Dostu Allah olanın mekanı Cennet olur

sevgisiz olmaz

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
306
Tepkime puanı
10
Dostuma güvenebilmeliyim. Dostumun beni yarı yolda bırakmayacağından emin olabilmeliyim. Dostumun beni her zamanda ve her mekanda kolladığını, görüp işittiğini hissetmeliyim. Sonra ben ona içimi döksem, dertlerimi anlatabilsem, o da beni dinlese. Sonra ondan yardım dileyebilsem veya dilenebilsem. Sonra o da bana yardımı gönderse. Sonra ben bir daha yardım dilesem, o da bana bir daha yardımını gönderse.

Tabii ki bu özelliklere sahip alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)’den başka kim vardır. Ona güvenebileceğim, dertlerimi, sıkıntılarımı açabileceğim yani dostum diyebileceğim kim var. Bana böyle davranan biriyle nasıl olur da dost olmak istemem. Bu akla ve mantığa sığar mı? Peki ben hep böyle eli kolu bağlı ondan gelecek olan güzelliklerimi seyredeceğim? Yani ben hiçbir şey yapmayacak mıyım? Dostum Allah’a bu yüzsüzlüğü nasıl yapabilirim. Nasıl böyle nankör olabilirim. Peki sonra benden hesap sormaz mı? Hadi artık dostluğumuz bitti sen nankörlüğünle yaşamaya devam et demez mi? Dostlar birbirinden uzak olamazlar. Onlar birbirlerine yakındır. Ben de ona yakın olmalıyım. Tabii ki onun emir ve yasaklarını yerine getirerek. Onu sadece dilde bırakarak değil de kalpte hissederek. En önemlisi de Rasulünü örnek alabilmeliyim. Oh be! fiükürler olsun ki ben dostumu seçtim. Ve iyi bir seçim yaptım. Dostu Allah olanın, mekanının da cennet olduğu kesindir. Varın şimdi siz kahve köşelerinde veya herhangi bir yerde sahte dost arayışlarınızı sürdürün. Allah’tan uzak olanları, gaflet uykusundaki insanları dost seçin bakalım. Yani diyorum ki haydi bakalım o dost dedikleriniz kurtarsın sizi.

Takip edeceğim, baş koyacağım yoluna

Rasulüm yeter ki darılma bana

Benzeteceğim hayatımı hayatına

Yeter ki Rasulüm darılma bana

(Rasulü örnek alma bölümüne küçük bir dörtlük)

Allah Razı Olsun. Sevgi ve Selamlar ile.

SELAMUN ALEYKUM

Gökhan ARSLAN
________________/

BEN VE O

Sevgi ve merhametle bizleri kuşatan Allah’a hamdolsun salat ve selam, sevmeyi ve sevilmeyi bizlere öğreten öğretmenimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ve ona tabi olanlara olsun.

Alemleri yaratan onlara şekil veren, büyüme ve gelişmelerini sağlayan rızıklandıran, mülkünde yer veren, hükmüyle donatan, kudretiyle ayakta tutan, ilmi ve iradesiyle yönlendiren ve onlara değer veren, seven, güvenen...

Kimdir dersiniz? Elbette Allah...

En güzel isimler O’nundur...

Allah yarattığı insanı seviyor, ona değer veriyor. Ona halife diyor. Her insan bir halifedir yeryüzünde. Her insanı özel olarak yaratmış. Ona kendi iradesini taşımasını, hayatını yönlendirmesini, seçme kabiliyetini ve kalbini kendisine vermiş. Herhangi bir çıkmazlık karşısındaki sarsıntısını engellemek içinde yine sevgi ve merhametinden seri olarak canlı ve cansız uyarıcılar (kitaplar ve resuller) gönderiyor. Buna ek günlük hayata binlerce ayetlerle insanoğluna ışık tutuyor. Ve binlerce iyilikler, hikmetle hükümler, hayırlı nimetler, bolca rızıklar, tutunacak dallar, samimi yardımcılar, hoşlanılacak zevkler, arzular.

Peki neden? Neden veriyor? Çünkü O yarattığını seviyor. Peki ne istiyor bunların karşısında?

İnsanoğlu Allah’a ne yapabilir, ne verebilir, ne kazanabilir? Ne mülke ne ibadete, ne mevkiye, ne çocuğa, ne eşe vs. hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O samettir. O sübhandır. Peki nedir istediği, neye çağırıyor Rabbin seni. Seni dostluğuna, sevgisine çağırıyor. O veduddur. Sever ve sevilir.

Ey insan sana uzatılan bir sevgi eli var. Sen o eli tutacak mısın!.. Sor kendine. Tutuyorsan ne mutlu sana. Ne bahtiyar adamsın. Ya tutmuyorsan. O zamanda sen en bahtsız adamsın. Bugün insan bu sorunla çalkalanmakta...

Ya dostluk kurduğunu zannediyordur, ya yarı yamalak tutunur o eli, ya da bir türlü kuşkulardan kurtularak tutmaya karar verememiştir ve daha nice sebepler...

Sonuçta O şerefli eli tutamamıştır.

Peki bütün bu sorunların zincirleri nasıl kırılabilir, en önemli engel şudur ki insan sevdiğini zannettiği Rabbini tanımıyor. O’nu sevdiğine yemin bile edebilir. Fakat sevdiği kendisinden ne istiyor bilmez. Onu tanımaz. Sıfatlarını, fiillerini, prensiplerini, neleri destekleyeceğini, neleri geri çevireceğini, neleri sevdiğini, nelerden nefret ettiğini...

