Duanın vakti ve önemi

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,018
Tepkime puanı
424
Dua, Allah’a yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua edeni sever, dua etmeyene gazap eder.
Dua müminin silahı, dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nurdur.
Dua, gelmiş olan belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.
Allahü teâlâ, (Bana halis kalb ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) buyurdu.
Bunun için, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir.
Yine, (Bana ibadet yapmak istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) buyuruyor.
(Mümin 60)

Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir.
Zararları, dertleri def için ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dua, ibadetin aslı ve özüdür. Allah katında duadan makbul bir şey yoktur. Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.)
[Tirmizi]

(Dua eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, yahut ahirette mükafatını bulur.) [Deylemi]

(Rabbiniz, elbette hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp bir şey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten hayâ eder.) [Ebu Davud]

(Dua, müminin silahıdır.) [İbni Ebiddünya]

( Allahü teâlâ dua etmeyene gazap eder.) [İ. Mace]

(Dua belayı önler.) [Deylemi]

Duanın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde dua varsa elbette yapılır. Duanın belayı önlemesi kaza ve kaderdendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.) [Şir’a]


İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dua, kazayı, belayı defeder. Hadis-i şerifte (Kaza, ancak ve yalnız dua ile durdurulur) buyuruldu.
(Tirmizi)

Allah ü teâlâ, dua edenleri, sıhhat ve selamet isteyenleri sever. Dua edip de duası kabul edilmeyenlere, kıyamet günü Allahü teâlâ, (Bu senin falan zamanda ettiğin duadır. O duanın yerine sana şu sevapları veriyorum) buyuracak, o kadar çok sevap verecek ki, o kimse, (Keşke dünyada hiç bir duam kabul olmasaydı da, bugün onların karşılıklarını görseydim) diyecektir. (T. Gafilin)

Sual:
Bazıları, duaya inanmıyor, "Dua ile bir şey olmaz" diyorlar. Bunlara ne cevap verelim?

CEVAP:
Duaya inanmayan kimseler, acaba Allah’a inanıyorlar mı? İnanmıyorlarsa, dua konusunda bir şey söylemek uygun olmaz. Eğer Allah’a inanıyorlarsa, duanın önemine de inanmaları gerekir. Çünkü Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, (Dua edin, kabul edeyim) buyuruyor. (Mümin 60)

Şartlarına uygun edilen dua, kabul olur. Dua ile çok şeyler olur.

Meşhur bir menkıbeyi bildirelim!
Horasanda hırsızlardan birkaçı kaçar. Hiratlı bir demirci, gece evine dönerken, zaptiyelerce yakınında yakalanan hırsızlarla beraber tutuklanarak hapsedilir. Demirci, zindanda namaz kılıp, (Ya Rabbi, bu işte suçum olmadığını, ancak sen bilirsin. Beni buradan, ancak sen kurtarırsın) diye dua eder.

Adil bir vali olan Abdullah bin Tahir, o gece bir rüya görür. Kuvvetli dört kimsenin, tahtını, tersine çevirirken uyanır. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kılar. Tekrar uyur. Yine o dört kişi, tahtını yıkmak üzere iken uyanır.

Kendisinde, bir mazlumun ahı bulunduğunu anlar, zindan müdürünü çağırtıp der ki:
- Zindanda bir mazlum mu var?
- Bilmem ama, biri, dua edip gözyaşı döküyor.

Dua eden mahkumu çağırıp halini sorunca mesele anlaşılır. Vali, özür dileyip der ki:
- Şu parayı al ve herhangi bir arzun, bir işin olunca da bana gel.

Demirci, minnetsiz konuşur:
- Hakkımı helal ettim, ancak ihtiyacımı görmek için gelmem.
- Niçin?

- Benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileğimi başkasına arz etmem kulluğa yakışır mı?

