(Dayanaksız) Görüşleri Kabul Etmenin Mekruhluğu...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
(Dayanaksız) Görüşleri Kabul Etmenin Mekrûhluğu.

206. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Mâlik -ki o ibn Miğvel'dir- rivayet edip dedi ki; eş-Şa'bî bana şöyle dedi:”

"Şunların sana Resûlullah'dan -salallahu aleyhi ve sellem- rivayet ettiklerini al, kabul et. Kendi görüşleriyle söylediklerini ise helaya at!"[523]

207. “Bize el-Abbâs, Sufyân'dan, (o da) Zeyd b. Hubâb'dan (naklen) haber verdi (ki, o şöyle demiş) Bana Recâ' b. Ebî Seleme haber verip (dedi ki; Abde b. Ebî Lubâ'be'yi, şöyle derken duydum:”

“Zamanımın şu insanlarından, onların bana (bir şey) sormamalarını, benim de onlara (bir şey) sormamamı yeğledim. Onların her biri sadece; "Ne dersin? Ne dersin?" diyor.”[524]

208. “Bize Affân haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd rivayet edip (dedi ki) bize Asım b. Behdele, Ebû Vâ'il'den, (o da) Abdullah b. Mes'ûd'dan (naklen) rivayet etti (ki Abdullah) şöyle dedi:”

“Resûlullah -salallahu aleyhi ve sellem- bir gün bize bir çizgi çizdi. Sonra, "Bu, Allah'ın yoludur" buyurdu. Ardından bunun sağından solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra, "Bunlar (bir takım) yol*lardır. Onlardan her yolun başında, ona çağıran bir şeytan vardır." buyurdu. Sonra da şu âyet-i okudu: "Şüphesiz ki (emretdiğim) bu (yol) benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. (Başka aykırı) yollara tâbi olmayın. Sonra sizi onun (yani Allah'ın) yolundan ayırır.”[525]

209. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Verkâ, İbn Ebî Necîh'den, (o da) Mücâhid'den (naklen) rivayet etti (ki Mücâhid, âyette geçen) "(Başka aykırı) yollara tâbi oma!"yı, "Bid'atlara ve şübheli şeylere (tâbi olma!") diye tefsir etmiştir.”[526]

210. “Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki) bize Amr b. Yahya haber verip dedi ki;”

“Babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: (Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik. Neyse (bir gün) Ebû Musa el-Eş'arî yanımıza geldi ve;

"Ebû Abdirrahman (yani Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi.

"Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet (Abdullah) çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık. Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi:

"Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığım bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim. (Abdullah)

"Nedir o?" diye sordu.

O da;
"Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti:

"Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (idareci) bir adam, (halkadakilerin) ellerinde de çakıl taşları var. (idareci):

"Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa Lâ İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa Lâ ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Sübhanallah diyorlar." (Abdullah b. Mes'ûd);

"Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyerek -veya "senin emrini bekleyerek" -onlara bir şey söylemedim." dedi. Dedi ki;

"Onlara kötülüklerini sayıp (hesab etmelerini) emretseydin ve, (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi. Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik. Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi:

"Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?" Dediler ki;

"Ebû Abdirrahman! (Bunlar) çakıl taşları. Onlarla Ellahu Ekber, Lâ ilahe İllallah ve Sübhanallah deyişleri sayıyoruz." (Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd) dedi ki;

"Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ümmet-i Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin -salallahu aleyhi ve sellem- şu sahabesi (içinizde hâlâ) bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, (henüz) eskimemiş; kabları, (henüz) kırılmamış. Canım elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, sizler kesinlikle (ya) Mu-hammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (-ki bu imkânsızdır.) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız." Onlar;

"Vallahi, Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) istedik" dediler. (O da) şöyle karşılık verdi;

"Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Resûlullah -salallahu aleyhi ve sellem- bize haber vermişdi ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir." Sonra (Abdullah) onlardan yüz çevirdi.

