Fitneler Karşısında İslam'ın Tutumu

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Fitneler Karşısında İslam'ın Tutumu

Şeyh Suud eş-Şureym

25.07.1422 hicri

Muhakkak ki hamd Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür.

(Ey iman edenler! Allah'dan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.) (3/Âl-i Imran/102) (Ey insanlar! sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.) (4/en-Nisa/1) (Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğru söz söleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasulü'ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.) (33/el-Ahzâb/70-71)

Bundan sonra ey müslümanlar!.. Şüphesiz İslam şeriatı saygın bir şeriattır. En değerli özelliği; yaratılmışların Rabbi'nin koyduğu kurallara uyarak yeryüzünde yalnızca Allah'a ibadet edilmesi ve O'na ortak koşulmamasıdır. Onun hepsi hayırdır, hepsi nurdur, hepsi esenlik ve hepsi mutluluktur. (Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidir ki, Allah'ın hesabı çok çabuktur.) (3/Âl-i Imran/19) (Kim İslam'dan başka bir din ararsa bilsin ki kendinden bu kabul edilmeyecektir ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.) (3/Âl-i Imran/85)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini Allah'ın adaletli şeriatıdır. Allah'ın bütün alem için adil olan şeriatıdır. Peygamberlerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i insanlara ancak Allah'ın dinine ve boyasına girsinler diye müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştir. (Allah'ın boyası. Kimin boyası Allah'ınkinden daha güzel olabilir?) (2/el-Bakara/138)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini bid'ata değil ittibâya, örnek almaya ve izinde yürümeye dayanır. Kişinin dini ancak Allah Subhanehu'ya boyun eğdiğinde hak din olacaktır. İnsanların izledikleri en hayırlı yol da Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yoludur. Deve iğne deliğinden geçse bile insanlar ahir zamanda onlardan daha doğrusunu getiremezler!. (Eğer o, Allah'dan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı.) (4/en-Nisâ/82) (De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katında bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben de ona uyayım!) (28/el-Kasas/49)

Şüphesiz ahir zamanda ve gelişme çağları arasında yaşam yolları çoğalmıştır. İnsanların dinlerine olan yakınlığına ve uzaklığına göre iniş ve çıkış olarak hayattan beklentiler artmıştır. Nebilerin sonuncusunun bütün bunlar arasındaki yeri mükemmelliğe ve adalete davettir. Gelişme çağları olarak nitelendirilen asırlar boyunca insan her tereddüt ettiğinde, iki yol arasında kalıp ikisinden birini tercih etmekte zorlandığında şüphesiz sünnet onu o ikisinden hayırlı olanına çağırır. Karanlık olaylar karşısında akıl hak ve batıl, iyi ve kötü arasında her tereddüt ettiğinde, sünnet onu hakka ve iyiye çağırır. Çünkü hak nettir ve batıl karmaşıktır. Böylece sünnet davetinin; insanların, çeşitli araçları vasıtasıyla tek kütle haline gelmiş bir alemle kuşatılan hevalarına göre iki yoldan en zoruna ve iki işten en meşakkatlisine olduğu anlaşılır. Bunda bir gariplik yoktur. Çünkü cehennem şehvetlerle kuşatılmış, cennet de hoşlanılmayan şeylerle kuşatılmıştır. Bu açıkça görülür. Çünkü heva ile alçalmak kolay bir iştir. Fakat yükseğe çıkmak meşakkatlidir. Görmez misiniz ki; su vadide toplanıncaya kadar kendiliğinden iner fakat yükseğe ancak belli bir çaba sonucu çıkar!.

Ey insanlar!. Şüphesiz nübüvvet zamanından uzak olmak onun öğretilerinden ve âdâbından da uzak olmak demektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Muhakkak içinizden yaşayacak olanlar çok ihtilaflar görecek." Ve şöyle buyurur: "İnsanlar üzerine bir zaman gelmez ki, sonraki ondan daha kötü olmasın. Tâ ki Rabbinize kavuşuncaya kadar.."

