, Peygamber Efendimiz bizzat kendi eliyle öldürdü.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Utbe b. Ebî Vakkas'ı, Hatıb b. Ebî Beltea öldürdü.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Kibriya Efendimizin yüzünü yaralayan İbni Kamia ise, Uhud'dan Mekke'ye döndükten sonra davarlarının yanına gitti. Dağın en yüksek tepesinde davarını buldu. Önünü kesip tutmak isteyince, bir koç üzerine yürüyerek onu boynuzlarıyla toslaya toslaya didik didik edip parçaladı.172</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>EBÛ SÜFYAN'IN SESLENİŞİ</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Müşrik ordusu, harb sahasından yavaş yavaş çekiliyordu. Kumandan Ebû Süfyan, muharebe meydanında bir tur attıktan sonra, kayalıklara çıkmış bulunan mücâhidlerin yanına geldi ve, "Müslümanlar arasında Muhammed var mı?" diye seslendi. Bu sorusunu üç kere tekrarladığı hâlde Peygamber Efendimiz, "Cevap vermeyiniz." buyurdu. Bu sefer Ebû Süfyan, "Aranızda Ebû Bekir var mı?" diye sordu. Hz. Resûlullah yine cevap verilmesine müsaade etmedi. Kureyş reisi bu sefer, "Aranızda Ömer yok mu?" diye sordu. Peygamber Efendimiz yine cevap verilmesini istemedi. Bunun üzerine Ebû Süfyan adamlarına dönerek, "Herhalde bunların hepsi öldürülmüş. Sağ olsalardı elbette cevap verirlerdi." diye bağırdı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Son konuşması karşısında Hz. Ömer dayanamadı ve ayağa kalkarak yüksek sesle, "Yalan söylüyorsun, ey </strong> <strong>Allah'ın düşmanı, vallahi yalan! Söylediklerinin hepsi sağdırlar ve işte buradadırlar." dedi.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bundan sonra Ebû Süfyan ile Hz. Ömer arasında şu konuşma geçti:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ebû Süfyan: "HübeFin sânı yüce olsun!"</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Ömer (Peygamberimizin emriyle): "En büyük ve en yüce olan, </strong> <strong>Allah'tır!"</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bizim Uzza'mız var, sizin yok!"</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bizim Mevlâmız </strong> <strong>Allah'tır. Sizin Mevlânız yok!"</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bir gün yenildik, bir gün yendik! Bir gün üzüldük, bir gün güldük! Hanzala'yı Hanzala'ya karşı, filânı filâna karşı öldürdük!"</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Biz sizinle bir değiliz. Bizim öldürülenlerimiz Cennet'te, sizinkiler ise Cehennem'dedir."</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu sefer Ebû Süfyan tekrar asıl maksadına geldi ve Hz. Ömer'e, "Ey Ömer!.. </strong> <strong>Allah aşkına doğru söyle! Muhammed'i öldürdük mü?" diye sordu.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Ömer, "Hayır... Vallahi, onu öldürmediniz. O şimdi söylediklerinizi dinliyor!" diye cevap verdi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Ömer'e itimadı olan Ebû Süfyan, Peygamberimizin hayatta olduğuna inanmıştı artık... Ayrılıp gidecekleri sırada ise şöyle bağırdı:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Gelecek yıl, sizinle Bedir'de buluşup çarpışmaya söz veriyoruz!"</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Ömer, </strong> <strong>Allah Resulüne baktı. Kanaatini beyan etmesini bekledi. Kendisinden, "Olur! İnşallah, orası bizimle sizin buluşma yerimiz olsun." emri gelince, Hz. Ömer,</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Olur!" diye cevap verdi.173</strong> <p style="text-align: center"><strong> PEYGAMBERİMİZİN, ŞEHİDLER ARASINDA DOLAŞMASI</strong> </p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong><img src="https://www.sevde.de/Pey-Hayati%28Salih_Suruc%29/02_03/05_files/image004.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></strong> </p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong> Uhud Dağı, Uhud şehiclleri ve Hz. Hamza'nın kabri</strong></p></span></span></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p></p> <p style="margin-left: 20px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Düşman kuvvetler, harb meydanını terk edip Mekke'ye doğru hareket edince, Peygamber Efendimiz mücâhidlerle birlikte çıktığı kayalıktan indi. Cesetleriyle yerde yatan, fakat ruhlarıyla yüksek âlemlerde pervaz eden şehidler arasında dolaştı. Gönlü hüzünle doluydu. Kadere teslimiyetin verdiği inşirah olmasaydı manzara seyredilecek gibi değildi. En güzide sahabîlerini kaybetmişti. Kureyş müşrikleri şehidler hakkında vahşîce muamelelerde bulunmuşlardı. Çoğunu parça parça ederek tanınmaz hâle getirmişlerdi. Onların arasında durdu. İçler parçalayıcı manzarayı bir müddet hüzünle seyrettikten sonra, "Ben, Kıyamet Gününde, şu şehidlerin </strong> <strong>Allah yolunda canlarını feda ettiklerine şâhidlik edeceğim." buyurdu. Daha sonra ashabına dönerek, "Bunları, kanlarıyla sarıp gömünüz! Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, Kıyamet Gününde Mahşer'e yaralan kanayarak geleceklerdir. Kanlarının rengi kan rengi, ama kokuları mis kokusu gibi olacaktır." diye ferman etti.174</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimiz, Hz. Hamza 'nıtı Cesedi Başında</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>şehidler arasında Efendimizin amcası kahraman sahabî Hz. Hamza da vardı. Kamı yarılmış, ciğeri çıkarılmış, burnu ve kulakları kesilmiş, cesedi parça parça edilmişti. Zor tanınıyordu. Onun mübarek cismini gören Resûli Kibriya Efendimiz, öylesine üzüldü, öylesine elem duydu ki, bir anda gözlerinden yaşlar boşandı. O âna kadar öylesine mahzun olduğu görülmemişti. "Seyyidü'şşüheda [şehidlerin Efendisi]" olan bu cesaret âbidesi şahabının cesedi başında durdu. Gözyaşları arasında ona şöyle seslendi:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Ey Hamza!.. Hiçbir zaman, hiçbir kimse senin gibi böyle bir musibete uğramamış ve uğramayacaktır! Benim için bundan daha büyük bir musibet olamaz!</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Ey Resûlullah'ın amcası Hamza!.. Ey </strong> <strong>Allah'ın ve Resulünün arslanı Hamza!.. Ey hayırlar işleyen Hamza!.. Ey Resûlullah'a koruyucu olan Hamza!.. Allah, sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi, sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım!"175</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>O esnada, Medine tarafından, tozu dumana kata kata birinin gelmekte olduğu görüldü. Yaklaşan, bir kadın idi. Hz. Hamza'nın anne baba bir kardeşi olan Hz. Safiyye idi bu... Kardeşinin durumunu öğrenmek istiyordu. Önüne gelene Hz. Hamza'nın nerede olduğunu, kendisine nelerin yapıldığını soruyordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Resûlullah, yaklaşmakta olduğunu görünce, oğlu Hz. Zübeyr b. Avvam'a, "Annene söyle: Geri dönsün, kardeşinin cesedini görmesin." diye emretti.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Zübeyr, annesini karşıladı. "Anneciğim!.. Resûlullah, 'Geri dönsün.' diye emretti!" dedi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Safıyye, "Eğer ona yapılanı görmemek için döneceksem, ben zâten kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğini öğrenmişim. O, bu musibete </strong> <strong>Allah yolunda uğramıştır. Biz, Allah yolunda bundan daha beterine de razıyız. Sevabını Allah'tan bekleyeceğiz. İnşallah sabredip katlanacağız."176 diye kahramanca cevap verdi.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Zübeyr, gelip durumu haber verince, Efendimiz, Hz. Safıyye'nin, kardeşi Hz. Hamza'yı görmesine müsaade buyurdu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Safıyye, Şehidlerin Efendisi olan kardeşinin yanına vardı, başucunda oturdu, sessizce ağlamaya başladı. Yanında duran Resûli Ekrem Efendimiz de bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamadı. Bu hazin ve ibretli manzaraya Hz. Fâtıma da gelip gözyaşlarıyla katılınca, ortalığı bir başka duygulu, içli ve acıklı hava kapladı. </strong> <strong>Allah'ın kaderine gönülden tereddütsüz teslim olmuş Hz. Safıyye, musibete karşı sabrın ifadesi olan "İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." âyeti kerimesini okudu, azîz kardeşine de Allah'tan rahmet ve mağrifet dileğinde bulundu.177</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>O esnada Hz. Cebrail geldi; Peygamber Efendimize, Hz. Hamza'nın göklerde, "</strong> <strong>Allah'ın ve Resûlullah'ın Arslanı" diye yazılmış olduğunu haber verdi. Resûli Ekrem, bu müjdeyi Hz. Safıyye'ye iletti.178</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Abdullah b. Cahş 'in Başına Gelenler</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Muharebenin şiddetli gününde Abdullah b. Cahş ile Sa'd b. Ebî Vakkas Hazretleri, bir kenara çekilip Cenâbı Hakk'a dua etmişlerdi. Sa'd, "Yâ RabbiL Bir büyük düşmana rastgelip cenk ederek ona galib ve muzaffer olayım!" diye dua etmişti. Abdullah b. Cahş (r.a.) ise, onun duasına "Âmin." dedikten sonra, "Ben de bir büyük düşmanla karşılaşayım, onunla çarpışayım ve sonunda şehid olayım. Burnum ve kulaklarım kesilsin. Yarın Mahşer Gününde Cenâbı Hakk bana, 'Burnun ve kulakların nerede kesildi?' diye sorunca, 'Yâ Rabbi!.. Senin ve Resulünün yolunda kesildi.' diye cevap vereyim." şeklinde dua etmişti.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Şehidler arasında Abdullah b. Cahş da vardı ve aynen, dua ettiği gibi burnu ve kulakları kesilmişti. Bunu gören Sa'd b. Ebî Vakkas hayretini gizleyemedi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimiz, Mus 'ab b. Umeyr 'in Cesedi Başında</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>şehidler arasında İslâm Ordusunun sancaktan Hz. Mus'ab b. Umeyr de vardı. Resûli Ekrem Efendimiz, onun yanına vardı, "Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar </strong> <strong>Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler." mealindeki âyeti kerîmeyi okudu.179</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Hz. Mus'ab'a kefen olacak bir şey bulamamışlardı. Üzerinde kaftanı vardı. Sahabîler, bu kaftanını baş tarafına örttüklerinde ayak tarafı açılıyor, ayak tarafına çektiklerinde ise baş tarafı açılıyordu. Resûli Kibriya Efendimiz, bu durumu görünce, "Baş tarafını kaftanı, ayaklarını ise ızhır otu (bir çeşit kokulu ot) ile örtünüz." diye emretti.</strong> <strong>Allah yolunda, Resûlullah ve İslâm uğrunda her fedakârlığı göstermek, her meşakkati göze almak ve sonunda şehid olmak, şehid olduktan sonra ise örtülecek kefenden bile mahrum kalıp ottan kefene sarılmak!.. İbret ve şeref dolu bir sahne!