Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Bunları biliyormuyuz
Ebabil Kuşları
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="sevgisiz olmaz" data-source="post: 8651" data-attributes="member: 40"><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"><strong>EBABİL KUŞLARI</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Yemen, Habeşistan Krallığına bağlı bir valilikti. Kısa boylu, şekilsiz, hilekar ve ihtiraslı biri olan vali Ebrehe, eyaletinde yaşayan arapların her sene akın akın Kabe'yi ziyaret için Mekke'ye gitmelerine sinirleniyordu. Bu sebeple, bu koyu hırıstiyan, San'a şehrinde devrin en namlı mimar ve ustalarına gayet süslü gösterişli büyük bir kilise yaptırdı ve ismini "Kuleys" koydu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bunun ardından da Habeş Kralı'na mektup yazarak arapların şimdiden sonra hac için ancak "Kuleys"i ziyaret edebileceklerini; Mekke'ye gitme maksadıyla hiç kimseye izin vermeyeceğni zira bu yüzden ülkesinin büyük maddi zararlara uğrıdığını bildirdi... Böylece kralın da izin ve desteğini almıştı...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'nin kararı, az zamanda her tarafa yayıldı... Böyle bir engelleme niyeti Yemen'li arapları fena halde öfkelendirmişti. Nukayl isminde bir yerli, Kuleys kilisesine girerek orada ibadet ediyormuş gibi üç gün-üç gece kaldıktan sonra kimsenin olmadığı bir zamanda vurdu, kırdı, içeriyi harabeye çevirdi ve ihtiyacına yaparak kirletti ve kayıplara karıştı. Ebrehe ağır bir hakarete uğramıştı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bir grup arabın kaza sonucu çıkardığı yangınla kilisenin tahta bölmeleri de yanınca vali, iyice küplere bindi.. Ebrehe'nin intikam kararı işitilmemiş cinstendi..</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kabe'yi yıkıp yerle bir etmek, enkazı fillerle Yemen'e taşımak ve Mekkelileri esir almak için dörtbin Fil ve üçyüzbin Habeşliden kurulu ordusu ile harekete geçti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Düşmanın, Mukaddes Kabe'yi yıkmak üzere gelmekte olduğunu öğrenen Kureyşlilerin keyfi kaçmıştı. Bunun üzerine Mekke Emiri Abdülmuttalib, içlere su serpici şu kısa konuşmayı yaptı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Ey Kureyş kabilesi; endişeye kapılıp, huzurunuzu bozmayın!... Yemen ordusu gelip Kabe'yi yıkamaz; Kabe'nin sahibi vardır. Onu koruyacağından şüpheniz olmasın. Ama ferman-ı ilahi böyle ise kim mani olabilir?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, o günlerde gördüğü bazı rüyaları kendine göre tabir ederek böyle diyordu; ama aslında O'nun da kalbi rahat değildi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bir müddet sonra Mekke çevresine gelen düşman öncüleri, arapların koyun ve develerini alıp götürdüler. Götürülenler arasında Abdülmuttalib'in dörtyüz seçme devesi de bulunuyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Abdülmuttalib, düşmana elikolu bağlı teslim olmak için Kureyşli yiğitlerle beraber silahlanıp, pusatlanarak cins arap atlarına binip vakit kaybetmeden Sebir dağana çıktılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Dağda insanı hayret ve hayranlığa düşüren bir olay meydana gelid.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Adem aleyhisselam'dan beri aziz Peygamberimiz'in atalarının birinden diğerine geçe geçe en sonunda dedelerine ulaşan "Muhammed nur", Abdülmuttalib'in alnında ayın ondördü gibi parlayıp ışık saçmaya başladı. Öye ki bu parlak ışık aşağılarda gecenin karanlığana bürünen Mekke'nin üzerine kadar yayılıyordu. Nurun alnında yine bütün güzellği ile belirmesi üzerine, Abdülmuttalib, silah arkadaşlarına:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Dönün! dedi. Şehrimize gidiyoruz. Zafer bizimdir! Bu nur ne zaman alnımda işımışsa o dem düşmana</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">galip gelmişizdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Mekke önlerine gelmelerinden az zaman sonra Ebrehe, beldeyi teslim alıp, Kureyşlileri yerlerinden, yurtlarından sürüp atması için yardımcılarından biri komutasında asker gönderdi. Kureyş emiri Abdülmuttalib'le yaptığı görüşmede O'nun heybetinden komutanın aklı başından gitti, dili dolaştı ve olduğu yere yığıldı. Boğazlanan bir dana gibi böğürüyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Biraz sonra korkusu yatışan düşman komutanı, kendini toparlayınca yeri öptü ve Abdülmuttalibe:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Kureyş'in en üstünü olduğun besbelli. Buna bütün kalbimle inanıyor ve şahid oluyorum, dedi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">"Mekke fatihi" olmak hayali ile gelen Ebrehe'nin adamı, muhatabının nurlu yüzü ve ciddi halinden ürkmüştü. İşte şimdi yerlere kapanmış vaziyette böyle konuşuyordu.. Hiç bir şey yapamadan askerleri ile beraber yüzgeri edip oradan savuştular...