Hayal Yıldızı (Cüneyd Suavi)

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Küçük çocuk, o gün çok sevinçliydi. Okullar tatil olmuş, üç aylık yaz tatili başlamıştı. Hemen sedire yanlayıp biraz kestirdi. Fakat yatma saati geldiğinde, bu sefer de uyumak istemedi. Nasıl olsa sabah erken kalkmayacaktı. Yatağının üstüne, yazdan kalma misketlerini boşaltırken, yanındaki pencereden bir sesler duydu. Pencerenin önündeki kiraz ağacı, hafif bir meltemle sallanıyordu. Bu arada dalları, gün boyunca verdikleri yetmezmiş gibi, en tatlı meyvelerini ona doğru uzatıp camı tıklatıyordu.
Pencereyi açıp dışarı baktığında, o dalların arasından bir yıldız gördü. Esasında böyle şeylere alışıktı. Özellikle mehtapsız gecelerde, dedesiyle birlikte yıldızlara bakar, onlar hakkında sohbet ederlerdi. Ama böyle güzeline ilk defa rastlıyordu. Yıldız sanki ona gülümsüyordu. Çocuk da gülümserken, yıldız ona göz kırptı. O da karşılık verdi gecikmeden.
Küçük çocuk yatağına uzanıp, pencereden dışarısını seyre koyuldu. İlk önce bir astronot olmayı, böylelikle o yıldıza gitmeyi arzu etti. Fakat dedesi: "Yıldızlara gitmek için, insan ömrü yetmez" deyip dururdu. Bu durumda tek çıkar yol bir gökbilimci olmak ve gönlünü aydınlatan o güzelim yıldızı, büyük bir teleskopla izlemekti. Daha sonra kim bilir, belki bu konuda kitaplar yazar, gökyüzüne bakmayı akıl bile edemeyen birçok insanı, oturdukları yerden gökyüzüne uçurarak seyahat ettirirdi.
Küçük çocuk, maç yapmayı pek sevmiyordu. Zaten ne zaman oynasa nefes nefese kalır, bir tarafları kanar, ya da tekme yiyip canı acırdı. En iyisi misket oynamaktı tabi ki. En büyük miskete "kaflik" derlerdi. Artık onun gözünde, her misket bir yıldızdı. En şahane kaflik ise, kendi yıldızı...
Çocuk, artık odasına daha erken çıkıyor ve sevdiğiyle baş başa kalıyordu. O yıldızı yakından tanımak amacı ile önce bir ansiklopedi, daha sonra bir sürü dergi buldu. Dergileri büyük bir dikkatle okuyor, uykusu gelince de, o yıldıza doğru çevirdiği yatağına uzanıyordu.
Çocuğun ailesi, ondaki değişmeyi fark etmişti. Sabah akşam misket oynayan oğulları, başını kitaplardan kaldırmıyor; sorduğu sorularla, onların cahilliğini ortaya koyuyordu. Çocukları gök bilimci olacak diye, büyük bir telaşa kapılmışlardı. Her türlü diyete rağmen yüz on kilonun altına düşemeyen annesi, oğlunun bir diyetisyen çıkmasını istiyor, sihirli bir formülle, kendisini bir mankene benzetmesini arzu ediyordu.
Babasına gelince:
Ufaklığın bir reklâm filminde yıldız olması, yıldızlarla uğraşmasından çok iyiydi. Hiç olmazsa aç kalmaz, cebi üç-beş kuruş para görürdü.
Küçük çocuğun merakı iyice arttığında, babası isyan etti. Oğlunu âşık eden o yıldızı mutlaka görmeliydi. Bu konuda ısrar ettiği zaman, küçük çocuk pencereye yanaştı. Kendisini her gece göklere çıkartan ve Samanyolu'nda gezdiren o sevimli arkadaşı yine aynı yerdeydi.
Hiç arzu etmese de, babasının hatırına, parmağını o yıldıza doğru uzattı.
Adam, çocuğunu çok büyük hayallere, bu yüzden de çok büyük hedeflere yönlendiren parıltıyı görünce, pencereden biraz ileri doğru sarktı ve o yıldıza uzandı. Daha sonra avuçlayıp çocuğa uzatırken:
— Al bakalım yıldızını! diye bağırdı. Böyle saçma şeylerle de uğraşma!
Küçük çocuk, babasının eline baktığında, ara sıra yanıp sönen bir ateş böceğiyle karşılaştı. Vücudunu bir titreme kaplamış, gezegenlerden öteye ulaşan hayalleri bir anda yıkılmıştı. Babası büyük bir keyifle odadan çıkarken, yatağının üstündeki dergileri toplayıp kitaplığa kaldırdı. Ve misketlerini çıkartıp yere boşalttı.
Çocuğun misketleri, her nedense üstündeki renkleri kaybetmişti. Artık hepsi siyah-beyaz görünüyordu. Kaflik ise sanki birden küçülmüş, içindeki ışığı yitirmişti.
Çocuk, onların hepsini pencereden fırlattı.
Kiraz ağacının, meyvelerini ikram etmek için gösterdiği çabalar, o geceden sonra sonuçsuz kaldı. Artık hem perdeleri, hem de penceresi açılmayan odadan, ucuz oyuncak sesleri duyulmaktaydı.
imgsize.php
 
Üst Alt