İstemek ve çağırmak anlamına gelen duâ, bir kulluk sırrıdır. Kul ile Rabbi arasında bir bağlantı ve kontak hattıdır. Kul, duâ vasıtasıyla elinin ulaşamadığı, gücünün yetişmediği şeyleri, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh, her şeye Kâdır, Rabb-ı Kerim'inden ister. Âcizliğinin ve fakirliğinin lisanıyla yalvarır. Kulluğunu duâ vasıtasıyla isbat eder. ''Duânın en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur duâ eden kimse bilir ki; birisi var, kendisinin kalbî hatıralarını işitir ve görür. İhtiyaçlarını yerine getirmeye mukte dirdir. Âcizliğine merhamet, fakirliğine medet eder.'' Şu manada duâ, nihayetsiz bir rahmet hazinesinin anahtarı, tükenmez bir kuvvetin vesilesidir.


Duâ, başlı başına bir ibadettir. Bunu, Rasul-ü Ekrem (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz:''Duâ, ibadetin ta kendisidir.'' (1) Hadisi şerifleriyle ifade etmişler ve daha sonra da:''Bana duâ edin, size icabet edeyim'' (2) âyet-i celilesini okumuşlardır.

İbnu Ömer (radıyallahü anhümâ)'nın rivayetinde:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Kime duâ kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği, âfiyettir. Duâ, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece duâ geri çevirir. Öyle ise sizlere gereken, duâ etmektir. " (3)


İbnu Mes'ud (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Allah'u Teâlâ Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (duâ edip) kurtuluşu beklemektir." (4)

Enes (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." (5)


Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Allah Teâlâ Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder." (6)

İman duâ etmeyi kesin bir vesile olarak gerektirdiği için Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de:''Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var'' (7) buyurarak, duânın gerçek bir kulluk vazifesi olduğuna işaret etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de duâ etmenin önemini anlatan bazı âyetleri aşağıya alıyoruz:


''Ey Rasulum! Kullarım sana benden sorarlarsa, (onlara bildir ki ) şüphesiz ben (kendilerine) çok yakınımdır. Bana duâ edenin duâsını kabul ederim.'' (8)

''Rabbinize yalvararak ve gizlice duâ edin. Muhakkak ki Allah (bağırıp çağırarak) haddi aşanları sevmez.'' (9)

''Rabbiniz, ''bana duâ edin, size icabet edeyim. Bana ibadet etmekten büyüklenip yüz çevirenler muhakkak ki aşağılanarak Cehenneme gireceklerdir'' buyurdu. (10)


''De ki:İster Allah, ister Rahman diye çağırın. Hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.'' (11)

Duâ, kul ile Rabbı arasında kuvvetli bir bağ ve sağlam bir manevî alaka olunca; elbette onun da diğer ibadetler gibi, bir takım usul, erkan ve âdabının bulunması zarûrîdir. İşte Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) ve İslam büyüklerinin; duânın âdabı, kabul şartları adı altında bize gösterdikleri âdab ve usulden bazılarını kısa başlıklar halinde açıklıyoruz:


Duâya Allah'ın zikriyle başlamak:

Duâ etmek isteyen kimse taharetini güzelce almalı, üstünde başında ve bulunduğu yerde kir ve necaset bulunmamalıdır. Ağzında bir değişiklik varsa gidermeli ve duâsına Allah'ın zikri ile başlamalıdır. Seleme bin Ekva diyor ki:''Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem) bütün duâlarının başlangıcında mutlaka 'Sübhane Rabbiye'l-Aliyyi'l-A'le'l-Vehhâb' derdi.'' (12) Bundan sonra her hayırlı işe başlarken mutlaka okumamız emredilen besmele okunmalıdır. Zira rivayette gelmiştir ki:''Başı bismillahirrahmanirrahim olan duâ reddolunmaz'', (13) yani kabul olunur.