(Amr b. Yahya'nın dedesi) Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi:

“Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yamnda bize karşı vuruşurken gördük.”[527]

Açıklama
**********
YYHPZ.gif
**********​
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
Açıklama


Belirli kelime veya cümleleri tek veya toplu olarak okumaya, tek*rar etmeye "zikr" denilmektedir. Yukarıdaki haberde böyle bir zikr söz konusudur. Dünya ve ahiret mutluluğunu isteme (dua), Kur'an okuma, ilimle meşgul olma, nafile namaz kılma gibi amellere de zikr dendiği vakidir. Zikr dil, kalb veya vücut organlarıyla olabilmektedir. Allah'ı tesbihle, ona hamdetmeyle, onu ululamayla, yüceltmeyle alâkalı kelime veya cümleleri söylemek dilin zikridir. Cenab-ı Hakk'ın zat ve sıfatlarının delillerini, ahkâmına muttali olmak için ilâhi emirlerin hikmet ve delillerini, mahlûkatın sırlarını düşünmek kalbin zikridir. Allah'a ve Resulüne itaat etmeye garkohnak da vücud organlarının zikridir.[528] Zikre teşvik eden bir çok âyet ve hadis vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Öyle ise beni anın (zikredin) ki ben de sizi anayım."[529] "Ey insanlar, Allah'ı çok anın ve onu sabah-akşam tesbih edin."[530] Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-de; "Dilin daima Allah'ı zikirle ıslak olsun" buyurmuştur.[531] Hz. Peygamber'in, bazı kelime ve cümlelerin tekrar edilerek okunmasını tavsiye eden, zikir meclislerini öven hadisleri de vardır. Örnek ola*rak şunları kaydedebiliriz: "Allah'ı -azze ve celle- zikretmek üzere oturan her topluluğu melekler çepeçevre kuşatır, onları rahmet kap*lar, üzerlerine sekinet (huzur) iner ve Allah onları, katındakilerin içinde zikreder. "[532] "Allah'ın, zikredenleri araştırmak üzere yollar*da dolaşan bir kısım melekleri vardır. Bunlar, Allah'ı zikreden bir topluluk bulunca:

"Muhtaç olduğunuz şeye gelin!" diye birbirlerine seslenirler..."[533]

"Kim günde yüz defa "Sübhanellahi ve bi-hamdihi" derse, hataları, deniz köpüğü gibi (çok) da olsalar, ondan atılır. "[534] "Allah'ın en sevdiği sözler dört (tanedir): Sübhanallah, el-Hamdulillah, Lâ İlahe İllallah, Allahu Ekber. Bunların hangisiyle b'aşlasan sana zarar vermez.[535] Bu bilgiler ışığında yukarıdaki habere bak*tığımızda Abdullah b. Mes'ûd'un (radıyallahu anh), mescidde zikir yapanlara i'tiraz etmesinin, zikrin kendisinden kaynaklanmadığını anlarız. İtirazın sebebi zikrin yeri ve şeklidir. Mescidde yapılan böyle bir zikir, zamanla bütün müslümanlarca dinin gereği olarak anlaşı*lıp yapılacak bir ibadet halini alabilirdi. Bu ise, kınanan bidatlardan biri olurdu. Bir kişinin başkanlığında, onun komutlarıyla yapılan şekli bir "zikr"de tenkid konusu yapılmış olabilir. Zikredilen merfû hadiste ve, söz konusu "zikir meclisi"ne katılmış olanların ilerde, şekli mutaassıb dindarlıklarıyla bilinen haricilerin saflarında görül*müş olmalarında da bu son hususa işaret vardır.

Nehrevân, Bağdâd ile Vâsıt arasında bir yerin adıdır. Burası, Hz. Ali ile Hariciler arasında h. 37 (veya 38) yılında vukubulan ve Hz. Ali'nin zaferi ile sonuçlanan savaş dolayısıyla meşhur olmuştur.[536]

211. “Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki) bize el-A'meş, Habîb'den, (o da) Ebû Abdirrakman'dan (naklen) rivayet etti (ki Ebû Abdirrahman) şöyle dedi: Abdullah dedi ki;”

"(Sünnete) uyunuz, bid'at işlemeyiniz. Zira (uyulması gereken şeylerin tesbiti si*zin yerinize yapılmıştır."[537]

212. “Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebû Halef haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Süleym rivayet edip (dedi ki) bana Ca'fer b. Muhammed, babasından, (o da) Câbir b. Abdillah'dan (naklen) rivayet etti (ki Câbir) şöyle dedi:” “(Bir gün) Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize bir hutbe irad etti de Al*lah'a hamd ü senadan sonra şöyle buyurdu:

"En üstün yol Muhammed'in -sallallahu aleyhi ve sellem- yoludur. İşlerin en kötüleri, son*radan ortaya çıkarılanlardır. Her bid'at da delâlettir. "[538]

213. “Bize Muhammed b. Uyeyne, Ebû İshak el-Fezâri'den, (o) Eşlem el-Minkari'den, (o da) Bilâz b. İsmet'den (naklen) haber verdi (ki Bilâz) şöyle dedi:”

