Hayatın Temel Geçiş Dönemleri

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Ölüm

Yürü bire yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken biçer bir gün
(Karacaoğlan)

Toplumsal hayat, birçok alanda olduğu gibi ölüm olgusu karşısında da inanma, adet, töre, tören, ayin, kalıp davranış vb. gibi geleneksel uygulamalara sahiptir. Ölüm, gelenek görenek ve inançların katı ve etkili olduğu, özellikle küçük yerleşim birimlerinde toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı alanlardan biridir. Ölüm korkusunun yarattığı bilinçaltı baskı ve geleceği bilme arzusunun etkisiyle bazı doğa olayları ve hayvan sesleri bile ölümün işareti olarak değerlendirilmiştir. Geleneksel kültürde bununla ilgili bazı örnekler şunlardır:

Meteorolojik olaylarla ilgili olanlar: Yıldız kayması, gök gürlemesi, poyraz vb.

Hayvanlarla ilgili olanlar:
Köpek uluması, baykuş ötmesi, horozun vakitsiz ötmesi vb.

Rüyada görülenlerle ilgili olanlar:
Rüyada, tabut, gelinlik, düğün-dernek, deve, ev yıkılması, diş düşmesi, soğan, biber vb. görmek

Ev, araç-gereçlerle ilgili olanlar:
Ayakkabının ters dönmesi, makasın ağzının açık kalması, evin tavanının gıcırdaması vb.

Cenazeyle ilgili kimi durumlar:
Cenazenin vücudunun yumuşak olması, tabutun ağır olması vb.

Hastayla ilgili psikolojik ve fizyolojik değişiklikler:
Hastanın renginin sararması, yiyip içmesinin kesilmesi ya da artması, bakışlarını bir noktada sabitlenmesi vb.

Ölüme yol açacağı düşünülen olaylar karşısında da kaçınma yoluna gidilirmiş. Bu kaçınmalar kapsamında; vakitsiz öten horoz kesilirmiş. Kötüye yorulan rüya görüldüğünde, hayır olsun diye evde hazırlanan ya da hazır alınan yiyeceklerden fakirlere verilir, rüya akan suya anlatılırmış. Cenaze götürülürken, hamile kadınlar ve küçük çocuklar uyuyorlarsa kaldırılırmış. Cenaze olan evdeki ve komşulardaki su kapları boşaltılır, cenazenin kalktığı yere taş konulur, yıkama suyunun kaynatıldığı kazan ters çevrilirmiş vb.

Ölüm sırasında kişinin rahat can vermesi sağlanmaya çalışılırmış. Bunun için öleceği anlaşılan kişinin ağzına su verilir, yanında yüksek sesle ağlanmaz, uzaktaki yakınları çağrılır; gelememişlerse üzerine, onlara ait eşyalardan ya da fotoğraflardan konur; din görevlisi çağrılırmış.

Ölümün gerçekleşmesiyle birlikte cenaze genellikle öldüğü yerden, rahat döşeği olarak adlandırılan ve yere hazırlanan yatağa alınırmış. Çenesi, ayakları bağlanır. Cenazenin bekletme süresi genellikle 15-16 saati (akşam ölmüşse ertesi gün öğleye kadar, sabah ölmüşse akşama kadar) geçmez. Cenaze bekletilirken üzerine şişmemesi için bir demir parçası (bıçak, makas vb.) konurmuş. Bugün hala ölüm haberi iletişim araçlarından yararlanarak ve camiden okunan sala vasıtasıyla çevreye duyurulmaktadır..

Ölenin öte dünyaya gönderilişine ilişkin ilk hazırlıklar cenazenin belli kurallar dâhilinde yıkanması ve kefenlenmesiyle başlar. Yıkayıcılar bu işin kurallarını bilen ve tecrübeli olan kişilerdir. Yıkama, köylerde evlerin içinde ya da bahçesinde, ilçe ve büyük kentlerde cenaze arabasında ya da mezarlık gasil hanelerinde yapılır. Evde yapılan yıkamalarda, cenazeyle aynı cinsten olan yakınlarının 1-3 tas su dökerek ya da ayağını yıkayarak cenazeyle helalleşmesi yaygın uygulamalardandır. Bazı yerlerde cenaze, gece bekletilirken rahat suyu olarak adlandırılan bir ön yıkamaya da tabi tutulur.