Bu nedenle ey Allah'ın kulları; Allah'ın birlenmesi, O'na iman etmek, O'na davet etmek, O'nun için sevmek ve buğzetmek gibi şeriatın değişmeyen kurallarının çoğu ya da bir kısmı zamanla, hevaların galip gelmesi ve eğlencenin yayılması ile zayıflamıştır. Bu zayıflıktan sonra onları yeniden canlandıracak insanlara ihtiyaç vardır. Çünkü elimizde bitmeyen servetiyle Allah'ın Kitabı bulunmaktadır. Elimizde, yolların en temizi nübüvvet nuru vardır.

Hal böyle olunca, imanlı nefis nasıl olur da bu aydınlatmaya rağmen görmez olur. Hatta kişi; huzur ve güven kaynağı sırtında olduğu halde ve Allah Subhanehu'nun (İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.) (6/el-En'am/82) kavlinden gafil olmaması şartıyla nasıl olur da bu dünyada yalnızlık hisseder.

Toplumların zaman zaman başına gelen büyük yıkıma ve İslam ümmetinin karşılaştığı zorluklara rağmen; islam'ın sağlam öğretileri ve her asrın boyun eğdiği değişmeyen kuralları aracılığıyla tüm İslam toplumlarına sağladığı üstünlüğe rağmen... Bütün bunlara rağmen bir sorun var ve o sorun; toplumların en çok, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in (Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'dan başkasına ibadet etmeyelim; O'na hiç bir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: "Şahit olun ki biz müslümanlarız!" deyiniz.) (3/Âl-i Imrân/64) çağrısı ile amel ederek Allah'ın lütfunu ve bağışlamasını dilemeye, rahmetini ve ihsanını gözetmeye, O'na dönüp O'na sığınmaya ihtiyaçlarının olduğunu göstermektedir. Allah'dan başka ilah yoktur. (Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.) (3/Âl-i Imran/83)

Ey müslümanlar topluluğu!. Hepimiz, Allah azze ve celle'nin dinine davet etmeliyiz. Çünkü o izzetimizin kaynağı ve gücümüzün sırrıdır. Bunu; onun hakikatini Allah celle ve alâ'nın razı olduğu şekliyle utanıp sıkılmadan ve korkmadan anlatarak ve onun; her şeyde yalnızca Allah'a kulluk etme ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e uyma dini olduğunu bilerek yapmalıyız. Allah'ın dini hakkında konuşurken hata etmekten ve onu gerçeğe aykırı bir yöne çekmekten sakının!.

İslam'a tamamıyla davet adil bir davadır. Fakat malesef, hakikati sunmada ve gerçeği açıklamada başarısız olan savunucuların eline düşebilmektedir. Bu başarısızlık bir çıkar gözeterek ya da bir şeyden korkarak sabit kurallardan taviz vermekle olur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur ey Allah'ın kulları! Bazen İslam adına konuşanları ve onu savunanları dinleriz de "keşke sussalar ve bir harf dahi söylemeselerdi" diye temenni ederiz. Şüphesiz onlar İslam'ı bütünüyle, Allah katından indiği şekliyle anlayamamışlardır.

İslam adına konuşan ve onu anladığını iddia edenler doğru olanla doğru olmayanı birbirine karıştırdıkları için onu savunamayabilirler. Ve işte burada tehlike büyür. Çünkü bizler, anlayış sahibi tecrübeli insanlara ihtiyaç duyulan aldatıcı zamanlardayız. Saçları ağarmış bir kadının boyaların ve süslerin arkasına sığınması gibi çirkin ilkelerin süslenip insanlara aldatıcı biçimlerde sunulduğu asırlardayız.

İslam haddi zâtında, ilaç gibidir, içenlerin gayret sarfetmesine gerek yoktur. Çünkü yapısı sadece şifa faktörleri içerir. Fakat mutlaka doktorun işaret ettiği şekilde alınması gerekir. Doktor tavsiyesi olmadan kendi kafasına göre ilaç kullanan sonuçta hasta olursa kimseyi suçlamasın!. Fakat toplumların ıslahı nerede... Şeriat unsurlarının bağları, Allah'ın boyasıyla ve şeriatıyla sağlamlaştırılan hayat esasları zayıflamış; Allah'ı razı eden ve kızdıran şeylere dikkat edilmez olmuş... Hal böyle olunca da o unsurlar hakkında şüphe uyandırılır, ısrarla öldürülmeye çalışılır. Müslümanları suçlayıcı şeyler yayılır, onlar arasına ayrılık sokulur. Dinden uzaklaşmanın kuralları konulur ya da en azından İslam'ı âdâbıyla ve tamamen kabul edenin onu çok zor hazmedeceği imâ edilir. Allah'dan başka güç ve kuvvet yoktur.