</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bütün bunlardan sonra Resûli Ekrem Efendimiz, şehidlerin namazlarını kıldı. O zaman, Uhud şehidlerinin namazlarının kılınmadığı, defnedildikten sekiz sene sonra kılındığı da rivayet edilmiştir.180</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Daha sonra Peygamber Efendimiz, üzerlerindeki silâh ve zırhları çıkarıldıktan sonra şehidlerin kanları ve kanlı elbiseleri ile gömülmelerini emretti. Sahabîler, "Yâ Resûlallah, önce hangilerini defnedelim?" diye sordular. Resûli Ekrem, "En çok Kur'ân bileni önce defnediniz." buyurdu.181</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>HZ. ALİ'NİN KEŞFE GÖNDERİLMESİ</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, müşriklerin Medine üzerine yürüyüp, kadınlarla çocukları yok etmelerinden endişe duyuyordu. Bunun için düşmanın gerçekten Mekke'ye gidip gitmediğini öğrenmek istiyordu. Hz. Ali'yi huzuruna çağırdı ve, "Git, müşrikleri takib et! Gör bakalım, ne yapıyorlar, ne yapmak istiyorlar? Eğer onlar develerine biniyor, atlarını ise yedeklerine alıyorlarsa, Mekke'ye dönmek istiyorlar demekti; şayet, atlara biniyor, develeri sürüyorlarsa, niyetleri Medine'ye yürümektir." diyerek kendisini keşfe memur kıldı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Müşrikleri takibe çıkan Hz. Ali, develere bindiklerini, atlarını ise yedekte götürdüklerini gördü. Gelip durumu Resûli Ekrem'e haber verdi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>PEYGAMBERİMİZİN HARB SONRASI DUASI</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Şehid sahabîler defnedildikten sonra, Resûli Ekrem Efendimiz, mücâhidlerle birlikte Medine'ye dönmek üzere harekete geçti. Harre mevkiine geldiğinde, ordusunu durdurarak Rabbi Rahîmine şu içli niyazı yaptı:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Hamd ve sena ancak Sanadır.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Senin açıp yaydığını dürecek, Senin durduğunu de açıp yayacak, hiçbir kuvvet yoktur. Senin dalâlette bıraktığını hidâyete erdirecek yok, Senin hidâyete erdirdiğini de saptıracak yoktur. Senin vermediğini kimse veremez ve Senin verdiğini de kimse engelleyemez.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Rahmet ve bereketini, fazl ve keremini bize aç, yay üzerimize!..</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Ben, yoksul olduğum günde senden nîmet, korkulu olan günde de emniyet dilerim!</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. îmanı sevdir bize!.. Kalblerimizi îmanla süsle! Küfür, isyan ve tuğyandan nefret ettir bizi!.. Din ve dünyamıza zararlı olan şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle bizi!..</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Bizleri, Müslüman olarak yaşat, Müslüman olarak öldür! Bizi, sâlihler ve iyiler zümresine kat; ki onlar, ne şeref ve haysiyetlerini kaybedenler ve ne de dinlerinden dönenlerdir.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Senin Peygamberini yalanlayan, Senin yolundan yüz çeviren, Peygamberinle savaşan kâfirlerin cezalarını ver, onlara hak ve gerçek olan azabı indir!"182</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Fahri Kâinat'in bu içli, hazin ve düşündürücü duasına mücâhidler de "âmin"lerle katılıyorlardı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Cenâbı Hakk, Sevgili Resulünün bu duasını kabul buyuracak, İslâm dininin düşmanlarını kısa zamanda mahvü perişan edecektir!</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>MEDİNE'YE DÖNÜŞ VE KARŞILANIŞ</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ensâr kadınları Medine sokaklarına dökülmüşlerdi; gelen orduyu seyrediyorlar, Hz. Resûlullah'ın sağ salim gelip gelmediğini öğrenmek ve görmek istiyorlardı. İslâm Ordusu 7 Şevval Cumartesi günü akşamüzeri Medine'ye giriyordu. Kadınlar, şehid olan erkekleri için ağlıyorlardı. Bunu duyan Resûli Ekrem'in de gözlerinden yaşlar aktı.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Sadâkatin Böylesi</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Atı üzerinde bulunan Peygamber Efendimize bir kadın yaklaştı. Bu kadın, Efendimizin atının dizginini elinde tutan Sa'd b. Muaz'ın annesi Ubeyd kızı Kebşe idi. Uhud'da oğlu Amr b. Muaz'ı şehid vermişti. İçi acıyla buruk buruktu. Resûli Ekrem'e iyice yaklaştı, onun nurânî sımasına başını kaldırıp baktı ve, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Seni sağ salim gördüm. Sen sağ salim olunca hangi felâkete uğrarsam uğrayayım bana hiç gelir!" diye konuştu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu cümleler, gerçek îmanın ve Resûli Ekrem Efendimize sonsuz sadâkatin ifadesiydi. Şehid düşen oğlunu sormuyor, Hz. Resûlullah'ın sağ salim dönmesinden dolayı hadsiz sevinç duyuyordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem de, bu kahraman İslâm kadınına şehid olan oğlundan dolayı taziye diledi ve, "Ey Sa'd'ın annesi (Sa'd b. Muaz)!.. Sana ve onun ev halkına müjdeler olsun ki, onlardan şehid düşenlerin hepsi Cennet'te toplandılar ve birbirlerine arkadaş oldular. Onlar, ev halklarına da şefaat edeceklerdir." buyurdu; sonra da, Kebşe Hâtun'un arzusu üzerine, ev halkına şu duada bulundu:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"</strong> <strong>Allah'ım!.. Onların kalblerinde bulunan üzüntüleri yok et; geri kalanlarını da, geride kalmışların en hayırlısı kıl!"