Eğitimde Peygamber Metodu

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Çocuklara Dini Eğitim Metotları Çocuğun Dini Eğitimi çocukta dini eğitim çocuk dini eğitim çocukların dini eğitimi dinen çocuk yetiştirme çocuklara dini öğretme dini eğitim islamieğitim,cocular için dini eğitim nasil olmali

Allah'ın, emir ve yasaklarını peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırmasının en önemli hikmetlerinden biri de peygamberlerin, insan olmaları hasebiyle, diğer insanların da izleyebileceği yolu göstermeleri ve o yolun işaretlerini pratik anlamda örneklerle göstermeleridir.
Medine ıslam Toplumu'nun mükemmelliğini göz önünde bulundurarak, 'hayırlı' bir toplum inşa etmek için insanüstü güçlere sahip olmak gerekmediğini anlamış oluyoruz.

  • cocuk-egitiminde-peygamber-metodu-medium-0.jpg

Önce kul, sonra resul olan Hz. Peygamber'in de modern bir toplumda yaşadığını, modern dünyanın bütün araçlarıyla onun da hanesine ve yaşantısına müdahale ettiğini fark ettiğimizde, bu yüzyılda içine düştüğümüz kıskaçtan kurtulmanın hem mümkün hem de kolay olduğunu da fark etmiş olacağız demektir. Hz. Peygamber'in ve arkadaşlarının kuşatıldığı dünyanın daha büyük sıkıntılarla dolu olduğunu kabul etmek zorundayız.

Yapılacak tek iş, daha büyük sıkıntıları ortadan kaldırabilen Hz. Peygamber'in mükemmel örnekliğini taklit etmek olacaktır. Hayatın her alanına ilişkin, onun yaşantısından ve duruşundan rol almak, "hayırlı bir ümmet'in yaşadığı bu yüzyılda, 'hayırlı bir toplum'un kurulmasını kolaylaştıracaktır.

Çocuk eğitimi, nikâhla başlar!

ıslami anlayışta, çocuk eğitiminin doğumun çok öncesinde, yani evlilik akdiyle başladığı kabul edilmektedir. Hz. Peygamber (sav)'ın eş seçimine yönelik "...Siz dindar olanını seçin" [Buhari, Tirmizi] buyurduğu hadis ve evlenecek adaylarda aranması istenilen denklik, tamamıyla gelecek nesiller için -doğacak çocuklar için- huzurlu bir eğitim ortamının oluşturulmasına yöneliktir.

Efendimiz (sav)'ın, Buhari'de, Müslim'de ve Tirmizi'de geçen fıtrat hadisleri de aynı düzlemde, çocuk eğitiminin evlilik öncesinde planlanması gerektiğini açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır. [Daha geniş bilgi için şu hadislere bakınız: Buhârî, Kader, Cenâiz, 80, 93; Müslim, Kader, 22, 23, 24, 25; Tirmizî, Kader]

Hamilelik döneminden itibaren, çocuğun geleceğini etkileyeceği düşüncesiyle, eşlerin helal-haram çizgisine daha fazla ehemmiyet göstermeleri de gerekmektedir.

Hz. Peygamber, dinleyicilerin durumunu dikkate alırdı!

Buhari'de geçen bir rivayette: Perşembe günleri vaaz eden ve kendisinden her gün nasihatte bulunması istenilen ıbn Mes'ûd: "Resûlullah (sav) bize bıkkınlık vermesinden kaygılanarak, vaaz için özel günler seçerdi." diyerek muhatabın psikolojik durumunu dikkate almış ve bu teklifi geri çevirmiştir. ıbn Mes'ud'dan öğrendiğimize göre, Allah Resulü (sav), muhataplarının ruhsal durumlarına dikkat ediyordu.

Çocuk için, bıkkınlık ve nefrete dönüşen eğitim sürecini sadece anne - babaların suçu olarak adlandırmak gerekiyor. Nitekim Efendimiz (sav) aynı zamanda: "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" buyurmaktadır. [Buhari] Birçok sahabi, iman esaslarını çocuklarına onların anlayabileceği dilde ve basitlikte öğretmiştir.

