- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
ŞÂİR KA'B B. EŞREFİN KATLİ
(Hicret 'in 3. senesi / Milâdî 624)
(Hicret 'in 3. senesi / Milâdî 624)
Ka'b b. Eşref, muhteris bir Yahudî, meşhur bir şâirdi. Bilhassa muhteşem Bedir muzafferiyetinden sonra, kıskançlık ve düşmanlığından Peygamberimiz ve Müslümanları hicveder dururdu. Mekke'ye giderek de müşrikleri Müslümanlara karşı tahrikte bulunur, Bedir'de öldürülen müşrikler için mersiyeler düzerek onların intikam ve düşmanlık hislerini kabartmaya çalışırdı. Medine'de ise, Müslümanların kız ve hanımlarına dil uzatacak kadar küstahlık gösterirdi.
şiir ve hitabetin Arap hayatında büyük rol oynadığından daha evvel bahsetmiştik. O günün şiir ve hitabeti bugünün matbuatı seviyesinde tesir icra ediyordu. Dolayısıyla bu Yahudî şâirin İslâm düşmanlığı yalnız kendisine âit kalmıyor, etrafa da sirayet ediyordu. Bu bakımdan, Resûli Ekrem, bu menhus adamın şiirleri üzerinde fazlasıyla duruyor, önüne geçmek için çâreler arıyordu.
Ka'b'ın, yalnız şiirleriyle İslâm düşmanlığı yapmakla iktifa etmediğini, hattâ Peygamberimizin vücudunu ortadan kaldırmak için menfur bir plânla suikast tertiplediğini bile, kaynaklardan öğreniyoruz.
Böyle bir adamın vücudu, İslâmiyet için mahza zarardı. Bu bakımdan da yok edilmesi gerekiyordu.
Bu işi Resûli Ekrem'in müsaadesiyle ashabtan Muhammed b. Mesleme, iki üç arkadaşıyla üzerine aldı. Bir gece vakti evine giderek onu öldürdüler.84
Ka'b b. Eşref gibi şöhret sahibi birinin öldürülmesi, Yahudiler arasında büyük bir panik meydana getirdi. Kabilesinden bazıları Hz. Resûlullah'ın huzuruna çıkarak, Ka'b'ın masum olduğunu, öldürülmeyi haketmediğini şikâyet suretinde arzedince, aldıkları cevap şu oldu:
"O, bizi hicv ve Müslümanlara (diliyle) eziyet etti; müşrikleri de bizimle harbe, bizimle uğraşmaya teşvik etti."85
Bu hâdiseden sonradır ki, tarihte fitne ve fesad çıkarmakla meşhur olan Yahudiler, bir nebze de olsa Peygamber Efendimize ve Müslümanlara karşı hürmetkar ve yumuşak davranmaya başladılar. Açıktan açığa hakaret ve tahrikte bulunmadılar, ama âdeta kanlarına karışmış bozgunculuk mesleklerinden gizli veya aşikâr hiçbir zaman da vazgeçmediler.
GATAFAN GAZASI
(Hicret 'in 3. senesi Rebiülevvei ayı)
(Hicret 'in 3. senesi Rebiülevvei ayı)
Bedir muzafferiyeti, Peygamberimizle sulh anlaşması akdetmemiş bulunan civar Arap kabilelerini de kara kara düşündürüyordu. Büyük kuvvet kazanmış bulunan Müslümanların bir gün kendilerinin de kapısını çalabileceği endişesini taşıyorlardı. Bu bakımdan, Bedir Harbinden sonra etraftaki Arap kabilelerinde bir hareket göze çarpar. Bu hareketlenme sonucu cereyan eden gazalardan biri de, Gatafan veya Anmar Gazâsıdır.
Benî Muharib yiğitlerinden sayılan Haris oğlu Du'sur (diğer nâmıyla Gavres), Gatafan Kabilesine mensup Salebe ve Muharip Oğullarından çok sayıda adam toplayarak Medine üzerine baskın düzenlemeye karar verdi. Maksat: Güya, Müslümanlara gözdağı vermek ve bir de Medine civarında bulabilirse bir şeyler yağmalamak.86
Resûli Ekrem Efendimiz, durumu derhâl haber aldı. Medine'de yerine vekil olarak Hz. Osman b. Affan'ı bırakarak, aralarında atlıların da bulunduğu 450 kişilik bir kuvvetle çapulcu müşrikler üzerine yürüdü. Ancak, Peygamberimizin gelmekte olduğunu duyan yağmacılar, kaçıp tepelere sığınmışlardı. O anda kimse görülmedi. Sâdece Saiebe Oğullarından Cabir adında biri esir edildi. Durum kendisinden öğrenildi. Daha sonra İslâm'a davet edildi. O da icabet edip Müslüman oldu.87
Gavres 'in Suikast Teşebbüsü
Çapulcuların tepelere sığındığını öğrenen Peygamber Efendimiz, bir müddet burada beklemeyi uygun gördü. Bekleme esnasında bir ara sağanak hâlinde yağmur yağdı. Efendimizin elbiseleri ıslandı. Kuruması için elbiselerini çıkarıp bir ağacın dalına astı. Kendisi de istirahat maksadıyla ağacın altına yanı üzerine uzanıverdi.
Baskın düzenlemek isteyenler, tepeden Resûli Ekrem'i gözlüyorlardı. Peygamberimizin zırhını çıkarıp ağacın altına istirahate çekildiğini, yanında da kimselerin bulunmadığını farkedince, heyecan ve sevinç içinde reisleri Gavres'e haber verdiler:
"İşte, eline bir daha geçmez bir fırsat! Muhammed, ashabının yanından ayrılıp tek başına kaldı. Ashabı gelip onu korumaya çalışıncaya kadar, biz işini hallederiz!"
