Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Desinler Hastalığı Nedir?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="hacı anne" data-source="post: 1549" data-attributes="member: 4"><p><span style="font-size: 12px"><strong>Desinler Hastalığı Nedir?</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Teveccüh-ü nâs, kulların sevgisine, alkışına, takdirine kapılıp, dünyaya geliş gayesinden sapma hastalığı...</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Teveccüh-ü nâs, kendi gibi zavallı bir başka insandan medet bekleme gafleti...</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Teveccüh-ü nâs, riyanın davetçisi, rızaya giden yolun en büyük engeli.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">* * *</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Desinler hastalığı ne demek?</strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Riya, rüyetten geliyor. Yaptığı iyilikleri olabildiğince çok insanın görmesini istemek, gösteriş yapmak, başkaları beğensinler diye bir takım yapmacık hareketlerde bulunmak.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bir asır sonra gelecek insanları düşünelim. Henüz yokluk karanlıklarında bulunan, kim olduklarını bilmediğimiz bu dünya misafirleri, kader ile tayin edilen vakitleri geldiğinde bir İlâhî lütuf olarak hayat nimetine kavuşacaklar ve yer küresine ayak basacaklar. Yolculuklarının ilk durağı olan ana rahminde dokuz ay terbiye görecek ve bu kâinattaki sonsuz nimet ve ihsanlardan en güzel şekilde istifade etmeleri için nelere muhtaçlarsa onlarla donatılacaklar. Derken yeryüzüne annelerinin kucağında ayak basacak, o şefkâtli sineden akıtılan lâtif sütü, kana kana içecekler.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Derken, büyüyecek, genç olacaklar. Bir iş tutacak, toplum hayatına karışacaklar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Ve bunlardan büyük bir kısmı, kalabalıklara kapılıp kendilerini unutacaklar; kul olduklarını, misafir olduklarını, yolcu olduklarını hatırlamayacaklar bile. Ve başka rahimlerde beslenmiş ve kendileri gibi âciz, kendileri kadar fâni olan diğer insanların sevgisini kazanmaya can atacaklar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Toplumun esiri olacak, onların ayıplamasını günahtan önde tutacak, onların beğenmesini rızaya tercih edecekler.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Yolculuğun kabirden sonraki safhalarını düşünmeyecekler. Herkesin kendi derdini tek olarak çektiği kabir âlemini, kimsenin kimseye dönüp bakamayacağı mahşer meydanını ve Allah'ın izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği hesap gününü hatırlamayacaklar bile. Bütün bu safhalarda 'desinler'in yahut 'demesinler'in beş para etmediğini akıllarına getirmeyecek, his dünyalarından uzak tutacaklar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İşte kendini unutan ve ebediyet yurdunun azap diyarına doğru âdeta koşar adımlarla giden bu kalabalıkların karşısına peygamberler çıkıyorlar, âlimler, arifler çıkıyorlar ve onlara yanlış yolda olduklarını, bütün gayret ve himmetleriyle anlatıyor ve onları hidayete doğru yönlendirmeye çalışıyorlar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Kur'an-ı Kerim'de, kavimlerine tebliğ görevi yapan peygamberlerin dilinden dökülen şu hikmetli cümleye birkaç kez yer verilir: 'Benim ecrim sadece Allah'a aittir.' Yani, ben sizleri hidayete davet ederken Allah'ın rızasını gözetiyorum ve ücretimi ancak ondan bekliyorum. Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm. Kul olduğum için O'na kullukta azamî hassasiyet gösteririm, resûl olduğum için de Hakk'ın kullarına hakikati tebliğ ederim. Onlar beni dinlemeseler 'resûller üzerine, tebliğden başkası yoktur' fermanına yönelir, hidayetin ancak Allah'tan olduğunun idraki içinde gönlümü hoş tutarım. Kulların benden yüz çevirmelerine aldırmam; zira ben kalbimi ancak Allah'a çevirmişimdir. Ben, O'nun rahmetini temsil ederim; benden yüz çevirenler azaba yönelmiş olurlar.