Ey Nefis Gel şöyle Otur Yanıma Dinle Beni

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,123
Tepkime puanı
26
himmm2xl.gif
Ey nefis!

Sıyrıl hazan duygularından ve bir yeşillik ol, uçuşsun kuşlar, kuşçuklar
çevrende..
bir su kaynağı ol, koşsun bütün bağrı yanıklar semtine..
mumlar
gibi eri ve etrafına ışıklar saç; hem Öyle bir saç ki, mehtabı temâşâya
dalmış olanlar, onu bırakıp da senin ikliminin pervanesi olsunlar. İnsanları
tıpkı bir anne gibi öyle sıcak ve içten kucakla ki, hışmından korkanlar
bile, tereddüt etmeden kendilerini senin kucağına atsınlar.

Allâh'ın sana
ihsan ettiklerini sen de saç cömertçe etrafına; saç ki, insanı insanlara,
Cennet'e ve Allâh'a yaklaştıran en sırlı formül civanmertliktir. Bu formülü
ruhuna mal edip kullanabilirsen, mezhebi kin, nefret, düşmanlık olan en kaba
ruhlar bile, bir gün mutlaka senin atmosferine girebilmek için kuyruklar
oluşturup bekleyeceklerdir.
Sen her zaman bulutlar gibi olmalı ve kesmelisin güneşin yakıp kavuran
sıcaklığını.. mevsimlere takılıp kalmadan, sağanak sağanak boşalan yağmurlar
gibi söndürmelisin herkesin ve her şeyin hararetini; hiç olmazsa çiselerin
okşayıp geçtiği gibi bağı-bahçeyi, ovayı-obayı, dağı-tepeyi; sen de
okşamalısın bütün kurak gönülleri ve ruhları.. herkese açık öyle tatlı bir
su kaynağı olmalısın ki, her zaman çevrende testilerin sesi duyulsun..

hasretle yanan gönüller aradıklarını senin ikliminde bulsun. Sen ağzını açıp
da ruhunun ilhamlarını seslendirince, hikmetli söz avcılarının
kalemlerindeki mürekkepler bitsin ve kitapların sayfalarını renklendiren o
nefis duygular rûhânîlerin mezamiri haline gelsin..

gayzların, öfkelerin,
kinlerin, nefretlerin hançerlerini bileyip hemen herkese saldırdıkları, her
şeyi yakıp yıktıkları dönemlerde sen, en öfkeli ruhlar dahil, gelip bağrına
sığınan bütün yurtsuzların-yuvasızların en içten hâmîsi olmalı ve vesayetine
koşanları hayal kırıklığına uğratmamalısın...

Günümüzde olduğu gibi, bazı ifritten mütemerrid düşünceler milletçe bizi
birbirimize ulaştırabilecek olan yolları yürünmez hale getirip köprüleri
yıktıklarında dahi sevgilerinden, müsamahalarından ve gönül heyecanlarından
manevî yollar ve köprüler kurarak ulaşılabilecek her noktaya ulaşmaya
çalışıp, kafiyen mukabele-i bilmisil (bir davranışa aynı ile karşılık verme)
mülâhazalarına takılıp kalmamalısın; ölsen bile mutlaka Müslüman
karakterinin gereklerini yerine getirmeli ve başına atılan taşlan, atmosfere
çarpıp eriyen meteorlar gibi ışığa çevirerek etrafına maytap ziyafetleri
çekmelisin!

Çevrende hiddetle, şiddetle yükselen bütün sesleri yumuşatarak
onlardan sevgi güldesteleri meydana getirmelisin; getirmeli ve ne yolların
harap olmasından, ne de köprülerin geçilmez hale getirilmesinden kafiyen söz
açmamalısın.. söz açıp geçmişteki kin ve nefret virüslerini harekete
geçirmemelisin! Bu yol, peygamberlerin yolu ve insan-ı kâmil olmanın da en
sağlam köprüsüdür.

Şimdiye kadar bu yolda yürüyenlerden hiç kimse takılıp
yollarda kalmamış; kalmadığı gibi, herhangi bir kabalık ve hoyratlık
karşısında da tavrını değiştirmemiştir. Aslında, eğer bir insan,
insanlığının şuurunda ise, ne kinler nefretler, kabalıklar, ne de değişik
türden hamlıklar onun düşünce istikametine ve tavırlarına tesir edemez;
etmemelidir de.

Gerçi bir kısım toslamalar karşısında yol ve yön değiştiren
Müslümanlar da vardır ama bunlar, duygu ve düşünceleri itibarıyla henüz
dalgalan dinmemiş ve oturaklaşamamış ham ruhlardır. Ben, böyle hazımsız
ruhların başkalarına bir şey verebileceğini zannetmiyorum.

