Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAM VE AİLE
Çocuk Terbiyesi ve eğitimi
Eğitimde Peygamber Metodu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 40877" data-attributes="member: 2"><p><strong>çocuklarda din eğitimi nasıl olmalı</strong></p><p></p><p><span style="font-size: 9px">çocuklarda dini eğitim çocuklar için dini eğitim çocuk dini eğitim Çocuk ve Gençlerde Din ve Ahlak Eğitimi çocuklara Din Eğitimi Nasıl Verilmeli Çocuklarda Dini Eğitimin Önemi Çocuğa dini eğitim verilmesinde dikkat edilecek hususlar</span></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">Çocuklara dini ve ahlaki eğitimi nasıl vermeliyiz?</span></span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">DİN EĞİTİMİ hakkında belki de ilk söylenecek şey, bu kavramın değişik çevrelerce değişik anlamlarda kullanıldığıdır. Bazıları, din eğitimi denince sadece okullarda ya da Kur’ân kurslarında verilen din eğitimini anlıyor. Böyle anlayınca da, çocuğa din eğitimi on beş yaşından sonra verilsin gibi kendince önerilerde bulunabiliyor. Fakat ideal din eğitimi bu tanımdan çok daha geniş bir çerçeveye sahiptir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">İslâm’da din eğitimi, bir açıdan bakılırsa çocuk doğduktan itibaren, bir açıdan bakarsanız ondan da önce, eş seçimiyle birlikte başlar. Bu eğitimi eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Dinimize göre eğitim, ne sadece okul duvarları arasına ne sadece eve, ne de belli bir yaştan sonrasına hasredilen bir şeydir; daha çok “hayat boyu ve her yerde” bir niteliğe sahiptir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Bu açıdan bakıldığında, çocuk doğduğu andan itibaren ona verilen her şey eğitim kapsamına girer. Onun emzirilmesi, altının temizlenmesi, kucağa alınması, sevilmesi bile bu eğitimin bir parçasıdır. Neyin eğitim olup olmadığıyla ilgili bir soruya dinin vereceği cevap, “Çocuğun duygularını, düşüncelerini, bedenî gelişimini, Rabbine olan yakınlığını, ileride olgun bir iman sahibi olup olmamasını etkileyecek her şey eğitimin konusudur” olacaktır. O bakımdan okulda öğretmenlerden önce evde anne baba, çocuk için en önemli “eğitici” olduklarının farkında olmalıdırlar.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Günümüz gelişim psikolojisi bilgileri de bu yargıyla uyum halindedir. Uzmanlar, çocuğun 0-7 yaş arasındaki eğitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiğini belirtmektedirler. Hele hele “el kadar çocuk ne anlar” anlayışı çok yanlış bir çıkarsamadır. Çünkü o hiçbir şeyden anlamadığını sandığımız çocuk bir yaşına kadarki dönemde anne ve babanın konuşmalarıyla, kelimeleriyle hafızasını doldurur. Sonra da yaşını tamamlamaya yakın hafızasına aldığı kelimeleri kullanmaya yeltenir. Telaffuzu kolay kelimelerle de bunu başarır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Yine bu dönemde çocuğun konuşmaya başlamasının yanısıra, emeklemesi, düşe kalka yürüme egzersizleri yapması da daima bir “öğrenme faaliyeti” içinde olduğunun delilidir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Öte yandan, çocuğun hayat boyu sürecek karakterinin kimi psikologlara göre ilk dört yaş, kimilerine göre ise ilk yedi yaşta şekillendiği hususu çok önemli bir tespittir. Hal böyle olunca, psikologlar tarafından “ahlâkî gelişmesi” şeklinde nitelenen inanç ve ahlâk kuralları çocuğa doğru biçimde verilmelidir. Çünkü bu kurallar iç kontrol gücü denilen vicdanın gelişmesini de beraberinde