Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
elimden tutarmısın?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="elifgibi" data-source="post: 6049" data-attributes="member: 149"><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: #0033FF">elimden tutarmısın?</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Tarihî şehrin erkekleri, ellerine aldıkları gazete, karton ve seccadelerle aynı yöne akıyordu. Ezan okunmuş ve herkes camideki yerini almıştı. Erken gelenler şanslıydı. Geç kalanlara ise, hafiften çiseleyen yağmur, sanki sitem ediyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Caminin kalabalık olması ve dışarıya taşan cemaatin çokluğu cami idaresini de harekete geçirmişti. Emir Dede kendini çoktan fahrî görevli ilân etmişti. Gelenleri bir trafik polisi gibi yönlendiriyor ve boş yerlerin doldurulmasını sağlıyordu: “Saflar düz olsun beyler!”, “Şurasını düzelt birader.”, “Evlât bir adım ileri gitsen…” </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Önden başlayarak arkaya doğru safları düzelttirerek geliyordu Emir Dede. Kapının yanına yaklaştığında safların uyumsuzluğu hemen dikkatini çekmişti. Bir genç, iri vücuduyla iki safı birden işgal etmişti. Emir Dede uzaktan tok, fakat bir o kadar da yumuşak seslendi:</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">- Delikanlı, biraz geri gelsen, düzeltsen şu safı! </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Delikanlı, yağmurdan korunmak için, başını kısa aralıklarla caminin gölgeliğine doğru uzatmakla meşguldü. Bu sebeple Emir Dede’yi duymamıştı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Ben bu yağmurda insanlara yardımcı olayım… Bu da beni takmasın!” diye geçirdi içinden Emir Dede. Canı sıkıldı. Bu sefer sesini biraz yükselterek:</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">- Delikanlı! Duymadın herhalde beni. Şu safı düzeltsen, diyorum. Bozulmasa saf!</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Delikanlı aynı yöne bakmaya devam ediyordu, sanki Emir Dede’yi duymamakta ısrar ediyordu. Emir Dede şaşırmıştı. Bir müddet ne yapacağını kestiremedi. Sonra gencin yanına iyice yaklaştı. Yüzüne doğru eğildi. Hissettiklerini haykırmak istiyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ama konuşamadı. Cümleler düğüm olup boğazına dizildi sanki. Kolları yoktu gencin. Başı mahcubiyetten eğildiğinde ise, daha da şaşırdı. Delikanlının ayakları da yoktu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Annenin yokluğu</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Hayallerinin farkına bile varamayacak yaştaydı Ali. Bir yolculuğun son durağında, şoförün uyumasıyla gerçeğin soğuk yüzüyle karşı karşıya gelmişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Artık Ali’nin elleri ve ayakları olmayacaktı. Elleriyle çiçeklere dokunamayacak, çayırların o tatlı yeşilliğinde doyasıya koşamayacaktı. Bütün bunlara dayanabilirdi. Evet, dayanabilirdi; ama ya annesi?