Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Fuzuli-Tevazu sahibi büyük edibimiz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="LİM10" data-source="post: 10033" data-attributes="member: 57"><p><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>FUZULİ (1494–1555)</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli, Irak'ın Hille kasabasında 1494 yılında doğdu. Soyca Türk Bayat aşiretindendir. Hille Müftüsü Süleyman'ın oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Ömrünü Bağdat ve Kerbelâ'da geçirip Irak'tan dışarı çıkmadı. Hazret-i Hüseyin'in türbesinin kandilciliğiyle geçinirdi. Hocası Rahmetullah Efendi'nin kızı Rahime ile evlendi ve Fazlullah adında bir oğlu oldu. En tanınmış eseri, Doğunun efsane dolu aşk hikâyesi olan Leyla ile Mecnun'dur. Bu değerli eser pek çok dile çevrilmiştir. Fuzuli 1555'te Kerbela'da vebadan öldü. Türbesi halen oradadır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Mehmet, o kadar alçak gönüllü bir insandı ki, şiirlerinde Fuzuli (fazlalık) adını kullanırdı. Neden böyle yaptığı sorulduğunda; "Herkes başkasının şiirini kendi malı gibi gösteriyor. İsmim bu olunca kimse benimkilere tenezzül etmez, ya da başkasının şiiri benim sanılmaz" diye karşılık vermiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli son derece bilgili ve çalışkan bir insandı. Oğlu Fazıl'ın da öyle olması için çok çalışmıştı. Ama olmadı. Çünkü Fazlullah, gayet tembel, kabiliyetsiz bir çocuktu. Bunun üzerine zamanın şairlerinden biri Farsça: Fazlî peder ü püser Fuzuli Yani, asıl erdemli olan babası, oğlan tamamıyla fazlalık, mısraını söylemişti.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bütün şiirlerinde kendini Allah aşkına adamış olan Fuzuli, geçim sıkıntısı içinde kahroluyordu. Bağdat'ı Kanuni fethedince, onun komutanına, padişah için kasideler, övgü şiirleri sundu. Bu sayede Bağdat vakıflarının ziyadesinden, yani vakfa harcadıktan sonra artakalan paradan günde dokuz akçe maaş bağladılar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Zavallı Fuzulî, hiç bir zaman bu parayı alamadığı için sonunda, Bağdat'ta barınamadı. Biraz daha dış mahalle kabul edilen Hille'ye çekildi. Hazret-i Hüseyin Türbesi'nin bekçiliğiyle geçinmeye çalıştı.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Ancak, Kanuni'nin fermanlarına tuğra yapan Nişancıbaşı Celâlzâde Mustafa Çelebi'ye de Şikâyetname adıyla ün yapmış, dokunaklı bir eleştiri örneği olan mektubunu yollamadan edemedi. Bu eser, o zamanın resmî dairelerinde insanların nasıl çalışmadıklarını gösteren dili sanatlı, edebiyat değeri yüksek bir belgedir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bu şikâyetnamedeki "Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar" sözü, hala yaşayan bir gerçektir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli daha önce, Safevî Hükümdarı Şah İsmail Bağdat'ı zaptedince, ona Beng ü Bâde (Afyon ve içki) adlı bir mesnevi sunmuştu. Fuzuli, bu eserde afyonla şarabı konuşturur ve bunlardan her biri, kendini över. Fuzuli’nin bu mesneviyi yazmasındaki amaç, aslında Yavuz ile Şah İsmail arasındaki mektup düellosuna bir edebî şekil kazandırmaktır. Bu bakımdan semboller yerini bulmuştur: Şah İsmail, eserde afyonla, Yavuz ise şarapla temsil edilmiştir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kerbelâ olayını anlatan Hadîkatü's-Süedâ adlı eserinden başka, şairin en önemli eseri "Leylâ vü Mecnun" mesnevîsidir. İslâm dinini kabul etmiş toplumların edebiyatlarında ortak konular çok görülür. Nitekim XV. yüzyılda Ali Şir Nevâî gibi gerek Türk, gerek Arap veya İranlı birçok şair bu konuyu işlemiştir. Ama hiç birisi, Fuzuli’nin ulaştığı "Neoplatonik aşk" anlayışına, tasavvuf görüşüne ve ifade lirizmine ulaşamamıştır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Denilebilir ki, dünya edebiyatında Fuzuli’nin Leylâ ve Mecnun'u tektir:</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed"></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Git, derdime sen deva değilsin</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Bigânesin, aşina