Cenab-ı Hak'tan ihtiyaçlarımızı, isteklerimizi saymaya başlamadan önce hamd-ü senada bulunmalı, arkasından da Peygamberimiz (sall allahü aleyhi vesellem) efendimize salavat okunmalı, duâmızı bitirirken de salavat ve hamd ile tamamlamalıdır. Çünkü salavat makbul, Allah Teaala tarafından kabul olunmuş bir duâdır. Bizim duâmız da iki makbul duâ ortasında kabul olunur. Bu konuda gelen rivayetler:

Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallahü anh)anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) dua eden bir adamın, duâ sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e salât ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:"Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp:"Biriniz dua ederken, Allahu Teâlâ'ya hamd-u senâ ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e salât okusun, sonra da dilediğini istesin" buyurdu. " (14)


Hz. Ömer (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Duâ sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun." (15) Tirmizî, bunu Hz. Ömer (radıyallahü anh)'e mevkûf olarak rivayet etmiştir. Rezîn ise merfu olarak rivayet etmiştir.

İbnu Mes'ud (radıy allahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahü anhümâ) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a salât okuyarak devam ettim. Sanra kendim için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygamber; (sallallahü aleyhi vesellem):"İşte!. İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi." (16)


Faziletli vakitleri ve yerleri gözetmek:

Duâ için sene içerisinde arafe gününü, aylardan Ramazan ayını, haftanın Cuma gününü ve saatlerden de seher vaktini; gecelerden; Kadir, beraet ve bayram gecelerini gözetmek, duânın kabul olmasına daha fazla vesile olur. Bu zamanlarda yapılan duâların kabul olunacağına dâir Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) efendimizden pek çok rivayet gelmiştir. Aynı şekilde şerefli mevkilerde, mesela Kabe-i muazzama görüldüğünde, Mültezem'de ve peygamber (sallallahü aleyhi vesellem) efendimizin ziyaretinde yapılan duâlar gibi. Bu konuda gelen rivayetler:

Hz.Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve; "Kim bana duâ ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. "

Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle:"Allahu Teâlâ gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek şöyle der: "Melik benim, Melik benim. Kim bana duâ edecek?" (17)

Ebû Ümâme (radıyallahü anh) anlatıyor:"Dedi ki:"Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan duâ hangisidir?" "Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi." (18)

Şerefli halleri fırsat bilmek:

Şerefli ve değerli halleri bilerek, o hallerde duâ etmelidir. Ebû hüreyre bu konuda şöyle demiştir:''Gök kapıları, Allah yolunda, Allah’ın düşmanlarıyla çarpışanların safları düşman saflarına yaklaştığı zaman açılır. Yine o kapılar, yağmur yağdığı zaman, farz namazlar için kaamet edildiği zaman açılırlar. Bu bakımdan bu vakitlerde duâ etmeyi bir ganimet bilin'' Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz de Sehl İbnü Sa'd'ın rivayetinde buyurmuştur ki:"İki şey vardır, asla reddedilmezler:Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua." (19)

Yine peygamber (sall allahü aleyhi vesellem) efendimiz Hz Enes’in rivayetinde buyurdular ki:"Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez'' (mutlaka kabule mazhar olur.) "Öyleyse, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl duâ edelim denildi?" "Allah'tan, dünya ve âhiret için âfıyet isteyin! buyurdular." (20)

Hallerin en şereflilerinden birisi de kulun Rabbine secde ile yakınlaştığı, huzura kabul edildiği zamanlardır. Bu halde duâ etmek duânın kabulü için en değerli bir fırsattır. Nitekim Rasul-ü Ekrem (sall allahü aleyhi vesellem) efendimiz Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'ın rivayetinde buyurdular ki:"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın." (21)

İbnu Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor:"Resülullah (sall allahü aleyhi vesellem) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükü ve secde hâlinde Kur'ân okumaktan men edildim. Öyleyse rükuda Rabb Teâlâ'yı tâzim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız duâ) icâbet edilmeye lâyıktır." (22)

Ebû Hüreyre (radıy allahü anh) hazretleri anlatıyor:"Resülullah (sallallahü aleyhi vesellem) secdele rinde şunları söylerdi:"Allahümmağfirlî zenbî küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve âhirehu, sırrahu ve alâniyyetehu.'' (Allahım! Büyük-küçük birinci-sonuncu, gizli-açik, bütün günahlarımı mağfiret buyur.) (23)