</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">O da elinden uçmuştu. Nazını çekecekti belki. Onun yanında teselli öpücükleri konduracaktı yaşaran gözlerine. Ama onu da kazadan kalan demir yığınları arasında bırakmıştı. Yıllar geçse de içinde duyduğu sevgi açlığı bir türlü bitmeyecek ve yalnızlığın o çıldırtıcı gecelerinde annesi hayallerini asla terk etmeyecekti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ortada kalmanın dayanılmaz acısıyla ikinci yüzleşme</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Dört yıl sonra hayatın mânâsına dair bazı gerçekleri yeni yeni anlamaya başlamıştı Ali. Babasının ekonomik sıkıntısına, kendinin bakımı da eklenince hayat iyice çekilmez olmuştu. Duygusallığı bütün kırılganlığıyla yaşıyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">O gün babası eve, bir kadınla gelmişti. “Cici annen” deyip, oldukça şaşırtmıştı onu. Sadece onu mu? “Cici anne”ye de Ali ile alâkalı hiçbir bilgi verilmemişti.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Günler geçtikçe cici anneden sık duymaya başladığı “Allâh belânızı versin!” sözü ve yediği dayaklar Ali’nin yüreğine dokunacaktı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Olmuyordu işte. Olmuyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Balkonda kendine hazırlanan yeni yer de onu iyice bunaltmış ve incitmişti. Sessizliğini Bütün Sesleri İşiten’e anlatmaktan başka da bir çaresi yoktu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Zaman geçmek bilmiyordu sanki. Her gün tartışma, kavga…</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Sebebi belliydi: Ali.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ne yapacak bir şeyi, ne de gidecek bir yeri vardı. Babasıyla ara sıra göz göze gelse de, bunlar kelimelere hiç dökülmüyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Yıllar yıllara eklendi böylece. Ali’nin yaşı on dört olmuştu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Evlât, seninle biraz konuşmak istiyorum!” dedi bir gün babası. Onu ilk defa muhatap almıştı; ilk defa dinleyecekti. Belki de ilk defa yüreğinin acısını gözyaşlarıyla karıştırıp anlatacaktı.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Oğlum, artık sana bakamıyorum. Bunu biliyorsun. Ve bu beni kahrediyor. Devletimiz senin gibi çocuklara bakımda bizi yalnız bırakmıyor. Bunun senin ve benim için daha hayırlı olacağını düşünüyorum. Sana arzu ettiğim gibi bakamamanın ızdırabını artık taşıyamıyorum. İmkânsızlığımızı görüyorsun. Seni bakımevine göndereceğim. Ne olur beni anla oğlum!”</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Hiçbir şey söylemedi Ali. Daha doğrusu söyleyemedi. Sadece yaralanmış yüreğiyle, “Tamam” diyebildi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">İlk yolculuk</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Babasını çok severdi Ali. Hayattaki tek dayanağı oydu. Cici annesi geldikten sonra babasına hiç yakın olamamıştı. “Baba” deyip kucaklaşamamıştı onunla. Birlikte zaman geçirememişlerdi. Bu ayrılık onu bir daha görememek mânâsına geliyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ve ayrılık vakti…</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Karadeniz’in o en uzak ilçesinde kendine yer bulunmuştu. Babası onu bu uzun yolculukta bir muavinin huysuzluğuna emanet edecekti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Ben elsiz ayaksız bu çocuğu yolda nasıl idare edeceğim?” diye itiraz etse de, aldığı paranın cazibesiyle sesini birden kesmişti muavin. