Eskişehir El Sanatları

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
El Sanatları

Eskişehir’de bugün yaşatılmaya çalışılan el sanatlarından bazıları şunlardır:

LÜLETAŞI İŞLEMECİLİĞİ

Efsaneye göre lületaşını ilk bulan ve bu taşın yer altı yolunu ilkortaya çıkarının bir köstebek olduğu söylenir. Anlatılan efsane şöyledir:

Bir gün genç bir çoban bölgenin Karatepe yöresindeki köylerine gitmektedir. Genç çoban yorgun düşer, acıkır, oturur, azığını çıkarıp yemeğini yemeye başlar. O sırada, topraktaki bir delikten bir canlının ak taş toprakları yüzeye çıkarmaya çalıştığını görür. Çoban bunlardan birine eline alır ve çakısıyla yontmaya başlar. İlk çakı darbesiyle taş birdenbire ayın on dördü gibi güzel bir kız oluverir. Kız dile gelir ve "Ah insanoğlu bana kıymasaydın!" diye bağırarak köstebeğin açtığı delikten içeri girip kaybolur. Delikanlı da kızın ardından başlar deliği eşelemeye. Günler geçer delikanlıdan haber alınamaz. Delikanlıyı arayan köylüler yerin yedi kat altında bu daracık kuyudaboğulmuş olarak bulurlar. Elinde sıkı sıkı tuttuğu ak taşları ile birlikte avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir parça lületaşı vardır. O günden beri her lületaşı parçasında, çobanın ölümüne sürüklendiği sevdanın izlerini görmüş köylüler.

1940’lı yıllarda gelişmeye başlayan Lületaşı işlemeciliği 1950’li yıllardan başlayarak bir el sanatı olarak kendini göstermeye başlar. Önceleri yalnızca pipo yapımı konusunda gelişme kaydeden Lületaşı, kolye, bilezik, küpe ve biblo gibi süs eşyalarında da aranılan bir taş olmaya başlamıştır.

Lületaşı ustalarının Lületaşının bulunuşu ve ilk kuyunun açılışı ile ilgili anlattıkları bir hikayeye göre bir gün çobanın biri koyunlarını otlatırken dinlenmek için bir ağacın altına oturur. O sırada bir köstebeğin topraktan beyaz taş parçalarını çıkarmaya çalıştığını görür. Çoban taş parçasını eline alır, çakısıyla yontmaya başlar ve bir peri kızı çıkarır ortaya. Kız dile gelir “-Yaktın beni insanoğlu” diye bağırarak delikten içeri girip kaybolur Çoban da arkasından gider ve kızı ararken derin bir çukurun içinde ölür. Böylece ilk kuyu açılmış olur. Bu hikayeye göre lületaşı ustaları da kendi pirlerinin Köstebek olduğuna inanırlar.

Toprağın 1 metre altından başlayarak 140-150 metre altına inen kuyulardan oldukça güç koşullarda çıkarılan Lületaşı, diğer adıyla Eskişehir taşı beyaz renkte olup gözeneksiz ve hafif olması aranan özellikleridir. İyi nitelikte taşlar “Boz” ve “Devetüyü” adı verilen topraktan çıkarılır.

Eskişehir’in Sarısu, Yenişehir, Türkmentokat, Gökçeoğlu, Karaçay, Söğütçük, Margı, Sepetçi, Nemli, Kümbet, Yeniköy, Kepeztepe, Karahöyük ve Başören köylerinden çıkarılan lületaşı büyüklüğüne göre sıralanarak yapılacak eşyanın türü seçilir. Yalnızca kolye ve tespih yapılabilen en küçük boy lületaşına “Dökme” denir. Küçük boy pipo yapımında “Orta”, orta boy pipo yapımında ise “Daneli” kullanılır. Büyük boy pipolar “Pamuklu” dan yapılır. Taşın büyüklüğü on pamuklu boyuna eriştiğinde “Birimbirlik” adını alır. En büyük boy taşa ise “Sıramalı” adı verilir. Ancak nadiren bulunan ve 30 ile 80 pamuklu boyları arasında değişen taşlara da rastlanır. Bunlara ise “Omuzlama” ve “Budama” denir.