</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kalbi Nübüvvet iksiriyle temas hâlinde olan sahabînin, </strong> <strong>Allah ve Resulü için göze alamayacağı fedakârlık, zahmet ve meşakkat yoktu. Öz evlâdını da kaybetse, bu yolda yine sabırlı, yine mütehammil olurdu. Zîra, İslâm dâvasının ancak fedakârlıklar, feragat ve meşakkatlerle yücelebileceğini gayet iyi biliyordu. İslâm uğrunda, Resûlullah uğrunda gösterilecek fedakârlıkların, Allah katında en makbul fedakârlık olduğunun derin şuurunda idiler. Onun içindir ki Kâinatın Efendisi, onlar hakkında şöyle buyurmuştur:</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Cenâbı Hakk, ashabımı—nebî ve resuller hâriç—bütün âlemin üzerine üstün ve seçkin kıldı!"183</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimiz Hânei Saadetinde</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Uhud'dan dönen sahabîler, mağlûbiyetin kalblerinde meydana getirdiği acı ve buruk bir hava içinde evlerine dağılırken, Peygamber Efendimiz de Hânei Saadetine gitti. Kızı Hz. Fâtıma'ya kılıcı Zûlfıkâr'ı uzatarak, "Yavrucuğum, al bunun kınını yıka. Vallahi, o, bugün yapacağı vazifeyi bîhakkın yaptı!" buyurdu.184</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kâinatın Efendisi, ümitli idi. Tattığı bu acı mağlûbiyetten dolayı asla me'yus değildi. Hak ve hakikatin er geç şerre ve bâtıla galib geleceğini çok iyi biliyordu. Kızı Hz. Fâtıma'ya söylediği, "</strong> <strong>Allah, fethi bize nasîb edinceye kadar, müşrikler bizi bir daha böyle bir musibete uğratamayacaklardır."185 ümit dolu sözleri bu gerçeği aksettiriyordu.</strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Medine'ye gelen Peygamberimiz, hâlâ müşrik tehlikesinden emin değildi. Yarı yoldan dönüp şehre ânî baskın yapma tehlikeşi her an muhtemeldi. Bu sebeple bütün gece Müslümanlar, Hânei Saadet'in kapısında nöbet tuttular.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimizin Bir Yetimi Evlâd Edinmesi!</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Uhud mağlûbiyeti neticesinde birçok Müslüman kadın dul kalmış, birçok anne ciğerparelerini kaybetmiş ve birçok çocuk da yetîm kalmıştı. Hepsi de, acılarını dindirmek, üzüntülerini giderip ruhlarını teselliye kavuşturmak için Peygamber Efendimize koşuyorlardı. O da, onların dertlerine derman olmaya çalışıyordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Büceyr isminde melek yüzlü bir çocuk da, yarasının sarılması için Efendimize koşanlar arasındaydı. Uhud'da babası Akrabe şehid olmuştu. Hz. Resûlullah'ın huzuruna babasız kalmanın verdiği ızdıraptan ağlayarak girmiş, onun şefkat ve merhamet duygularını coşturmuştu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, Büceyr'in derdine derman oldu. "Ey sevimli çocuk!.. Ne diye ağlayıp duruyorsun? Sus, ağlama! Baban ben, annen de Âişe olursa razı olmaz mısın?" dedi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu teklif karşısında henüz şefkate muhtaç yaşta bulunan Büceyr'in gözlerinin içi güldü. Üzüntüsünü, kederini unuttu ve babasız kalmanın verdiği eziklik duygusundan kurtularak, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Razı olurum elbet!.."186 diyerek sevincini izhar etti.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Resûli Ekrem, şefkatli elleriyle sevimli çocuğun başını okşadı ve, "Adın ne?" diye sordu.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Çocuk, "Büceyr..." dedi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Hayır!.. Sen, Beşir'sin!" buyurarak ismini değiştirdi.</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Peygamberimizin kendisine verdiği yeni ismiyle Beşir, sonradan şöyle diyecektir:</strong> <strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Başımda Resûlullah'ın elinin değdiği yerlerdeki saçlarım siyah kaldı, diğer taraftaki saçlarım ağardı. Dilimde pelteklik vardı; peltekliğim de o andan itibaren geçti gitti!"187</strong> </p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p></span></span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></p><p></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13573, member: 3"] [FONT=Arial][SIZE=3][INDENT] [B]Müşrikler, daha fazlasını yapamayacakları kanaatine varınca, derlenip toparlanan nıücâh idler karşısında tekrar bir hezimetle karşı karşıya gelmemek için, en uygun yolun geri çekilmek olacağını hesapladılar ve mağrur bir eda ile geri çekildiler. Netice, gerçekten hazin, ibretli ve düşündürücü idi.[/B] [B] Harbte, mücâhidlerden 70 şehid düşmüştü. Bunlar arasında Hz. Hamza, Hz. Mus'ab b. Umeyr gibi çok güzide sahabîler de bulunuyordu. Ebû Dücâne, Nesibe Hâtûn gibiler, Resûli Kibriya'yı muhafaza etmeye çalışırlarken vücudları delik deşik olmuştu.[/B] [B] Harbin ilk safhasında mücâhidlere gülen parlak muzafferiyet, Hz. Resûlullah'ın emir ve talimatına riâyet etmeyen okçulardan bir kısmının yerlerini terk etmeleriyle bir anda hazin ve acı bir mağlûbiyete inkılâb etmiş, Uhud, Müslümanların kanıyla boyanmıştı. Peygamber Efendimizin, "O bizi sever, biz de onu severiz." buyurduğu Uhud'u bir hüzün bulutu kaplamıştı.