Böylelerinin,
değişik türden hadiseler karşısında tavırları hep karşılık verme ve tokmak
yemiş davul gibi gürültü çıkarma şeklinde olagelmiştir ki; günümüzde
insanlar arasında çokça yaşanan hırgürün en önemli bir sebebi de bu olsa
gerek..

Mahviyet, tevâzu, hazm, olgunlaşmış, oturaklaşmış insanların dâimî halidir.
Şartlar ne olursa olsun, böyleleri, her zaman gökler gibi derin, deryalar
gibi engin, dağlar gibi mehîb ve sağlam, toprak gibi de mütevâzidirler. Ne
çevrelerinde olup biten şeylerden müteessir olur, ne değişik ihtilaflarla
bulanır, ne de fırtınalara boyun eğer; aksine, toprak gibi yüz yere sürer,
her şeye ve herkese dâyelik yaparlar.

Onlar, potalarda eriyip kaynayıp özünü
bulmuş altın gibidirler; granitleri eriten fırınlara bile girseler mâhiyet
değiştirmezler. Ve onlar öylesine yanıp kül olmuşlardır ki, artık hiçbir
ateşten müteessir olmaz ve hiçbir kor karşısında "pes" etmezler. Zaten külü
yeniden yakmayı ve som altını potalara koyup eritmeyi de kimse düşünmez.

Ey nefis! Herkesin derdini vicdanında öyle derince duyup yaşamalısın ki,
artık bu konuda kimsenin senden hiçbir beklentisi kalmasın.. onların
acılarını öylesine içten hissedip ağlamalısın ki; ağlamaya durmuş bütün
gözlerin yaşları kurusun.. onlar için öyle yanıp yakınmalısın ki, ızdıraptan
ciğeri kebap olmuş böyle biri karşısında, bütün muzdaripler acılarını
unutsun.

İşte kendisini bu ufka ayarlayabilmiş bir bahtiyar, kendi adına tasavvurları
aşkın bütün güzelliklerin Kadir Gecesini idrak etmiş sayılır ve yerde gökte
Allâh halifesi olma payesi ile anılır.

İnsanın tabiatında hem safa, hem de keder vardır; kederi iradenin mahbesinde
sıkıca tutup, safâyı bir murad güvercini gibi uçurabildiği en son noktaya
kadar uçurabilen, kâmil insandır ve âdeta o, bir yandan zindancı, diğer
yandan da bir kuşbazdır.

Bağlayacağını bağlar, salıvereceğini de salıverir.
Evet, iradelerimizle hevâ ve heveslerimizin sesini kesmek bir yiğitlik,
gönüllerimizi herkesi misafir edecek kadar geniş tutmak da bir
babayiğitliktir.

Ey nefis! Her zaman yiğitçe davran ve hep babayiğitlik arkasında ol! Kendini
kritik etmede vicdanını bir mihenk taşı gibi kullan; pota görmüş bir altın
gibi o sapsarı çehrenle gül herkesin yüzüne.! Herkesin yüzüne gülerken de,
sakın iyi bir sarraf olmayı kulak ardı etme.!

Mâhiyetin itibarıyla sen
bunların hepsine açıksın; gökteki ilk maceran da bunun en açık delilidir.
Orada melekler senin beşiğini sallarken gıpta ninnileri söylemiş, şeytanlar
da haset merasimlerinde zangoçluk etmişlerdi.

Sen, daha o ilk gün hem
korkunç bir hasetle karşılaştın, hem de takdirkâr nazarlara çarpıldın. Nazar
değdi mi değmedi mi onu bilemem ama, âkıbetin uçmak ile noktalansa bile, bir
sendeleme yaşadığın muhakkak: memnû' meyveye elini uzatırken iftar vaktini
belirlemedeki içtihad hatanla - bu bir mukarreb hatasıdır - kendini dünya
zindanında, hayır hayır! Hazreti Ahmed'e (sallâllahü aleyhi ve sellem)
dâyelik yapacak olan toprağın bağrında buldun.

"Hakîkî şecerenin hikmeti,
dünyaya gele Muhammed (sallâllahü aleyhi ve sellem) Hazreti" (M. Lutfi)
sözü, senin ekşi çehreli kaderinin tatlılardan tatlı ilk meyvesini
işaretler.. evet, eğer Cennet'te kalsaydın, inkişafa kapalı semeresiz bir
ağaç gibi kalacak ve o potansiyel zenginliğini hiçbir zaman duyamayacaktın.