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ve yola koyuldular…</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">İhtiyacın ve acizliğin en uç tarafından yol alıyorlardı. Mesafeleri aştıkça sanki yola yol ekleniyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Yüreği de içi de yanıyordu susuzluktan. İçse ihtiyaç hâsıl olacak ve muavinin gözlerine bakacaktı. Bu da çok zoruna gidiyordu. Yemeden, içmeden yaptığı yolculuğu bittiğinde takati de kalmamıştı artık. Şoförün muavinle göz göze gelip “İndir şunu!” demesi ise, onu iyice bitirmişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Şu koca gök kubbe altında yaşayacak bir yer bulabilecek miydi acaba? Sığınacak ve nazlanacak bir yer. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Arkadaşım seni kim alacak?” dedi muavin hiddetlenerek. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Cebindeki telefonu almasını ve son aranan yeri aramasını söyledi ona. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Muavin: “Tamam… Biraz sonra alacaklar seni!” dedi ve yanından uzaklaştı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Tekerlekli sandalyenin kolunu bile çevirmekten aciz bir yalnızlıkla beklemeye başladı Ali. Aklından o kadar çok şey geçiyordu ki! O kadar çok şeye isyan etmek geliyordu ki içinden! Ama anne karnındaki bir bebeği, toprağın altındaki canlıları unutmayan Allâh, hiç kendisini unutur muydu? Yine O’na sığınıyor ve ömrünün geri kalan kısmını iradesiyle karşılamak istiyordu.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Hayata tutunmaya dair bir ümit</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Bu ilçeye geldiğinde içinde bir coşku olmuştu sanki. Bir ümit ve bir kıpırdanış. Mânâ veremediği bir yürek hoplaması belki de. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">O genç…</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Kendine ‘el’ ve ‘ayak’ olacak o genç... Bakımını üstlenecek o genç. Fikret.</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Yüzünde bir nur vardı. Yüreği yansımıştı o temiz yüzüne. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Gönlünü gönlüne katarak “Hoş geldin!” dedi. Öyle içten öyle samimi söyledi ki!</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Günün büyük bölümünü Fikret’le birlikte geçirecekti Ali. Dert ortağı, can yoldaşı olacaktı kendisine. Daha da önemlisi, unuttuğu Bir’ini hatırlatacaktı ona. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Hastalığını anlamışçasına o güne kadar çok az bildiği Bir’inden bahsetti Ali’ye. O’nun varlığından sahneler sundu. Kapattığı kapılar bir bir açılıyordu sanki. Sorular sordukça cevaplar alıyor ve kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Yaşadıklarını, hâlini bir bohçaya sarmış ve haykırmıştı:</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Yalnız olmadığımı anladım.” O’nun gücünü hissetmişti güçsüz bedeninde. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Kendini O’na teslim etti. Gerçek hürriyetin O’na teslimiyette olduğunu anladı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Anladı ve bırakmadı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Ben ne yapabilirim?” ve “Ben de yapabilirim!” diye düşünmeye başladı. Başladı ve alnını ilk defa O’nun huzurunda secdeye koydu. Paylaşacak mutlaka bir şeyleri olmalıydı. Mutluluğun ve huzurun kaynağının burada olduğunu anladı. Geç kalmamalıydı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Yüreği uzun zamandan beri ilk defa hopluyordu. İlk defa heyecanlanıyordu. İlk defa “Biraz sonra ne olacak acaba?” diye meraklanıyordu. Bu müthiş bir duyguydu. Hiç yaşamadığı bir şeydi bu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ümitle