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Abdülmuttalib, develeri istemek üzere Ebrehe'nin konakladığı Taif'e gitti. Mağrur kumandana Kureyş reisinin geldiğini haber verdiler. Ebrehe, Abdümuttalib'i görünce elinde olmayarak ayağa kalkıp baş köşeye oturttu ve ne istediğini sordu. Abdülmuttalib:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Adamların develerimi götürmüş; emir ver de iade etsinler!..dedi. Ebrehe:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Ben buraya Kabe'yi yıkmak için geldim!!! Bu mes'ele üzerinde hiç durmuyorsun da develerini istiyorsun! şeklinde konuşunca Abdülmuttalib, Valinin ne demek istediğini anlamıştı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Develer benim olduğu için istiyorum; Kabe ise "Allah'ın evi"dir. Yüce Allah, O'nu düşmanın şerrinden muhafaza eder, dedi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bu konuşmalar olurken Ebrehe'nin "Mahmude" ismindeki ak renkli, en gözde fili oraya getirilmişti. Diğer filler öğretildiği biçimde Ebrehe'ye bir takım bağlılık hareketleri yaptıkları halde bu hayvan böyle davranışlara hiç yanaşmadı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ak fil, Abdülmuttabib'i görünce deve gibi çöküp sevgi gösterisi yapmaya başladı. Filin hareketi şaşkınlık uyandırmıştı. Bir müddet herkes konuşmayı unutmuş gibi sustu. Allahü teala, dile gelmesine izin verince fil, açık bir ifade ile, Kureyş liderinde gördüğü "Son Peygambere ait nur"a selam verdiğini söyledi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe, develeri sahibine iade etti; fakat Abdülmuttalib'in "Mekke mallarının üçte birini verelim bizlerle uğraşmaktan vaz geçerek geri dönün" teklifini kabul etmedi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Teklifi reddedilen Mekke emiri, şehrine dönerek, Kabe'ye geldi ve kapının kulpundan tutarak yaklaşan tehlike için yana yana Allah'a yalvarmaya başladı. Düşman, Ebrehe'nin komutasında en önde meşhur ak fil olduğu halde sırtlarına süslü ve pahalı kumaşlar atılı filler, hücuma hazır askerlerle iyice Mekke'ye yaklaştı... Şehirde rahatsızlık son noktadaydı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Tam bu sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. "Mahmude" Mekke üzerine yürümüyordu. Halbuki Ebrehe, her harpte olduğu gibi bu defa da büyük işler başaracağını ümid etmişti. Hayvanı döğmelerine, üstünde değnekler kırmalarına, her yolu denemelerine rağmen adım attırmadılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Yemen ordusu bu mücadelede iken gökyüzü "Ebabil" denilen ve bu bölgede daha önce görülmemiş siyah renkli, yeşil boyunlu, ufak gagalı, uzun ayaklı dağ kırlangıçları ile doldu. Kuşların gagaları ile ayaklarında nohuttan küçük mercimekten büyük taşlar vardı ve her taştan bir düşmanın ismi yazılışdı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kafileler halinde gelerek önce Kabe-i Şerif'in etrafında uçup tavaf yaptılar, sonra düşmanı taş yağmuruna tutmaya başladılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kuşlar, taşı yukarıdan bıraktıça isabet alan askerin tepesinden girip ayağından çıkarak onu hemen öldürüyordu. Hatta süvari olanların atları ile beraber canı çıkıyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">İstilacı orduda müthiş bir bocgun başladı. Etleri lime lime dökülerek ölüyor; Ebrehe de içlerinde olduğu halde perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçıyorlardı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Fakat, düşmanı havadan takip ederek kovalayan bu minik kuşlar, firarilerin de çoğunu öldürdü. Kaçanlardan bir kısmı yollarda telef olmuş; kurtulanlar anca yemen'de nefe alabilmişti. Mağrur Ebrehe başşehir San'a'ya varabildi ama cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Parmak uçlarından kan ve irin akıyordu. Parmakları çürüyüp düştü ve bir müddet sonra yüreği çatlayarak feci şekilde öldü.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'nin yardımcısı ise kaça kaça ta Habeşistan'a gelmiş, olanları bir bir krala hikaye ediyodu. Kral:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Bunlar ne biçim kuşlarmış ki hep seçme askerleri öldürmüş? diye hayretini açıklarken bir kuş vali muavininin başı üstünde dönmeye başladı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-İşte, dedi adam, bu kuşlardan, bu kuşlardan!.. Cümleyi yeni bitirmişti ki, o da bir Ebabilin attığı taşla oracıkta öldü...