Taş işlemesinde “Tahra” adı verilen keski ile taşın dış yüzeyi temizlenir. “Kaba Bıçak” ile pürüzler giderilir ve yapılacak eşyaya göre yontulur. Bu işleme “Saykalı” adı verilir. İşlemeyi kolaylaştırmak için ıslatılan taş üzerinde “İş Bıçağı” ile taslak çıkarılır. “Sıyırgı” ile yüz düzeltilir, gözler açılır. “Sakal Tarama Bıçağı” ile sakal taranır. “İskarpile” ile piponun tütün konulacak yeri oyulur. Pipo elektrikli fırına kurutulmaya konur. Kuruma süresi iki saattir. Kurutulduktan sonra, matkapla piponun ağız deliği delinir. “Kılavuz” ile ucuna sap takmak için diş açılır. Zımparalanıp düzeltilen taş, eritilerek beyazlatılmış kaynar haldeki balmumu cilaya atılır. Taşın cinsine göre birkaç dakika bekletilir. Ciladan alınan pipo soğuyunca bezle kurulanır rötuşlanıp kadife bezle parlatılır ve sap takılır.

Pipolar üzerindeki desenler ve figürler çok çeşitlidir. Baş figürlü pipolardan Osmanlı başları (Sarıklı, Barbaros, Betaşi, Sultan, Fesli, Efebaşı ve Mihrace...),Arslan Başı, Baküs Başı, Genç Kız Başı en çok kullanılanlardır. Bunların yanısıra stilize hayvan figürleri, soyut şekiller üzerinde değişik desenler, Romalı Asker, Denizkızı, Fil, At, Kartaltırnağı ve El figürleri ile birlikte tanınmış kişilerin başlarına da rastlanır.

Lületaşı işlemeciliği alanında son yıllarda verilen önem doğrultusunda 1989 yılında açılan Lületaşı Meslek Okulu’nun da bu sanata katkılarını unutmamak gerekir.

ALPU GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ

Son yıllarda gün ışığına çıkarılan Alpu ilçesindeki bu önemli el sanatı evlerde aileler arasında sürdürülmektedir. İşlemelerde geleneksel Türk ve Osmanlı desenlerinin yanısıra Osmanlı Padişahlarına ait tuğra ve mühürlerin illüstrasyonları da kullanılmaktadır.

Gümüşten yapılan eşyalar arasında kama, tütün tabakası, kamçı, enfiye kutusu, at koşum takımları süsleri, ağızlık, bilezik, muskalık, kemer, kolye, yüzük, küpe, kravat iğnesi, tabanca kabzası, yaka iğnesi, kol düğmeleri, çeşitli rozetler bulunmaktadır. Bu eşyalar üzerinde işlenen desenleri oluşturma işine “SAVAT” adı verilir. Savat kurşun, gümüş, bakır ve kükürt karışımından oluşan bir çamurdur. Cilalanarak parlatılan gümüş eşya üzerine oyma kalemleriyle işlenerek oyulan desenlerin üzerine savat çamuru doldurularak eşya ateşe tutulur. soğuduktan sonra eğe ve zımpara ile tesfiyesi yapılıp keçe cilası ile parlatılarak satışa sunulur.

DOKUMACILIK

Yerleşik yaşama geçmiş olan Yörük ve Türkmen köylerinde kilim, cicim, zili, sumak ve pala dokumacılığı ile heybe, çuval, yastık yapımı oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Sivrihisar ilçesi Kuzuören. İlyaspaşa, Yörme, Holanta Köyü Türkmenleri, Günyüzü Türkmenleri, Han Kasabası ile Seyitgazi-Kırka Karakeçili Türkmenlerinin kilim dokumaları ilginçtir.

Kilim dokumacılığı son derece özgürdür. Türkmen deyişiyle “Halı işi deli işi, Kilim işi kimin işi” sözü, kilim dokumacılığının özgürlüğünü vurgulamaktadır. Kilim dokumacılığında önceden hazırlanan bir model bulunmaz. Ancak gelenek kalıpları içerisinde ve dokuma anıda, desenlerin özelliğine göre dik ve yan taşmalar yapılıp boşluklar doldurularak çalışılır. Halıda olduğu gibi sıra takibi yapılmaz.

Yörede kilim benzeri el dokumaları arasında yer alan cicim, zili, sumak... gibi değişik biçimlerdeki süsleme teknikleri de geliştirilmiştir.

Cicimde, gergin çözgü iplik sistemi üzerine bezayağı zemin örgüsü işlenirken, renkli ekstra iplikler çözgü üzerinden belirli atlamalarla desenleri meydana getirirler.

Zili dokumada, bezayağı zemin örgüsü üzerine renkli iplikler, deseni oluşturacak biçimde, belirli atlamalarla işlenir. Yüzeyde deseni işleyen iplik, dokumanın arka yüzüne geçer ve o renk motifi yüzeyde tekrar işleyinceye kadar bağlantısız durur.

Sumak, gergin çözgü iplikleri üzerine renkli ipliklerin dolanarak desenleri oluşturduğu bir dokuma çeşididir.

Bu dokumalardan ihtiyaca göre de çuval, yastık yüzü, hurç, heybe, yatak örtüsü ve sedir örtüsü hazırlanır.