Hz. Âişe (radıy allahü anhâ) anlatıyor:"Resullulah (sallallahü aleyhi vesellem) rükusunda ve secdele rinde şu duayı çokca okurdu: "Sübhânekallâhümme Rabbenâ ve bi-hamdike, Allahümmağfirlî (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.) "Bu duayı okumakla Kur'ân'a yani Kur'ân'ın:"Rabbini hamd ile tesbih et" (Nasr /3) âyetine uyuyordu." (24)

Müslimin bir rivâyette şöyle denir:"Resüllullah (sall allahü aleyhi vesellem) rükü ve secdesinde şöyle derdi:"Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melâiketi ver-Rûhi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)". (25)

Ebû Dâvud'un bir rivâyetinde şöyle denir:"Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ı yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve:" Allahümme inni eüzu bi-rızâke min sahtike ve eüzu bi-muâfâtike min ukübetike ve eüzu bike minke Lâ uhsî senâen aleyke. Ente kemâ esneyte alâ nefsike. (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin)" diyordu. (26)

Şerefli ve faziletli hallerden birisi de oruçlu bulunmaktır. Peygamberimiz (sall allahü aleyhi vesellem) efendimiz Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriflerinde:''Oruçlu bir kimsenin duâsı geri çevrilmez’’ buyurmuş lardır.

Kıbleye yönelerek duâ etmek:

Duânın görünen edeblerinden birisi de duâyı, kıbleye yönelerek yapmaktır. Nitekim Müslim’in rivayet ettiği hadis-i şerifte Câbir (radıyallahü anh) Hz Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem)'in arafe günü vakfe yerine geldiğini ve kıbleye yönelerek güneş batıncaya kadar duâ ettiğini nakletmektedir. Duâ esnasında ellerin içi semaya gelecek şekilde eller, göğüs hizasına veya daha yukarıya kadar kaldırılır. Ellerin içinin semaya doğru olmasının hikmeti, fakihler tarafından 'ellerin kıblesi semadır' ifadesiyle açıklanmıştır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem):''..Allah'tan avuçlarınızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün.'' (27) buyurmuştur.

Hanefi âlimleri, ellerin duâdaki durumu hakkında en faziletli şeklin; ellerin göğüs hizasında olması ve iki elin arasının biraz açık olmasını zikretmişlerdir. Duânın durumuna göre ellerin,el parmak larının değişik durumları, hadis kitaplarında ve sâir duâ kitaplarında anlatılmıştır.

Hz. Enes (radıyallahü anh) Buharî'nin rivayetinde şöyle demiştir:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) hiçbir duâsında (mübarek) ellerini yukarıya kaldırmazlar ancak yağmur isteme duâsı müstesnâ. Bunda mübarek ellerini koltuklarının beyazı görününceye kadar kaldırırdı." (28)

Duâ esnasında ellerin kaldırılıp kaldırılmayacağı hakkında âlimlerimiz arasında değişik görüşler olmuştur. Müslim ve Tirmizî’nin rivayet ettikleri hadis-i şerifte Umâreti'bn-i Rueybete's-Sakafî (radıyallahü anh)'ın Irak vâlisi Bişr İbn-i Mervân'ın minber üzerinde ellerini kaldırmış olarak duâ ettiğini görünce:''Şu iki kısacık ellerin Allah belasını versin. Vallahi ben Rasulullah (sallallahü aleyhi vesellem)'i duâ ederken gördüm. Şu kadarcıktan ziyade mübarek ellerini kaldırmıyordu.'' demiş ve söylerken şehâdet parmağıyla ölçüsünü göstermiştir. Bu rivayete dayanarak İmam-ı Mâlik -bir rivayete nazaran- duâ esnasında elleri kaldırmanın mekruh olduğuna kâil olmuştur. Diğer âlimler ise her hangi bir duâda elleri kaldırmanın câiz olduğu görüşündedirler. Bu görüşü kuvvetlendiren rivayetler pek çoktur.

