- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185
Rabbimiz buyurur:
“İnsan görmez mi ki, Biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş!” (Yâsîn, 77)
Asıllarının “hiçlik ve yokluk” olduğunu unutan gâfiller, en büyük mânevî felâket olan benlik, enâniyet ve kibir girdabına kapılmaktan kurtulamazlar.
Nitekim İblis, benliğinden dolayı Allah Teâlâ ile cidâle kalkıştı. Âdem u hakkında, “Ben ondan üstünüm.” dedi, kahroldu gitti.
İlâhî bir imtihan îcâbı hazînelere gark edilen Kârun, zekâtını hesap edip tahsil etmek isteyen Hazret-i Mûsâ’ya karşı çıktı, tavır koydu ve büyüklenerek:
“–Bu hazîneleri ben kendi ilmimle kazandım.” dedi. O hazînelerin, Rabbinin lutfu ve imtihanı olduğunu unuttu. Güvendiği hazineleriyle birlikte yerin dibine gömüldü.
1912 yılında Titanic denilen devâsa gemi, ilk seferine çıkarken, gurur ve kibir şaşkınlığı içinde; “Bu gemiyi hiçbir güç batıramaz.” denildi. Gemi, ilk seferinde buz dağına çarparak içindekilerle beraber okyanusun derinliklerinde kayboldu.
1986’da, “meydan okuyan” mânâsında Challenger adı verilen uzay mekiği, fırlatıldıktan 73 saniye sonra infilâk etti, bütün mürettebâtı öldü.
Bunlar gibi sayısız misalleriyle tarih şâhittir ki, Cenâb-ı Hakk’ın azamet ve kibriyâ sıfatıyla yarışa kalkışan, Hakk’a karşı “ben” diyen zâlimler,
“Bizden daha güçlü kim var?” diye övünen Âd ve Semud gibi güçlü kuvvetli kavimler, Allâh’ın verdiği zihnî melekelerle îcâd ettiği vâsıtalara güvenerek gurur ve kibre kapılanlar, dâimâ ilâhî kahır ve intikamın en ibretli misalleri olarak azap kamçıları altında helâk oldular.
Velhâsıl mü’min, bir nîmete eriştiğinde dâimâ; “هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى / Bu Rabbimin fazl u keremindendir.”
diyerek nîmeti asıl sahibine izâfe edip şükretmelidir.
Nefsânî bir şımarıklık içinde; “Ben kendi gücümle kazandım, ben kendi ilim ve kâbiliyetimle elde ettim.” diyerek nefsin hoyratlığına dûçâr olmak yerine; “Bütün nîmetler Sen’in lutfundur yâ Rabbî!” hissiyâtı içinde “hiçlik” zirvesine ulaşmayı hedeflemelidir.
Cenâb-ı Hak, bu hassâsiyetleri gönlümüzün rûhânî gıdâsı eylesin.
Hepimizi hiçliğin hakîkatine ermiş kâmil kullarından eylesin.
Râzı olduğu bir kulluk hayatı yaşayıp rahmet ve mağfiretine nâil kıldığı ârifler, sâlihler ve sâdıklar zümresine ilhâk eylesin!
Âmîn…
Alinti.
“İnsan görmez mi ki, Biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş!” (Yâsîn, 77)
Asıllarının “hiçlik ve yokluk” olduğunu unutan gâfiller, en büyük mânevî felâket olan benlik, enâniyet ve kibir girdabına kapılmaktan kurtulamazlar.
Nitekim İblis, benliğinden dolayı Allah Teâlâ ile cidâle kalkıştı. Âdem u hakkında, “Ben ondan üstünüm.” dedi, kahroldu gitti.
İlâhî bir imtihan îcâbı hazînelere gark edilen Kârun, zekâtını hesap edip tahsil etmek isteyen Hazret-i Mûsâ’ya karşı çıktı, tavır koydu ve büyüklenerek:
“–Bu hazîneleri ben kendi ilmimle kazandım.” dedi. O hazînelerin, Rabbinin lutfu ve imtihanı olduğunu unuttu. Güvendiği hazineleriyle birlikte yerin dibine gömüldü.
1912 yılında Titanic denilen devâsa gemi, ilk seferine çıkarken, gurur ve kibir şaşkınlığı içinde; “Bu gemiyi hiçbir güç batıramaz.” denildi. Gemi, ilk seferinde buz dağına çarparak içindekilerle beraber okyanusun derinliklerinde kayboldu.
1986’da, “meydan okuyan” mânâsında Challenger adı verilen uzay mekiği, fırlatıldıktan 73 saniye sonra infilâk etti, bütün mürettebâtı öldü.
Bunlar gibi sayısız misalleriyle tarih şâhittir ki, Cenâb-ı Hakk’ın azamet ve kibriyâ sıfatıyla yarışa kalkışan, Hakk’a karşı “ben” diyen zâlimler,
“Bizden daha güçlü kim var?” diye övünen Âd ve Semud gibi güçlü kuvvetli kavimler, Allâh’ın verdiği zihnî melekelerle îcâd ettiği vâsıtalara güvenerek gurur ve kibre kapılanlar, dâimâ ilâhî kahır ve intikamın en ibretli misalleri olarak azap kamçıları altında helâk oldular.
Velhâsıl mü’min, bir nîmete eriştiğinde dâimâ; “هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى / Bu Rabbimin fazl u keremindendir.”
diyerek nîmeti asıl sahibine izâfe edip şükretmelidir.
Nefsânî bir şımarıklık içinde; “Ben kendi gücümle kazandım, ben kendi ilim ve kâbiliyetimle elde ettim.” diyerek nefsin hoyratlığına dûçâr olmak yerine; “Bütün nîmetler Sen’in lutfundur yâ Rabbî!” hissiyâtı içinde “hiçlik” zirvesine ulaşmayı hedeflemelidir.
Cenâb-ı Hak, bu hassâsiyetleri gönlümüzün rûhânî gıdâsı eylesin.
Hepimizi hiçliğin hakîkatine ermiş kâmil kullarından eylesin.
Râzı olduğu bir kulluk hayatı yaşayıp rahmet ve mağfiretine nâil kıldığı ârifler, sâlihler ve sâdıklar zümresine ilhâk eylesin!
Âmîn…
Alinti.