getirir. İç kontrol gücünün gelişimi demek, çocuğun kendi kendisini yönetme yeteneği demektir. Aile ve çevre faktörünün oluşturduğu dış kontrol gücü, iç kontrolün gelişmesine paralel olarak etkisini azaltır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Çocuğun ilk yaşlarında konuşmayı kavramasından sonra dini duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir zeminde yürümesi için öğretilecek ilk şey, Peygamber Efendimizin emirleri doğrultusunda “Lâ ilâhe illallah” lafzı ya da cümlesi olmalıdır. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden bu gizemli ve ürpertili gerçekle hayata başlayan çocuk, o küçük yaşta büyük adımlara, yaratılış gayesine hazırlık için en ciddi başlangıç aşamasını geçmiş demektir. Aileler bu konuyu asla ihmal etmemelidirler.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Çocuğun hayata adım attığı, düşe kalka yürümesini öğrendiği ve yarım yapıldak kelimeleri telaffuz edip ailenin neşe kaynağı haline geldiği bu süreçten itibaren “oyun” da asla ihmal edilmemesi gereken bir eylemdir. Bu süreçte sevgili Peygamberimizin “Çocuğu olan çocuklaşsın” buyruğu ebeveyn tarafından ilke edinilmeli ve çocukları eğlendirmek, onlarla oyunlar oynamak için özel çaba sarf edilmelidir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Çünkü oyun çocukların en sevdiği eylemdir. Anne babanın ve diğer aile bireylerinin çocukla oyun oynaması, çocukla aile fertleri arasındaki ilişkiler için sağlam bir zemin oluştururken, aynı zamanda çocuğun zekâsını geliştirip, psikolojik açıdan gelişimine de ciddi manada katkı yapacaktır. Biricik önderimiz olan Peygamber Efendimizin çocukları oynamaya, eğlendirmeye teşvik etmesinin yanı sıra, kendisinin de çocuklarla bizzat oynadığı, torunlarını omuzlarına ve sırtına bindirdiği, böylelikle onları güldürüp eğlendirmesi oyun konusunun önemini bütünüyle ortaya koymaktadır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Çocuğun algılamasının arttığı, karakterinin şekillenmeye yüz tuttuğu bu dönemde çocuk, anne babanın yanında namaz ibadetiyle, dua ibadetiyle tanışacak ve onları gözlemleyecektir. Taklit yönteminin genel geçer olduğu bu dönemde anne ve baba çocuğa çok iyi bir örnek teşkil etmelidirler. Çocuğa dini eğitim vermede anne babanın örnek olmaması durumunda başarı şansı oldukça zayıftır. Çünkü çocuğa örnek teşkil edemeyen aile bireylerinin çocuğa dini eğitim vermesi mümkün olmadığı gibi, verse de etkili olamaz.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Din eğitim ve öğretiminde en ideal yöntem, çocukla birlikte ibadet etmek, ona anlayabildiği bir dille ibadetin önemini kavratıp, ibadete teşvik etmektir. Çocuğa eğitim ve öğretim sırasında onun psikolojik durumu gözden ırak tutulmamalıdır. Korkutucu örnekler yerine, ergenlik çağına değin biteviye sevdirici, teşvik edici örnekler verilmelidir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Bu dönemde hoşgörü ve müsamaha etken unsurlar olarak öne çıkarılırken, çocukla olan iletişim beden diliyle güçlendirilmeli ve sevgi muhtevalı sözcüklerin albenisi kuşanılmalıdır. Sevgi içerikli kelimeler, güzel sözler, takdir ve iltifat yüklü kelimeler, çocuğun inançla olan bağlarının kavileşmesini sağlarken, çocuğun aileyle olan bağlarını da olumlu olarak etkileyecektir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Ayrıca, ibadet sonrasında çocuğun başını okşamak, sırtını sıvazlamak, onu takdir dolu kelimelerle yüreklendirmek, daha çok manevi