değilsin</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed"></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Gördü ki bir avcı dam kurmuş</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Damına gazaller yüz urmuş</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Bir ahu esir-i damı olmuş</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Kan yaşı kara gözüne dolmuş</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed"></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Boynu burulu ayağı bağlu</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Şehlâ gözü nemlü canı dağlu</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Sayyâd sakın cefa yamandır</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: DarkRed">Bilmezsin mi ki kana kandır?</span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Gibi mısraları bu eseri baştanbaşa şiir hâline getirir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli, Divan’ının önsözünde "Şiirsiz ilim, esası yok duvar gibidir." der.</span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli şiirleriyle aşkı yüksek ve ilahi bir düzeye ulaştırdı. Ona göre şiirin kaynakları ilahidir. Tanrı vergisi ve yardımı olmadan şiir söylenemez.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Aşk imiş her ne var âlemde, ilim bir kil-ü-kal imiş ancak" mısraları da aşkı her şeyden üstün tuttuğunu gösterir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Ona göre ruh, ıstırap, elem ve hicranla yoğruldukça olgunluğa doğru yönelir. Bu hal içinde yaşadığı halkın daimi acılar, yoksulluklar ve değişimler çekmelerinden ileri gelir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Aynı asırda İstanbul'da yaşayan Baki'nin şiirlerinde ihtişam, gurur, büyüklük ve renk vardır. Daha sonra yine İstanbul'da yaşayan Divan edebiyatımızın üçüncü zirvesi Nedim'in şiirlerinde de hayat, neşe, renk ve cümbüş bulunur. Fuzuli’nin şiirlerinde ise çöllerin hasretle dolu enginliği, hayal dolu ıssızlığı, yakıcılığı ve yoksulluğu yaşar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Büyük şairimiz Fuzuli’yi, zaman zaman Araplar ve İranlılar kendilerine maletmek istemişlerdir. Oysa O, özbeöz Türk'tür. Oğuzların Bayat kabilesinden gelir. Farisî divanının giriş bölümünde, kendisinin halis Türk olduğunu gayet açık bir dil ile belirtmiştir. Fuzulî, bu girişte şöyle der:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">"Aslım Türk, ana dilim Türkçedir. Arapçayı ilmî mübahaseler esnasında, Farisi'yi de arzu ettiğim zaman kullanırım. Çocukluğumdaki şiirlerim, daima ana dilimle, yani Türkçe sâdır olmuştur..."</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Fuzuli, devrinin fen ve tıp ile ilgili bilgilerini de iyi öğrenmişti. Nitekim onun Ruhnâme yahut Sıhhat ve Maraz isimli risalesi şairin hekimlik ilmiyle de uğraşmış bulunduğunu gösterir. </span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="LİM10, post: 10033, member: 57"] [SIZE=3][B] FUZULİ (1494–1555)[/B] Fuzuli, Irak'ın Hille kasabasında 1494 yılında doğdu. Soyca Türk Bayat aşiretindendir. Hille Müftüsü Süleyman'ın oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Ömrünü Bağdat ve Kerbelâ'da geçirip Irak'tan dışarı çıkmadı. Hazret-i Hüseyin'in türbesinin kandilciliğiyle geçinirdi. Hocası Rahmetullah Efendi'nin kızı Rahime ile evlendi ve Fazlullah adında bir oğlu oldu. En tanınmış eseri, Doğunun efsane dolu aşk hikâyesi olan Leyla ile Mecnun'dur. Bu değerli eser pek çok dile çevrilmiştir. Fuzuli 1555'te Kerbela'da vebadan öldü. Türbesi halen oradadır. Mehmet, o kadar alçak gönüllü bir insandı ki, şiirlerinde Fuzuli (fazlalık) adını kullanırdı. Neden böyle yaptığı sorulduğunda; "Herkes başkasının şiirini kendi malı gibi gösteriyor. İsmim bu olunca kimse benimkilere tenezzül etmez, ya da başkasının şiiri benim sanılmaz" diye karşılık vermiştir. Fuzuli son derece bilgili ve çalışkan bir insandı. Oğlu Fazıl'ın da öyle olması için çok çalışmıştı. Ama olmadı. Çünkü Fazlullah, gayet tembel, kabiliyetsiz bir