Bu dokumaların üzerlerindeki desenler de değişik adlar alırlar: İskambilli, Karakilim, Gülbudağı, Gelintaşı, Elibelinde, Atkaçtı, Akrep, Koçboynuzu, Kocabaş, Parmak, Merdiven, Ejder, Pençe, Çomça, Top, Ayna ve Bıtrak...gibi.

Son yıllarda ilimizde kilimciliğin geliştirilmesi amacıyla Seyitgazi-Kırka, Çifteler-Han ve Sivrihisar-Kayakent’te kilim dokuma okulları açılmıştır.

İşlemecilik: Eskişehir’de işleme sanatı oldukça ileri düzeydedir. Seyitgazi ve yöresindeki boncuk oyaları, tığ oyaları ve mekik oyaları anılmaya değer niteliktedir. Bu oyalara harcanan boncuk sayıları bazen 75 dizi gibi şaşırtıcı düzeylere varır. Sümbül, karanfil, gül, lale, domates.biber gibi meyve ve sebze motifleri biçiminde işlenen oyalar, yerel olarak çok çeşitli adlar alırlar; arap küpesi, müren kirpiği, çitirik, tırtıl kurdu, mini etek, saray süpürgesi, piliç ayağı, barak oya, hanım çantası, altmış akıl yetmiş fikir, saat kordonu, maydanoz yaprağı, peri bacaları, gelin tacı, subay sırması… gibi. Bu oyaların her birinin de yöredeki genç kızlar tarafından yapılmış ayrı ayrı manileri var:

“Oyalarım dizi dizi

Seni andım peri kızı


Yazıklar olsun sana


Yine aldattın bizi.”


“ Oyalı da yazma yakışmaz mı güzele


Yana yana benzim döndü gazele


Ben ölürsem sen yarini tazele”


Oya işlemeciliğinin yanı sıra dantel, kanaviçe, sarma, gergef, hesap işi, Türk işi, İğne ucu işlemeleri, yöre genç kızlarının el hünerlerinin ürünleridir.

Eskişehir ve yöresinde çorap işlemeciliği de yaygındır. Yörede işlenen çorapların motiflerine ve işleme biçimlerine göre değişik adlar verilir. Bunlar sümbül, karanfil, lale, papatya, su yolu, gibi çiçeklerin yanı sıra özellikle gül motiflerinin işlendiği çoraplar Sivrihisar yöresinde oldukça değer taşır. “Ak çoraplar” özelliği taşıyan bu çoraplar beyaz ya da krem renginde olup genellikle ajurların konçlarda yer aldığı çoraplardır. Bu çorapların ajurlu olmasının nedeni çorabı tek düzelikten kurtarma amacını taşır. Böylece çorap desenli ve dekoratif bir görünüme sahip olur. Üzerindeki desenlerde bulunan işlemelerin biçimlerine göre; arpalı, baklava dilimi, sığır suyu, sıçan dişi, sineli, terleme, elmas eli,düz örgü, kestane kabuğu, İngiliz iğnesi, süpürge sapı, bal peteği, fincan göbeği, sarhoş yolu, bıçak burnu gibi adlarla anılırlar.

Bunun dışında, Dağküplü bez dokumacılığı ve İnönü’de geleneksel kıyafet olarak adlandırılan sarka işçiliği halen sürdürülmektedir.

ÇÖMLEKÇİLİK

Atalardan kalma çömlekçilik mesleğini sadakatle yürüten insanı sayesinde Eskişehir iline bağlı Mihalıççık ilçesi sorkun köyü, çömlekçilik adına önemli bir yerdedir.

Sorkunlular çömlekçilik mesleğine karşı ilgilerini tarih boyunca hiç azaltmadan devam ettirmişlerdir. Endüstri çağının etkisi altına girmeyerek ellerindeki değerin farkına varmışlar ve neolitik dönemde uygulanan teknikle yöresinden çıkardığı kızıl ve ak topraktan oluşturdukları çamuru şekillendirerek ve aynı dönemin yöntemiyle açıkta pişirerek, toprağı altın ışıltılı çömleklere dönüştürmüşlerdir. Patates ve büyükbaş hayvan yetiştirerek geçim kaynaklarını çeşitlendiren sorkun köylüsü, en gencinden en yaşlısına kadar çömlekçilikle uğraşmaktadır. Atölye ev diyebileceğimiz bu hanelerin hemen tümünde çömlek yapımına tanık olabilirsiniz. Karasal bir iklimin hakim olduğu bu köyde, sadece yaz aylarında çömlekçilik yapılır. Köylerine gelen yerli ve yabancı turistlere alışık olan sorkunlular gelen konukları Türk misafirperverliğine yakışır şekilde ağırlarlar.
 
Üst Alt