Oysaki, oradan ayrılıp da çadırını dünyaya kurunca, bu toz-toprak ülkesi
seninle bir gülistana döndü..

ve sürgün edildiğin bu köhne diyar,
enbiyâ-evliyâ sürgünlerinin bağı-bostanı haline geldi. Sonunda, meleklerin
gıptası bütün bütün takdire dönüştü ve şeytanların kıskançlığı da, dönüp bir
zıpkın gibi onların bağırlarına saplandı.

Şimdi gel, kendi değerlerini koruma altına al! Hakk'a kurbet yolu sayılan bu
sürgünü en iyi şekilde değerlendirmeye bak ve Hakk'a yakınlık vesilelerini
O'ndan uzaklaştıran sebepler haline getirme! Kin, nefret, gayz, hırs, haset
ağına düşerek, ebedî hasmın olan şeytanı sevindirme!

Şayet bir gün yanılıp
da kendi çizginin altına düşersen, Âdem Nebî gibi davran; doğrul, kendine
gel, suçunu itiraf et! Hakk'ın her zaman açık olan kapısına yönel ve
hatalarına bir dakika bile yaşama hakkı ve şansı tanıma!

Günahla bozulup
başkalaşan insanî tabiatını tövbe iksiriyle yeniden ihya et, ayağa kaldır ve
bir kere daha Allâh'a doğru şahlandır! Bütün bunlan yaparken de. topyekün
insanların tabiatının da aynı olduğunu, sen hata yaptığın gibi, onların da
aynı şeyleri yapabileceğini düşün ve bütün mücrimleri mazur gör!

Hattâ
nefislerine yenik düştüklerinden Ötürü, elinden geliyorsa onlara acı.
kucakla ve yardımcı ol! Zinhar kendini başkalarının günah muhasebecisi gibi
görüp de, şunun bunun hatalarıyla meşgul olma! Yanlışlıklarla meşgul olmak
hoşuna gidiyorsa, bu hobini kendi günahlarına karşı kullan ki, âlemin küçük
lekeleri sana, senin yağlı karalarını unutturmasın!

Uğradığın herkese, gül kokularıyla esen yeller gibi uğra.! Geçtiğin yollarda
burcu burcu senin kokun duyulsun. Mumlar gibi yan, eri, başkalarını
aydınlat, ama kafiyen bu büyük fedakârlığı kendi çıkarlarına bağlama!

Dolaplar gibi dön ve inle, bütün yanan yüreklerin ateşini söndür, ama
kendini hiç düşünme! Bir buhurdanlık gibi için için hep kavrul, çevrene
güzel kokular neşret, ama halinden asla şikâyet etme! Her zaman yüzün yerde
olsun, Hakk'ın sana olan lütuflarını, başkalarına karşı tefâhur vesilesi
yapma; aksine, onu muhtaçlara verilen avanslar gibi gör. ücretini peşin
almış olmanın hicabını duy!

Eğer kalkıp da, hizmet ve gayretlerini,
hakkınmış gibi başkalarının teveccühüne bağlarsan, döner, çevrenden iltifat
beklemeye başlarsın. Bu ise tedavisi çok zor ve herkesi senden ürkütüp
kaçıran öyle bir hastalıktır ki, ısrar ettiğin takdirde, her gün maksadın
aksiyle tokatlar yer ve insanları kendinden uzaklaştırmış olursun..

şayet
gönül huzuru istiyorsan o, istiğnâ, tevazu, mahviyet ve kanaattedir. Kendini
büyük görenler, kendinde olağanüstü yetenekler vehmedenler, herkesten
teveccüh bekleyenler, hırsla çalımla oturup kalkanlar, huzur yolunda olsalar
da, bir gün mutlaka huzursuzluğa kurban giderler.

Ey nefis! Eğer yüreğin varsa, içindeki düşmanlığın yüzüne tükür! Vefâsızlığı
kapından kov! Zulmü ayaklarının altına al, çiğne; Hakk'ın her yerde hazır
olduğu mülâhazasıyla hayâsızlığın nefesini kes; kötülük hislerini ilâhî
intikam inancıyla frenle; hevâ ve hevesin istikametinde değil, her zaman
Hakk'ın hoşnut olabileceği yolda bulunmaya çalış! Allâh'ın seni her zaman
gözettiğini düşün; ağaçlar gibi titre ve tabiatını bozup seni
çirkinleştiren, ruhuna yabancı ve kalbinin sırtında da bir yük sayılan ne
kadar günah, hata ve mâsiyet var ise, savur gitsin gidebileceği yere.!