sarıldı buraya. Sonra kendi gibi arkadaşlarla tanıştı. Dertlerini ve hikâyelerini dinledi. Kendinden zor durumda olanları gördü. Sadece gözleriyle yaşayanı, konuşamayanları ve düşünemeyenleri gördü. Hâline şükretti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">O günden sonra, geceleri ümitle uzanıyordu yatağına. Yarından sürprizler bekleyerek dünyanın en tatlı uykusuna daldı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">İçinde mânâ veremediği heyecan öylesine ilerliyordu ki, engel olamıyordu ona. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Geçen günler öyle kapılar açıyordu ki, Ali sanki hayata yeniden başlamıştı. Yeniden karar vermişti. Ve ulaşmak istediği yerlere oradan başlayarak gidecekti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Arkadaşlarının yanına gidiyor ve onlarla sürekli dertleşiyordu. Hattâ yemeklerini yapan Seher Teyze bir ara yanına gelip, “Ali evlâdım, bu enerjiyi nereden buluyorsun?” diye merakını izhar etmişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Seher Teyze, ben gözlerimin görmesine, rahatlıkla yiyebilmeme şükrediyorum. Şükredecek bir şey bulmak tutunacak bir şey bulmaktır, hayattan kopmamaktır. Sığınacak bir yeri olmaktır.” demiş ve şaşırtmıştı onu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Günlerini arkadaşlarını hayata bağlamaya çalışmakla geçiriyordu. Tükenmişliği önlerinden çekip onlara heyecan dolu bir dünyanın varlığını göstermeye çalışıyordu. Hele bir keresinde yemekhanede konuşması yok muydu? Ne kadar da tesir etmişti dinleyenlere:</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hayatın benim için artık bir mânâsı yoktu. Bir gâye olmayınca, bir mânâ da olmuyor zâten. Gerçek sakatlık ne gözün kör olması, ne elin tutmaması, ne de ayakların olmamasıdır. Gerçek sakatlık insanın hayallerinin ve vereceklerinin bitmesidir. Size bir sır daha vereyim mi? Dünyanın en mutlu insanı, evet en mutlu insanı kimdir biliyor musunuz? Başkasını mutlu edendir. Başkası için yaşayandır. Başkasını kendine tercih edendir. Elindekini paylaşandır. Elmanın iyisini arkadaşına verendir. Paylaşandır.”</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Bu konuşmadan sonra yemekhanede coşkulu bir alkış koptu. Bakımevinin müdüründen öğretmenlerine kadar herkesin gözleri ışıl ışıldı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Günler artık mânâ dolu geçiyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Resim ve el işi öğretmenleri uzun süredir iş yapamamaktan şikâyetçiydi. Ümitleri tükenmiş; düşkünlere teselli verecek cümleleri de bitmişti sanki. Onlar da bir çıkış yolu arıyor, bir şeyler yapmak istiyorlardı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ali ilâç gibi gelmişti onlara. Kendi aralarından birinin bu heyecanı, onlara da ümit vermişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">‘Engelliler Haftası’na denk gelen resim, elişi ve ahşap sergilerinden sonra, ilçe halkına bir sürprizleri vardı. İlçenin protokolünden halkına kadar salonu dolduran insanlara bir konuşma yapacaktı Ali. Günlerdir hazırlandığı konuşma için çok heyecanlanıyordu. Sunucu kendisini anons ettiğinde heyecandan kalbi duracak gibiydi. Aynı ilçede yaşadığı insanlara duygularını ifade edebilecekti. Bu onun için müthiş bir şeydi. Büyük bir nezaketle mikrofona yaklaştı. Dinleyicilere engellilerin problemleriyle ilgili bilgiler verdi. Arkadaşlarının hayat hikâyelerinden kısa kesitler sundu. Duygulu anlar yaşandı konuşma boyunca. Ama Ali henüz son cümlelerini söylememişti. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">“Son olarak” diye başladıktan sonra katılanlara şu cümlelerle veda etti:“Efendim, biz yaşamak istiyoruz. Bizlere acıyarak bakmanızı istemiyoruz. Yardım istediğimizde para vermeyin ne olur! Elimizden tutun, karşıdan karşıya geçirin! Bizler bir işe yaramak istiyoruz. Bir şey kaldırılırken, onu tutanlardan biri olmak istiyoruz. Ne olur bunu bize çok görmeyin. Engelimiz bedenimizdedir; zihnimiz ve kalbimiz o kadar açık ki...”</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Bir adım atmanın ötesinde, bir adım attırmanın mânevî zevkini duymak</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ali artık birlikte kaldığı arkadaşlarının can yoldaşı, dert ortağı olmuştu. Hayata tutunmanın adı olmuştu onlar için. Kısa filmlerden, gazetelere yazı yazmaya, oradan dergi çıkarmaya ve hayat hikâyelerini kitaplaştırmaya kadar birçok projeye birlikte imza atmışlardı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ve “Zaman geçmesin!” dedikleri bir yola girmişlerdi. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">…</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Ne kadar da çabuk geçmişti zaman. Hayallere ulaşmak hayal iken, ne kadar da çok şey yaşamış ve yaşatmıştı. Rabbi’ne gözleri yaşlı, başı önünde şükrediyordu. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">Kendine son uyarıyı yapan Emir Dede’ye edeple dönüp; “Ayaklarım da yok ellerim de; ama üzülmüyorum amca. İnanın o kadar çok ümidim var ki!” dedi ve oturduğu yerden Cuma namazının ilk sünneti için tekbir aldı. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green">* Gerçek bir hayat hikâyesinden alınmıştır. </span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: DimGray"><span style="color: green"></span></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="elifgibi, post: 6049, member: 149"] [FONT=Verdana][SIZE=3][COLOR=DimGray][COLOR=#0033FF]elimden tutarmısın?[/COLOR] [COLOR=green]Tarihî şehrin erkekleri, ellerine aldıkları gazete, karton ve seccadelerle aynı yöne akıyordu. Ezan okunmuş ve herkes camideki yerini almıştı. Erken gelenler şanslıydı. Geç kalanlara ise, hafiften çiseleyen yağmur, sanki sitem ediyordu. Caminin kalabalık olması ve dışarıya taşan cemaatin çokluğu cami idaresini de harekete geçirmişti. Emir Dede kendini çoktan fahrî görevli ilân etmişti. Gelenleri bir trafik polisi gibi yönlendiriyor ve boş yerlerin doldurulmasını sağlıyordu: “Saflar düz olsun beyler!”, “Şurasını düzelt birader.”, “Evlât bir adım ileri gitsen…” Önden başlayarak arkaya doğru safları düzelttirerek geliyordu Emir Dede. Kapının yanına yaklaştığında safların uyumsuzluğu hemen dikkatini çekmişti. Bir genç, iri vücuduyla iki safı birden işgal etmişti. Emir Dede uzaktan tok, fakat bir o kadar da yumuşak seslendi: - Delikanlı, biraz geri gelsen, düzeltsen şu safı! Delikanlı, yağmurdan korunmak için, başını kısa aralıklarla caminin gölgeliğine doğru uzatmakla meşguldü. Bu sebeple Emir Dede’yi duymamıştı. “Ben bu yağmurda insanlara yardımcı olayım… Bu da beni takmasın!” diye geçirdi içinden Emir Dede. Canı sıkıldı. Bu sefer sesini biraz yükselterek: - Delikanlı! Duymadın herhalde beni. Şu safı düzeltsen, diyorum. Bozulmasa