İslam geleneğine göre kadın kefeni 5 (lifafe, izar, dir, hırka, himar), erkek kefeni 3 (lifafe, izar, gömlek) parçadan oluşurken, halk arasında buna eklemeler (kadınlarda sıtır bezi, elbise, pijama, önlük vb.; erkeklerde takke/kep, atlet, don vb.) yapıldığı olur. Kefen olarak genelde beyaz kumaş kullanılır. Kefenin içine kına çörekotu, gülsuyu, zemzem vb. dökülmekle birlikte cenaze bekletilirken ya da kefelenirken tütsü de yapılabilmektedir.

Kefenlenen cenaze en dışından kilim ya da battaniyeye sarılır ve tabut ya da sal içine konarak cenaze namazının kılınacağı yere götürülür. Tabutun üstüne, halı, kilim ya da yeşil renkli, üzerinde kutsal kişilerin isimleri, kelime-i tevhit, kelime-i şahadet vb. Arapça yazıların yer aldığı örtüler örtülür. Ayrıca tabutun üstüne, ölenin cinsiyetini belli etmek için kadınlarda tülbent, namazlık; erkeklerde, şapka, sarık, ceket, havlu vb. atılır. Genç kız ya da gelinlerin tabutuna, gelinlik, al, duvak, çeyiz eşyasından bir parça; mesleği ifade etmek için din adamlarında sarık, askerlerde şapka, madalya, şehitlerde bayrak vb. koyma gibi uygulamalara da rastlanabilmektedir.

Cenaze namazı, cami avlusunda ya da mezarlıkta kılınır. Tabut, cenaze namazı sırasında musalla taşı üzerine konur. Cenaze alayı ve namazına daha çok, erkekler katılmakla birlikte, son dönemlerde özellikle kentlerde kadınların da katıldıklarına tanık olunur.

Cenaze namazının ardından defin işlemine geçilir. Mezar, küçük yerlerde elle (kazma-kürek) kazılırken, özellikle belediyelik yerlerde kepçeyle kazılmaya başlanmıştır. Elle kazılan yerlerde mezar derinliği kadınlarda göğüs, erkeklerde göbek hizasında olur. Bir çok uygarlığa mekânlık eden Anadolu'da geçmişi itibariyle değişik gömme şekillerine (sanduka, lahit, küp, höyük veya tümülüs içinde, mumyalanarak vb.) rastlanmakla birlikte günümüzde; mezar düz şekilde kazılmakta ya da daha yaygın olarak mezarın içine ayrı bir oygu (leht, sapıtma vb.) açılarak cenaze oraya yatırılmaktadır. Oygu, ağaç parçalarıyla, kerpiçle, tuğlayla ya da briketle örülür, sonrasında üzerine toprak atılır. Böylece atılan toprak, cenazeye değmez. Çoğu yörede cenaze mezara tabutsuz ve yataksız konur ancak tam tersi uygulamalara da rastlamak mümkündür. Cenazenin mezara yatırılış şekli; ayakları doğu, başı batı ve yönü kıble olmak üzere sağ tarafı üzerinedir. Mezarın üzeri toprakla yığılarak kapatıldıktan sonra mezarı belli etmek amacıyla, baş ve ayakucuna geçici olarak ağaç, taş vs. başlıklar yerleştirilir. Gömülme işleminin tamamlanmasıyla birlikte din görevlisi ya da bilen bir kişi tarafından cenazeye öbür dünyada yardımı olacağı inancıyla telkin verilir.

Mezarın üstü, toprak çöktükten sonra yapılır ki bu süre genelde 1 yıl sonradır. Buna karşın cenazenin 40'ı geçince mezarın yaptırıldığı da olur. Mezarlar ahşap, taş, beton ya da günümüzde ise yaygın olarak mermerden yapılabilmektedir. Mezarlar genellikle köylerde olsun daha büyük yerleşim birimlerinde olsun- ortak kullanılan mezarlıklarda bulunmakla beraber aile arazisi içine yapılmış olanları da vardır. Bazı kentlerin geniş mezarlıklarında aile mezarları oluşturulmuştur. Mezarların baş ve ayakucunda ya da sadece başucunda mezar taşı bulunur. Mezar üzerine, genellikle su bölmesi ya da kabı konur, çiçek dikilir. Başına da çam, söğüt, dut, selvi, kavak vb. ağaçlardan dikilir. Mezar taşına süslemeler (bitki, hayvan motifleri, meslek, cinsiyet, ilgi, dini kimlik vs. sembolleri vb.) yapılır, ölen kişinin adı-soyadı, doğum-ölüm tarihi bazen de edebi niteliği olan sözler yazılır. Kimi bölgelerde, yetişkinlere ait mezar taşları cinsiyete göre farklı şekillerde olabilmektedir. Son zamanlarda mezar taşına, ölenin fotoğrafını koyanlara da sıkça rastlanmaktadır. Mezar taşları yapıldığı çağı yansıtmasıyla da birer tarihi belge özelliğindedir.