içerikli ödüllendirmelerdir. Bu ödüllendirme biçimi çocuğa özgüven, huzur ve inanç aşısının da etkili olmasını sağlayacaktır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Sevgide dengeli olmak, bu nokta da önemli bir faktördür. En sevdiklerimizi çocuğunda sevmesi için aynı zamanda lüzumlu da bir hareket tarzıdır. Disiplinli sevgi şeklindeki bir vasat sevgi, ideal bir sevgi biçimidir. Çocuğun ilk mürebbiyeleri olan anne ve babalar verdikleri eğitimde, sevgi, anlayış, merhamet, düzen, disiplin gibi davranış şekillerini öne çıkarmalıdırlar.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Yine bu koşutta ebeveynler çocuğun yetiştirilmesi için seferber olurken, çocuklarının hayırlı bir evlat olası için yüce Yaratıcıya el açıp, yalvarıp yakarmayı da asla ihmal etmemelidirler. Tabii yakarışlarında “dünya hayatının süsü, meyvesi olan” çocuk nimetini kendilerine bahşettiği için şükran duygularını da mutlaka sunmalıdırlar.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Çocuğa temel eğitimin verildiği bu süreçte anne ve babalar birlikte hareket etmeli ve görevlerini ihmal etmedikleri gibi, asla birbirlerine de bırakmamalıdırlar. Taraflardan birinin bu sorumluluğu yüklenmekten kaçınması eğitimin yarı yarıya sekteye uğraması demektir. Deyim yerindeyse, çocuğun eğitimi bir tahterevalli oyunudur ve bu oyunda uçlarda anne baba otururken ortada çocuk durmaktadır. Bu oyun öylesine dengeli oynanmalıdır ki, taraflar birbirini ağdırmamalıdır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Buraya kadarki izahlardan da anlaşılacağı üzere, çocuğun küçüklüğünden itibaren aile içinde kuvvetli bir iman dersi almalıdır. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, İslâmiyetin ve imanın erkânlarını ruhuna alması sonra çok zor olur, yabani düşer. Özellikle anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabani olur.”</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Bu ifadelerden çıkarılacak önemli bir husus, gerçek dinî ibadetlerini yerine getirebilecek yaşa gelene kadar çocuğu yaptığı işlerden zevk alır halde tutmaktır. Maneviyat konusunda çocuk için başka her yerden daha çok, evde yaşadıkları önemlidir. Anne baba çocuklarına dinî bir şeyler anlatırken “yetişkin odaklı” değil, “çocuk odaklı” olmaya dikkat etmelidir. Başka bir ifadeyle çocuğa yetişkin gibi davranmalı, ama ondan yetişkin gibi davranması beklenmemelidir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Bir diğer husus ise, anne baba ile okulda verilen eğitimin çocuk nezdinde “eğitimin bütünlüğünü bozucu” bir niteliğe dönüşmesine izin vermemektir. Yine Bediüzzaman’ın “okulda öğretmenlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine “Öğretmenleriniz bahsetmiyorsa da, her bir fen kendi lisanıyla Allah’tan bahseder. Onları dinleyiniz.” şeklindeki öğüdü bu çerçevede son derece manidardır. Laik eğitim anlayışında keskin çizgilerle birbirinden ayrılan dinî-dünyevî eğitim, din odaklı bakışta geçersizdir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Dindar bir anne baba ya da öğretmen için, bir çocuğun namaz kılması da, gezegenler hakkında bilgi sahibi olması da, aynı dünya görüşünün izlerini taşımalıdır. Bu konuda kâinatın da, Kur’ân’ın da, Peygamber’in de aynı hakikati öğreten farklı öğreticiler oldukları sanırım konuyu açıklayıcı mahiyettedir. Söz gelimi, binlercesi içinden sadece bir örnek olarak, “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” Kur’ân âyetini, kâinatta