saf! Delikanlı aynı yöne bakmaya devam ediyordu, sanki Emir Dede’yi duymamakta ısrar ediyordu. Emir Dede şaşırmıştı. Bir müddet ne yapacağını kestiremedi. Sonra gencin yanına iyice yaklaştı. Yüzüne doğru eğildi. Hissettiklerini haykırmak istiyordu. Ama konuşamadı. Cümleler düğüm olup boğazına dizildi sanki. Kolları yoktu gencin. Başı mahcubiyetten eğildiğinde ise, daha da şaşırdı. Delikanlının ayakları da yoktu. Annenin yokluğu Hayallerinin farkına bile varamayacak yaştaydı Ali. Bir yolculuğun son durağında, şoförün uyumasıyla gerçeğin soğuk yüzüyle karşı karşıya gelmişti. Artık Ali’nin elleri ve ayakları olmayacaktı. Elleriyle çiçeklere dokunamayacak, çayırların o tatlı yeşilliğinde doyasıya koşamayacaktı. Bütün bunlara dayanabilirdi. Evet, dayanabilirdi; ama ya annesi? O da elinden uçmuştu. Nazını çekecekti belki. Onun yanında teselli öpücükleri konduracaktı yaşaran gözlerine. Ama onu da kazadan kalan demir yığınları arasında bırakmıştı. Yıllar geçse de içinde duyduğu sevgi açlığı bir türlü bitmeyecek ve yalnızlığın o çıldırtıcı gecelerinde annesi hayallerini asla terk etmeyecekti. Ortada kalmanın dayanılmaz acısıyla ikinci yüzleşme Dört yıl sonra hayatın mânâsına dair bazı gerçekleri yeni yeni anlamaya başlamıştı Ali. Babasının ekonomik sıkıntısına, kendinin bakımı da eklenince hayat iyice çekilmez olmuştu. Duygusallığı bütün kırılganlığıyla yaşıyordu. O gün babası eve, bir kadınla gelmişti. “Cici annen” deyip, oldukça şaşırtmıştı onu. Sadece onu mu? “Cici anne”ye de Ali ile alâkalı hiçbir bilgi verilmemişti. Günler geçtikçe cici anneden sık duymaya başladığı “Allâh belânızı versin!” sözü ve yediği dayaklar Ali’nin yüreğine dokunacaktı. Olmuyordu işte. Olmuyordu. Balkonda kendine hazırlanan yeni yer de onu iyice bunaltmış ve incitmişti. Sessizliğini Bütün Sesleri İşiten’e anlatmaktan başka da bir çaresi yoktu. Zaman geçmek bilmiyordu sanki. Her gün tartışma, kavga… Sebebi belliydi: Ali. Ne yapacak bir şeyi, ne de gidecek bir yeri vardı. Babasıyla ara sıra göz göze gelse de, bunlar kelimelere hiç dökülmüyordu. Yıllar yıllara eklendi böylece. Ali’nin yaşı on dört olmuştu. “Evlât, seninle biraz konuşmak istiyorum!” dedi bir gün babası. Onu ilk defa muhatap almıştı; ilk defa dinleyecekti. Belki de ilk defa yüreğinin acısını gözyaşlarıyla karıştırıp anlatacaktı. “Oğlum, artık sana bakamıyorum. Bunu biliyorsun. Ve bu beni kahrediyor. Devletimiz senin gibi çocuklara bakımda bizi yalnız bırakmıyor. Bunun senin ve benim için daha hayırlı olacağını düşünüyorum. Sana arzu ettiğim gibi bakamamanın ızdırabını artık taşıyamıyorum. İmkânsızlığımızı görüyorsun. Seni bakımevine göndereceğim. Ne olur beni anla oğlum!” Hiçbir şey söylemedi Ali. Daha doğrusu söyleyemedi. Sadece yaralanmış yüreğiyle, “Tamam” diyebildi. İlk yolculuk Babasını çok severdi Ali. Hayattaki tek dayanağı oydu. Cici annesi geldikten sonra babasına hiç yakın olamamıştı. “Baba” deyip kucaklaşamamıştı onunla. Birlikte zaman geçirememişlerdi. Bu ayrılık onu bir daha görememek mânâsına geliyordu. Ve ayrılık vakti… Karadeniz’in o en uzak ilçesinde kendine yer bulunmuştu. Babası onu bu uzun yolculukta bir muavinin huysuzluğuna emanet edecekti. “Ben elsiz ayaksız bu çocuğu yolda nasıl idare edeceğim?” diye itiraz etse de, aldığı paranın cazibesiyle sesini birden kesmişti muavin. Ve yola koyuldular… İhtiyacın ve acizliğin en uç tarafından yol