Genç Yaşta Ölen Birisine Ait Mezar ve Mezar Taşı Yazısı
- Faydası olmayan bahardan yazdan / Yüce Dağ başının kışı makbuldür / Cahilin yaptığı sohbetten sözden / Alimin hayali düşü makbuldür. Lokma yeme muhannetin elinden / Kurtulaman sonra acı dilinden / Namertlerin kaymağından balından / Mertin kuru yavan aşı makbuldür. Muharrem konuşur bir ince dilden/Hal ehli olmayan bilir mi halden/Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan/Ölülerin mezar taşı makbuldür. Ruhuna Fatiha. Muharrem ÖZCAN (D.1953-Ö.1988)
- Ziyarete gelenler/Görür bizi erenler/Ömrü uzun olsun/Bir Fatiha verenler. Saliha KARAKOL (D.1924-Ö.20.8.1969)[ii]
- Geçti ömrüm hicranla/ Gülmek nasip değilmiş dünyamda/ Allah ecrimi versin öbür dünyamda/ Fanilerimiz için edelim dua/ Feride Hanımın ruhuna Fatiha. (D.1312-Ö.27.2.1980)
- Şu dünya'da bir tek şeye/Yanar içim, göynür özüm/Gencecikten ölenlere/Gök ekini biçmiş gibi. Ali YILMAZ (D.1970-Ö.1987)
- Korkulu düş rüyada kalır/Vadesiz ölüm feryada kalır/Harun gibi zengin olsam/Dünya malı dünyada kalır. Ruhuna Fatiha. Musa ARİF (D.1338-Ö.1993)[iii]

Cenazenin gömülmesinin ardından cenaze evindekileri teselli etmek amacıyla mezarda ya da eve gelmek suretiyle baş sağlığı dilenir. Baş sağlığı için cenaze evine gelip gitmeler ilk günlerde daha yoğun olmakla birlikte bir yıla kadar uzayabilir. Avutucu sözler arasında en çok kullanılanı başınız sağ olsun dur. Bunun haricinde Allah ecir sabır versin, Emir Allah'ın, cennet mekânı olsun, görüp göreceğiniz bu olsun, toprağı bol olsun vb. sözler kullanılır.

Cenazenin Yıkanmasında Kullanılan Su Kabağı (Kefki) Definden Sonra Mezarın Üstünde Bırakılmış.
Ayrıca, Mezarın Üstüne Çiçekler Dikilmiş ve Kuşların Su İçmesi İçin Bir Su Kabı da Konmuş.

Yakınlık duyduğumuz ya da tanıdığımız birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntünün yaşandığı sürecin adı yastır. Yas süresi, çoğu yerde belli bir süreyle sınırlanmamakla birlikte 3, 7, 40 gün ya da yıllarca sürebilir. Sürenin uzun ya da kısa olmasında; ölen kişinin genç-yaşlı olması, aileye yakınlık derecesi vb. etkilidir. Yaslı aileler, yas süresince düğün dernek, piknik gibi eğlenceli ortamlarda bulunmazlar, radyo, televizyon açılmaz; açılsa dahi eğlenceli programlar seyredilmez, kadınlar süslenmez, gösterişli giyinilmez. Genel olmamakla birlikte yaslıyken kara giyenlere, siyah başörtüsü takanlara rastlanır. Cenaze olan yerde, o gün düğün varsa davul-zurna çalınmaz. Daha sonraki günlerde de cenaze evinden izin alınır.

Ölümle gelen ayrılığın yarattığı duygunun, geri kalanlar tarafından ifade ediliş tarzlarından biri ağıtlardır.
Ağıtlar çoğunlukla kadınlar tarafından yakılmakla birlikte erkeklerin ağıt yaktığı da olur.