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Binlerce asker ve Mahmude'den başka bütün filler ölmüştü. Birkaç gün sonra insan ölüsü ve hayvan leşleri dayanılmaz bis bir koku yaymaya başladı. Mekke yaşanmaz olmuştu. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Kabe'ye giderek Cenab-ı Hakka bu kokudan kurtulmak için dua etti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Duanın peşinden öyle müthiş bir yağmur yağdı ki ırmaklar gibi kabaran seller, ceset ve leşleri alıp götürdü.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kureyş kabilesi, doğumuna iki ay kadar bir zaman kala iki cihanın baş tacı Sevgili Peygamberimiz'in Allah katındaki eşsiz hatırından dolayı büyük bir düşman tehlikesini atlattığı gibi, kaçan ordunun geride bıraktığı mallara da ganimet olarak sahip olmuştu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'den sonra iki oğlu yerine valilik yapmışsa da bu saltanat, kısa sürmüş ve tacı tahtı batıp gitmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Araplar, bu vak'anın geçtiği tarihe "Fil yılı" ismini vermiş ve Kureyş'in Allah indinde makbul olduğuna kanaat getirerek bu kabileye ilişmemeye başlamıştı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Yemen, Habeşistan Krallığına bağlı bir valilikti. Kısa boylu, şekilsiz, hilekar ve ihtiraslı biri olan vali Ebrehe, eyaletinde yaşayan arapların her sene akın akın Kabe'yi ziyaret için Mekke'ye gitmelerine sinirleniyordu. Bu sebeple, bu koyu hırıstiyan, San'a şehrinde devrin en namlı mimar ve ustalarına gayet süslü gösterişli büyük bir kilise yaptırdı ve ismini "Kuleys" koydu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bunun ardından da Habeş Kralı'na mektup yazarak arapların şimdiden sonra hac için ancak "Kuleys"i ziyaret edebileceklerini; Mekke'ye gitme maksadıyla hiç kimseye izin vermeyeceğni zira bu yüzden ülkesinin büyük maddi zararlara uğrıdığını bildirdi... Böylece kralın da izin ve desteğini almıştı...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'nin kararı, az zamanda her tarafa yayıldı... Böyle bir engelleme niyeti Yemen'li arapları fena halde öfkelendirmişti. Nukayl isminde bir yerli, Kuleys kilisesine girerek orada ibadet ediyormuş gibi üç gün-üç gece kaldıktan sonra kimsenin olmadığı bir zamanda vurdu, kırdı, içeriyi harabeye çevirdi ve ihtiyacına yaparak kirletti ve kayıplara karıştı. Ebrehe ağır bir hakarete uğramıştı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bir grup arabın kaza sonucu çıkardığı yangınla kilisenin tahta bölmeleri de yanınca vali, iyice küplere bindi.. Ebrehe'nin intikam kararı işitilmemiş cinstendi..</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kabe'yi yıkıp yerle bir etmek, enkazı fillerle Yemen'e taşımak ve Mekkelileri esir almak için dörtbin Fil ve üçyüzbin Habeşliden kurulu ordusu ile harekete geçti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Düşmanın, Mukaddes Kabe'yi yıkmak üzere gelmekte olduğunu öğrenen Kureyşlilerin keyfi kaçmıştı. Bunun üzerine Mekke Emiri Abdülmuttalib, içlere su serpici şu kısa konuşmayı yaptı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Ey Kureyş kabilesi; endişeye kapılıp, huzurunuzu bozmayın!... Yemen ordusu gelip Kabe'yi yıkamaz; Kabe'nin sahibi vardır. Onu koruyacağından şüpheniz olmasın. Ama ferman-ı ilahi böyle ise kim mani olabilir?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, o günlerde gördüğü bazı rüyaları kendine göre tabir ederek böyle diyordu; ama aslında O'nun da kalbi rahat değildi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bir müddet sonra Mekke çevresine gelen düşman öncüleri, arapların koyun ve develerini alıp götürdüler. Götürülenler arasında Abdülmuttalib'in dörtyüz seçme devesi de bulunuyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Abdülmuttalib, düşmana elikolu bağlı teslim olmak için Kureyşli yiğitlerle beraber silahlanıp, pusatlanarak cins arap atlarına binip vakit kaybetmeden Sebir dağana çıktılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Dağda insanı hayret ve hayranlığa düşüren bir olay meydana gelid.