Gavres, derhâl harekete geçti. Kimse görmeden, tam Peygamber Efendimizin başı üzerine geldi. Yalın kılıç elinde olduğu hâlde:
"Kim, seni benden kurtaracak?" dedi.
Resûli Ekrem, "Allah!.." dedi; sonra da şöyle dua etti:
"Allah'ım! Beni onun şerrinden koru!"
Gavres, birden iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yedi. Kılıç elinden düştü ve kendisi de yere yuvarlandı.
Bu sefer Fahri Âlem Efendimiz kılıcı eline aldı ve, "Şimdi seni kim kurtaracak?" dedi.
Gavres, "Hiç kimse!.." dedi; sonra da, "Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed de O'nun Resulüdür. Artık, bundan sonra hiçbir zaman senin aleyhinde kimseyi toplamayacağım." diye konuştu.
Bunun üzerine Resûli Zîşan Efendimiz, Gavres'i affetti. Gavres, giderken bir ara Resûli Ekrem Efendimize döndü ve, "Vallahi, sen benden hayırlısın!" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Elbette, ben, buna senden daha lâyıkım." buyurdu.
Cesur ve pek cür'etkâr olan Gavres kavmine dönünce, hayretler içinde, "Ne oldu sana, neden bir şey yapamadın?" diye sordular.
Gavres, onlara başından geçenleri anlattıktan sonra ilâve etti: "Vallahi, ben şimdi insanların en iyisinin, en hayırlısının yanından geliyorum!"88
Bir ay kadar süren seferden sonra, Resûli Kibriya Efendimiz, Medine'ye geri döndü.89
KARDE SERİYYESİ
(Hicret 'in 3. senesi Cemaziyelâhir ayı)
(Hicret 'in 3. senesi Cemaziyelâhir ayı)
Peygamber Efendimizin etrafa hâkim olması üzerine, müşrikler, ticaret yollarını değiştirmek mecburiyetinde kalmışlardı. Sahil yoluyla Şam ticareti tehlikeye düştüğünden, Irak yoluyla Şam'a gitmeyi daha uygun ve emin bulmuşlardı.
Hazırladıkları bir kervanı bu yolla Şam'a göndermişlerdi. Kervanla birlikte gidenlerin içinde, Kureyş'in ileri gelenlerinden Safvan b. Ümeyye ile Abdullah b. Ebî Rabia da vardı.
Kaderin cilvesi bu: Tam o sırada müşriklerden biri Medine'ye geldi ve Yahudînin birinin evinde misafir kaldı. Kim bilir, onunla Müslümanlar aleyhinde hangi plânı kurmak veya müşriklerin aldıkları hangi kararı veya tertipledikleri hangi plânı iletmek için gelmişti? İçtiler, konuştular, eğlendiler. Bu arada müşrik, farkında olmadan, bahsi geçen kervanın Irak yoluyla Şam'a gönderildiğini ağzından kaçırdı. Tam bunu anlatırken oradan ashabtan Salit b. Numan geçiyordu. Haberi duydu ve derhâl Hz. Resûlullah'ın huzuruna vararak durumu kendilerine arzetti.
Mevsim, kış idi.
Peygamber Efendimiz, 100 kişilik bir süvari kuvveti hazırladı. Kumanlığa Zeyd b. Harise Hazretlerini tâyin etti. Pazardan köle olarak satın alınan, sonradan Peygamberimizin evlâdlık edindiği Zeyd, şimdi 100 kişilik bir sahabî müfrezesinin kumandanı olmuştu. Bu, İslâm'ın vazife vermede, makam ve mevki sahibi kılmada, fakir zengin, köle efendi gözetmeden tatbik ettiği adalet ve liyakat prensibinin şaheser bir misâlidir!
Seriyyenin teşkil maksadı, kervanı yakalamaktı.
Zeyd b. Harise, emrindeki kuvvetle yola çıktı ve Kureyş kervanının önünü kesti. Kervandakiler, beklemedikleri bir hâdiseyle karşı karşıya kalmışlardı. Bu durumda tabana kuvvet kaçmaktan başka çâreleri yoktu. Öyle yaptılar. Her şeylerini de, canlarını kurtarmak uğruna geride bıraktılar.
Zeyd Hazretleri, sahipsiz kalan malları alıp Medine'ye, Resûli Ekrem Efendimize getirdi. Beşte biri Beytû'lMâl'e ayrıldıktan sonra geri kalan beşte dördü seriyyeye katılan mücâhidler arasında bölüştürüldü.
Bu arada, kervan kılavuzu Furat b. Hayyan da esir alınmıştı. Medine'ye gelince, Müslüman olduğu takdirde serbest bırakılacağı teklif edildi. Müslüman oldu ve kurtuldu.90
Peygamber Efendimiz, bu muvaffakiyetinden dolayı Zeyd b. Harise'yi, "Seriyye kumandanlarının en hayırlısı, Zeyd b. Harise'dir." buyurarak tebrik ve takdir etti.91
Bu seriyye, kumandanına izafeten Zeyd b. Harise Seriyyesi adıyla da anılır.92
84 ibni Hişam, Sîre, c. 3, s. 5859; İbni Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 33.
85 ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 34.
86 İbni Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 34.
87 İbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 34.
88 Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 35; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365;Kaadı iyaz, eşşifa, c. 1, s. 81; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 161.
89 ibni Hişam, Sîre, c. 3, s. 46; Taberî, Tarih, c. 3, s. 2.
90 ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 36.
91 Suyutî, Camiü'sSağir, c. 2, s. 10.
92 Ibni Hişam, Sîre, c. 3, s. 53.