Mezerliğin dereleri, sümbül bitmiş arıları
Pek mi goyumuş gardaşim yaraların
Goyuk yaralarıga derman olamadık
Goyuk dertlerige derman bulamadık
Her bayramlar geliyoru, yiğit gelmeyo oy oy

Işıklansın goca çamın dalları
Şakırdasın al atımın nalları
Üstümüzden geçen bayram ayları
Bayram ayları geldi gardeşim gelmedi

Bizim yaylalamız altın oluklu
Sular akar içi gara balıklı
Arkasından bakdım esker gılıklı
Hindi bi gardeşimin yeri değil mi oy
Hindi bir yiğidin yeri değil mi?

Gara goyun goyunların beyidir
Akca goyun yüreğimin yağıdır
Arzı ettiğim gara yerin dağıdır
Gara yer dağlarında yiğidimiz var oh

Mezerlik arası on iki direk
Yalvardım yaykardım geçmiyo dilek
Arzıhilin kesdiği yakasız göynek
O da gollarını dar geliyor oy
Gardaşimin guzularından ayrılması dar geliyor of oh

Bizim sandığımız demirden, telden
Yükünü yükletmiş domurcak gülden
Domurcak gülleri solcak mı sandın?
Gara yeri gideni gelcek mi sandın?

(Ağıt, genç yaşta ölen erkek kardeşin arkasından, ablası tarafından yakılmıştır.
Burdur Hasanpaşa'dan derlenmiştir.)

Cenaze çıkan evde (köylerde) genellikle ilk 2-3 gün yemek pişirilmez; yemekleri komşular getirir. Bunun dışında ölünün ardından üçü, yedisi, kırkı, elliikisi, yılı şeklinde dinsel törenle ve yemekle anıldığı günler düzenlenir. Bu günlerde cenazenin kimi değişimler yaşadığına inanılır ki bunlardan en yaygın olanı kırkında ya da elliikisinde cenazenin etinin kemiğinden ayrıldığı, dolayısıyla o gün yapılanların ölünün acısını azaltacağına ilişkindir. Diğer yandan ölen kişi memnun edilerek ondan yakınlarına gelebilecek bir zarar da önlenmiş olur. Özel günlerde (ölünün üçü, yedisi, kırkı, bayramlar, Perşembe günleri vb.) pişirilen ve dağıtılan helvanın ya da diğer yiyeceklerin kokusunun ölüye gittiğine inanılır.
Ölen kişinin öte dünyada rahat etmesini sağlamaya yönelik uygulamalardan bir diğeri de borçlarını gidermek amacıyla yapılan devir, ıskat, kefaret, dardan indirme vb.dir. Söz konusu uygulama farklı isimlerle ifade edilse de aynı işlevi yerine getirmektedir.

Ölen kişinin eşyalarından (elbise, ayakkabı vb.) bazıları hatıra olsun diye evde saklanırken pek çoğu da fakir olanlara dağıtılır; alan olmazsa ve işe yaramayacak durumdaysa da yakılır.

Mezar ziyaretlerine daha çok cuma ve arife günleri gidilirken, bazı yerlerde Nevruz ve Hıdrellezde de gidilir. Bu ziyaretlerde mezar başında dualar okunmakta; para, şeker, lokum, evde hazırlanmış yiyecekler dağıtılabilmektedir. Ölen kişinin ruhunun yine bu günlerde evine ziyarete geldiği, kendisi için bir şey yapılıyorsa memnun ayrıldığı, yapılmıyorsa üzgün ayrıldığı inanışlar arasındadır. Mezarın üzerine basmaktan, mezarlıktaki ağaçların odununu eve getirmekten, hayvanların mezarlığa girmesinden sakınılır.

Ölümle ilgili inanış ve uygulamaların bir bölümü atasözü, deyim ve ilençlere yansımıştır. Bunlarla ilgili birkaç örnek şöyledir: Hasta yatan değil eceli gelen ölür. / El elin ölüsüne ağlamaz. / Deliyle ölü sahibinindir; Tahtalıköye gitmek. / Kefeni yırtmak. / Canı ürkmek; Teneşire gelesice. / Ocağında baykuşlar ötesice. / Soyka giyesice. / Boyu devrilesice vb.

Hızlı değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığı dünyamızda ölüm hala kaçınılmaz bir son olma özelliğini korumaktadır. Kaçınılmaz olan bu sonun daha kabul edilebilir olmasını sağlamak işlevi de toplumu kuşatan söz konusu inançlar ve uygulamalarla yerine getirilmektedir.
 
Üst Alt