Ey müslümanlar!. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risaletinin özelliklerinden biri de nerede bir hayır varsa ümmetini ona yönlendirmesi, nerede bir kötülük varsa ondan da sakındırmasıdır. Ümmetini sakındırdığı şeylerden biri de ahir zamanda ortaya çıkacak fitneler ve ümmeti her yönden saracak çirkinliklerdir. Onları deniz dalgaları gibi dalgalandırır. Öyle ki, sabır ve tahammül sahibi insanı dahi hayrette bırakır. Zayıf nefisler yavaş yavaş onları içine sindirir ve biraz biraz ona yaklaşır. Ona alıştıktan sonra ise onu ancak özelliklerini kaybettikten sonra büyük zorluklarla bırakabilirler.

Buhari ve Müslim'de, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir. "Fitneler olacak. O fitnelerde oturan kimse ayakta durandan daha hayırlıdır, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Ona yönelen kendini ondan çeviremez." Hafız İbni Hacer rahimehullah, "ona yönelen" kavli hakkında şöyle der: Onunla ilgilenip onunla karşı karşıya gelmek ve ondan yüz çevirmemektir. Yine Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Vakit kısalır, amel azalır, cimrilik görülür ve fitneler ortaya çıkar, "herc" çoğalır." Derler ki: "Herc" nedir? Şöyle buyurur: "Öldürmedir, öldürmedir."

Allah'ın kulları!. Bizler felaket gibi fitnelerin arka arkaya geldiği, güvenin azaldığı, Allah korkusunun terkedildiği, insanların dünya ve nefsi arzular için yarıştığı, ölüm olaylarının çoğaldığı bir zamandayız. Öldürme olayları o kadar çoğaldı ki, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in bildirdiği gibi, öldüren ne için öldürdüğünü ve öldürülen de ne için öldürüldüğünü bilmez oldu. "Bu olaylar karşısında kurtuluş nedir ve zamanın değişen koşulları karşısında mü'minin konumu ne olmalıdır?" diye sorulabilir. Bunun cevabı Allah'a hamdolsun bellidir. Her hastalığın bir ilacı vardır; bilen bilir, bilmeyen bilmez. Bu gibi durumların ilacı çok çeşitlidir. Bunlardan ilki; insanların çoğunun başına gelen fitnelerden, savaşlardan ve felaketlerden afiyette kıldığı için Allah'a hamdetmektir. Sonra Allah'ın takdirine sabretmek ve Allah'ın dilediğinin mutlaka gerçekleşeceğine, insanların başına gelecek olanların mutlaka onların başına geleceğine ve başlarına gelmeyecek olanların da onların başlarına asla gelmeyeceğine iman etmektir. Allah'ın dilediği olur ve dilemediği olmaz. Allah hüküm verir ve O'nun hükmüne karşı çıkacak yoktur. O, hesabı çabuk olandır.

Sahih-i Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah yaratıkların kaderlerini, gökleri ve yeri yaratmadan ellibin yıl önce yazdı. Gaybın anahtarları O'nun katındadır ve onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Her yaprağın düşmesini ancak O bilir. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru ancak açık bir kitaptadır." Allah'dan başka ilah yoktur. Allah'ın ilmi ne kadar da geniştir!.

Olaylara ve yeni gelişmelere bir bakın ey Allah'ın kulları!. Böyle olayların olabileceği hiçbirimizin aklına dahi gelmeden nasıl da ansızın gerçekleşiyor. Bunlar, Allah'ın Kitabı'na Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine bağlanmak gerektiğini; Allah'a sığınmak ve tevbe ederek O'ndan korkmak, çokça dua ve istiğfar etmek, sadaka vermek, hayır yapmak, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerektiğini vurgulamaktadır. Allah'dan başka kendisine sığınılacak yoktur. İnsanlardan korkan onlardan kaçabilir. Fakat Allah'dan korkan için O'ndan başka kaçacak yer yoktur. (O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.) (51/ez-Zâriyât/50)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu sahih olarak rivayet edilmektedir: "Kaderi ancak dua geri çevirir." Bu zamanlarda ansızın başımıza gelen felaketler bizlere Kıyamet saatlerini hatırlatıyor. İşaretleri ve şartları gelmesine rağmen insanlar gaflet içerisinde olurlar. Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "İki insan aralarına elbiselerini sererler de alışveriş yapamadan ve elbiseleri toplayamadan Kıyamet kopar. Kişi devesinin sütü ile yanından ayrılır da onu tadamadan Kıyamet kopar. Kişi yiyeceğini ağzına kaldırır da onu yiyemeden Kıyamet kopar." Bütün bunlar ey Allah'ın kulları; cezanın ansızın geleceğinin delilidir. Nefis, yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmez.