“Abdullah b. Mesudun, cuma gecesinin akşamı olduğu zaman kalkmış konuşurken, şöyle dediğini işitmiştim:” "Şüphe yok ki en doğru söz Allah'ın sözü ve (yine) şüphe yok ki en güzel yol, Muhammed'in yoludur. Bedbaht, annesinin kar*nında bedbaht olan kimsedir. Râvîlerin en kötüleri, yalan (söz ve ha*berler) rivayet edenlerdir. İşlerin en kötüleri, sonradan ortaya çıkarı*lanlardır. Gelecek olan herşey ise yakındır."[539]

214. “Bana Muhammed b. Uyeyne, Ebu İshak el-Farazi’den, (o) Leys’den, (o) Eyyub’dan, (o da) İbn Sirin’den (naklen) haber verdi(ki İbn Sirin) şöyle dedi:”

“Hiçbir kimse bir bid’ata tutunup da ondan sonra(tekrar) sünnete dönmüş, müracaat etmiş değildir.”[540]

215. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki) biz Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (o) Ebû Kılâbe'den, (o) Ebû Esmâ'dan, (o) Sevbân'dan, (o da) Hz. Peygamber'den -sallalla*hu aleyhi ve sellem- (naklen) rivayet etti ki,” o (yani Hz. Pey*gamber) şöyle buyurdu:

“Ben ümmetim hakkında sadece saptırıcı önderleden endişe ediyorum."[541]

216. “Bize Ahmed b. Abdillah Ebu'l-Velîd el-Here vî haber ve*rip (dedi ki) bize Mu'âz b. Muâz, İbn Avn'dan, (o) Amr b. Sa'îd'den, (o) Ebû Zur'a b. Amr b. Cerir'den, (o da) Hayye bint Ebî Hayye’den (naklen) rivayet etti (ki Hayye) şöyle dedi:”

“Öğ*lenin tam sıcağında bir adam yanımıza girdi. Ben de, "Allah'ın kulu! Nereden geldin?" dedim. Şöyle karşılık verdi:

"Ben ve bir arkadaşım, aradığımız bir şey için geldik. Arkadaşım, aradığımız şeyin peşine gitti. Ben de gölgelenmek ve içecek bir şey içmek için (buraya) gir*dim. Bunun üzerine ben kalkdım, biraz ekşi süt aldım, -Belki, "Bu*nun üzerine ben kalktım, ekşi ayran aldım" demişti.- ve bundan ona ikram ettim. O da içti, ben de içtim. (Hayye) dedi ki;

"Onu kuvvetli bir tahminle tanıdım. Bunun için;

"Allah'ın kulu, sen kimsin?" de*dim. O da;

"Ben Ebû Bekr'im" dedi.

"Sen, Resûlullah'ın -sallallahu aleyhi ve sellem-, (namım) duymuş olduğum sahâbisi Ebû Bekr mi*sin?" dedim "Evet" dedi. (Hayye) dedi ki;

“O zaman ben, Has'am'la yaptığımız savaşı, cahiliye döneminde birbirimizle yaptığımız savaşı, Allah'ın getirdiği dostluk ve anlaşmayı, çadırların iplerini (bağlama*sını, yani cemiyette birliği sağlamasını) zikrettim, -(Ahmed dedi ki; rivayetin bu yerinde) İbn Avn parmaklarını birbirine kenetlemişti, Muâz da onu bize tavsif etmişti. (Dârimi dedi ki) Ahmed de (par*maklarını) kenetlemişti.-, sonra şöyle dedim:

"Allah'ın kulu! İnsan*ların bu durumunun ne zamana kadar (devam edeceğini) sanıyorsun?".

"Önderler dosdoğru yolda oldukları sürece!" dedi.

"Önderler ne (demek?)" dedim. Şöyle cevap verdi:

"Seyyid görmedin mi? Hani oba*da olur da, (oba halkı) ona uyup itaat ederler. İşte bunlar dosdoğru yolda oldukları sürece."[542]

217. “Bize Muhammed İbnu's-Salt haber verip (dedi ki) bize İbrahim b. Sa'd, babasından, (o) Adiyy b. Ertât'ın bir karde*şinden, (o da) Ebu'd-Derdâ'dan (naklen) haber verdi (ki Ebu'd-Derdâ') şöyle dedi:” Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurdu:

"Şüphe yok ki sizin için korktuğum şeylerin en korku*tucusu saptırıcı önderlerdir. "[543]

218. “Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki) bize Ebû Avâne, Beyân Ebû Bişr'den, (o da) Kays b. Ebû Hâzim'den (naklen) rivayet etti (ki Kays) şöyle dedi: Ebû Bekr (radıyallahu anh), Ahmes (kabilesin)den Zeyneb isimli bir kadının yanına girdi. (Kays) dedi ki;” (Ebû Bekr), onun konuşmadığını gördü. Bunun üzeri*ne;

"Nesi var, konuşmuyor?" diye sordu.