alıyorlardı. Mesafeleri aştıkça sanki yola yol ekleniyordu. Yüreği de içi de yanıyordu susuzluktan. İçse ihtiyaç hâsıl olacak ve muavinin gözlerine bakacaktı. Bu da çok zoruna gidiyordu. Yemeden, içmeden yaptığı yolculuğu bittiğinde takati de kalmamıştı artık. Şoförün muavinle göz göze gelip “İndir şunu!” demesi ise, onu iyice bitirmişti. Şu koca gök kubbe altında yaşayacak bir yer bulabilecek miydi acaba? Sığınacak ve nazlanacak bir yer. “Arkadaşım seni kim alacak?” dedi muavin hiddetlenerek. Cebindeki telefonu almasını ve son aranan yeri aramasını söyledi ona. Muavin: “Tamam… Biraz sonra alacaklar seni!” dedi ve yanından uzaklaştı. Tekerlekli sandalyenin kolunu bile çevirmekten aciz bir yalnızlıkla beklemeye başladı Ali. Aklından o kadar çok şey geçiyordu ki! O kadar çok şeye isyan etmek geliyordu ki içinden! Ama anne karnındaki bir bebeği, toprağın altındaki canlıları unutmayan Allâh, hiç kendisini unutur muydu? Yine O’na sığınıyor ve ömrünün geri kalan kısmını iradesiyle karşılamak istiyordu. Hayata tutunmaya dair bir ümit Bu ilçeye geldiğinde içinde bir coşku olmuştu sanki. Bir ümit ve bir kıpırdanış. Mânâ veremediği bir yürek hoplaması belki de. O genç… Kendine ‘el’ ve ‘ayak’ olacak o genç... Bakımını üstlenecek o genç. Fikret. Yüzünde bir nur vardı. Yüreği yansımıştı o temiz yüzüne. Gönlünü gönlüne katarak “Hoş geldin!” dedi. Öyle içten öyle samimi söyledi ki! Günün büyük bölümünü Fikret’le birlikte geçirecekti Ali. Dert ortağı, can yoldaşı olacaktı kendisine. Daha da önemlisi, unuttuğu Bir’ini hatırlatacaktı ona. Hastalığını anlamışçasına o güne kadar çok az bildiği Bir’inden bahsetti Ali’ye. O’nun varlığından sahneler sundu. Kapattığı kapılar bir bir açılıyordu sanki. Sorular sordukça cevaplar alıyor ve kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu. Yaşadıklarını, hâlini bir bohçaya sarmış ve haykırmıştı: “Yalnız olmadığımı anladım.” O’nun gücünü hissetmişti güçsüz bedeninde. Kendini O’na teslim etti. Gerçek hürriyetin O’na teslimiyette olduğunu anladı. Anladı ve bırakmadı. “Ben ne yapabilirim?” ve “Ben de yapabilirim!” diye düşünmeye başladı. Başladı ve alnını ilk defa O’nun huzurunda secdeye koydu. Paylaşacak mutlaka bir şeyleri olmalıydı. Mutluluğun ve huzurun kaynağının burada olduğunu anladı. Geç kalmamalıydı. Yüreği uzun zamandan beri ilk defa hopluyordu. İlk defa heyecanlanıyordu. İlk defa “Biraz sonra ne olacak acaba?” diye meraklanıyordu. Bu müthiş bir duyguydu. Hiç yaşamadığı bir şeydi bu. Ümitle sarıldı buraya. Sonra kendi gibi arkadaşlarla tanıştı. Dertlerini ve hikâyelerini dinledi. Kendinden zor durumda olanları gördü. Sadece gözleriyle yaşayanı, konuşamayanları ve düşünemeyenleri gördü. Hâline şükretti. O günden sonra, geceleri ümitle uzanıyordu yatağına. Yarından sürprizler bekleyerek dünyanın en tatlı uykusuna daldı. İçinde mânâ veremediği heyecan öylesine ilerliyordu ki, engel olamıyordu ona. Geçen günler öyle kapılar açıyordu ki, Ali sanki hayata yeniden başlamıştı. Yeniden karar vermişti. Ve ulaşmak istediği yerlere oradan başlayarak gidecekti. Arkadaşlarının yanına gidiyor ve onlarla sürekli dertleşiyordu. Hattâ yemeklerini yapan Seher Teyze bir ara yanına gelip, “Ali evlâdım, bu enerjiyi nereden buluyorsun?” diye merakını izhar etmişti. “Seher Teyze, ben gözlerimin görmesine, rahatlıkla yiyebilmeme şükrediyorum. Şükredecek bir şey bulmak tutunacak bir şey