cari olan gerçekler yalanlamaz. İkisi birbirine destek olurlar. Yine Kur’ân’ın övdüğü her bir hasleti Peygamber yaşantısında en kemal düzeyde tezahür ettirir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">İdeal din eğitiminin nihaî hedefine gelince, çocuğun kendisini yaratan, büyüten, besleyen ve terbiye eden Rabbini bilmesidir. Ev, okul ve toplum hep beraber bu hedefe ulaşması için çocuğa yardımcı olmalıdır. Bu yardım sırasında, çocuğa öğretilmek istenen konunun onun gelişim çağına uygun olup olmadığını göz önüne alınmalıdır.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Özellikle çocuğun ahlâkî gelişim basamakları, bu çerçevede son derece önem arzetmektedir. Ahlâkî gelişimin birinci basamağı, bebeklik dönemidir. Bu dönemde çocuğun doğru ve yanlış hissi, sadece iyi ve kötüyle ilgili ne hissettiğidir. İkinci basamak, çocuğun yeni yürümeye başladığı dönemdir ve çocuk bu dönemde de, başkalarının anlattıklarından “doğru” ve “yanlış”ı öğrenir. Okul öncesi yıllara denk gelen üçüncü basamakta ise, çocuk aile değerlerini, sanki kendi değerleriymiş gibi, içselleştirmeye başlar; ve kendi davranışlarının sonuçlarını algılamaya, anlamaya başlar.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Dördüncü basamak, 7-10 yaş dönemini kapsar. Bu dönemin ayırıcı özelliği, çocuğun anne babasının, öğretmenlerinin ve diğer yetişkinlerin yanılmazlığını sorgulamaya başlamasıdır. Çocukta güçlü bir “yapılmalı” ve “yapılmamalı” duygusu hakimdir. Ön ergenlik ve ergenlik yıllarını kapsayan beşinci basamağa gelen çocuk ise yetişkinlerden ziyade, arkadaşlarına önem verir ve arkadaş sistemi içinde farklı değer sistemlerini deneyerek, bunların içinde kendisi için en uygun olanını bulmaya gayret eder. Özellikle bu dönemde çocukların dini ve ahlaki değerleri bilen insanlara yönlendirmek ve onlarla arkadaşlık kurmalarını tavsiye etmek gerekir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Anne baba açısından bakıldığında, çocuğun terbiye olacağı gelişim dönemleri daha farklı bir düzleme oturur. Anne baba ve eğiticiler açısından kaba bir tasnifle ifade edilirse, 0-6 yaş dönemi “telkin,” 7-10 yaş dönemi “teşvik,” 10-14 yaş dönemi “ikaz,” 14 yaş üzeri üzeri ise “müsamaha dönemi” olarak isimlendirilebilir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Buna göre çocuğa ilk önce dini açıdan önemli ve en temel telkinler yapılır. Çocuğun kulağına ezan ve kamet okunması, konuşmaya başladığında “La ilahe illallah” sözünün söyletilmesi, telkin faaliyetleri arasında sayılabilir. Teşvik döneminde ise çocuğun namaz kılmaya özendirilmesi, doğru davranışları yapmaya yönlendirilmesi, az yemek yemeye veya arkadaşlarıyla paylaşmaya ikna edilmesi, teşvik döneminde yapılabileceklere örnek olarak verilebilir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">İkaz dönemi ise, çocuğun ergenlikten önceki son virajdır. Burada çocuk, yavaş yavaş aile otoritesinden kurtulmaya başlar. Kendi başına hareket etmeye özenir. Fakat yine de, duygularının etkisinden kurtulup iradesini tam olarak hakim kılamadığı için anne babasının zorlayıcı ve ikaz edici birtakım terbiye uygulamalarına muhatap olur. Küçük yaşlarda çocuğa abartılı şefkat göstermek ne kadar makul ise, bu dönemde biraz daha disiplini öne çıkarmak aynı oranda makuldur.