Konuşmaya başlayınca Kelime-i Tevhid'i öğretiniz!

Çocuk, ıslami inançla ilgili ilk bilgileri, ailede anne ve babası tarafından edinmelidir. Dini eğitim, çocuğun konuşmaya başladığı andan itibaren kademeli olarak verilmeye başlanmalıdır. "Resulullah (sav), Hâşim oğullarının çocukları düzgün konuşmaya başlayınca onlara ısrâ suresinin son ayetini yedi kez tekrarlatarak ezberletirdi." Efendimiz (sav)'ın: "Çocuklarınız düzgün konuşmaya başlayınca onlara (Lâ ilâhe illallah) Kelime-i tevhidi öğretin" [Beyhaki] hadisi, konuşmaya başlamasıyla birlikte çocuklara dini eğitimin verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Ebeveynler, çocuk psikolojisini iyi öğrenmeliler
Sadece çocuk eğitimi de değil, herhangi bir eğitimde hedefe ulaşmak için, eğitim alanın gerek ruh gerekse beden gelişimi, eğitimi verenler tarafından iyi tahlil edilmelidir. Aynı şekilde çocuk eğitiminde öncelikli iş, çocukların psikolojisini öğrenmekten geçiyor.

Çocuğun psikolojisine, zekâ gelişimine, ruhi durumuna dikkat eden bir eğitim anlayışı şüphesiz daha başarılı olacaktır. Anne babalar, hem konuşmalarında hem de uygulamalarında "ınsanlara derecelerine göre davranın" [Ebu Davud] hadisinin ifade ettiği ölçüyü gözetmek durumundadır. Hangi eğitimin, ne zaman, nasıl ve ne şekilde verileceğini iyi belirlemek, çocukları bıkkınlık ve ilgisizlikten koruyacaktır.


Çocuklara karşı müşfik olunmalıdır
Kur'an-ı Kerim'de, baba-oğul ilişkilerinin anlatıldığı birçok ayette, hitap şekillerinin "yavrucuğum, oğulcuğum" şeklinde olduğu görülmektedir. [Hud, 42; Yusuf, 5; Lokman, 13, 16, 17]

Yaşayan bir Kur'an olan Efendimiz (sav)'ın çocuklarına ve torunlarına hitap şekli de Kur'an'da belirtilen hitap şekillerinden farklı değildir. Sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (sav)'ın "Küçüklerimize sevgi / şefkat göstermeyen bizden değildir" [Ebu Davud] buyurmaktadır.
Çocuklarına ve torunlarına düşkün olan Efendimiz (sav), Buhari, Müslim, Tirmizi ve ıbn Mace'de nakledildiğine göre, torunlarını kucaklayıp bağrına basmış, öpüp koklamış ve böyle yapmamayı da duygusuzluk ve kabalık olarak ifadelendirmiştir. Allah'ın Resulü (sav), çocukları gördüğünde, onları sever, selam verir, nasıl olduklarını sorar, gönüllerini alır ve onlarla şakalaşırdı. Bazen kendi torunlarını bazen de başka çocukları, omzuna alarak toplumun karşısına çıkması [Taberani] ve onlara bir yetişkin gibi davranarak hastalıklarında ziyaret etmesi [Ebu Davud], Hz. Peygamber (sav)'ın çocuklara karşı sevgisini ve ilgisini anlatmaya yetecektir.

Anne-baba çocuklara örnek olmalıdır

Hangi kademede ve hangi alanda olursa olsun
eğiticilerin, muhataplarına kazandırmaya çalıştıkları davranış biçimlerini, önce kendi nefislerinde / üzerlerinde uygulamaları gerekmektedir. Eğitmenler ya da anne-babalar, anlattıklarını önce kendileri yaşamalılardır. Kur'an'ı Kerim'in birçok yerinde bu önemli ilkeye dikkat çekilmiş ve sorumlu olanların, başkalarına anlatırken kendilerini unutmamaları istenmiştir.

Hz. Peygamber (sav)'ın da hayatındaki en önemli gerçeklerden biri de budur ki, O, yaşamadığı hiçbir şeyi anlatmıyor idi. Anne-babaların da çocuk eğitiminde dikkat etmesi gereken en önemli hususların başında 'iyi örnek olma' gelmektedir.

