Dünya ve ahiret dengesi hakkında hutbe

Muvatta

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Şubat 2011
Mesajlar
318
Tepkime puanı
13
DÜNYA-AHİRET DENGESİ

Aziz Müslümanlar,

Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz, kurtarıcı sözlerinin birinde, “Akıllı insan, nefsini hesaba çekip onu dizginleyebilen ve her zaman faydalı işler peşinde koşup ölüm ötesi için hazırlık yapan kimsedir. Doğruyu bulmaktan âciz olan ise, nefsinin arzularına boyun eğip, onun isteklerine uyduğu halde hâlâ kurtulacağını sanan kimsedir”[1]buyurmuşlardır.

Hayat faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerimizin karşılığını bulacağımız ebedi âleme geçiştir. Yüce Kur’an’ın ifadesiyle, “Hayat sadece bu dünyadaki yaşayışımızdan ibarettir. Bir daha diriltilecek değiliz”[2]diyenler, böylece öbür âlemi, o âlemdeki sorgu suali, nihai adaletin tecelli edeceği mahkeme-i kübrayı, cennet ve cehennemi inkâr edenler, gafletlerinin farkına vardıklarında –ne yazık ki- iş işten geçmiş olacaktır.

Rabbimiz buyuruyor ki: “Bizimle karşılaşmayı beklemeyen ve dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, âyetlerimizden gâfil kalmış kimselerdir.”[3]Öyleyse iyi bir mümine yakışan, Allah’a kavuşacağı bilinci ve sorumluluğuyla, ilâhî iradeye teslim olmak, nefsinin değil, Allah’ın razı olacağı şekilde yaşamak, ayrıca bütün insanlar ve canlılar için hayatı rahatlatacak işler yapmaktır.

Değerli müminler,

Dünya-ukbâ dengesinin dünya lehine bozulduğu bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde bu olumsuz duruma “dünyevîleşme” denilmektedir. Böyle bir çağda Yüce Allah’ın ve Peygamberimizin yol göstericiliği biz Müslümanlar, hatta bütün insanlık için daha da hayatî önem taşımaktadır. Kur’an açısından dünyevîleşme -Kur’an’ın tabiriyle- ‘hubbü’d-dünya’dır, dünya tutkusudur; yani araç olması gereken dünyayı amaç bilme, dünya malını, dünya iktidarını ve dünya zevklerini Allah rızasını ve ahret kaygısının önüne geçirmektir.

O halde dünyevîleşme, dünya nimetlerini elde etmek değil; dünya hayatını, dünya zevklerini ve hırslarını dine ve dinî hayata öncelemek, Allah’ın bahşettiği imkânları sırf dünya için harcamaktır.

Dünyevîleşmek, öteki dünya endişesini yitirmiş olmaktır. Cenâb-ı Allah, vaktiyle bu duruma düşen Hûd Kavmini, Size ne oluyor da hiç ölmeyecekmişsiniz gibi kâşâneler yapıyorsunuz!”[4]diye uyarmıştı. Peygamber Efendimiz bir defasında, Uhud şehitlerinin kabrini ziyaret ettikten sonra yanındakilere şöyle buyurdular: “Ben, aranızda bulunduğum sürece sizin rehberinizim. Benden sonrasında ise sizin tekrar putperestliğe döneceğiniz gibi bir kaygım yok. Tek korkum, sırf bu dünya için yaşamanızdır.”[5]

Aziz müminler,

Temel dinî kaynaklarımız ve bunların ürettiği dünya görüşü açısından baktığımızda, doğru olan tutum, hem dünyanın hem ahretin hakkını vermektir. İslâm’da dinsiz bir dünyanın da dünyasız dinin de istenmeyen bir şey olduğu söylenebilir. Kur’ân-ı Kerîm, yalnızca dünyayı isteyenlerin sonunun iyi olmayacağına dikkat çeker ve böyle kimselerin ahiret nimetlerinden mahrum kalacağını haber verir.[6]Yine Kur’an’da, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver”[7]diye dua etmemiz öğütlenir. Pek çok kaynakta hadis olarak zikredilen bir sözde Hz. Peygamber’in, “Dünya ahiretin tarlasıdır” buyurduğu ve bu sözüyle, “Dünya işlerinizle uğraşırken ahiret hayatınızı da kazanabilirsiniz” demek istediği belirtilir.

Kültürümüzdeki “El kârda, gönül yarda” sözü, hem bu dünya için çalışma, hem Allah’ı ve ahireti daima hatırda tutma anlayışımızın güzel bir ifadesidir.

O halde dünya-ahiret kıyaslamamızda dünyanın önemsiz olduğunu söylemek, onu bütünüyle terk etmek, başkalarına bırakmak doğru değildir. Aksine dinimiz, ikisine de gerektiği kadar önem vermemizi istemiştir.

Yüce Rabbimiz cümlemize, kendi rızasına uygun bir ömür geçirmeyi ve huzuruna yüz akıyla varmayı nasip eylesin.

Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI

İstanbul Müftüsü

[1]Tirmizi, Sıfatü’l-kıyâme 25

[2]En’am, 6/29.

[3]Yunus 10/7

[4]Şu‘arâ, 26/129

[5]el-Mucemu’l-kebîr, XVII, 278.

[6]el-Mucemu’l-kebîr, XVII, 278.

[7]Bakara, 2/201.
 
Üst Alt