Unutma ki, tabiatını değiştiren ve ruhunu kirleten bu şeylerden sıyrılmak
adına göstereceğin her gayret bir cihad gibi değerlendirilecek ve seni adım
adım Allâh'a yaklaştıracaktır. Aksine, hep O'ndan uzaklaşman, gurbetin en
acılarını yaşaman ve kimsesizliğin vahşetinde boğulup gitmen kaçınılmaz
olacaktır..

hem de, amel defterinin hasenât hânesi bomboş, kalbî ve rûhî
hayatın itibarıyla da karanlık ve loş olarak. Öyle ise doğrul, kendine gel,
insanî değerlere sahip çık, sabırsızlık edip yitirdiğin cenneti bir de
umursamazlığa kurban etme!

Bugün önceden kaybettiğin şeyleri yeniden elde etme yolunda ortaya koyacağın
her gayret, toprağa saçılan tohumların başağa dönüşmesi gibi, mevsimi
gelince yirmiye, otuza katlanarak mutlaka geriye dönecektir. Öyle ise hiç
durma, tohum saçar gibi her yana iyilikler, güzellikler, faziletler saç;
kötülüklere kilitlenmiş duyguların paslarını çöz ve hayatını başkalarının
dünyevî-uhrevî mutluluğuna bağlayarak yaşa.!

Yaşa da, şahsî hesap ve
çıkarların, ruhunu öldüren mahbesinden kurtul! Nefsin adına her zaman
sıkıntı çek ve başkalarına rahatlık dağıt!.. Dert dinle; dert yaşa,
dertlerle inle ama, herkese derman olmaya çalış! Bütün insanlara sineni
sevgiyle öyle bir aç ki; kinle, nefretle donacak hale gelmiş, kendi
kendilerinin mazlumu ve tir tir titreyen bütün nefiszedeler senin
sıcaklığına koşsun!

Irmaklar gibi hep yüz yere sür ve hayat ol çağla! Ay ve güneş gibi herkesi
ve her şeyi ışığınla kucakla ve başlarını okşa! Sana yönelen ve senden bir
şeyler bekleme imâsında bulunanları asla hüsn-ü zanlarında yalancı çıkarma!

Hizmette hep önlerde koş, mükâfat tevziinde de arkaların arkasında
saklanmaya çalış; Allâh için yapılan şeylerin dünyevî menfaatlere
bağlanmasından yılandan-çıyandan uzak durduğun gibi uzak dur! İstemeyerek de
olsa, bu türlü duygu inhiraflarına düşmeyi kalbin hesabına bir kirlenme
kabul et ve bir dakikalığına dahi olsa böyle bir kirlenmeyi varlık içindeki
o müstesna insanî konumuna karşı en büyük hürmetsizlik sayarak, hemen bir iç
arınma kurnasına koş!

Her zaman iyilik duygularıyla otur-kalk ve hep güzelliklere tercüman ol!
İyilik ve güzellik yolunda yürüyen ayaklar baştan daha yüce, ihsan
hisleriyle çarpan gönüller de Kabe kadar kutsaldır. Aslında, senin mâhiyetin
bir Kâbe, hedefin Hak rızası; yolun da, Hakk'a ulaşma istikametinde
kudsiyânın dönüp durduğu bir metâftır. Sen bu çizgini koruduğun sürece ünün
gökler ötesi muhaverelerin mevzûu olacak ve nâmın rûhanîlerle anılacaktır.

Öyle ise, bu insanî çizgideki hızını daha da artır, artır ki, insanî
değerlerin aşındığı bir dünyada bu kabil gayretlere su kadar, hava kadar
ihtiyacımız var. Hep hayır düşün, hayır konuş ve hayırlı işler istikametinde
koş!

Bayraklar, hareket halindeki insanların omuzlarında daha bir güzel
görünürler. Arılar, bal yaptıkları müddetçe mübarek kabul edilirler. Askerin
yürüyüşü, duruşundan daha mehîbdir. Kalk, askerler gibi bayrak taşı, arılar
gibi kovanını balla doldur ve amelmanda olma sevimsizliğine düşme! Her zaman
insanlığa hizmette emre âmâde bulun ve göçüp gitmeye de hazır ol!

Ne zaman
göç emri geleceği belli olmasa da o, muhakkak ve mukadderdir. Öyle ise hep
tetikte ol, günahlardan arın; meçhul çağrıya kapını arala ve beklemeye dur!
 

sevgisiz olmaz

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
306
Tepkime puanı
10
Allah Razı OlsunEmeğine Sağlık krdşmkgüll..,
 
Üst Alt