Namaz ve oruç gibi temel ibadetlerden, helal-haram çizgisine uymaya, adalet ve hakkaniyet gibi evrensel değerlere, malıyla ve canıyla cihat etmeye kadar, çocuklara kazandırılmak istenen bütün değerlerin, önce anne ve baba bünyesinde yaşanması gerekmektedir.
Alıntı...

 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
çocuklarda din eğitimi nasıl olmalı

çocuklarda dini eğitim çocuklar için dini eğitim çocuk dini eğitim Çocuk ve Gençlerde Din ve Ahlak Eğitimi çocuklara Din Eğitimi Nasıl Verilmeli Çocuklarda Dini Eğitimin Önemi Çocuğa dini eğitim verilmesinde dikkat edilecek hususlar

Çocuklara dini ve ahlaki eğitimi nasıl vermeliyiz?

DİN EĞİTİMİ hakkında belki de ilk söylenecek şey, bu kavramın değişik çevrelerce değişik anlamlarda kullanıldığıdır. Bazıları, din eğitimi denince sadece okullarda ya da Kur’ân kurslarında verilen din eğitimini anlıyor. Böyle anlayınca da, çocuğa din eğitimi on beş yaşından sonra verilsin gibi kendince önerilerde bulunabiliyor. Fakat ideal din eğitimi bu tanımdan çok daha geniş bir çerçeveye sahiptir.

İslâm’da din eğitimi, bir açıdan bakılırsa çocuk doğduktan itibaren, bir açıdan bakarsanız ondan da önce, eş seçimiyle birlikte başlar. Bu eğitimi eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler.

Dinimize göre eğitim, ne sadece okul duvarları arasına ne sadece eve, ne de belli bir yaştan sonrasına hasredilen bir şeydir; daha çok “hayat boyu ve her yerde” bir niteliğe sahiptir.

Bu açıdan bakıldığında, çocuk doğduğu andan itibaren ona verilen her şey eğitim kapsamına girer. Onun emzirilmesi, altının temizlenmesi, kucağa alınması, sevilmesi bile bu eğitimin bir parçasıdır. Neyin eğitim olup olmadığıyla ilgili bir soruya dinin vereceği cevap, “Çocuğun duygularını, düşüncelerini, bedenî gelişimini, Rabbine olan yakınlığını, ileride olgun bir iman sahibi olup olmamasını etkileyecek her şey eğitimin konusudur” olacaktır. O bakımdan okulda öğretmenlerden önce evde anne baba, çocuk için en önemli “eğitici” olduklarının farkında olmalıdırlar.

Günümüz gelişim psikolojisi bilgileri de bu yargıyla uyum halindedir. Uzmanlar, çocuğun 0-7 yaş arasındaki eğitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiğini belirtmektedirler. Hele hele “el kadar çocuk ne anlar” anlayışı çok yanlış bir çıkarsamadır. Çünkü o hiçbir şeyden anlamadığını sandığımız çocuk bir yaşına kadarki dönemde anne ve babanın konuşmalarıyla, kelimeleriyle hafızasını doldurur. Sonra da yaşını tamamlamaya yakın hafızasına aldığı kelimeleri kullanmaya yeltenir. Telaffuzu kolay kelimelerle de bunu başarır.

Yine bu dönemde çocuğun konuşmaya başlamasının yanısıra, emeklemesi, düşe kalka yürüme egzersizleri yapması da daima bir “öğrenme faaliyeti” içinde olduğunun delilidir.

Öte yandan, çocuğun hayat boyu sürecek karakterinin kimi psikologlara göre ilk dört yaş, kimilerine göre ise ilk yedi yaşta şekillendiği hususu çok önemli bir tespittir. Hal böyle olunca, psikologlar tarafından “ahlâkî gelişmesi” şeklinde nitelenen inanç ve ahlâk kuralları çocuğa doğru biçimde verilmelidir. Çünkü bu kurallar iç kontrol gücü denilen vicdanın gelişmesini de beraberinde getirir. İç kontrol gücünün gelişimi demek, çocuğun kendi kendisini yönetme yeteneği demektir. Aile ve çevre faktörünün oluşturduğu dış kontrol gücü, iç kontrolün gelişmesine paralel olarak etkisini azaltır.