Sonra bilin ki, müslüman kişinin bu korkunç olaylar ve çeşitli gelişmeler karşısında ümitsizliğe kapılıp çaresizliğe düşmemesi gerekir. Hayatındaki hayırlı yönlerden gafil olduğu bir anda kendisine kaşlarını çatan tarafla birlikte nefesini hapsetmemesi ve çevresindeki kuşatmaya, korkutmalara aldırmaması gerekir. Bütün bu korkutmaların hepsi aklen doğru değildir, belki de yalandır. Çünkü bedenler hastalıkla birlikte sağlam olabilir ve bela ile birlikte bir kazanç, sıkıntı ile birlikte bir kurtuluş ve zorlukla bir kolaylık olabilir. Ve şüphesiz her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Bir zorluk, iki kolaylığa üstün gelmeyecektir. Ve ancak kafirler topluluğu Allah'ın rahmetinden ümidini keser. Allah beni ve sizi Yüce Kur'an ile mübarek eylesin. Beni ve sizleri ondaki ayetler ve hikmetli zikir ile faydalandırsın. Söylediğimi söyledim. Eğer doğru ise bu Allah'dandır ve eğer hatalı ise bu benim nefsimden ve şeytandandır. Allah'dan bağışlanma dilerim. Şüphesiz O, çokça bağışlayandır.

Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şekilde temiz ve mübarek bir hamd ile Allah'a hamdederim. Şehadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine, ashabına ve din gününe kadar onlara iyilikle uyanlara salât ve selam eylesin.

Bundan sonra ey insanlar!.. Şüphesiz fitnelerin çokluğu insan tabiatını sarsar. Savaş fitili ateşlenince söndürmesi zor olur. Kışkırtma ve tahrik, dedikodu, zan ve iftira olayın kötülüğünü ve çözümsüzlüğünü artırır. Ateşin alevini ve yangınını çoğaltır. Savaşın sözle başlaması gibi ateş de bir kaç tahta parçasıyla tutuşturulabilir. Selef-i Salih, fitnelerden sakınmada ve fitnelerden kendilerini uzak tutmada insanların en hırslıları idiler. Hattâ fitneden Allah'a sığınırlardı. Ufukta her fitne görüldüğünde Buhari'nin Halef b. Havşeb'den rivayet ettiği gibi yaparlardı. Halef şöyle der: Fitne anında derlerdi ki: "Savaş başlangıcında henüz gençken ziynetiyle her ahmağı koşturur. Savaş kızışıp da ateşi tutuşunca saçları beyazlamış, rengi bozulmuş kocasız yaşlı bir kadına döner."

Sonra bilin ki ey müslümanlar; İslam'ın fitne anlarındaki âdâbından biri de dili korumaktır. Gereksiz yere konuşmamaktır. Kötü sözlerden ve fuhşiyattan, zandan ve yalandan dili alıkoymaktır. Bilinmeyen konulara dalarak, çekici şeylerden ve tehlikeli konulardan zevk alarak kayıtsızca konuşmak ve yazmak müslümanın imanını zayıflatır. Onu tehlikeli yerlere götürür. Ayrıca bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in Ukbe b. Âmir'e, "Kurtuluş nedir?" diye sorduğunda yaptığı tavsiyeye kulak vermemektir. Şöyle buyurur: "Dilini tut ki evin geniş olsun. Ve günahına ağla." Bu hadisi, Tirmizi rivayet eder.