[/B] [B] Peygamberimizin Kayalığa Doğru Çıkması[/B] [B] Peygamber Efendimiz yaralıydı, yorgundu. Kendi başına yürüyecek kuvveti kalmamıştı. Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade'ye dayanarak, Müslümanların sığındığı Şi'b'deki kayalığa doğru çıktı. Burada dinlenmek, yorgunluğunu gidermek istiyordu. Bir müddet yürüdükten sonra, bu takatten de mahrum kaldı. Üzerindeki iki zırh ise, oldukça ağırlık yapıyordu. Bu sırada Talha b. Ubeydullah yere çöktü. "Buyur yâ Resûlallah... Ben kuvvetliyim." diyerek Peygamber Efendimizi sırtına aldı ve kayalığa kadar taşıdı.[/B] [B] Resûli Ekrem, kanlar içinde kalan yüzünü gözünü burada suyla yıkadı ve başına su döktürdü.[/B] [B] Peygamberimizin, Übeyy b. Halefi Öldürmesi[/B] [B] Bedir Harbinden önceydi.[/B] [B] Resûli Kibriya Efendimiz harb sahasında dolaşırken, "Burası Ebû Cehil'in, burası Utbe'nin, burası Ümeyye'nin, buralar da filân ve filânın öldürülecekleri yerlerdir. Übeyy b. Halefi de, ben kendi elimle öldüreceğim!" buyurmuştu.[/B] [CENTER][B][IMG]https://www.sevde.de/Pey-Hayati%28Salih_Suruc%29/02_03/05_files/image002.jpg[/IMG][/B] [B] Peygamberimizin sığındığı Uhud mağarası[/B] [/CENTER] [B] Bedir'de haber verdiği gibi, Ebû Cehil, Utbe ve Ümeyye b. Halef, mücâhidler tarafından gösterilen aynı yerlerde öldürülmüşlerdi. Geriye Übeyy b. Halef kalmıştı. Bu adam Kureyş'in ileri gelenlerinden biri idi. Peygamberimize her karşılaşmasında, "Ey Muhammedi.. Bir atım var. Her gün ona 16 ölçek darı yedirip besliyorum. Bir gün gelir, onun sırtında olduğum hâlde seni öldürürüm!" derdi.[/B] [B] Peygamber Efendimizin ise, bu azgın ve şaşkın adama cevabı sâdece şu oluyordu:[/B] [B] "Belki, inşallah, ben seni öldürürüm!"169[/B] [B] İşte, Übeyy b. Halef, Bedir'de mücâhidler tarafından canı Cehennem'e yollanan kardeşi Ümeyye'nin intikamını almak ve Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak üzere yemin ederek Uhud'a çıkıp gelmişti.[/B] [B] Hz. Resûlullah'ın Şib'e doğru çıktığı sırada idi.[/B] [B] Übeyy'in gelmekte olduğu görüldü. Mekke'de günde 16 okka darıyla beslediği atının üzerindeydi. İntikam dolu bakışlarla Peygamberimize yaklaşıyordu. Bunu fark eden sahabîler, önüne çıkıp hesabını görmek istediler. Ancak, Hz. Resûlullah, "Bırakın, gelsin." diyerek, mücâhidlerin karşı çıkmasına mâni oldu. Resûli Ekrem'e oldukça yaklaşan bu azgın müşrikin ağzından, "Ey Muhammedi.. Sen kurtulursan, ben kurtulmayayım!" lâfları dökülüyordu.[/B] [B] Bu sözleri duyan Resûli Kibriya Efendimiz, bir anda celallendi. Elindeki mızrağıyla, heybet ve haşyet verici adımlarla hasmının üzerine yürüdü. Übeyy, bir anda şaşkına döndü. Hz. Resûlullah'ın heybet ve haşyet verici tavrı karşısında duramayıp geri kaçmaya başladı. Peygamber Efendimiz peşini bırakmıyor ve arkasından, "Nereye kaçıyorsun ey yalancı?.." diye sesleniyordu.Bu kaçışla Übeyy kendini kurtaramadı. Peygamber Efendimizin fırlattığı mızrak, miğferle zırhı arasındaki kısma saplandı ve Übeyy, sığır böğürmesi gibi böğürerek atından yere yuvarlandı.[/B] [B] Müşrikler, yaralı hâlde onu alıp götürdüler, Yarasından kan akmıyordu. Ağrısına sızısına zor dayanıyordu. Zaman zaman arkadaşlarına, "Vallahi, Muhammed beni öldürdü!" diyordu.[/B] [B] Arkadaşları bu sözünü ciddîye almıyorlar ve yarasının önemsiz olduğunu ifade ederek tesellî etmeye çalışıyorlardı. Ne var ki, Übeyy, kurtulamayacağını anlamıştı. Arkadaşlarına, "O bana (Mekke'de) 'Seni öldüreceğim.' demişti. Vallahi, o benim üzerime tükürse, yine beni öldürür!"170 dedi.[/B] [B] Übeyy b. Halef, bir gün bile yaşamadan "Susadım, susadım!" çığlıkları arasında ölüp gitti. Resûli Kibriya'nın, [/B] [B]Allah'ın izniyle, istikbâlden haber verdiği bir mucizesi de böylece tahakkuk etmiş oldu. Peygamberimizin Vücudunu Ortadan Kaldırmak İçin And İçenlerin Belâlarını Bulmaları[/B] [B] Müslümanlarnı bozulup dağılmaya yüz tuttukları bir sıradaydı.[/B] [B] Azılı müşriklerden Abdullah b. Şihabı Zührî, Utbe b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Kamia ve Übeyy b. Halef, bir araya gelerek, Peygamber Efendimizin hayatına son vermek için sözleşip and içmişlerdi.171[/B] [B] Resûli Kibriya Efendimiz, bu dört azılı müşrik hakkında, "[/B] [B]Allah'ım, onların hiçbirisi senesine ulaşmasın!" diye dua etti. "Vallahi, Resûlullah'ı vuran veya yaralayanlardan hiçbirinin üzerinden yıl geçmedi." Bunlardan biri olan İbni Şihab'ı, Mekke yolunda ak benekli, dişi bir yılan ısırıp öldürdü.[/B] [B] Übeyy b. Halefi, Peygamber Efendimiz bizzat kendi eliyle öldürdü.[/B] [B] Utbe b. Ebî Vakkas'ı, Hatıb b. Ebî Beltea öldürdü.[/B] [B] Resûli Kibriya Efendimizin yüzünü yaralayan İbni Kamia ise, Uhud'dan Mekke'ye döndükten sonra davarlarının yanına gitti. Dağın en yüksek tepesinde davarını buldu. Önünü kesip tutmak isteyince, bir koç üzerine yürüyerek onu boynuzlarıyla toslaya toslaya didik didik edip parçaladı.172[/B] [B] EBÛ SÜFYAN'IN SESLENİŞİ[/B] [B] Müşrik ordusu, harb sahasından yavaş yavaş çekiliyordu. Kumandan Ebû Süfyan, muharebe meydanında bir tur attıktan sonra, kayalıklara çıkmış bulunan mücâhidlerin yanına geldi ve, "Müslümanlar arasında Muhammed var mı?" diye seslendi. Bu sorusunu üç kere tekrarladığı hâlde Peygamber Efendimiz, "Cevap vermeyiniz." buyurdu. Bu sefer Ebû Süfyan, "Aranızda Ebû Bekir var mı?" diye sordu. Hz. Resûlullah yine cevap verilmesine müsaade etmedi. Kureyş reisi bu sefer, "Aranızda Ömer yok mu?" diye sordu. Peygamber Efendimiz yine cevap verilmesini istemedi. Bunun üzerine Ebû Süfyan adamlarına dönerek, "Herhalde bunların hepsi öldürülmüş. Sağ olsalardı elbette cevap verirlerdi." diye bağırdı.