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Adem aleyhisselam'dan beri aziz Peygamberimiz'in atalarının birinden diğerine geçe geçe en sonunda dedelerine ulaşan "Muhammed nur", Abdülmuttalib'in alnında ayın ondördü gibi parlayıp ışık saçmaya başladı. Öye ki bu parlak ışık aşağılarda gecenin karanlığana bürünen Mekke'nin üzerine kadar yayılıyordu. Nurun alnında yine bütün güzellği ile belirmesi üzerine, Abdülmuttalib, silah arkadaşlarına:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Dönün! dedi. Şehrimize gidiyoruz. Zafer bizimdir! Bu nur ne zaman alnımda işımışsa o dem düşmana</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">galip gelmişizdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Mekke önlerine gelmelerinden az zaman sonra Ebrehe, beldeyi teslim alıp, Kureyşlileri yerlerinden, yurtlarından sürüp atması için yardımcılarından biri komutasında asker gönderdi. Kureyş emiri Abdülmuttalib'le yaptığı görüşmede O'nun heybetinden komutanın aklı başından gitti, dili dolaştı ve olduğu yere yığıldı. Boğazlanan bir dana gibi böğürüyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Biraz sonra korkusu yatışan düşman komutanı, kendini toparlayınca yeri öptü ve Abdülmuttalibe:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Kureyş'in en üstünü olduğun besbelli. Buna bütün kalbimle inanıyor ve şahid oluyorum, dedi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">"Mekke fatihi" olmak hayali ile gelen Ebrehe'nin adamı, muhatabının nurlu yüzü ve ciddi halinden ürkmüştü. İşte şimdi yerlere kapanmış vaziyette böyle konuşuyordu.. Hiç bir şey yapamadan askerleri ile beraber yüzgeri edip oradan savuştular...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Abdülmuttalib, develeri istemek üzere Ebrehe'nin konakladığı Taif'e gitti. Mağrur kumandana Kureyş reisinin geldiğini haber verdiler. Ebrehe, Abdümuttalib'i görünce elinde olmayarak ayağa kalkıp baş köşeye oturttu ve ne istediğini sordu. Abdülmuttalib:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Adamların develerimi götürmüş; emir ver de iade etsinler!..dedi. Ebrehe:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Ben buraya Kabe'yi yıkmak için geldim!!! Bu mes'ele üzerinde hiç durmuyorsun da develerini istiyorsun! şeklinde konuşunca Abdülmuttalib, Valinin ne demek istediğini anlamıştı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Develer benim olduğu için istiyorum; Kabe ise "Allah'ın evi"dir. Yüce Allah, O'nu düşmanın şerrinden muhafaza eder, dedi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Bu konuşmalar olurken Ebrehe'nin "Mahmude" ismindeki ak renkli, en gözde fili oraya getirilmişti. Diğer filler öğretildiği biçimde Ebrehe'ye bir takım bağlılık hareketleri yaptıkları halde bu hayvan böyle davranışlara hiç yanaşmadı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ak fil, Abdülmuttabib'i görünce deve gibi çöküp sevgi gösterisi yapmaya başladı. Filin hareketi şaşkınlık uyandırmıştı. Bir müddet herkes konuşmayı unutmuş gibi sustu. Allahü teala, dile gelmesine izin verince fil, açık bir ifade ile, Kureyş liderinde gördüğü "Son Peygambere ait nur"a selam verdiğini söyledi...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe, develeri sahibine iade etti; fakat Abdülmuttalib'in "Mekke mallarının üçte birini verelim bizlerle uğraşmaktan vaz geçerek geri dönün" teklifini kabul etmedi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Teklifi reddedilen Mekke emiri, şehrine dönerek, Kabe'ye geldi ve kapının kulpundan tutarak yaklaşan tehlike için yana yana Allah'a yalvarmaya başladı. Düşman, Ebrehe'nin komutasında en önde meşhur ak fil olduğu halde sırtlarına süslü ve pahalı kumaşlar atılı filler, hücuma hazır askerlerle iyice Mekke'ye yaklaştı... Şehirde rahatsızlık son noktadaydı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Tam bu sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. "Mahmude" Mekke üzerine yürümüyordu. Halbuki Ebrehe, her harpte olduğu gibi bu defa da büyük işler başaracağını ümid etmişti. Hayvanı döğmelerine, üstünde değnekler kırmalarına, her yolu denemelerine rağmen adım attırmadılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Yemen ordusu bu mücadelede iken gökyüzü "Ebabil" denilen ve bu bölgede daha önce görülmemiş siyah renkli, yeşil boyunlu, ufak gagalı, uzun ayaklı dağ kırlangıçları ile doldu. Kuşların gagaları ile ayaklarında nohuttan küçük mercimekten büyük taşlar vardı ve her taştan bir düşmanın ismi yazılışdı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kafileler halinde gelerek önce Kabe-i Şerif'in etrafında uçup tavaf yaptılar, sonra düşmanı taş yağmuruna tutmaya başladılar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kuşlar, taşı yukarıdan bıraktıça isabet alan askerin tepesinden girip ayağından çıkarak onu hemen öldürüyordu. Hatta süvari olanların atları ile beraber canı çıkıyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">İstilacı orduda müthiş bir bocgun başladı. Etleri lime lime dökülerek ölüyor; Ebrehe de içlerinde olduğu halde perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçıyorlardı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Fakat, düşmanı havadan takip ederek kovalayan bu minik kuşlar, firarilerin de çoğunu öldürdü. Kaçanlardan bir kısmı yollarda telef olmuş; kurtulanlar anca yemen'de nefe alabilmişti. Mağrur Ebrehe başşehir San'a'ya varabildi ama cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Parmak uçlarından kan ve irin akıyordu. Parmakları çürüyüp düştü ve bir müddet sonra yüreği çatlayarak feci şekilde öldü.