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Son olarak, müsamaha dönemine geldiğinde artık karşımızda gerek bedenen gerekse aklen yetişkin kabul edilecek yaşa gelmiş bir genç durmaktadır. Bu genç, Peygamberimizin bu yaştaki gençleri askere almasında da görüleceği üzere, yetişkin kabul edilmelidir. Artık baskı gence fayda etmez. Ona ancak dostane ve müsamaha yoluyla yakınlaşılabilir ve faydalı olunabilir.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Tüm bu açıklamalardan şöyle bir sonuç çıkarmak doğru olur: İslâm’da din eğitimi hem bilinçli olmayı hem de büyük çaba göstermeyi gerektirir. Bu yolda en büyük sorumluluk da, herkesten önce anne babaya düşer.</span></p><p> </p><p> <span style="font-size: 12px">Hilmi Orhan</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 40877, member: 2"] [b]çocuklarda din eğitimi nasıl olmalı[/b] [SIZE=1]çocuklarda dini eğitim çocuklar için dini eğitim çocuk dini eğitim Çocuk ve Gençlerde Din ve Ahlak Eğitimi çocuklara Din Eğitimi Nasıl Verilmeli Çocuklarda Dini Eğitimin Önemi Çocuğa dini eğitim verilmesinde dikkat edilecek hususlar[/SIZE] [SIZE=4][COLOR=red]Çocuklara dini ve ahlaki eğitimi nasıl vermeliyiz?[/COLOR][/SIZE] [SIZE=3]DİN EĞİTİMİ hakkında belki de ilk söylenecek şey, bu kavramın değişik çevrelerce değişik anlamlarda kullanıldığıdır. Bazıları, din eğitimi denince sadece okullarda ya da Kur’ân kurslarında verilen din eğitimini anlıyor. Böyle anlayınca da, çocuğa din eğitimi on beş yaşından sonra verilsin gibi kendince önerilerde bulunabiliyor. Fakat ideal din eğitimi bu tanımdan çok daha geniş bir çerçeveye sahiptir.[/SIZE] [SIZE=3]İslâm’da din eğitimi, bir açıdan bakılırsa çocuk doğduktan itibaren, bir açıdan bakarsanız ondan da önce, eş seçimiyle birlikte başlar. Bu eğitimi eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler.[/SIZE] [SIZE=3]Dinimize göre eğitim, ne sadece okul duvarları arasına ne sadece eve, ne de belli bir yaştan sonrasına hasredilen bir şeydir; daha çok “hayat boyu ve her yerde” bir niteliğe sahiptir.[/SIZE] [SIZE=3]Bu açıdan bakıldığında, çocuk doğduğu andan itibaren ona verilen her şey eğitim kapsamına girer. Onun emzirilmesi, altının temizlenmesi, kucağa alınması, sevilmesi bile bu eğitimin bir parçasıdır. Neyin eğitim olup olmadığıyla ilgili bir soruya dinin vereceği cevap, “Çocuğun duygularını, düşüncelerini, bedenî gelişimini, Rabbine olan yakınlığını, ileride olgun bir iman sahibi olup olmamasını etkileyecek her şey eğitimin konusudur” olacaktır. O bakımdan okulda öğretmenlerden önce evde anne baba, çocuk için en önemli “eğitici” olduklarının farkında olmalıdırlar.[/SIZE] [SIZE=3]Günümüz gelişim psikolojisi bilgileri de bu yargıyla uyum halindedir. Uzmanlar, çocuğun 0-7 yaş arasındaki eğitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiğini belirtmektedirler. Hele hele “el kadar çocuk ne anlar” anlayışı çok yanlış bir çıkarsamadır. Çünkü o hiçbir şeyden anlamadığını sandığımız çocuk bir yaşına kadarki dönemde anne ve babanın konuşmalarıyla, kelimeleriyle hafızasını doldurur. Sonra da yaşını tamamlamaya yakın hafızasına aldığı kelimeleri kullanmaya yeltenir. Telaffuzu kolay kelimelerle de bunu başarır.[/SIZE] [SIZE=3]Yine bu dönemde çocuğun konuşmaya başlamasının yanısıra, emeklemesi, düşe kalka yürüme egzersizleri yapması da daima bir “öğrenme faaliyeti” içinde olduğunun delilidir.