Bir de bazı âlimlere göre duâda elleri kaldırmakla birlikte eğer bir belânın kaldırılması için duâ ediliyorsa, ellerin arkasını; lehte bir şey isteniyorsa avuçların içini semaya yöneltmek sünnettir. Nitekim Mâlik bin Yesâr Ebû Dâvud'un Sünenindeki merfu hadisinde:''Allahu Teaala'dan istediğinizde avüçlarınızın içiyle isteyin. Arka kısmıyla istemeyin'' hadis-i şerifi bu görüşün delilidir. (29)

Ellerini Rabb-ı Kerim'in Rahmet semasına doğru açan mü'min ellerinin boş dönmeyeceği inancı ile niyazda bulunur. İhtiyaçlarını ister. Selman-ı Fârisî (radıyallahü anh)'ın rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygam berimiz (sallallahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır:''Muhakkak Rabbiniz Hicab edici ve Kerimdir. Kulları ellerini dergah-ı izzetine kaldırdıkları zaman o elleri boş çevirmekten haya eder.'' (30) Duâ tamamlandıktan sonra elleri indirmeden önce yüzler meshedilir. Bu Rasul-ü Ekrem (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz'in bir sünetidir. Hz Ömer (radıyallahü anh):''Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem) ellerini duâda (göklere) uzattığı zaman, onlarla yüzünü meshetmeyince ellerini indirmezdi.'' (31) demiştir


Sesin tonunu indirerek duâ etmek:

Duâ ederken sesini ne fazla yükseltmeli, ne de iyice kısmalı, ikisi ortası bir tonla duâ etmelidir. Ebû Musâ (radıyallahü anh) anlatıyor:"Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem) (müdahele ederek):"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Duâ ettiğiniz Zât, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi. (32)

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de Peygamberi Zekeriya aleyhisselam'ı överek şöyle buyuruyor:''O.Rabbine gizlice yalvardığı zaman.'' (33) Başka bir âyette ise:''Rabbinize yalvara yalvara, için için (gizlice) duâ edin! Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez!'' (34)


Duâyı kafiyeli okumaya çalışmamak:

Duâ eden kimsenin hâli, Allah’a yalvarıp yakaran kimsenin hâli gibi olmalıdır. Kâfiyeli okumak için kişinin kendisini zorlaması bu durumuna ters düşer. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz hadis-i şeriflerinde:''duâda ifrata kaçan bir kavim gelecektir.'' Buyurmuşlardır. Duâ eden kimse için en evla ve en güzel şekil, Rasulullah (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz'den gelen me'sur duâlarla duâ etmektir. Peygamber aleyhisselam'den gelen duâları terk eden kimse çoğu zaman dua okumada ileri gidip ifrata kaçar, haddi tecavüz eder. O zaman maslahata uygun olmayan şeyleri ister. Bundan şu netice çıkıyor ki; herkes güzelce duâ etmeyi beceremez. İşte bundan dolayı Hz Muâz'dan Rivayet edildiğine göre; insanların Cennette bile âlimlere ihtiyacı vardır. Zira Cennet ehline 'istediğinizi isteyiniz' denilir. Onlar nasıl isteyeceklerini bilemezler. Sonunda âlimlerden bunu öğrenirler.

Peygamberimiz aleyhisselam, duâda seci' yapmaktan (kafiyeli okumaktan) kaçının. ''Ey Allahım! Ben senden Cenneti isterim ve Cennete yaklaştırıcı söz ve amelleri isterim. Cehennemden sana sığınırım. O'na yaklaştırıcı söz ve amellerden de sana sığınırım'' demeniz kafidir. (35) Buyurmuşlardır. Netice olarak denilirki, duâ makamı zillet ve fakr makamıdır. Fesahat ve belağat makamı değildir. O makama uygun bir dille duâ etmek kabule daha uygundur.