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'nin yardımcısı ise kaça kaça ta Habeşistan'a gelmiş, olanları bir bir krala hikaye ediyodu. Kral:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-Bunlar ne biçim kuşlarmış ki hep seçme askerleri öldürmüş? diye hayretini açıklarken bir kuş vali muavininin başı üstünde dönmeye başladı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">-İşte, dedi adam, bu kuşlardan, bu kuşlardan!.. Cümleyi yeni bitirmişti ki, o da bir Ebabilin attığı taşla oracıkta öldü...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Binlerce asker ve Mahmude'den başka bütün filler ölmüştü. Birkaç gün sonra insan ölüsü ve hayvan leşleri dayanılmaz bis bir koku yaymaya başladı. Mekke yaşanmaz olmuştu. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Kabe'ye giderek Cenab-ı Hakka bu kokudan kurtulmak için dua etti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Duanın peşinden öyle müthiş bir yağmur yağdı ki ırmaklar gibi kabaran seller, ceset ve leşleri alıp götürdü.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Kureyş kabilesi, doğumuna iki ay kadar bir zaman kala iki cihanın baş tacı Sevgili Peygamberimiz'in Allah katındaki eşsiz hatırından dolayı büyük bir düşman tehlikesini atlattığı gibi, kaçan ordunun geride bıraktığı mallara da ganimet olarak sahip olmuştu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Ebrehe'den sonra iki oğlu yerine valilik yapmışsa da bu saltanat, kısa sürmüş ve tacı tahtı batıp gitmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">Araplar, bu vak'anın geçtiği tarihe "Fil yılı" ismini vermiş ve Kureyş'in Allah indinde makbul olduğuna kanaat getirerek bu kabileye ilişmemeye başlamıştı. </span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="sevgisiz olmaz, post: 8651, member: 40"] [FONT=Verdana][SIZE=3][B]EBABİL KUŞLARI[/B] Yemen, Habeşistan Krallığına bağlı bir valilikti. Kısa boylu, şekilsiz, hilekar ve ihtiraslı biri olan vali Ebrehe, eyaletinde yaşayan arapların her sene akın akın Kabe'yi ziyaret için Mekke'ye gitmelerine sinirleniyordu. Bu sebeple, bu koyu hırıstiyan, San'a şehrinde devrin en namlı mimar ve ustalarına gayet süslü gösterişli büyük bir kilise yaptırdı ve ismini "Kuleys" koydu. Bunun ardından da Habeş Kralı'na mektup yazarak arapların şimdiden sonra hac için ancak "Kuleys"i ziyaret edebileceklerini; Mekke'ye gitme maksadıyla hiç kimseye izin vermeyeceğni zira bu yüzden ülkesinin büyük maddi zararlara uğrıdığını bildirdi... Böylece kralın da izin ve desteğini almıştı... Ebrehe'nin kararı, az zamanda her tarafa yayıldı... Böyle bir engelleme niyeti Yemen'li arapları fena halde öfkelendirmişti. Nukayl isminde bir yerli, Kuleys kilisesine girerek orada ibadet ediyormuş gibi üç gün-üç gece kaldıktan sonra kimsenin olmadığı bir zamanda vurdu, kırdı, içeriyi harabeye çevirdi ve ihtiyacına yaparak kirletti ve kayıplara karıştı. Ebrehe ağır bir hakarete uğramıştı. Bir grup arabın kaza sonucu çıkardığı yangınla kilisenin tahta bölmeleri de yanınca vali, iyice küplere bindi.. Ebrehe'nin intikam kararı işitilmemiş cinstendi.. Kabe'yi yıkıp yerle bir etmek, enkazı fillerle Yemen'e taşımak ve Mekkelileri esir almak için dörtbin Fil ve üçyüzbin Habeşliden kurulu ordusu ile harekete geçti. Düşmanın, Mukaddes Kabe'yi yıkmak üzere gelmekte olduğunu öğrenen Kureyşlilerin keyfi kaçmıştı. Bunun üzerine Mekke Emiri Abdülmuttalib, içlere su serpici şu kısa konuşmayı yaptı: -Ey Kureyş kabilesi; endişeye kapılıp, huzurunuzu bozmayın!... Yemen ordusu gelip Kabe'yi yıkamaz; Kabe'nin sahibi vardır. Onu koruyacağından şüpheniz olmasın. Ama ferman-ı ilahi böyle ise kim mani olabilir? Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, o günlerde gördüğü bazı rüyaları kendine göre tabir ederek böyle diyordu; ama aslında O'nun da kalbi rahat değildi... Bir müddet sonra Mekke çevresine gelen düşman öncüleri, arapların koyun ve develerini alıp götürdüler. Götürülenler arasında Abdülmuttalib'in dörtyüz seçme devesi de bulunuyordu. Abdülmuttalib, düşmana elikolu bağlı teslim olmak için Kureyşli yiğitlerle beraber silahlanıp, pusatlanarak cins arap atlarına binip vakit kaybetmeden Sebir dağana çıktılar. Dağda insanı hayret ve hayranlığa düşüren bir olay meydana gelid. Adem aleyhisselam'dan beri aziz Peygamberimiz'in atalarının birinden diğerine geçe geçe en sonunda dedelerine