Çocuğun ilk yaşlarında konuşmayı kavramasından sonra dini duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir zeminde yürümesi için öğretilecek ilk şey, Peygamber Efendimizin emirleri doğrultusunda “Lâ ilâhe illallah” lafzı ya da cümlesi olmalıdır. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden bu gizemli ve ürpertili gerçekle hayata başlayan çocuk, o küçük yaşta büyük adımlara, yaratılış gayesine hazırlık için en ciddi başlangıç aşamasını geçmiş demektir. Aileler bu konuyu asla ihmal etmemelidirler.

Çocuğun hayata adım attığı, düşe kalka yürümesini öğrendiği ve yarım yapıldak kelimeleri telaffuz edip ailenin neşe kaynağı haline geldiği bu süreçten itibaren “oyun” da asla ihmal edilmemesi gereken bir eylemdir. Bu süreçte sevgili Peygamberimizin “Çocuğu olan çocuklaşsın” buyruğu ebeveyn tarafından ilke edinilmeli ve çocukları eğlendirmek, onlarla oyunlar oynamak için özel çaba sarf edilmelidir.

Çünkü oyun çocukların en sevdiği eylemdir. Anne babanın ve diğer aile bireylerinin çocukla oyun oynaması, çocukla aile fertleri arasındaki ilişkiler için sağlam bir zemin oluştururken, aynı zamanda çocuğun zekâsını geliştirip, psikolojik açıdan gelişimine de ciddi manada katkı yapacaktır. Biricik önderimiz olan Peygamber Efendimizin çocukları oynamaya, eğlendirmeye teşvik etmesinin yanı sıra, kendisinin de çocuklarla bizzat oynadığı, torunlarını omuzlarına ve sırtına bindirdiği, böylelikle onları güldürüp eğlendirmesi oyun konusunun önemini bütünüyle ortaya koymaktadır.

Çocuğun algılamasının arttığı, karakterinin şekillenmeye yüz tuttuğu bu dönemde çocuk, anne babanın yanında namaz ibadetiyle, dua ibadetiyle tanışacak ve onları gözlemleyecektir. Taklit yönteminin genel geçer olduğu bu dönemde anne ve baba çocuğa çok iyi bir örnek teşkil etmelidirler. Çocuğa dini eğitim vermede anne babanın örnek olmaması durumunda başarı şansı oldukça zayıftır. Çünkü çocuğa örnek teşkil edemeyen aile bireylerinin çocuğa dini eğitim vermesi mümkün olmadığı gibi, verse de etkili olamaz.

Din eğitim ve öğretiminde en ideal yöntem, çocukla birlikte ibadet etmek, ona anlayabildiği bir dille ibadetin önemini kavratıp, ibadete teşvik etmektir. Çocuğa eğitim ve öğretim sırasında onun psikolojik durumu gözden ırak tutulmamalıdır. Korkutucu örnekler yerine, ergenlik çağına değin biteviye sevdirici, teşvik edici örnekler verilmelidir.

Bu dönemde hoşgörü ve müsamaha etken unsurlar olarak öne çıkarılırken, çocukla olan iletişim beden diliyle güçlendirilmeli ve sevgi muhtevalı sözcüklerin albenisi kuşanılmalıdır. Sevgi içerikli kelimeler, güzel sözler, takdir ve iltifat yüklü kelimeler, çocuğun inançla olan bağlarının kavileşmesini sağlarken, çocuğun aileyle olan bağlarını da olumlu olarak etkileyecektir.

Ayrıca, ibadet sonrasında çocuğun başını okşamak, sırtını sıvazlamak, onu takdir dolu kelimelerle yüreklendirmek, daha çok manevi içerikli ödüllendirmelerdir. Bu ödüllendirme biçimi çocuğa özgüven, huzur ve inanç aşısının da etkili olmasını sağlayacaktır.