bulmaktır, hayattan kopmamaktır. Sığınacak bir yeri olmaktır.” demiş ve şaşırtmıştı onu. Günlerini arkadaşlarını hayata bağlamaya çalışmakla geçiriyordu. Tükenmişliği önlerinden çekip onlara heyecan dolu bir dünyanın varlığını göstermeye çalışıyordu. Hele bir keresinde yemekhanede konuşması yok muydu? Ne kadar da tesir etmişti dinleyenlere: “Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hayatın benim için artık bir mânâsı yoktu. Bir gâye olmayınca, bir mânâ da olmuyor zâten. Gerçek sakatlık ne gözün kör olması, ne elin tutmaması, ne de ayakların olmamasıdır. Gerçek sakatlık insanın hayallerinin ve vereceklerinin bitmesidir. Size bir sır daha vereyim mi? Dünyanın en mutlu insanı, evet en mutlu insanı kimdir biliyor musunuz? Başkasını mutlu edendir. Başkası için yaşayandır. Başkasını kendine tercih edendir. Elindekini paylaşandır. Elmanın iyisini arkadaşına verendir. Paylaşandır.” Bu konuşmadan sonra yemekhanede coşkulu bir alkış koptu. Bakımevinin müdüründen öğretmenlerine kadar herkesin gözleri ışıl ışıldı. Günler artık mânâ dolu geçiyordu. Resim ve el işi öğretmenleri uzun süredir iş yapamamaktan şikâyetçiydi. Ümitleri tükenmiş; düşkünlere teselli verecek cümleleri de bitmişti sanki. Onlar da bir çıkış yolu arıyor, bir şeyler yapmak istiyorlardı. Ali ilâç gibi gelmişti onlara. Kendi aralarından birinin bu heyecanı, onlara da ümit vermişti. ‘Engelliler Haftası’na denk gelen resim, elişi ve ahşap sergilerinden sonra, ilçe halkına bir sürprizleri vardı. İlçenin protokolünden halkına kadar salonu dolduran insanlara bir konuşma yapacaktı Ali. Günlerdir hazırlandığı konuşma için çok heyecanlanıyordu. Sunucu kendisini anons ettiğinde heyecandan kalbi duracak gibiydi. Aynı ilçede yaşadığı insanlara duygularını ifade edebilecekti. Bu onun için müthiş bir şeydi. Büyük bir nezaketle mikrofona yaklaştı. Dinleyicilere engellilerin problemleriyle ilgili bilgiler verdi. Arkadaşlarının hayat hikâyelerinden kısa kesitler sundu. Duygulu anlar yaşandı konuşma boyunca. Ama Ali henüz son cümlelerini söylememişti. “Son olarak” diye başladıktan sonra katılanlara şu cümlelerle veda etti:“Efendim, biz yaşamak istiyoruz. Bizlere acıyarak bakmanızı istemiyoruz. Yardım istediğimizde para vermeyin ne olur! Elimizden tutun, karşıdan karşıya geçirin! Bizler bir işe yaramak istiyoruz. Bir şey kaldırılırken, onu tutanlardan biri olmak istiyoruz. Ne olur bunu bize çok görmeyin. Engelimiz bedenimizdedir; zihnimiz ve kalbimiz o kadar açık ki...” Bir adım atmanın ötesinde, bir adım attırmanın mânevî zevkini duymak Ali artık birlikte kaldığı arkadaşlarının can yoldaşı, dert ortağı olmuştu. Hayata tutunmanın adı olmuştu onlar için. Kısa filmlerden, gazetelere yazı yazmaya, oradan dergi çıkarmaya ve hayat hikâyelerini kitaplaştırmaya kadar birçok projeye birlikte imza atmışlardı. Ve “Zaman geçmesin!” dedikleri bir yola girmişlerdi. … Ne kadar da çabuk geçmişti zaman. Hayallere ulaşmak hayal iken, ne kadar da çok şey yaşamış ve yaşatmıştı. Rabbi’ne gözleri yaşlı, başı önünde şükrediyordu. Kendine son uyarıyı yapan Emir Dede’ye edeple dönüp; “Ayaklarım da yok ellerim de; ama üzülmüyorum amca. İnanın o kadar çok ümidim var ki!” dedi ve oturduğu yerden Cuma namazının ilk sünneti için tekbir aldı. * Gerçek bir hayat hikâyesinden alınmıştır. [/COLOR][/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
elimden tutarmısın?
Üst
Alt