ulaşan "Muhammed nur", Abdülmuttalib'in alnında ayın ondördü gibi parlayıp ışık saçmaya başladı. Öye ki bu parlak ışık aşağılarda gecenin karanlığana bürünen Mekke'nin üzerine kadar yayılıyordu. Nurun alnında yine bütün güzellği ile belirmesi üzerine, Abdülmuttalib, silah arkadaşlarına: -Dönün! dedi. Şehrimize gidiyoruz. Zafer bizimdir! Bu nur ne zaman alnımda işımışsa o dem düşmana galip gelmişizdir. Mekke önlerine gelmelerinden az zaman sonra Ebrehe, beldeyi teslim alıp, Kureyşlileri yerlerinden, yurtlarından sürüp atması için yardımcılarından biri komutasında asker gönderdi. Kureyş emiri Abdülmuttalib'le yaptığı görüşmede O'nun heybetinden komutanın aklı başından gitti, dili dolaştı ve olduğu yere yığıldı. Boğazlanan bir dana gibi böğürüyordu. Biraz sonra korkusu yatışan düşman komutanı, kendini toparlayınca yeri öptü ve Abdülmuttalibe: -Kureyş'in en üstünü olduğun besbelli. Buna bütün kalbimle inanıyor ve şahid oluyorum, dedi... "Mekke fatihi" olmak hayali ile gelen Ebrehe'nin adamı, muhatabının nurlu yüzü ve ciddi halinden ürkmüştü. İşte şimdi yerlere kapanmış vaziyette böyle konuşuyordu.. Hiç bir şey yapamadan askerleri ile beraber yüzgeri edip oradan savuştular... Abdülmuttalib, develeri istemek üzere Ebrehe'nin konakladığı Taif'e gitti. Mağrur kumandana Kureyş reisinin geldiğini haber verdiler. Ebrehe, Abdümuttalib'i görünce elinde olmayarak ayağa kalkıp baş köşeye oturttu ve ne istediğini sordu. Abdülmuttalib: -Adamların develerimi götürmüş; emir ver de iade etsinler!..dedi. Ebrehe: -Ben buraya Kabe'yi yıkmak için geldim!!! Bu mes'ele üzerinde hiç durmuyorsun da develerini istiyorsun! şeklinde konuşunca Abdülmuttalib, Valinin ne demek istediğini anlamıştı: -Develer benim olduğu için istiyorum; Kabe ise "Allah'ın evi"dir. Yüce Allah, O'nu düşmanın şerrinden muhafaza eder, dedi. Bu konuşmalar olurken Ebrehe'nin "Mahmude" ismindeki ak renkli, en gözde fili oraya getirilmişti. Diğer filler öğretildiği biçimde Ebrehe'ye bir takım bağlılık hareketleri yaptıkları halde bu hayvan böyle davranışlara hiç yanaşmadı. Ak fil, Abdülmuttabib'i görünce deve gibi çöküp sevgi gösterisi yapmaya başladı. Filin hareketi şaşkınlık uyandırmıştı. Bir müddet herkes konuşmayı unutmuş gibi sustu. Allahü teala, dile gelmesine izin verince fil, açık bir ifade ile, Kureyş liderinde gördüğü "Son Peygambere ait nur"a selam verdiğini söyledi... Ebrehe, develeri sahibine iade etti; fakat Abdülmuttalib'in "Mekke mallarının üçte birini verelim bizlerle uğraşmaktan vaz geçerek geri dönün" teklifini kabul etmedi. Teklifi reddedilen Mekke emiri, şehrine dönerek, Kabe'ye geldi ve kapının kulpundan tutarak yaklaşan tehlike için yana yana Allah'a yalvarmaya başladı. Düşman, Ebrehe'nin komutasında en önde meşhur ak fil olduğu halde sırtlarına süslü ve pahalı kumaşlar atılı filler, hücuma hazır askerlerle iyice Mekke'ye yaklaştı... Şehirde rahatsızlık son noktadaydı. Tam bu sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. "Mahmude" Mekke üzerine yürümüyordu. Halbuki Ebrehe, her harpte olduğu gibi bu defa da büyük işler başaracağını ümid etmişti. Hayvanı döğmelerine, üstünde değnekler kırmalarına, her yolu denemelerine rağmen adım attırmadılar. Yemen ordusu bu mücadelede iken gökyüzü "Ebabil" denilen ve bu bölgede daha önce görülmemiş siyah renkli, yeşil boyunlu, ufak gagalı, uzun ayaklı dağ kırlangıçları ile doldu. Kuşların gagaları ile ayaklarında nohuttan küçük mercimekten büyük taşlar vardı ve her taştan bir düşmanın ismi yazılışdı. Kafileler halinde gelerek önce Kabe-i Şerif'in etrafında uçup tavaf yaptılar, sonra düşmanı taş yağmuruna tutmaya başladılar. Kuşlar, taşı yukarıdan bıraktıça isabet alan askerin tepesinden girip ayağından çıkarak onu hemen öldürüyordu. Hatta süvari olanların atları ile beraber canı çıkıyordu. İstilacı orduda müthiş bir bocgun başladı. Etleri lime lime dökülerek ölüyor; Ebrehe de içlerinde olduğu halde perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçıyorlardı. Fakat, düşmanı havadan takip ederek kovalayan bu minik kuşlar, firarilerin de çoğunu öldürdü. Kaçanlardan bir kısmı yollarda telef olmuş; kurtulanlar anca yemen'de nefe alabilmişti. Mağrur Ebrehe başşehir San'a'ya varabildi ama cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Parmak uçlarından kan ve irin akıyordu. Parmakları çürüyüp düştü ve bir müddet sonra yüreği çatlayarak feci şekilde öldü. Ebrehe'nin yardımcısı ise kaça kaça ta Habeşistan'a gelmiş, olanları bir bir krala hikaye ediyodu. Kral: -Bunlar ne biçim kuşlarmış ki hep seçme askerleri öldürmüş? diye hayretini açıklarken bir kuş vali muavininin başı üstünde dönmeye başladı. -İşte, dedi adam, bu kuşlardan, bu kuşlardan!.. Cümleyi yeni bitirmişti ki, o da bir Ebabilin attığı taşla oracıkta öldü... Binlerce asker ve Mahmude'den başka bütün filler ölmüştü. Birkaç gün sonra insan ölüsü ve hayvan leşleri dayanılmaz bis bir koku yaymaya başladı. Mekke yaşanmaz olmuştu. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Kabe'ye giderek Cenab-ı Hakka bu kokudan kurtulmak için dua etti. Duanın peşinden öyle müthiş bir yağmur yağdı ki ırmaklar gibi kabaran seller, ceset ve leşleri alıp götürdü. Kureyş kabilesi, doğumuna iki ay kadar bir zaman kala iki cihanın baş tacı Sevgili Peygamberimiz'in Allah katındaki eşsiz hatırından dolayı büyük bir düşman tehlikesini atlattığı gibi, kaçan ordunun geride bıraktığı mallara da ganimet olarak sahip olmuştu. Ebrehe'den sonra iki oğlu yerine valilik yapmışsa da bu saltanat, kısa sürmüş ve tacı tahtı batıp gitmiştir. Araplar, bu vak'anın geçtiği tarihe "Fil yılı" ismini vermiş ve Kureyş'in Allah indinde makbul olduğuna kanaat getirerek bu kabileye ilişmemeye başlamıştı. Yemen, Habeşistan Krallığına bağlı bir valilikti. Kısa boylu, şekilsiz, hilekar ve ihtiraslı biri olan vali Ebrehe, eyaletinde yaşayan arapların her sene akın akın Kabe'yi ziyaret için Mekke'ye gitmelerine sinirleniyordu. Bu sebeple, bu koyu hırıstiyan, San'a şehrinde devrin en namlı mimar ve ustalarına gayet süslü gösterişli büyük bir kilise yaptırdı ve ismini "Kuleys" koydu. Bunun ardından da Habeş Kralı'na mektup yazarak arapların şimdiden sonra hac için ancak "Kuleys"i ziyaret edebileceklerini; Mekke'ye gitme maksadıyla hiç kimseye izin vermeyeceğni zira bu yüzden ülkesinin büyük maddi zararlara uğrıdığını bildirdi... Böylece kralın da izin ve desteğini almıştı... Ebrehe'nin kararı, az zamanda her tarafa yayıldı... Böyle bir engelleme niyeti Yemen'li arapları fena halde öfkelendirmişti. Nukayl isminde bir yerli, Kuleys kilisesine girerek orada ibadet ediyormuş gibi üç gün-üç gece kaldıktan sonra kimsenin olmadığı bir zamanda vurdu, kırdı, içeriyi harabeye çevirdi ve ihtiyacına yaparak kirletti ve kayıplara karıştı. Ebrehe ağır bir hakarete uğramıştı. Bir grup arabın kaza sonucu çıkardığı yangınla kilisenin tahta bölmeleri de yanınca vali, iyice küplere bindi.. Ebrehe'nin intikam kararı işitilmemiş cinstendi.. Kabe'yi yıkıp yerle bir etmek, enkazı fillerle Yemen'e taşımak ve Mekkelileri esir almak için dörtbin Fil ve üçyüzbin Habeşliden kurulu ordusu ile harekete geçti. Düşmanın, Mukaddes Kabe'yi yıkmak üzere gelmekte olduğunu öğrenen Kureyşlilerin keyfi kaçmıştı. Bunun üzerine Mekke Emiri Abdülmuttalib, içlere su serpici şu kısa konuşmayı yaptı: -Ey Kureyş kabilesi; endişeye kapılıp, huzurunuzu bozmayın!... Yemen ordusu gelip Kabe'yi yıkamaz; Kabe'nin sahibi vardır. Onu koruyacağından şüpheniz olmasın. Ama ferman-ı ilahi böyle ise kim mani olabilir? Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, o günlerde gördüğü bazı rüyaları kendine göre tabir ederek böyle diyordu; ama aslında O'nun da kalbi rahat değildi... Bir müddet sonra Mekke çevresine gelen düşman öncüleri, arapların koyun ve develerini alıp götürdüler. Götürülenler arasında Abdülmuttalib'in dörtyüz seçme devesi de bulunuyordu. Abdülmuttalib, düşmana elikolu bağlı teslim olmak için Kureyşli yiğitlerle beraber silahlanıp, pusatlanarak cins arap atlarına binip vakit kaybetmeden Sebir dağana çıktılar. Dağda insanı hayret ve hayranlığa düşüren bir olay meydana gelid. Adem aleyhisselam'dan beri aziz Peygamberimiz'in atalarının birinden diğerine geçe geçe en sonunda dedelerine ulaşan "Muhammed nur", Abdülmuttalib'in alnında ayın ondördü gibi parlayıp ışık saçmaya başladı. Öye ki bu parlak ışık aşağılarda gecenin karanlığana bürünen Mekke'nin üzerine kadar yayılıyordu. Nurun alnında yine bütün güzellği ile belirmesi üzerine, Abdülmuttalib, silah arkadaşlarına: -Dönün! dedi. Şehrimize gidiyoruz. Zafer bizimdir! Bu nur ne zaman alnımda işımışsa o dem düşmana galip gelmişizdir. Mekke önlerine gelmelerinden az zaman sonra Ebrehe, beldeyi teslim alıp, Kureyşlileri yerlerinden, yurtlarından sürüp atması için yardımcılarından biri komutasında asker gönderdi. Kureyş emiri Abdülmuttalib'le yaptığı görüşmede O'nun heybetinden komutanın aklı başından gitti, dili dolaştı ve olduğu yere yığıldı. Boğazlanan bir dana gibi böğürüyordu. Biraz sonra korkusu yatışan düşman komutanı, kendini toparlayınca yeri öptü ve Abdülmuttalibe: -Kureyş'in en üstünü olduğun besbelli. Buna bütün kalbimle inanıyor ve şahid oluyorum, dedi... "Mekke fatihi" olmak hayali ile gelen Ebrehe'nin adamı, muhatabının nurlu yüzü ve ciddi halinden ürkmüştü. İşte şimdi yerlere kapanmış vaziyette böyle konuşuyordu.. Hiç