[/SIZE] [SIZE=3]Öte yandan, çocuğun hayat boyu sürecek karakterinin kimi psikologlara göre ilk dört yaş, kimilerine göre ise ilk yedi yaşta şekillendiği hususu çok önemli bir tespittir. Hal böyle olunca, psikologlar tarafından “ahlâkî gelişmesi” şeklinde nitelenen inanç ve ahlâk kuralları çocuğa doğru biçimde verilmelidir. Çünkü bu kurallar iç kontrol gücü denilen vicdanın gelişmesini de beraberinde getirir. İç kontrol gücünün gelişimi demek, çocuğun kendi kendisini yönetme yeteneği demektir. Aile ve çevre faktörünün oluşturduğu dış kontrol gücü, iç kontrolün gelişmesine paralel olarak etkisini azaltır.[/SIZE] [SIZE=3]Çocuğun ilk yaşlarında konuşmayı kavramasından sonra dini duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir zeminde yürümesi için öğretilecek ilk şey, Peygamber Efendimizin emirleri doğrultusunda “Lâ ilâhe illallah” lafzı ya da cümlesi olmalıdır. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden bu gizemli ve ürpertili gerçekle hayata başlayan çocuk, o küçük yaşta büyük adımlara, yaratılış gayesine hazırlık için en ciddi başlangıç aşamasını geçmiş demektir. Aileler bu konuyu asla ihmal etmemelidirler.[/SIZE] [SIZE=3]Çocuğun hayata adım attığı, düşe kalka yürümesini öğrendiği ve yarım yapıldak kelimeleri telaffuz edip ailenin neşe kaynağı haline geldiği bu süreçten itibaren “oyun” da asla ihmal edilmemesi gereken bir eylemdir. Bu süreçte sevgili Peygamberimizin “Çocuğu olan çocuklaşsın” buyruğu ebeveyn tarafından ilke edinilmeli ve çocukları eğlendirmek, onlarla oyunlar oynamak için özel çaba sarf edilmelidir.[/SIZE] [SIZE=3]Çünkü oyun çocukların en sevdiği eylemdir. Anne babanın ve diğer aile bireylerinin çocukla oyun oynaması, çocukla aile fertleri arasındaki ilişkiler için sağlam bir zemin oluştururken, aynı zamanda çocuğun zekâsını geliştirip, psikolojik açıdan gelişimine de ciddi manada katkı yapacaktır. Biricik önderimiz olan Peygamber Efendimizin çocukları oynamaya, eğlendirmeye teşvik etmesinin yanı sıra, kendisinin de çocuklarla bizzat oynadığı, torunlarını omuzlarına ve sırtına bindirdiği, böylelikle onları güldürüp eğlendirmesi oyun konusunun önemini bütünüyle ortaya koymaktadır.[/SIZE] [SIZE=3]Çocuğun algılamasının arttığı, karakterinin şekillenmeye yüz tuttuğu bu dönemde çocuk, anne babanın yanında namaz ibadetiyle, dua ibadetiyle tanışacak ve onları gözlemleyecektir. Taklit yönteminin genel geçer olduğu bu dönemde anne ve baba çocuğa çok iyi bir örnek teşkil etmelidirler. Çocuğa dini eğitim vermede anne babanın örnek olmaması durumunda başarı şansı oldukça zayıftır. Çünkü çocuğa örnek teşkil edemeyen aile bireylerinin çocuğa dini eğitim vermesi mümkün olmadığı gibi, verse de etkili olamaz.[/SIZE] [SIZE=3]Din eğitim ve öğretiminde en ideal yöntem, çocukla birlikte ibadet etmek, ona anlayabildiği bir dille ibadetin önemini kavratıp, ibadete teşvik etmektir. Çocuğa eğitim ve öğretim sırasında onun psikolojik durumu gözden ırak tutulmamalıdır. Korkutucu örnekler yerine, ergenlik çağına değin biteviye sevdirici, teşvik edici örnekler verilmelidir.[/SIZE] [SIZE=3]Bu dönemde hoşgörü ve müsamaha etken unsurlar olarak öne çıkarılırken, çocukla olan iletişim beden diliyle güçlendirilmeli ve sevgi muhtevalı sözcüklerin albenisi kuşanılmalıdır. Sevgi içerikli kelimeler, güzel sözler, takdir ve iltifat yüklü kelimeler, çocuğun inançla olan bağlarının kavileşmesini sağlarken, çocuğun aileyle olan bağlarını da olumlu olarak etkileyecektir.[/SIZE] [SIZE=3]Ayrıca, ibadet sonrasında çocuğun başını okşamak, sırtını sıvazlamak, onu takdir dolu kelimelerle yüreklendirmek, daha çok manevi içerikli ödüllendirmelerdir. Bu ödüllendirme biçimi çocuğa özgüven, huzur ve inanç aşısının da etkili olmasını sağlayacaktır.