Sevgide dengeli olmak, bu nokta da önemli bir faktördür. En sevdiklerimizi çocuğunda sevmesi için aynı zamanda lüzumlu da bir hareket tarzıdır. Disiplinli sevgi şeklindeki bir vasat sevgi, ideal bir sevgi biçimidir. Çocuğun ilk mürebbiyeleri olan anne ve babalar verdikleri eğitimde, sevgi, anlayış, merhamet, düzen, disiplin gibi davranış şekillerini öne çıkarmalıdırlar.

Yine bu koşutta ebeveynler çocuğun yetiştirilmesi için seferber olurken, çocuklarının hayırlı bir evlat olası için yüce Yaratıcıya el açıp, yalvarıp yakarmayı da asla ihmal etmemelidirler. Tabii yakarışlarında “dünya hayatının süsü, meyvesi olan” çocuk nimetini kendilerine bahşettiği için şükran duygularını da mutlaka sunmalıdırlar.

Çocuğa temel eğitimin verildiği bu süreçte anne ve babalar birlikte hareket etmeli ve görevlerini ihmal etmedikleri gibi, asla birbirlerine de bırakmamalıdırlar. Taraflardan birinin bu sorumluluğu yüklenmekten kaçınması eğitimin yarı yarıya sekteye uğraması demektir. Deyim yerindeyse, çocuğun eğitimi bir tahterevalli oyunudur ve bu oyunda uçlarda anne baba otururken ortada çocuk durmaktadır. Bu oyun öylesine dengeli oynanmalıdır ki, taraflar birbirini ağdırmamalıdır.

Buraya kadarki izahlardan da anlaşılacağı üzere, çocuğun küçüklüğünden itibaren aile içinde kuvvetli bir iman dersi almalıdır. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, İslâmiyetin ve imanın erkânlarını ruhuna alması sonra çok zor olur, yabani düşer. Özellikle anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabani olur.”

Bu ifadelerden çıkarılacak önemli bir husus, gerçek dinî ibadetlerini yerine getirebilecek yaşa gelene kadar çocuğu yaptığı işlerden zevk alır halde tutmaktır. Maneviyat konusunda çocuk için başka her yerden daha çok, evde yaşadıkları önemlidir. Anne baba çocuklarına dinî bir şeyler anlatırken “yetişkin odaklı” değil, “çocuk odaklı” olmaya dikkat etmelidir. Başka bir ifadeyle çocuğa yetişkin gibi davranmalı, ama ondan yetişkin gibi davranması beklenmemelidir.

Bir diğer husus ise, anne baba ile okulda verilen eğitimin çocuk nezdinde “eğitimin bütünlüğünü bozucu” bir niteliğe dönüşmesine izin vermemektir. Yine Bediüzzaman’ın “okulda öğretmenlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine “Öğretmenleriniz bahsetmiyorsa da, her bir fen kendi lisanıyla Allah’tan bahseder. Onları dinleyiniz.” şeklindeki öğüdü bu çerçevede son derece manidardır. Laik eğitim anlayışında keskin çizgilerle birbirinden ayrılan dinî-dünyevî eğitim, din odaklı bakışta geçersizdir.

Dindar bir anne baba ya da öğretmen için, bir çocuğun namaz kılması da, gezegenler hakkında bilgi sahibi olması da, aynı dünya görüşünün izlerini taşımalıdır. Bu konuda kâinatın da, Kur’ân’ın da, Peygamber’in de aynı hakikati öğreten farklı öğreticiler oldukları sanırım konuyu açıklayıcı mahiyettedir. Söz gelimi, binlercesi içinden sadece bir örnek olarak, “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” Kur’ân âyetini, kâinatta cari olan gerçekler yalanlamaz. İkisi birbirine destek olurlar. Yine Kur’ân’ın övdüğü her bir hasleti Peygamber yaşantısında en kemal düzeyde tezahür ettirir.

İdeal din eğitiminin nihaî hedefine gelince, çocuğun kendisini yaratan, büyüten, besleyen ve terbiye eden Rabbini bilmesidir. Ev, okul ve toplum hep beraber bu hedefe ulaşması için çocuğa yardımcı olmalıdır. Bu yardım sırasında, çocuğa öğretilmek istenen konunun onun gelişim çağına uygun olup olmadığını göz önüne alınmalıdır.

