Gönül ilmi

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
543973_4680136235392_302102223_n.jpg


En güzel ve kazanılması en zor ilim “Gönül ilmi”dir.
Gönül ilmini kazanmak için gönül yormak gerekir. Bu ilimden satırlar öğrenebilmek dikkatli bir gözlemci olmayı gerektirir.
Bazen bir tebessüm, bazen bir söz, bazen de bir davranış gönül dünyamızda yeni oluşların meydana gelmesine neden olur.

Eğer gönül ilminde ilerlemek istiyorsak bu ilimde ihtisas yapmış büyüklerimizden, küçüklerimizden, okuduklarımızdan, izlediklerimizden,
yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenmeye çalışmamız gerekir.
Bize bu ilimden ipuçlarının ne zaman verileceği hiç belli olmaz. Bazen yıllarca anlayamadığımız bir şeyi pencereden bir simitçiye bakarken çözüveririz.
Bazen kafamıza büyük sorular takılır. Eğer dikkatli bir gözlemci olursak bu soruların cevabı bir gün mutlaka bize verilecektir.
Çünkü evrendeki herşey birbiri ile etkileşim içindedir.
Eğer biz niyetimizi halis tutar olumsuz duygularımızı gemleyebilirsek evrene ait ilimden nasibimizi alabiliriz.

Nasip dedik de aklımızı geldi. Biz insanlar nasibimizi bekleme konusunda oldukça sabırsızız. Tevekkül denen şey lügatımızda var ama uygulamamızda yok. Oysa herşey kıvamında yaşanırsa güzel, demiri bile dövmek için tavına gelmesini beklemez miyiz?
Gönül ilminin bir “gönül dili” vardır ki onu anlayabilmek ve o dilden konuşabilmek için çaba sarfetmek gerekir.
Çünkü gönül diline muhatap olabilmek ancak güzel bir gönüle sahip olabilmek ile mümkündür.

Allah (c.c) cümlemize nasip eylesin! Biz bunca yıllık ömrümüzde ancak bir kaç harf öğrenebildik de onun verdiği şevk ile böyle bir yazıyı yazmaya
cesaret edebildik, gayret edebildik. Ne kadar anladıysak, o kadar anlatabildik.

Kimbilir aramızda ne gönül ehli insanlar vardır da bu çabalamayı tebessüm ile karşılayacaklardır. Biz de onların tebessümünü yine bir gülümseme ile
karşılıyoruz ve karşılık beklemeden sevgilere ilk adımlarımızı atıyoruz.

Karşılık beklemeden verebilmek ve sevebilmek gönül ilmini öğrenmede önemli bir basamak ve kazanılması güç bir alışkanlık elbette.
Allah (c.c) katında O’nun rızası için karşılıksız yapılan her iyiliğin bir karşılığı var, bunu da yaşayarak öğreneceğiz, belki de öğrendik.
Karşılık beklemeden verebilmek ancak kamil insanların harcıdır ki onlar verme okyanusunda kulaç atarlar.
Duamız; böyle insanların çoğalması, bizim de aralarında olmamız.
Alinti


https://www.youtube.com/watch?v=X2Lju7OFc6I
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
8256c997cb2f5909364c5da812a9398f_1298651580.jpg


Ben Gönül ilmini ..gönül dilini yetimlerimin Bir damla gözyaşından ögrendim...
kendim de yetim kalinca anca o zaman cözebildim...Gurbette yalnızlik Okyanus gibi deriin bir yalnızlıktir...

"Nehir gibidir insan, sadece yüzeysel bilinir..
Derinliklerin'de ne saklar ve firtinalar kopar söylemez.
Sadece sessizce akar ve gider.."
''Hz Mevlana''
onu cözebilenler sadece gönül dilini bilenlerdir...

"Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine Ya Mevlâsını özlemiştir yada Mevlâsı onu! Mevlâyı özleyen gönül ya hüznü bekler yada hüzündedir…
Bela, gam ve keder Mevlânın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır… Vurdukça kendine çeker… "
İmam Rabbani


Uzgunnn
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Allahü Teâlâyı Bilirmisin?

Abdullah bin Mübarek, bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü.
Ona acıdı ve; "Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa, büyüdügunde Allahü teâlânın ibâdet ve mârifetine nasıl erişir?" dedi.
Sonra kendi kendine; "Gideyim, ona Allahü teâlâyı tanımakta bir mesele öğreteyim." deyip, çocuğun yanına geldi ve:

-Evlâdım, Allahü teâlâyı bilir misin? buyurdu.
Çocuk:
-Kul nasıl sâhibini bilmez?" dedi.
-Allahü teâlâ'yı ne ile biliyorsun?
-Bu koyunlarımla.
-Bu koyunlarla, O'nu nasıl bilirsin?

-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lâzımdır.
Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır.
Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kâdir olan, Allahü teâlâdan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allahü teâlâyı, böylece bildim

-Allahü teâlâyı nasıl bilirsin?
-Hiç bir şeye benzetmeden bilirim.
-Böyle olduğunu nasıl bildin?
-Yine bu koyunlardan.
-Nasıl?

-Ben çobanım. Onların koruyucusuyum. Onlar benim korumam ve tasarrufumdadırlar. Onlara dikkatle bakıyorum.
Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim.
Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allahü teâlânın elbette kullarına benzemiyeceğini anladım. Abdullah bin Mübârek:

-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu.
Çocuk:
-Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim tahsîl edebilirim, dedi.
-Peki başka ne öğrenmişsin?
-Üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi.

-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.

-Gönül ilmi şudur ki, bana kalb verdi ve kendi mârifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalb ile O'nu bileyim.
O'nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermiyeyim ve böylelerinden uzak olayım.

Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O'nun ismini söylemek yeri eyledi. Bununla O'nu hatırlatanları dile getirmeği,
O'ndan bahsetmiyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı îmâ etti.

Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O'na hizmet olan her şeyi yaparım,
hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.

Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:
-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerindir! dedikten sonra: Ey oğul, bana nasîhat ver, buyurdu.

-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor.
Eğer ilmi Allah rızâsı için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes.
Yok, dünyâ için öğrenmişsen, Cennet'e kavuşamazsın, dedi.


 
Üst Alt