bir şey yapamadan askerleri ile beraber yüzgeri edip oradan savuştular... Abdülmuttalib, develeri istemek üzere Ebrehe'nin konakladığı Taif'e gitti. Mağrur kumandana Kureyş reisinin geldiğini haber verdiler. Ebrehe, Abdümuttalib'i görünce elinde olmayarak ayağa kalkıp baş köşeye oturttu ve ne istediğini sordu. Abdülmuttalib: -Adamların develerimi götürmüş; emir ver de iade etsinler!..dedi. Ebrehe: -Ben buraya Kabe'yi yıkmak için geldim!!! Bu mes'ele üzerinde hiç durmuyorsun da develerini istiyorsun! şeklinde konuşunca Abdülmuttalib, Valinin ne demek istediğini anlamıştı: -Develer benim olduğu için istiyorum; Kabe ise "Allah'ın evi"dir. Yüce Allah, O'nu düşmanın şerrinden muhafaza eder, dedi. Bu konuşmalar olurken Ebrehe'nin "Mahmude" ismindeki ak renkli, en gözde fili oraya getirilmişti. Diğer filler öğretildiği biçimde Ebrehe'ye bir takım bağlılık hareketleri yaptıkları halde bu hayvan böyle davranışlara hiç yanaşmadı. Ak fil, Abdülmuttabib'i görünce deve gibi çöküp sevgi gösterisi yapmaya başladı. Filin hareketi şaşkınlık uyandırmıştı. Bir müddet herkes konuşmayı unutmuş gibi sustu. Allahü teala, dile gelmesine izin verince fil, açık bir ifade ile, Kureyş liderinde gördüğü "Son Peygambere ait nur"a selam verdiğini söyledi... Ebrehe, develeri sahibine iade etti; fakat Abdülmuttalib'in "Mekke mallarının üçte birini verelim bizlerle uğraşmaktan vaz geçerek geri dönün" teklifini kabul etmedi. Teklifi reddedilen Mekke emiri, şehrine dönerek, Kabe'ye geldi ve kapının kulpundan tutarak yaklaşan tehlike için yana yana Allah'a yalvarmaya başladı. Düşman, Ebrehe'nin komutasında en önde meşhur ak fil olduğu halde sırtlarına süslü ve pahalı kumaşlar atılı filler, hücuma hazır askerlerle iyice Mekke'ye yaklaştı... Şehirde rahatsızlık son noktadaydı. Tam bu sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. "Mahmude" Mekke üzerine yürümüyordu. Halbuki Ebrehe, her harpte olduğu gibi bu defa da büyük işler başaracağını ümid etmişti. Hayvanı döğmelerine, üstünde değnekler kırmalarına, her yolu denemelerine rağmen adım attırmadılar. Yemen ordusu bu mücadelede iken gökyüzü "Ebabil" denilen ve bu bölgede daha önce görülmemiş siyah renkli, yeşil boyunlu, ufak gagalı, uzun ayaklı dağ kırlangıçları ile doldu. Kuşların gagaları ile ayaklarında nohuttan küçük mercimekten büyük taşlar vardı ve her taştan bir düşmanın ismi yazılışdı. Kafileler halinde gelerek önce Kabe-i Şerif'in etrafında uçup tavaf yaptılar, sonra düşmanı taş yağmuruna tutmaya başladılar. Kuşlar, taşı yukarıdan bıraktıça isabet alan askerin tepesinden girip ayağından çıkarak onu hemen öldürüyordu. Hatta süvari olanların atları ile beraber canı çıkıyordu. İstilacı orduda müthiş bir bocgun başladı. Etleri lime lime dökülerek ölüyor; Ebrehe de içlerinde olduğu halde perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçıyorlardı. Fakat, düşmanı havadan takip ederek kovalayan bu minik kuşlar, firarilerin de çoğunu öldürdü. Kaçanlardan bir kısmı yollarda telef olmuş; kurtulanlar anca yemen'de nefe alabilmişti. Mağrur Ebrehe başşehir San'a'ya varabildi ama cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Parmak uçlarından kan ve irin akıyordu. Parmakları çürüyüp düştü ve bir müddet sonra yüreği çatlayarak feci şekilde öldü. Ebrehe'nin yardımcısı ise kaça kaça ta Habeşistan'a gelmiş, olanları bir bir krala hikaye ediyodu. Kral: -Bunlar ne biçim kuşlarmış ki hep seçme askerleri öldürmüş? diye hayretini açıklarken bir kuş vali muavininin başı üstünde dönmeye başladı. -İşte, dedi adam, bu kuşlardan, bu kuşlardan!.. Cümleyi yeni bitirmişti ki, o da bir Ebabilin attığı taşla oracıkta öldü... Binlerce asker ve Mahmude'den başka bütün filler ölmüştü. Birkaç gün sonra insan ölüsü ve hayvan leşleri dayanılmaz bis bir koku yaymaya başladı. Mekke yaşanmaz olmuştu. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Kabe'ye giderek Cenab-ı Hakka bu kokudan kurtulmak için dua etti. Duanın peşinden öyle müthiş bir yağmur yağdı ki ırmaklar gibi kabaran seller, ceset ve leşleri alıp götürdü. Kureyş kabilesi, doğumuna iki ay kadar bir zaman kala iki cihanın baş tacı Sevgili Peygamberimiz'in Allah katındaki eşsiz hatırından dolayı büyük bir düşman tehlikesini atlattığı gibi, kaçan ordunun geride bıraktığı mallara da ganimet olarak sahip olmuştu. Ebrehe'den sonra iki oğlu yerine valilik yapmışsa da bu saltanat, kısa sürmüş ve tacı tahtı batıp gitmiştir. Araplar, bu vak'anın geçtiği tarihe "Fil yılı" ismini vermiş ve Kureyş'in Allah indinde makbul olduğuna kanaat getirerek bu kabileye ilişmemeye başlamıştı. [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Bunları biliyormuyuz
Ebabil Kuşları
Üst
Alt