Duâ yalvarış, korku, istek ve sığınma şeklinde olmalıdır:

Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de Zekeriya aleyhisselam'dan ve sâir peygamberlerden bahsederken onları överek:
''..Gerçekten Onlar, (bütün bu peygamberler) hayırlı işlerde koşuşurlar, ümid ederek ve korkarak bize duâ ederlerdi. Ve bize gönülden bağlı kimselerdi.'' (36) Buyurarak O rehber şahsiyetlerin duâya yaklaşımlarını bize haber vermektedir.
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz de hadis-i şeriflerinde:
''Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman, onun yalvarış ve yakarışlarını duymak için onu belalara mübtela kılar.'' (37) buyurmuşlardır.


Duânın kabul olunacağına kesinlikle inanmak:

Duâ eden kimse duâsında kesin, kararlı, ümidi tam ve duâsının kabul olunacağına gönülden inanması gerekir.
Nitekim Hz Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem):
''Sizden biriniz duâ ettiği zaman 'Ey Allahım! Eğer dilersen beni affet, eğer dilersen bana rahmet eyle' demesin. Ancak isteğini kesin bir dille Allah Teâlâ'dan istesin.
Çünkü Allah Teâlâ'yı zorlayacak (istediğini yapmaktan alıkoyacak) hiçbir kuvvet ve kudret yoktur. (Buhari Müslim Ebû Hüreyre'den)
Başka bir hadis-i şerifte ise:
''Sizden biriniz, duâ ettiği zaman, isteğini büyütsün. Çünkü hiçbir şey Allahü Teâlâ'ya nisbetle büyük değildir.'' (38)
Tirmizî'nin garib olarak rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise:
''Kabul edileceğine gönülden inanarak Allahü Teaala'ya duâ ediniz. Ve biliniz ki; muhakkak Allah Teâlâ,gâfil bir kalpten gelen duâyı kabul etmez.'' buyurmuşlardır.
Süfyan bin uyeyne de şöyle demiştir:
''Birinizin daha önce yaptığı kötü hareketleri kendisini duâ etmekten alıkoymasın. Çünkü Allah Teâlâ bütün mahlukatın şerlisi İblisin duâsını bile kabul etmiştir.
İblis:
''Bana kıyamete kadar ömür ve mühlet ver'' dedi.
Allah da:''Sen mühlet verilenlerdensin'' (39) buyurdu.


Duâda israr ederek, duâyı üç defa tekrarlamak:

Duâ bir ibadettir. İnsanın başına gelen musibetler, hastalıklar, ihtiyaçlar ise o duânın vakitleridir.
Duâ ettiğimiz halde o musibetler, hastalıklar ve sıkıntılar geçmiyorsa; duâmız kabul olmadı diye ümitsizliğe düşmemek gerekir.
Aksine duâya devam etmeli ve daha duânın vakti bitmedi demelidir.
Çünkü; ''Bana duâ edin size icabet edeyim'' (40) âyetin açık ifadesiyle duâ edene muhakkak cevap verilir.
Fakat cevap vermek başkadır, kabul etmek başkadır.
Mesela hasta bir çocuk doktora seslenir:
''Ey! Hekim bana bak.'' Doktor: ''Buyur'' der. Çocuk:''Şu ilacı bana ver'' der.
Doktor; ya istediğinin aynısını verir, yahut onun durumuna uygun olmasına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir hiç vermez.

İşte Cenab-ı Hak; Hakim-i Mutlak, hâzır ve nâzır olduğu için, kulun duâsına cevap verir.
Fakat insanın heva ve hevesine göre değil, belki hikmet-i İlahiyesinin gereğine göre ya istediğini veya daha iyisini verir veya hiç vermez.