Özellikle çocuğun ahlâkî gelişim basamakları, bu çerçevede son derece önem arzetmektedir. Ahlâkî gelişimin birinci basamağı, bebeklik dönemidir. Bu dönemde çocuğun doğru ve yanlış hissi, sadece iyi ve kötüyle ilgili ne hissettiğidir. İkinci basamak, çocuğun yeni yürümeye başladığı dönemdir ve çocuk bu dönemde de, başkalarının anlattıklarından “doğru” ve “yanlış”ı öğrenir. Okul öncesi yıllara denk gelen üçüncü basamakta ise, çocuk aile değerlerini, sanki kendi değerleriymiş gibi, içselleştirmeye başlar; ve kendi davranışlarının sonuçlarını algılamaya, anlamaya başlar.

Dördüncü basamak, 7-10 yaş dönemini kapsar. Bu dönemin ayırıcı özelliği, çocuğun anne babasının, öğretmenlerinin ve diğer yetişkinlerin yanılmazlığını sorgulamaya başlamasıdır. Çocukta güçlü bir “yapılmalı” ve “yapılmamalı” duygusu hakimdir. Ön ergenlik ve ergenlik yıllarını kapsayan beşinci basamağa gelen çocuk ise yetişkinlerden ziyade, arkadaşlarına önem verir ve arkadaş sistemi içinde farklı değer sistemlerini deneyerek, bunların içinde kendisi için en uygun olanını bulmaya gayret eder. Özellikle bu dönemde çocukların dini ve ahlaki değerleri bilen insanlara yönlendirmek ve onlarla arkadaşlık kurmalarını tavsiye etmek gerekir.

Anne baba açısından bakıldığında, çocuğun terbiye olacağı gelişim dönemleri daha farklı bir düzleme oturur. Anne baba ve eğiticiler açısından kaba bir tasnifle ifade edilirse, 0-6 yaş dönemi “telkin,” 7-10 yaş dönemi “teşvik,” 10-14 yaş dönemi “ikaz,” 14 yaş üzeri üzeri ise “müsamaha dönemi” olarak isimlendirilebilir.

Buna göre çocuğa ilk önce dini açıdan önemli ve en temel telkinler yapılır. Çocuğun kulağına ezan ve kamet okunması, konuşmaya başladığında “La ilahe illallah” sözünün söyletilmesi, telkin faaliyetleri arasında sayılabilir. Teşvik döneminde ise çocuğun namaz kılmaya özendirilmesi, doğru davranışları yapmaya yönlendirilmesi, az yemek yemeye veya arkadaşlarıyla paylaşmaya ikna edilmesi, teşvik döneminde yapılabileceklere örnek olarak verilebilir.

İkaz dönemi ise, çocuğun ergenlikten önceki son virajdır. Burada çocuk, yavaş yavaş aile otoritesinden kurtulmaya başlar. Kendi başına hareket etmeye özenir. Fakat yine de, duygularının etkisinden kurtulup iradesini tam olarak hakim kılamadığı için anne babasının zorlayıcı ve ikaz edici birtakım terbiye uygulamalarına muhatap olur. Küçük yaşlarda çocuğa abartılı şefkat göstermek ne kadar makul ise, bu dönemde biraz daha disiplini öne çıkarmak aynı oranda makuldur.

Son olarak, müsamaha dönemine geldiğinde artık karşımızda gerek bedenen gerekse aklen yetişkin kabul edilecek yaşa gelmiş bir genç durmaktadır. Bu genç, Peygamberimizin bu yaştaki gençleri askere almasında da görüleceği üzere, yetişkin kabul edilmelidir. Artık baskı gence fayda etmez. Ona ancak dostane ve müsamaha yoluyla yakınlaşılabilir ve faydalı olunabilir.

Tüm bu açıklamalardan şöyle bir sonuç çıkarmak doğru olur: İslâm’da din eğitimi hem bilinçli olmayı hem de büyük çaba göstermeyi gerektirir. Bu yolda en büyük sorumluluk da, herkesten önce anne babaya düşer.

Hilmi Orhan
 
Üst Alt