İnsan tanımadığı birisiyle nasıl diyaloğa geçebilir. O’na nasıl yakınlaşabilir, nasıl davetine buyurur. O’nu nasıl kendisinden razı edebilir...

Tanımıyor ki duyguları O’na meyletsin! Duyguları şekillenebilsin.

Tanımıyor ki düşünceleri O’nu tasdiklesin! Düşünceleri düzene girsin.

Tanımıyor ki eylemleri ile ispatlasın! Eylemleri şahit olsun.

O’nu tanısa, O’nu bir bilse... Artık O insan fırtına olup uçmaz mı? Deniz olup coşmaz mı? Dağ olup göğsünü germez mi? Alnını yerden kaldırmaz mı? Kalbindeki tüm kuşkularından kurtulmaz mı? Fıtratını parçalayan tüm telkinleri bir kenara atmaz mı? O zatın karşısında buz olup erimez mi? Kendini kuşatan tüm sahte sevgilerden sıyrılmaz mı?

Bilmezmi ki O’ndan daha iyi dost olabilir mi? Bilemez, yazıklar olsun ki bilemez. Çünkü kalbinin ve gözlerinin üzerindeki kalın perdeyi bir türlü kaldıramamıştır. Yaldızlı yalanlar, sonuçsuz telkinler, sahte duygular karmaşık düşünceler onu asıl dostundan ayırmıştır. O da buna izin vermiştir. Halbuki bir dönüp kendine baksa. Bir bakabilmeyi becerebilse...

Çözülecek artık karışık gibi görünenler.

Ayrılacak beyaz ve karanlıklar.

İlahi çağrıda böyle buyurmuyor mu?

“Hala düşünmeyecek misiniz?”

Dost dediğin, yalanlardan uzak dürüst bir alış-veriştir. Allah’tan daha güzel bir dost yok. Lakin sen güzel bir dost musun? Yalandan, riyadan uzak mısın? Dostun için samimi duyguları taşıyor musun? Bir kere O’nu dost olarak kabullendiğine emin misin? Eminsen O’na güveniyor musun? O’na sadık mısın? O’nun için her türlü fedakarlığı yapar mısın? Dostluğuna bir gölge düşmesinden korkar mısın?

Bunları sor kendine. Bir O’nu tanı. Bir de kendini tanı. İmtahana sok kendini.

Rabbini herkesten daha çok seviyor musun?

Rabbinin senin hakkında ne düşündüğünü umursuyor musun?

O’nun sevgisini kaybetmekten korkuyor musun?

Rabbinin dediklerine itina gösteriyor musun?

Rabbinin aleyhinde konuşulduğu zaman zoruna gidiyor mu? Savunmaya geçiyor musun?

Rabbin için bedeller ödeyebilir misin?

Rabbine bir an yakınlaşmak için dua ediyor musun?

Yüreğin bu hasret ve özlem içerisinde ölüm vapuruna hazır mısın?

Sevgi güvenmek demektir. O’na herkesten daha çok güveniyor musun? ve kendini bu dostluktan ne kadar yakın ve uzakta olduğunu tesbit edersin. Kendi kendini sorguladıktan sonra dost olmak nasıl olur gör öğretmenlerinden Hz. Muhammed (a.s.) gibi, Hz. İbrahim (a.s.) gibi. Hz. Asiye (r.a.) gibi Hz. Fatıma (r.a.) gibi...

Dostlukta bir veren eli tanımak, iki eli tutan eli tanımak gerekir. Sen kendini tanıyor kabul etsen bile Rabbini tanımasan yine birşey olmayacak Rabbini tanımış gibi düşünsen, kendini tanımamışsan yine birşey olmayacaktır.

İnsan kendini iyi tanırsa, Rabbini bulabilir. Hz. İbrahim (a.s.) gibi.

İnsan Rabbini iyi tanırsa kendini bulabilir. Hz. Muhammed (a.s.) gibi.

Yeter ki bakan gözler olsun. Gören kalpler olsun. İnsana tek kalan, Rabbi Allah’tır. O’ndan başka herşey anlamsızdır, basittir, küçüktür, geçicidir, geçersizdir. Ama O, O her zaman vardır. Dünde, bugünde, yarında O’nun için yaptıkların boşuna gitmez. Verdiğini alırsın. En küçük verdiğine bile memnun olur. Sana ihanet etmez. Çaresizliğine gülmez, alay etmez. Bilakis yardımcı olur. Adildir. Seni harcamaz, seni unutmaz, beklentilerine cevap verir. Umutlarını boşa çıkarmaz. Her zaman yardım eder. Sana senden yakındır, sevdiğini her zaman korur himayesine alır, seni başkasının kararına bırakmaz, seni hediyelere boğar, senden esirgemez, sana karşı cömerttir. Tutarsız, haksız fikir vermez. Yanlış yola iletmez. Seni oyalamaz. Seni ortada bırakmaz. Her zaman hakkı söyler, ikili davranmaz. Sorunlarına cevap verir. İhtiyaçlarını giderir. Sevgisinin yanında şefkat ve merhametle de seni kuşatır. Ve herşeyden önemlisi sonuna kadar seni sever. Söyle şöyle elini vicdanına koy ve söyle O’ndan daha iyi dost olur mu? Yeter ki adam gibi sevelim. Ve bizlerde sevgimizi, dostluğumuzu ispatlayalım.

Aysel Ifik
 
Üst Alt