[/B] [B] Son konuşması karşısında Hz. Ömer dayanamadı ve ayağa kalkarak yüksek sesle, "Yalan söylüyorsun, ey [/B] [B]Allah'ın düşmanı, vallahi yalan! Söylediklerinin hepsi sağdırlar ve işte buradadırlar." dedi. Bundan sonra Ebû Süfyan ile Hz. Ömer arasında şu konuşma geçti:[/B] [B] Ebû Süfyan: "HübeFin sânı yüce olsun!"[/B] [B] Hz. Ömer (Peygamberimizin emriyle): "En büyük ve en yüce olan, [/B] [B]Allah'tır!" "Bizim Uzza'mız var, sizin yok!"[/B] [B] "Bizim Mevlâmız [/B] [B]Allah'tır. Sizin Mevlânız yok!" "Bir gün yenildik, bir gün yendik! Bir gün üzüldük, bir gün güldük! Hanzala'yı Hanzala'ya karşı, filânı filâna karşı öldürdük!"[/B] [B] "Biz sizinle bir değiliz. Bizim öldürülenlerimiz Cennet'te, sizinkiler ise Cehennem'dedir."[/B] [B] Bu sefer Ebû Süfyan tekrar asıl maksadına geldi ve Hz. Ömer'e, "Ey Ömer!.. [/B] [B]Allah aşkına doğru söyle! Muhammed'i öldürdük mü?" diye sordu. Hz. Ömer, "Hayır... Vallahi, onu öldürmediniz. O şimdi söylediklerinizi dinliyor!" diye cevap verdi.[/B] [B] Hz. Ömer'e itimadı olan Ebû Süfyan, Peygamberimizin hayatta olduğuna inanmıştı artık... Ayrılıp gidecekleri sırada ise şöyle bağırdı:[/B] [B] "Gelecek yıl, sizinle Bedir'de buluşup çarpışmaya söz veriyoruz!"[/B] [B] Hz. Ömer, [/B] [B]Allah Resulüne baktı. Kanaatini beyan etmesini bekledi. Kendisinden, "Olur! İnşallah, orası bizimle sizin buluşma yerimiz olsun." emri gelince, Hz. Ömer, "Olur!" diye cevap verdi.173[/B] [CENTER][B] PEYGAMBERİMİZİN, ŞEHİDLER ARASINDA DOLAŞMASI[/B] [B][IMG]https://www.sevde.de/Pey-Hayati%28Salih_Suruc%29/02_03/05_files/image004.jpg[/IMG][/B] [B] Uhud Dağı, Uhud şehiclleri ve Hz. Hamza'nın kabri[/B] [/CENTER] [B] Düşman kuvvetler, harb meydanını terk edip Mekke'ye doğru hareket edince, Peygamber Efendimiz mücâhidlerle birlikte çıktığı kayalıktan indi. Cesetleriyle yerde yatan, fakat ruhlarıyla yüksek âlemlerde pervaz eden şehidler arasında dolaştı. Gönlü hüzünle doluydu. Kadere teslimiyetin verdiği inşirah olmasaydı manzara seyredilecek gibi değildi. En güzide sahabîlerini kaybetmişti. Kureyş müşrikleri şehidler hakkında vahşîce muamelelerde bulunmuşlardı. Çoğunu parça parça ederek tanınmaz hâle getirmişlerdi. Onların arasında durdu. İçler parçalayıcı manzarayı bir müddet hüzünle seyrettikten sonra, "Ben, Kıyamet Gününde, şu şehidlerin [/B] [B]Allah yolunda canlarını feda ettiklerine şâhidlik edeceğim." buyurdu. Daha sonra ashabına dönerek, "Bunları, kanlarıyla sarıp gömünüz! Allah yolunda çarpışarak yara alanlar, Kıyamet Gününde Mahşer'e yaralan kanayarak geleceklerdir. Kanlarının rengi kan rengi, ama kokuları mis kokusu gibi olacaktır." diye ferman etti.174 Peygamberimiz, Hz. Hamza 'nıtı Cesedi Başında[/B] [B] şehidler arasında Efendimizin amcası kahraman sahabî Hz. Hamza da vardı. Kamı yarılmış, ciğeri çıkarılmış, burnu ve kulakları kesilmiş, cesedi parça parça edilmişti. Zor tanınıyordu. Onun mübarek cismini gören Resûli Kibriya Efendimiz, öylesine üzüldü, öylesine elem duydu ki, bir anda gözlerinden yaşlar boşandı. O âna kadar öylesine mahzun olduğu görülmemişti. "Seyyidü'şşüheda [şehidlerin Efendisi]" olan bu cesaret âbidesi şahabının cesedi başında durdu. Gözyaşları arasında ona şöyle seslendi:[/B] [B] "Ey Hamza!.. Hiçbir zaman, hiçbir kimse senin gibi böyle bir musibete uğramamış ve uğramayacaktır! Benim için bundan daha büyük bir musibet olamaz![/B] [B] "Ey Resûlullah'ın amcası Hamza!.. Ey [/B] [B]Allah'ın ve Resulünün arslanı Hamza!.. Ey hayırlar işleyen Hamza!.. Ey Resûlullah'a koruyucu olan Hamza!.. Allah, sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi, sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım!"175 O esnada, Medine tarafından, tozu dumana kata kata birinin gelmekte olduğu görüldü. Yaklaşan, bir kadın idi. Hz. Hamza'nın anne baba bir kardeşi olan Hz. Safiyye idi bu... Kardeşinin durumunu öğrenmek istiyordu. Önüne gelene Hz. Hamza'nın nerede olduğunu, kendisine nelerin yapıldığını soruyordu.[/B] [B] Hz. Resûlullah, yaklaşmakta olduğunu görünce, oğlu Hz. Zübeyr b. Avvam'a, "Annene söyle: Geri dönsün, kardeşinin cesedini görmesin." diye emretti.[/B] [B] Hz. Zübeyr, annesini karşıladı. "Anneciğim!.. Resûlullah, 'Geri dönsün.' diye emretti!" dedi.[/B] [B] Hz. Safıyye, "Eğer ona yapılanı görmemek için döneceksem, ben zâten kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğini öğrenmişim. O, bu musibete [/B] [B]Allah yolunda uğramıştır. Biz, Allah yolunda bundan daha beterine de razıyız. Sevabını Allah'tan bekleyeceğiz. İnşallah sabredip katlanacağız."176 diye kahramanca cevap verdi. Hz. Zübeyr, gelip durumu haber verince, Efendimiz, Hz. Safıyye'nin, kardeşi Hz. Hamza'yı görmesine müsaade buyurdu.