Evde, çarşıda, toplantılarda ve konferanslarda, düşünmeden, araştırmadan ya da ilme ve anlayışa dayanmadan yapılan yaygaraların çokça olduğu televizyon kanallarında her olayın ve her haberin peşinden bazen diliyle ve çoğunlukla da kalemiyle koşmak hatadan kurtulmayı ve selamette olmayı azaltır. Karmaşa ve saptırmanın dışında bir çözüm de vermez.

Ebu Hatim el-Busti şöyle der: "Afiyet on kısımdır. Bunun dokuzu susmaktadır." Çünkü bir kısım insanlara ancak konuşması için ikram edilir ve konuşması dolayısıyla aşağılanır. Akıllı kimse aşağılananlardan olmamalıdır.

Bilin ki ey Allah'ın kulları; sözlü söyleyişler ve yazılı görüşler herkesin yaptığı bir iş ve herkesin ağzında çiğnediği bir sakız olmamalıdır. İnsanların işlerine zayıfla kuvvetliyi, anlaşılanla anlaşılmayanı ayırdedemeyen herkes istediği gibi karışmamalıdır. İnsanın; konuştuğunun ya da yazdığının ilminden fazla olması, ilminin de aklından fazla olması hoş karşılanmaz. Buhari Sahihi'nde Ali radıyallahu anh'dan şunu rivayet eder: "İnsanlara bildikleri ile konuşun. Allah ve Rasulü'nü yalanlatmak mı istiyorsunuz?" Bilmediğini aşırı öven kimse, Allah'ın haklarında (Kahrolsun o koyu yalancılar!) (51/ez-Zâriyât/10) buyurduğu kimselerdendir. Katâde rahimehullah şöyle buyurur: "Onlar, gaflet ve zan ehlidir."

İmam Ahmed ve diğer başka alimler Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Deccâl'in önünde aldatıcı yıllar vardır. O yıllarda doğru kimse yalanlanır ve yalan söyleyen doğrulanır. Güvenilir kimse ihanetle suçlanır ve haine güvenilir. Ve "ruveybıza" konuşur." "Ruveybıza" nedir denilince şöyle buyurur: "İnsanların işleri hakkında konuşan değersiz kimsedir."

Kalem ve söz sahipleri Allah Subhanehu'dan korkmalıdır. Kimseyi küçük görmemeleri ve müslümanlardan hiç kimse aleyhinde aşırı gitmemeleri gerekir.

İbni Abdi'l Berr rahimehullah şöyle buyurur: İnsanların yüceltilmeye en layık olanları üç sınıf insandır: Alimler, kardeşler ve sultanlar. Alimleri küçük gören kişiliğini kaybeder. Sultanları küçük gören dünyasını ifsad eder. Akıllı insan kimseyi küçük görmez.

Ey Allah'ın kulları!. Allah ve Rasulü'nün buyurduğu hakkında konuşmaya dalınca daha çok dikkat etmek gerekir. Ve bu ancak takva sahibi alimlerin yapacağı bir iştir. Onlar peygamberlerin mirasçılarıdır. Alimlerin yolunu aşıp Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in "Kime bilgisizce bir fetva verilirse günahı fetva verenindir" buyruğuna dahil olmaktan sakın!.

Abdullah b. Vehb şöyle der: Malik b. Enes bana dedi ki: "Ey Abdullah! İnsanları sırtında taşıma! Bir şeyle oynayacaksan dininle oynama!." Bu nedenle Süfyan es-Sevri rahimehullah şöyle der: Senin yerine soru sorulacak ve fetva verecek biri varsa bunu ganimet bil ve fetva vermede rekabete girme! Sözüyle amel edilen, sözü yayılan ve dinlenen olmaktan hoşlanan kimselerden olma! Şöhret arzusundan sakın! Çünkü insana şöhret arzusu, altın ve gümüş arzusundan daha sevimlidir. Bu gizli bir kapıdır ve ancak alimler görebilir. (Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.) (17/el-İsrâ/36)

Allah'ım! İbrahim ve İbrahim ailesine salât eylediğin gibi Muhammed ve Muhammed ailesine de salât eyle. Şüphesiz sen, çokça hamdedilen, şan ve şeref sahibisin. İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini de mübarek kıl. Şüphesiz sen, çokça hamdedilen, şan ve şeref sahibisin

Devamı. Fitne Anında Ne Yapmamız Gerekir?
 
Üst Alt