"Susarak hac yapmaya niyet etmiş" dediler. O zaman ona;

"Konuş, dedi, çünkü bu helâl değildir. Bu, câhiliyye işi bir harekettir." (Kays) dedi ki, o da konuştu ve:

"Sen kimsin?" dedi. (Hz. Ebû Bekr);

"Muhacirlerden bir kişiyim" dedi.

"Muhacirlerin hangisinden?" dedi.

"Kureyş'den" diye cevap verdi. "Kureyş'in hangisinden?" dedi. (Hz. Ebû Bekr);

"Doğrusu sen çok so*ran birisin. Ben Ebû Bekr'im" dedi. (Bunun üzerine Zeyneb);

"Al*lah'ın, câhiliyye (döneminden) sonra getirdiği bu iyi halde ne kadar kalacağız?" diye sordu. Ebû Bekr (radıyallahu anh) buna şöyle cevap verdi:

"Önderleriniz sizinle dosdoğru oldukları (veya size karşı dos*doğru hareket ettikleri) sürece bu (hal) üzere kalacaksınız." (Zeyneb);

"Önderler de ne?" dedi. (Hz. Ebû Bekr);

"Kavminin başkanları ve ileri gelenleri yok mu, (hani) onlara emrediyorlar, onlarda onlara itaat ediyorlar?" dedi. "Evet" diye karşılık verdi. (Hz. Ebû Bekr de);

"İşte onlar halkınız karşısındaki bunlar gibidir" dedi.[544]

**********
YYHPZ.gif
**********
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
[523] Te'vîl, 58; el-Câmi' li-Ahlâk, 2/190. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/278

[524] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/279

[525] Ayet: En'am: 6/153. Hadis: Ahmed b. Hanbel
, 1/435- 465; el-Mustedrek, 2/318. Bu hadisi el-Bezzâr da rivayet etmiştir (Mecmeu'z-Zevâ'id, 7/22). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/279

[526] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/279-280

[527] Bu hadisi muhtasaran Taberâni de rivayet etmiştir (Mecmeu'z-Zevâ'id
, 1/181). Hadi*sin merfû kısmı için bkz. Müslim, Müsâfirîn, 275 (1/563); İbn Mâce, Mukaddime, 12 (1/59); Ah-med b. Hanbel, 1/380, 404. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/280-282

[528] Bkz. Fethul-Bâri
, 23/245.

[529] Bakara: 2/152.


[530] Ahzâb: 33/41-42.


[531] Tirmizi
, Da'avat, 4 (5/458).

[532] Müslim
, Zikr, 39 (4/2074).

[533] Buhâri
, Da'avat, 66 (7/168).

[534] Buhâri
, Da'avat, 65 (7/168).

[535] Müslim
, Adâb, 12 (3/1685).

[536] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/282-283

[537] Hadisi et-Taberâni de rivayet etmiştir. (Mecmeu'z-Zevâ'id
, 1/181); Kitâbul-İlm, 103. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/283/284

[538] Nesâ'î
, İydeyn, 22 (3/153); İbn Mâce, Mukaddime, 7 (1/17); Müslim, Cumu'a, 43 (2/592) Ahmed b. Hanbel, 3/310, 319, 371. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/284

[539] el-Metâlibu'l-Aliye
, 3/144. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/284-285

[540] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/285

[541] Ebû Dâvûd
, Fiten, 1 (4/98); Tirmizi, Fiten, 51 (4/504) İbn Mâce, Fiten, 9 (2/1304); Mus-ned, 5/278, 284; Mecmeu'z-Zevâ'id, 5/239; Darimi, Rikâk, 39 (2755. hadis). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/285

[542] el-Metâlibu'1-Aliye
, 2/221. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/286-287

[543] Ahmed b. Hanbel 6/441; Mecmeu'z-Zevâ4id
, 5/239. Bu kaynaklarda Adiyy'in kardeşi üe Ebu'd-Derdâ' arasında, ismi verilmeyen bir râvi daha vardır. Buna göre bu hadis mu'daldır. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/287

[544] Buhâri
, Menâkıbu'l-Ensâr, 26 (4/234); Tabakât, 8/470. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/287-288

[545] Buhâri
, İman, 42 (1/20).