[/B] [B] Hz. Safıyye, Şehidlerin Efendisi olan kardeşinin yanına vardı, başucunda oturdu, sessizce ağlamaya başladı. Yanında duran Resûli Ekrem Efendimiz de bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamadı. Bu hazin ve ibretli manzaraya Hz. Fâtıma da gelip gözyaşlarıyla katılınca, ortalığı bir başka duygulu, içli ve acıklı hava kapladı. [/B] [B]Allah'ın kaderine gönülden tereddütsüz teslim olmuş Hz. Safıyye, musibete karşı sabrın ifadesi olan "İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." âyeti kerimesini okudu, azîz kardeşine de Allah'tan rahmet ve mağrifet dileğinde bulundu.177 O esnada Hz. Cebrail geldi; Peygamber Efendimize, Hz. Hamza'nın göklerde, "[/B] [B]Allah'ın ve Resûlullah'ın Arslanı" diye yazılmış olduğunu haber verdi. Resûli Ekrem, bu müjdeyi Hz. Safıyye'ye iletti.178 Abdullah b. Cahş 'in Başına Gelenler[/B] [B] Muharebenin şiddetli gününde Abdullah b. Cahş ile Sa'd b. Ebî Vakkas Hazretleri, bir kenara çekilip Cenâbı Hakk'a dua etmişlerdi. Sa'd, "Yâ RabbiL Bir büyük düşmana rastgelip cenk ederek ona galib ve muzaffer olayım!" diye dua etmişti. Abdullah b. Cahş (r.a.) ise, onun duasına "Âmin." dedikten sonra, "Ben de bir büyük düşmanla karşılaşayım, onunla çarpışayım ve sonunda şehid olayım. Burnum ve kulaklarım kesilsin. Yarın Mahşer Gününde Cenâbı Hakk bana, 'Burnun ve kulakların nerede kesildi?' diye sorunca, 'Yâ Rabbi!.. Senin ve Resulünün yolunda kesildi.' diye cevap vereyim." şeklinde dua etmişti.[/B] [B] Şehidler arasında Abdullah b. Cahş da vardı ve aynen, dua ettiği gibi burnu ve kulakları kesilmişti. Bunu gören Sa'd b. Ebî Vakkas hayretini gizleyemedi.[/B] [B] Peygamberimiz, Mus 'ab b. Umeyr 'in Cesedi Başında[/B] [B] şehidler arasında İslâm Ordusunun sancaktan Hz. Mus'ab b. Umeyr de vardı. Resûli Ekrem Efendimiz, onun yanına vardı, "Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar [/B] [B]Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler." mealindeki âyeti kerîmeyi okudu.179 Hz. Mus'ab'a kefen olacak bir şey bulamamışlardı. Üzerinde kaftanı vardı. Sahabîler, bu kaftanını baş tarafına örttüklerinde ayak tarafı açılıyor, ayak tarafına çektiklerinde ise baş tarafı açılıyordu. Resûli Kibriya Efendimiz, bu durumu görünce, "Baş tarafını kaftanı, ayaklarını ise ızhır otu (bir çeşit kokulu ot) ile örtünüz." diye emretti.[/B] [B]Allah yolunda, Resûlullah ve İslâm uğrunda her fedakârlığı göstermek, her meşakkati göze almak ve sonunda şehid olmak, şehid olduktan sonra ise örtülecek kefenden bile mahrum kalıp ottan kefene sarılmak!.. İbret ve şeref dolu bir sahne! Bütün bunlardan sonra Resûli Ekrem Efendimiz, şehidlerin namazlarını kıldı. O zaman, Uhud şehidlerinin namazlarının kılınmadığı, defnedildikten sekiz sene sonra kılındığı da rivayet edilmiştir.180[/B] [B] Daha sonra Peygamber Efendimiz, üzerlerindeki silâh ve zırhları çıkarıldıktan sonra şehidlerin kanları ve kanlı elbiseleri ile gömülmelerini emretti. Sahabîler, "Yâ Resûlallah, önce hangilerini defnedelim?" diye sordular. Resûli Ekrem, "En çok Kur'ân bileni önce defnediniz." buyurdu.181[/B] [B] HZ. ALİ'NİN KEŞFE GÖNDERİLMESİ[/B] [B] Resûli Ekrem, müşriklerin Medine üzerine yürüyüp, kadınlarla çocukları yok etmelerinden endişe duyuyordu. Bunun için düşmanın gerçekten Mekke'ye gidip gitmediğini öğrenmek istiyordu. Hz. Ali'yi huzuruna çağırdı ve, "Git, müşrikleri takib et! Gör bakalım, ne yapıyorlar, ne yapmak istiyorlar? Eğer onlar develerine biniyor, atlarını ise yedeklerine alıyorlarsa, Mekke'ye dönmek istiyorlar demekti; şayet, atlara biniyor, develeri sürüyorlarsa, niyetleri Medine'ye yürümektir." diyerek kendisini keşfe memur kıldı.[/B] [B] Müşrikleri takibe çıkan Hz. Ali, develere bindiklerini, atlarını ise yedekte götürdüklerini gördü. Gelip durumu Resûli Ekrem'e haber verdi.[/B] [B] PEYGAMBERİMİZİN HARB SONRASI DUASI[/B] [B] Şehid sahabîler defnedildikten sonra, Resûli Ekrem Efendimiz, mücâhidlerle birlikte Medine'ye dönmek üzere harekete geçti. Harre mevkiine geldiğinde, ordusunu durdurarak Rabbi Rahîmine şu içli niyazı yaptı:[/B] [B] "[/B] [B]Allah'ım!.. Hamd ve sena ancak Sanadır. "[/B] [B]Allah'ım!.. Senin açıp yaydığını dürecek, Senin durduğunu de açıp yayacak, hiçbir kuvvet yoktur. Senin dalâlette bıraktığını hidâyete erdirecek yok, Senin hidâyete erdirdiğini de saptıracak yoktur. Senin vermediğini kimse veremez ve Senin verdiğini de kimse engelleyemez. "[/B] [B]Allah'ım!.. Rahmet ve bereketini, fazl ve keremini bize aç, yay üzerimize!.. "[/B] [B]Allah'ım!.. Ben, yoksul olduğum günde senden nîmet, korkulu olan günde de emniyet dilerim! "[/B] [B]Allah'ım!.. îmanı sevdir bize!.. Kalblerimizi îmanla süsle! Küfür, isyan ve tuğyandan nefret ettir bizi!.. Din ve dünyamıza zararlı olan şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle bizi!.. "[/B] [B]Allah'ım!.. Bizleri, Müslüman olarak yaşat, Müslüman olarak öldür! Bizi, sâlihler ve iyiler zümresine kat; ki onlar, ne şeref ve haysiyetlerini kaybedenler ve ne de dinlerinden dönenlerdir. "[/B] [B]Allah'ım!.. Senin Peygamberini yalanlayan, Senin yolundan yüz çeviren, Peygamberinle savaşan kâfirlerin cezalarını ver, onlara hak ve gerçek olan azabı indir!"182 Fahri Kâinat'in bu içli, hazin ve düşündürücü duasına mücâhidler de "âmin"lerle katılıyorlardı.