Hem duâ bir kulluktur. Kulluğun meyveleri Âhirete âittir. Dünyaya âit gaye ve maksatlar ise o çeşit duâ ve ibadetin vakit leridir.
Mesela:
Yağmur namazı ve duâsı bir ibadettir. Yağmur suzluk, o ibadetin vaktidir.
Yoksa o ibadet ve o duâ yağmuru getirmek için değildir.
Eğer sırf o niyet ile olsa; o duâ o ibadet halis olmadığından kabule lâyık olmaz.
Nasıl ki güneşin batması akşam namazının vaktidir. Hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki özel namazın vakitleridir…
Yoksa o namaz (açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabıyla muayyen olan) ay ve güneşin tutulmalarının açılması için değildir.
Bunun gibi yağmursuzluk, yağmur namazının vaktidir.

Belaların, musibetlerin istilası ve zararlı şeylerin musallat olması, bazı duâların özel vakitleridir ki;
insan o vakitlerde aczini anlar, duâ ile niyaz ile Kadir-i Mutlakın dergahına iltica eder.
Eğer duâ çok edildiği halde, belalar, musibetler def'olunmazsa; denilmiyecek ki:''Duâ kabul olmadı''
Belki denilecek ki:''Duânın vakti kaza olmadı. ''Eğer Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle belayı kaldırsa; nurun alâ nur.. O vakit duâ vakti biter, kazâ olur. Demek duâ bir sırrı ubudiyettir. (41)
Bu konuda Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem) efendimizden pek çok hadis-i şerif gelmiştir.
Onlardan bazılarını aşağıya alıyoruz:

Ubâde İbn's-Sâmit (radıyallahü anh) anlatıyor:
"Resûlullah (sallal lahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Yeryüzün de, mâsiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin."(42)
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlatıyor: "Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:"Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur.
Ancak şöyle diyerek acele eden var:"Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi."
(43)

Müslim'in diğer bir rivâyeti şöyledir:
"Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."

Tirmizî'nin bir diğer rivâyetinde şöyledir:
"Allah'a duâ eden herkese Allah icâbet eder.
Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun."


Duâda israrlı olmak hakkında gelen bir rivayette Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (radıyallahu anh) 'den naklen anlatıyor:
"Bir gece Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) ile beraber çıktık. Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi.
Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:
" Eğer (duayı) sonlandırırsa vâcib oldu! " buyurdu.
Kendisine:"Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü! " denildi. "Amin ile" dedi, uzaklaştı.
Adama:"Ey fülan! duanı âminle tamamla ve de gözün aydın olsun! " dedi." (44)
Bu konuda Ebu Davud'un bir rivayeti de şöyle:Hz.İbnu Mes'ud (radıyallahü anh) anlatıyor:"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." (45)

Duası kabul olan kimseler

Değişik hadislerde şu kimselerin yaptığı duaların reddolunmayacağı haber veriliyor:
Evine dönünceye kadar hacının ve gazinin duası.
İyileşinceye kadar hastanın duası.
Mü'min bir kimsenin, diğer mü'min kardeşi için gıyaben yaptığı duâ.
İftar edinceye kadar oruçlunun duâsı.
Adaletli devlet başkanının duâsı.
Babanın evladına duâsı.
Esma-i Hüsna, salih ameller, peygamberler ve diğer büyük zatlar ile tevessül edilerek yapılan duâlar.
Misafirin ev sahibine duâsı.
Mazlumun duâsı.


Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlatıyor:
"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki
" (Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab duâ vardır, bunların icâbete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duâsı, müsâfirin duâsı, babanın evladına duâsı." (46)
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahü anh) anlatıyor:
"Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) buyurdular ki:
"İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duâdan daha sür'atli olanı yoktur'' (47)
 

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
117
Dua ederken ilk önce Rabbimizin bizlere verdiği nimetlerine şükür etmeliyiz daha sonrada yaptığımız günahlarımızı itraf etmeliyiz sonra artık kendi isteyeceklerimizi istemeliyiz buda dua etmenin güzel bir yönü bana göre Rabbim cümlemizin hakkında hayırlı olan dualarımızı kabul eylesin.Allah razı olsun serdar kardeşim.
 
Üst Alt