[/SIZE] [SIZE=3]Sevgide dengeli olmak, bu nokta da önemli bir faktördür. En sevdiklerimizi çocuğunda sevmesi için aynı zamanda lüzumlu da bir hareket tarzıdır. Disiplinli sevgi şeklindeki bir vasat sevgi, ideal bir sevgi biçimidir. Çocuğun ilk mürebbiyeleri olan anne ve babalar verdikleri eğitimde, sevgi, anlayış, merhamet, düzen, disiplin gibi davranış şekillerini öne çıkarmalıdırlar.[/SIZE] [SIZE=3]Yine bu koşutta ebeveynler çocuğun yetiştirilmesi için seferber olurken, çocuklarının hayırlı bir evlat olası için yüce Yaratıcıya el açıp, yalvarıp yakarmayı da asla ihmal etmemelidirler. Tabii yakarışlarında “dünya hayatının süsü, meyvesi olan” çocuk nimetini kendilerine bahşettiği için şükran duygularını da mutlaka sunmalıdırlar.[/SIZE] [SIZE=3]Çocuğa temel eğitimin verildiği bu süreçte anne ve babalar birlikte hareket etmeli ve görevlerini ihmal etmedikleri gibi, asla birbirlerine de bırakmamalıdırlar. Taraflardan birinin bu sorumluluğu yüklenmekten kaçınması eğitimin yarı yarıya sekteye uğraması demektir. Deyim yerindeyse, çocuğun eğitimi bir tahterevalli oyunudur ve bu oyunda uçlarda anne baba otururken ortada çocuk durmaktadır. Bu oyun öylesine dengeli oynanmalıdır ki, taraflar birbirini ağdırmamalıdır.[/SIZE] [SIZE=3]Buraya kadarki izahlardan da anlaşılacağı üzere, çocuğun küçüklüğünden itibaren aile içinde kuvvetli bir iman dersi almalıdır. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, İslâmiyetin ve imanın erkânlarını ruhuna alması sonra çok zor olur, yabani düşer. Özellikle anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabani olur.”[/SIZE] [SIZE=3]Bu ifadelerden çıkarılacak önemli bir husus, gerçek dinî ibadetlerini yerine getirebilecek yaşa gelene kadar çocuğu yaptığı işlerden zevk alır halde tutmaktır. Maneviyat konusunda çocuk için başka her yerden daha çok, evde yaşadıkları önemlidir. Anne baba çocuklarına dinî bir şeyler anlatırken “yetişkin odaklı” değil, “çocuk odaklı” olmaya dikkat etmelidir. Başka bir ifadeyle çocuğa yetişkin gibi davranmalı, ama ondan yetişkin gibi davranması beklenmemelidir.[/SIZE] [SIZE=3]Bir diğer husus ise, anne baba ile okulda verilen eğitimin çocuk nezdinde “eğitimin bütünlüğünü bozucu” bir niteliğe dönüşmesine izin vermemektir. Yine Bediüzzaman’ın “okulda öğretmenlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine “Öğretmenleriniz bahsetmiyorsa da, her bir fen kendi lisanıyla Allah’tan bahseder. Onları dinleyiniz.” şeklindeki öğüdü bu çerçevede son derece manidardır. Laik eğitim anlayışında keskin çizgilerle birbirinden ayrılan dinî-dünyevî eğitim, din odaklı bakışta geçersizdir.[/SIZE] [SIZE=3]Dindar bir anne baba ya da öğretmen için, bir çocuğun namaz kılması da, gezegenler hakkında bilgi sahibi olması da, aynı dünya görüşünün izlerini taşımalıdır. Bu konuda kâinatın da, Kur’ân’ın da, Peygamber’in de aynı hakikati öğreten farklı öğreticiler oldukları sanırım konuyu açıklayıcı mahiyettedir. Söz gelimi, binlercesi içinden sadece bir örnek olarak, “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” Kur’ân âyetini, kâinatta cari olan gerçekler yalanlamaz. İkisi birbirine destek olurlar. Yine Kur’ân’ın övdüğü her bir hasleti Peygamber yaşantısında en kemal düzeyde tezahür ettirir.[/SIZE] [SIZE=3]İdeal din eğitiminin nihaî hedefine gelince, çocuğun kendisini yaratan, büyüten, besleyen ve terbiye eden Rabbini bilmesidir. Ev, okul ve toplum hep beraber bu hedefe ulaşması için çocuğa yardımcı olmalıdır. Bu yardım sırasında, çocuğa öğretilmek istenen konunun onun gelişim çağına uygun olup olmadığını göz önüne alınmalıdır.