[/B] [B] Cenâbı Hakk, Sevgili Resulünün bu duasını kabul buyuracak, İslâm dininin düşmanlarını kısa zamanda mahvü perişan edecektir![/B] [B] MEDİNE'YE DÖNÜŞ VE KARŞILANIŞ[/B] [B] Ensâr kadınları Medine sokaklarına dökülmüşlerdi; gelen orduyu seyrediyorlar, Hz. Resûlullah'ın sağ salim gelip gelmediğini öğrenmek ve görmek istiyorlardı. İslâm Ordusu 7 Şevval Cumartesi günü akşamüzeri Medine'ye giriyordu. Kadınlar, şehid olan erkekleri için ağlıyorlardı. Bunu duyan Resûli Ekrem'in de gözlerinden yaşlar aktı.[/B] [B] Sadâkatin Böylesi[/B] [B] Atı üzerinde bulunan Peygamber Efendimize bir kadın yaklaştı. Bu kadın, Efendimizin atının dizginini elinde tutan Sa'd b. Muaz'ın annesi Ubeyd kızı Kebşe idi. Uhud'da oğlu Amr b. Muaz'ı şehid vermişti. İçi acıyla buruk buruktu. Resûli Ekrem'e iyice yaklaştı, onun nurânî sımasına başını kaldırıp baktı ve, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Seni sağ salim gördüm. Sen sağ salim olunca hangi felâkete uğrarsam uğrayayım bana hiç gelir!" diye konuştu.[/B] [B] Bu cümleler, gerçek îmanın ve Resûli Ekrem Efendimize sonsuz sadâkatin ifadesiydi. Şehid düşen oğlunu sormuyor, Hz. Resûlullah'ın sağ salim dönmesinden dolayı hadsiz sevinç duyuyordu.[/B] [B] Resûli Ekrem de, bu kahraman İslâm kadınına şehid olan oğlundan dolayı taziye diledi ve, "Ey Sa'd'ın annesi (Sa'd b. Muaz)!.. Sana ve onun ev halkına müjdeler olsun ki, onlardan şehid düşenlerin hepsi Cennet'te toplandılar ve birbirlerine arkadaş oldular. Onlar, ev halklarına da şefaat edeceklerdir." buyurdu; sonra da, Kebşe Hâtun'un arzusu üzerine, ev halkına şu duada bulundu:[/B] [B] "[/B] [B]Allah'ım!.. Onların kalblerinde bulunan üzüntüleri yok et; geri kalanlarını da, geride kalmışların en hayırlısı kıl!" Kalbi Nübüvvet iksiriyle temas hâlinde olan sahabînin, [/B] [B]Allah ve Resulü için göze alamayacağı fedakârlık, zahmet ve meşakkat yoktu. Öz evlâdını da kaybetse, bu yolda yine sabırlı, yine mütehammil olurdu. Zîra, İslâm dâvasının ancak fedakârlıklar, feragat ve meşakkatlerle yücelebileceğini gayet iyi biliyordu. İslâm uğrunda, Resûlullah uğrunda gösterilecek fedakârlıkların, Allah katında en makbul fedakârlık olduğunun derin şuurunda idiler. Onun içindir ki Kâinatın Efendisi, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Cenâbı Hakk, ashabımı—nebî ve resuller hâriç—bütün âlemin üzerine üstün ve seçkin kıldı!"183[/B] [B] Peygamberimiz Hânei Saadetinde[/B] [B] Uhud'dan dönen sahabîler, mağlûbiyetin kalblerinde meydana getirdiği acı ve buruk bir hava içinde evlerine dağılırken, Peygamber Efendimiz de Hânei Saadetine gitti. Kızı Hz. Fâtıma'ya kılıcı Zûlfıkâr'ı uzatarak, "Yavrucuğum, al bunun kınını yıka. Vallahi, o, bugün yapacağı vazifeyi bîhakkın yaptı!" buyurdu.184[/B] [B] Kâinatın Efendisi, ümitli idi. Tattığı bu acı mağlûbiyetten dolayı asla me'yus değildi. Hak ve hakikatin er geç şerre ve bâtıla galib geleceğini çok iyi biliyordu. Kızı Hz. Fâtıma'ya söylediği, "[/B] [B]Allah, fethi bize nasîb edinceye kadar, müşrikler bizi bir daha böyle bir musibete uğratamayacaklardır."185 ümit dolu sözleri bu gerçeği aksettiriyordu. Medine'ye gelen Peygamberimiz, hâlâ müşrik tehlikesinden emin değildi. Yarı yoldan dönüp şehre ânî baskın yapma tehlikeşi her an muhtemeldi. Bu sebeple bütün gece Müslümanlar, Hânei Saadet'in kapısında nöbet tuttular.[/B] [B] Peygamberimizin Bir Yetimi Evlâd Edinmesi![/B] [B] Uhud mağlûbiyeti neticesinde birçok Müslüman kadın dul kalmış, birçok anne ciğerparelerini kaybetmiş ve birçok çocuk da yetîm kalmıştı. Hepsi de, acılarını dindirmek, üzüntülerini giderip ruhlarını teselliye kavuşturmak için Peygamber Efendimize koşuyorlardı. O da, onların dertlerine derman olmaya çalışıyordu.[/B] [B] Büceyr isminde melek yüzlü bir çocuk da, yarasının sarılması için Efendimize koşanlar arasındaydı. Uhud'da babası Akrabe şehid olmuştu. Hz. Resûlullah'ın huzuruna babasız kalmanın verdiği ızdıraptan ağlayarak girmiş, onun şefkat ve merhamet duygularını coşturmuştu.[/B] [B] Resûli Ekrem, Büceyr'in derdine derman oldu. "Ey sevimli çocuk!.. Ne diye ağlayıp duruyorsun? Sus, ağlama! Baban ben, annen de Âişe olursa razı olmaz mısın?" dedi.[/B] [B] Bu teklif karşısında henüz şefkate muhtaç yaşta bulunan Büceyr'in gözlerinin içi güldü. Üzüntüsünü, kederini unuttu ve babasız kalmanın verdiği eziklik duygusundan kurtularak, "Babam anam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Razı olurum elbet!.."186 diyerek sevincini izhar etti.[/B] [B] Resûli Ekrem, şefkatli elleriyle sevimli çocuğun başını okşadı ve, "Adın ne?" diye sordu.[/B] [B] Çocuk, "Büceyr..." dedi.[/B] [B] Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Hayır!.. Sen, Beşir'sin!" buyurarak ismini değiştirdi.[/B] [B] Peygamberimizin kendisine verdiği yeni ismiyle Beşir, sonradan şöyle diyecektir:[/B] [B] "Başımda Resûlullah'ın elinin değdiği yerlerdeki saçlarım siyah kaldı, diğer taraftaki saçlarım ağardı. Dilimde pelteklik vardı; peltekliğim de o andan itibaren geçti gitti!"187[/B] [SIZE=2][/SIZE][SIZE=2][/SIZE] [/INDENT][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günde beş vakit kıldığımız nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Hazin Netice.
Üst
Alt