[546] Mecmeu'z-Zevâ'id
, 5/248. Bu hadis za'ifdir.

[547] Feyzu'l-Kadir
, 6/399. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/288-289

[548] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/289

[549] Rûm: 30/30.


[550] Müslim
, Kader, 22 (4/2047).

[551] Buhâri
, Bed'u'1-Halk, 2 (4/74).

[552] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/290

[553] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/291

[554] Bkz. 406. haber. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi
, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/291

**********
YYHPZ.gif
**********​
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,107
Tepkime puanı
81
ALLAH(cc)'I ZİKRETMEK

-Allahı zikretmenin sünnete uygun veya sünnet dışı olduğu konusunda bazı tereddütlerim var.
Hz. Abdullah İbni Mes'ud (r.a.)dan nakledilen bir habere göre, o bir gün öğrencilerinin zikr için belirlenmiş bir yere toplandıklarını görmüş,
öfkelenerek "Siz Allah'ın Rasülünün ashabından daha fazla mı hidayete ermiş kişilersiniz?" demiştir.

Başka rivayette ise Hz. İbni Mesud (r.a.) şöyle buyurmuştur: "Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında ben böyle zikir görmedim,
öyle ise sizler neden bu yeni şeyi ortaya çıkarıyorsunuz?"

Diğer taraftan öyle bir takım hadisler var ki onlara bakınca toplu zikir yapmanın faziletli olduğu anlaşılıyor.
Mesela, Hz. Enes (r.a.) şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber (s.a.v.) zikir halkalarını cennet bahçelerine benzetmiştir."

Hz. Ebu Sa'd (r.a.)da şöyle rivayet etmektedir:
"Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Hiçbir topluluk yoktur ki Allahı zikr için oturduklarında
Hz. Allah'ın melekleri onları çevrelemiş ve rahmeti de onları kuşatmış olmasın.
" Aynı şekilde Buhari ve Müslim'in hadis kitaplarında da şu hadisi şerif nakledilmiştir: "Melekler Hz. Allah'ı zikreden meclisleri ararlar ve onların arasına otururlar."

Bu hadislerin ışığında, zikr halkaları oluşturmanın "bid'at" oluşunu anlıyamıyorum.
Hz. Peygamber (s.a.v.)in buyrukları karşısında Hz. İbni Mes'ud (r.a.)'un sözünü neye göre anlamanız gerektiğini açıklayınız.

269

- Zikir kelimesi pek çok şey için kullanılmaktadır, pek çok manalara gelmektedir.

Sizin izah ettiğiniz birinci manasından başka ikinci bir manası da gönülden Allah'ı zikretmek veya Allah'ı düşünmek tefekkür etmektir.

Diğer bir manası da, otururken kalkarken, yerde, ayakta, değişik durumlarda Allah'ı zikretmek demektir.
Mesela yer yer elhamdülillah, maşallah, inşallah sübhanellah v.s. demek, söz aralarında her nasıl olursa olsun Allah'ın adını anmak,

gece gündüz çeşitli durumlarda Allah'a dua etmek, konuşmalarında Allah'ın nimetlerini, hikmetlerim onun sıfatlarını, hüküm ve emirlerini anmaktır.

Üçüncü manası ise, Kur'an-ı Kerim ve Allah'ın emirlerini açıklamaktır. İster ders verme, isterse birlikte inceleme araştırma yapma,

yahut ta va'z ve hitabetle anlatma şeklinde olsua Dördüncü manası da, teşbih, tehlil, tekbir getirmek demektir.
Hz. Peygamberin zikir halkalarım, zikir meclislerini övdüğü hadislerindeki buyruklarında anlatılanlar üçüncüde anlatılan manadaki zikir halkalarıdır.

Hz. Abdullah İbni Mesud (r.a.)'un kızdığı şey ise dördüncüde anlatılan türdekilerdir.

Çünkü Hz.Peygamber efendimiz zamanında halka yaparak teşbih ve tehlil getirip yüksek sesle zikir yapmak diye bir adet yoktu.

Ne Hz. Peygamber böyle bir şey tavsiye etti, ne de Sahabe-i Kiram böyle bir şey ortaya çıkardı.
İlk iki maddedeki zikre gelince bunların ikisinde de halkalar yaparak zikir yapılmadığı, asla o manaya gelmediği ortadadır.
Ancak o, tek başına, yalnız yapılan zikr olabilir.

270

(Alıntı: Kaynak.Nurcenneti)
 
Üst Alt