çocuktu. Bunun üzerine zamanın şairlerinden biri Farsça: Fazlî peder ü püser Fuzuli Yani, asıl erdemli olan babası, oğlan tamamıyla fazlalık, mısraını söylemişti. Bütün şiirlerinde kendini Allah aşkına adamış olan Fuzuli, geçim sıkıntısı içinde kahroluyordu. Bağdat'ı Kanuni fethedince, onun komutanına, padişah için kasideler, övgü şiirleri sundu. Bu sayede Bağdat vakıflarının ziyadesinden, yani vakfa harcadıktan sonra artakalan paradan günde dokuz akçe maaş bağladılar. Zavallı Fuzulî, hiç bir zaman bu parayı alamadığı için sonunda, Bağdat'ta barınamadı. Biraz daha dış mahalle kabul edilen Hille'ye çekildi. Hazret-i Hüseyin Türbesi'nin bekçiliğiyle geçinmeye çalıştı. Ancak, Kanuni'nin fermanlarına tuğra yapan Nişancıbaşı Celâlzâde Mustafa Çelebi'ye de Şikâyetname adıyla ün yapmış, dokunaklı bir eleştiri örneği olan mektubunu yollamadan edemedi. Bu eser, o zamanın resmî dairelerinde insanların nasıl çalışmadıklarını gösteren dili sanatlı, edebiyat değeri yüksek bir belgedir. Bu şikâyetnamedeki "Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar" sözü, hala yaşayan bir gerçektir. Fuzuli daha önce, Safevî Hükümdarı Şah İsmail Bağdat'ı zaptedince, ona Beng ü Bâde (Afyon ve içki) adlı bir mesnevi sunmuştu. Fuzuli, bu eserde afyonla şarabı konuşturur ve bunlardan her biri, kendini över. Fuzuli’nin bu mesneviyi yazmasındaki amaç, aslında Yavuz ile Şah İsmail arasındaki mektup düellosuna bir edebî şekil kazandırmaktır. Bu bakımdan semboller yerini bulmuştur: Şah İsmail, eserde afyonla, Yavuz ise şarapla temsil edilmiştir. Kerbelâ olayını anlatan Hadîkatü's-Süedâ adlı eserinden başka, şairin en önemli eseri "Leylâ vü Mecnun" mesnevîsidir. İslâm dinini kabul etmiş toplumların edebiyatlarında ortak konular çok görülür. Nitekim XV. yüzyılda Ali Şir Nevâî gibi gerek Türk, gerek Arap veya İranlı birçok şair bu konuyu işlemiştir. Ama hiç birisi, Fuzuli’nin ulaştığı "Neoplatonik aşk" anlayışına, tasavvuf görüşüne ve ifade lirizmine ulaşamamıştır. Denilebilir ki, dünya edebiyatında Fuzuli’nin Leylâ ve Mecnun'u tektir: [B][COLOR=DarkRed] Git, derdime sen deva değilsin Bigânesin, aşina değilsin Gördü ki bir avcı dam kurmuş Damına gazaller yüz urmuş Bir ahu esir-i damı olmuş Kan yaşı kara gözüne dolmuş Boynu burulu ayağı bağlu Şehlâ gözü nemlü canı dağlu Sayyâd sakın cefa yamandır Bilmezsin mi ki kana kandır?[/COLOR][/B] Gibi mısraları bu eseri baştanbaşa şiir hâline getirir. Fuzuli, Divan’ının önsözünde "Şiirsiz ilim, esası yok duvar gibidir." der. Fuzuli şiirleriyle aşkı yüksek ve ilahi bir düzeye ulaştırdı. Ona göre şiirin kaynakları ilahidir. Tanrı vergisi ve yardımı olmadan şiir söylenemez. "Aşk imiş her ne var âlemde, ilim bir kil-ü-kal imiş ancak" mısraları da aşkı her şeyden üstün tuttuğunu gösterir. Ona göre ruh, ıstırap, elem ve hicranla yoğruldukça olgunluğa doğru yönelir. Bu hal içinde yaşadığı halkın daimi acılar, yoksulluklar ve değişimler çekmelerinden ileri gelir. Aynı asırda İstanbul'da yaşayan Baki'nin şiirlerinde ihtişam, gurur, büyüklük ve renk vardır. Daha sonra yine İstanbul'da yaşayan Divan edebiyatımızın üçüncü zirvesi Nedim'in şiirlerinde de hayat, neşe, renk ve cümbüş bulunur. Fuzuli’nin şiirlerinde ise çöllerin hasretle dolu enginliği, hayal dolu ıssızlığı, yakıcılığı ve yoksulluğu yaşar. Büyük şairimiz Fuzuli’yi, zaman zaman Araplar ve İranlılar kendilerine maletmek istemişlerdir. Oysa O, özbeöz Türk'tür. Oğuzların Bayat kabilesinden gelir. Farisî divanının giriş bölümünde, kendisinin halis Türk olduğunu gayet açık bir dil ile belirtmiştir. Fuzulî, bu girişte şöyle der: "Aslım Türk, ana dilim Türkçedir. Arapçayı ilmî mübahaseler esnasında, Farisi'yi de arzu ettiğim zaman kullanırım. Çocukluğumdaki şiirlerim, daima ana dilimle, yani Türkçe sâdır olmuştur..." Fuzuli, devrinin fen ve tıp ile ilgili bilgilerini de iyi öğrenmişti. Nitekim onun Ruhnâme yahut Sıhhat ve Maraz isimli risalesi şairin hekimlik ilmiyle de uğraşmış bulunduğunu gösterir. [/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Fuzuli-Tevazu sahibi büyük edibimiz
Üst
Alt