[/SIZE] [SIZE=3]Özellikle çocuğun ahlâkî gelişim basamakları, bu çerçevede son derece önem arzetmektedir. Ahlâkî gelişimin birinci basamağı, bebeklik dönemidir. Bu dönemde çocuğun doğru ve yanlış hissi, sadece iyi ve kötüyle ilgili ne hissettiğidir. İkinci basamak, çocuğun yeni yürümeye başladığı dönemdir ve çocuk bu dönemde de, başkalarının anlattıklarından “doğru” ve “yanlış”ı öğrenir. Okul öncesi yıllara denk gelen üçüncü basamakta ise, çocuk aile değerlerini, sanki kendi değerleriymiş gibi, içselleştirmeye başlar; ve kendi davranışlarının sonuçlarını algılamaya, anlamaya başlar.[/SIZE] [SIZE=3]Dördüncü basamak, 7-10 yaş dönemini kapsar. Bu dönemin ayırıcı özelliği, çocuğun anne babasının, öğretmenlerinin ve diğer yetişkinlerin yanılmazlığını sorgulamaya başlamasıdır. Çocukta güçlü bir “yapılmalı” ve “yapılmamalı” duygusu hakimdir. Ön ergenlik ve ergenlik yıllarını kapsayan beşinci basamağa gelen çocuk ise yetişkinlerden ziyade, arkadaşlarına önem verir ve arkadaş sistemi içinde farklı değer sistemlerini deneyerek, bunların içinde kendisi için en uygun olanını bulmaya gayret eder. Özellikle bu dönemde çocukların dini ve ahlaki değerleri bilen insanlara yönlendirmek ve onlarla arkadaşlık kurmalarını tavsiye etmek gerekir.[/SIZE] [SIZE=3]Anne baba açısından bakıldığında, çocuğun terbiye olacağı gelişim dönemleri daha farklı bir düzleme oturur. Anne baba ve eğiticiler açısından kaba bir tasnifle ifade edilirse, 0-6 yaş dönemi “telkin,” 7-10 yaş dönemi “teşvik,” 10-14 yaş dönemi “ikaz,” 14 yaş üzeri üzeri ise “müsamaha dönemi” olarak isimlendirilebilir.[/SIZE] [SIZE=3]Buna göre çocuğa ilk önce dini açıdan önemli ve en temel telkinler yapılır. Çocuğun kulağına ezan ve kamet okunması, konuşmaya başladığında “La ilahe illallah” sözünün söyletilmesi, telkin faaliyetleri arasında sayılabilir. Teşvik döneminde ise çocuğun namaz kılmaya özendirilmesi, doğru davranışları yapmaya yönlendirilmesi, az yemek yemeye veya arkadaşlarıyla paylaşmaya ikna edilmesi, teşvik döneminde yapılabileceklere örnek olarak verilebilir.[/SIZE] [SIZE=3]İkaz dönemi ise, çocuğun ergenlikten önceki son virajdır. Burada çocuk, yavaş yavaş aile otoritesinden kurtulmaya başlar. Kendi başına hareket etmeye özenir. Fakat yine de, duygularının etkisinden kurtulup iradesini tam olarak hakim kılamadığı için anne babasının zorlayıcı ve ikaz edici birtakım terbiye uygulamalarına muhatap olur. Küçük yaşlarda çocuğa abartılı şefkat göstermek ne kadar makul ise, bu dönemde biraz daha disiplini öne çıkarmak aynı oranda makuldur.[/SIZE] [SIZE=3]Son olarak, müsamaha dönemine geldiğinde artık karşımızda gerek bedenen gerekse aklen yetişkin kabul edilecek yaşa gelmiş bir genç durmaktadır. Bu genç, Peygamberimizin bu yaştaki gençleri askere almasında da görüleceği üzere, yetişkin kabul edilmelidir. Artık baskı gence fayda etmez. Ona ancak dostane ve müsamaha yoluyla yakınlaşılabilir ve faydalı olunabilir.[/SIZE] [SIZE=3]Tüm bu açıklamalardan şöyle bir sonuç çıkarmak doğru olur: İslâm’da din eğitimi hem bilinçli olmayı hem de büyük çaba göstermeyi gerektirir. Bu yolda en büyük sorumluluk da, herkesten önce anne babaya düşer.[/SIZE] [SIZE=3]Hilmi Orhan[/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAM VE AİLE
Çocuk Terbiyesi ve eğitimi
Eğitimde Peygamber Metodu
Üst
Alt