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">'Allah, mü'minlerden nefislerini ve mallarını Cennet mukabili satın aldı' âyet-i kerimesi insanlık âleminin nazarını Cennete çevirmiş ve o lütûf beldesinin ancak mü'minler için hazırlandığını haber vermiştir. Mü'min olan insan, Cennet mukabili satın alınmıştır. O halde, geliniz başkalarının teveccühüne can atan nefsimizin kulağına bir fısıltı halinde şunu soralım:</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">İnsanların kendi yaptıkları bir başka cennetleri mi var? O cennet daha mı güzel, daha mı muhteşem? Mahlûka satılmak en azından ayıp değil mi?</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Doğum kanunu kimin elinde ise, bizi bu dünyaya O getirdi ve ölüm kanunuyla da bizi ukbâya o göçürecek. Bu kısa dünya yolculuğunda yolcularla oyalanmak, onların takdirlerini kazanmak bize ne fayda verebilir!?..</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Sırayla ayrılacağız bu dünyadan ve geride bıraktıklarımız bizi kısa bir süre sonra unutacaklar. Tarihe bu gözle bakabilsek ne kadar ibret sahneleri görürüz! Nerede bir asır öncesinin alkış toplayanları ve onları alkışlayanlar? Nerede o hükümdarlar ve onlar için kasideler yazan, övgüler yağdıran şairler? Nerede o büyük zenginler ve onların eline bakan fakirler?</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bir asır sonra da biz mâzi olacağız ve bir sonraki nesil aynı soruları kendi asırlarının insanlarına soracaklar. Ve derken bir gün, her nefis gibi dünya da ölümü tadacak. Arkasından mahşer ve hesap meydanı. Kişinin en sevdiğinin bile yüzüne bakamadığı o dehşetli meydanda kimden medet beklenilecekse, bugün O'nun dergâhına sığınmak gerek.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Şu var ki, 'Allah için sevmek' gibi, 'Allah için sevilmek' de meşru ve güzel. İsteriz ki, Allah'ın mü'min kulları bizi sevsinler, O'nun has bendeleri bize yâr olsunlar. O'nun katında şefaati makbûl olanlar bize teveccüh etsinler.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Bu arzu nefsanî değil rahmanîdir.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Toplum hayatı sürecek bir istidat üzere yaratılan insanların, imanlı ve temiz bir toplum meydana getirmeleri ve bu temiz toplumun temiz insanlarının birbirini sevmeleri ne kadar güzeldir!</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Prof. Dr. Alaaddin Başar</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="hacı anne, post: 1549, member: 4"] [SIZE=3][B]Desinler Hastalığı Nedir?[/B] Teveccüh-ü nâs, kulların sevgisine, alkışına, takdirine kapılıp, dünyaya geliş gayesinden sapma hastalığı... Teveccüh-ü nâs, kendi gibi zavallı bir başka insandan medet bekleme gafleti... Teveccüh-ü nâs, riyanın davetçisi, rızaya giden yolun en büyük engeli. * * * [B]Desinler hastalığı ne demek?[/B] Riya, rüyetten geliyor. Yaptığı iyilikleri olabildiğince çok insanın görmesini istemek, gösteriş yapmak, başkaları beğensinler diye bir takım yapmacık hareketlerde bulunmak. Bir asır sonra gelecek insanları düşünelim. Henüz yokluk karanlıklarında bulunan, kim olduklarını bilmediğimiz bu dünya misafirleri, kader ile tayin edilen vakitleri geldiğinde bir İlâhî lütuf olarak hayat nimetine kavuşacaklar ve yer küresine ayak basacaklar. Yolculuklarının ilk durağı olan ana rahminde dokuz ay terbiye görecek ve bu kâinattaki sonsuz nimet ve ihsanlardan en güzel şekilde istifade etmeleri için nelere muhtaçlarsa onlarla donatılacaklar. Derken yeryüzüne annelerinin kucağında ayak basacak, o şefkâtli sineden akıtılan lâtif sütü, kana kana içecekler. Derken, büyüyecek, genç olacaklar. Bir iş tutacak, toplum hayatına karışacaklar. Ve bunlardan büyük bir kısmı, kalabalıklara kapılıp kendilerini unutacaklar; kul olduklarını, misafir olduklarını, yolcu olduklarını hatırlamayacaklar bile. Ve başka rahimlerde beslenmiş ve kendileri gibi âciz, kendileri kadar fâni olan diğer insanların sevgisini kazanmaya can atacaklar. Toplumun esiri olacak, onların ayıplamasını günahtan önde tutacak, onların beğenmesini rızaya tercih edecekler. Yolculuğun kabirden sonraki safhalarını düşünmeyecekler. Herkesin kendi derdini tek olarak çektiği kabir âlemini, kimsenin kimseye dönüp bakamayacağı mahşer meydanını ve Allah'ın izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği hesap gününü hatırlamayacaklar bile. Bütün bu safhalarda 'desinler'in yahut 'demesinler'in beş para etmediğini akıllarına getirmeyecek, his dünyalarından uzak tutacaklar. İşte kendini unutan ve ebediyet yurdunun azap diyarına doğru âdeta koşar adımlarla giden bu kalabalıkların karşısına peygamberler çıkıyorlar, âlimler, arifler çıkıyorlar ve onlara yanlış yolda olduklarını, bütün gayret ve himmetleriyle anlatıyor ve onları hidayete doğru yönlendirmeye çalışıyorlar. Kur'an-ı Kerim'de, kavimlerine tebliğ görevi yapan peygamberlerin dilinden dökülen şu hikmetli cümleye birkaç kez yer verilir: 'Benim ecrim sadece Allah'a aittir.' Yani, ben sizleri hidayete davet ederken Allah'ın rızasını gözetiyorum ve ücretimi ancak ondan bekliyorum. Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm. Kul olduğum için O'na kullukta azamî hassasiyet gösteririm, resûl olduğum için de Hakk'ın kullarına hakikati tebliğ ederim. Onlar beni dinlemeseler 'resûller üzerine, tebliğden başkası yoktur' fermanına yönelir, hidayetin ancak Allah'tan olduğunun idraki içinde gönlümü hoş tutarım. Kulların benden yüz çevirmelerine aldırmam; zira ben kalbimi ancak Allah'a çevirmişimdir. Ben, O'nun rahmetini temsil ederim; benden yüz çevirenler azaba yönelmiş olurlar. 'Allah, mü'minlerden nefislerini ve mallarını Cennet mukabili satın aldı' âyet-i kerimesi insanlık âleminin nazarını Cennete çevirmiş ve o lütûf beldesinin ancak mü'minler için hazırlandığını haber vermiştir. Mü'min olan insan, Cennet mukabili satın alınmıştır. O halde, geliniz başkalarının teveccühüne can atan nefsimizin kulağına bir fısıltı halinde şunu soralım: İnsanların kendi yaptıkları bir başka cennetleri mi var? O cennet daha mı güzel, daha mı muhteşem? Mahlûka satılmak en azından ayıp değil mi? Doğum kanunu kimin elinde ise, bizi bu dünyaya O getirdi ve ölüm kanunuyla da bizi ukbâya o göçürecek. Bu kısa dünya yolculuğunda yolcularla oyalanmak, onların takdirlerini kazanmak bize ne fayda verebilir!?.. Sırayla ayrılacağız bu dünyadan ve geride bıraktıklarımız bizi kısa bir süre sonra unutacaklar. Tarihe bu gözle bakabilsek ne kadar ibret sahneleri görürüz! Nerede bir asır öncesinin alkış toplayanları ve onları alkışlayanlar? Nerede o hükümdarlar ve onlar için kasideler yazan, övgüler yağdıran şairler? Nerede o büyük zenginler ve onların eline bakan fakirler? Bir asır sonra da biz mâzi olacağız ve bir sonraki nesil aynı soruları kendi asırlarının insanlarına soracaklar. Ve derken bir gün, her nefis gibi dünya da ölümü tadacak. Arkasından mahşer ve hesap meydanı. Kişinin en sevdiğinin bile yüzüne bakamadığı o dehşetli meydanda kimden medet beklenilecekse, bugün O'nun dergâhına sığınmak gerek. Şu var ki, 'Allah için sevmek' gibi, 'Allah için sevilmek' de meşru ve güzel. İsteriz ki, Allah'ın mü'min kulları bizi sevsinler, O'nun has bendeleri bize yâr olsunlar. O'nun katında şefaati makbûl olanlar bize teveccüh etsinler. Bu arzu nefsanî değil rahmanîdir. Toplum hayatı sürecek bir istidat üzere yaratılan insanların, imanlı ve temiz bir toplum meydana getirmeleri ve bu temiz toplumun temiz insanlarının birbirini sevmeleri ne kadar güzeldir! Prof. Dr. Alaaddin Başar[/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Tasavvuf
Desinler Hastalığı Nedir?
Üst
Alt