- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,019
- Tepkime puanı
- 425
Kureyş kabilesinin önde gelenleri toplanmış,
Resûlü’nün davetini görüşüyor ve bu davetin önüne nasıl geçeceklerini tartışıyorlardı. Onlar bir yandan zayıf ve kimsesiz müminlere işkence ediyorken hem müminleri dinlerinden döndürmeyi hem de diğer Mekkelilerin Müslüman olmasını engellemeyi hedefliyorlar, ayrıca sürekli bir araya gelerek İslâm’ın yayılışını ne şekilde önleyeceklerini konuşuyorlardı. Bir ara konu ahirete geldi.
Resûlü herkesin öleceğini ve bütün ölülerin bir gün diriltilerek hesaba çekileceğini söylüyordu. Bu aklın alacağı, kabul edilebilir bir şey değildi. Binlerce yıl evvel ölmüş, kemikleri dahi yok olmuş insanlar nasıl dirilecekti? Übeyy b. Halef ayağa kalktı ve yüksek sesle şöyle dedi:
- Bu mümkün değil, şimdi Muhammed’e gidecek, bu konuyu tartışacak ve mutlaka O’nu mağlup edeceğim.
Eline çürümüş bir kemik alan Übeyy, Peygamberimizin karşısına çıktı ve kendinden gayet emin bir şekilde sordu:
- Ey Muhammed! Sen
’ın şu çürümüş kemiğe yeniden can vereceğini mi söylüyorsun?
Efendimiz hiç tereddüt etmeden cevap verdi:
-Evet, bunu ben söylüyorum.
Übeyy kemiği ufalamaya ve tozlarını Peygamberimize doğru üflemeye başladı. Sonra alaycı bir şekilde yeniden sordu:
- Şimdi Sen bunun dirileceğine gerçekten inanıyor musun? Biz ölüp kemiklerimiz bu hale geldikten sonra bizim yeniden hayat bulacağımızı mı söylüyorsun? Bunu kim yapacak,
mı bizi yeniden diriltecek?
Übeyy ve arkadaşları gülüyor, Efendimizle alay ediyorlardı. Zaten Efendimizden en fazla nefret eden, müminlere en çok işkence edenlerin başında o ve ağabeyi Ümeyye geliyordu.
Resûlü, Übeyy’in suratına baktı ve şu cevabı verdi:
- Evet,
seni öldürecek, bu kemik gibi olduktan sonra seni diriltecek ve cehennemine sokacak.
Celle, Übeyy ve onun gibilere Yasin sûresinin son kısmında bulunan şu âyet-i kerimelerle cevap verdi:
“İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Bir de bakıyorsun ki, apaçık bir düşman kesilmiş. Kendi yaradılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek.’ Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı ‘Ol’ demekten ibarettir. Hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan
’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz.” (Yasin, 77-83)[1]
[1] İbn Hişam, es-Sîre, I, 387; Belâzurî, Ensabu’l-Eşraf, I, 137; Ebu’l-Fidâ, III, 581. Mutlu BİNİCİ


- Bu mümkün değil, şimdi Muhammed’e gidecek, bu konuyu tartışacak ve mutlaka O’nu mağlup edeceğim.
Eline çürümüş bir kemik alan Übeyy, Peygamberimizin karşısına çıktı ve kendinden gayet emin bir şekilde sordu:
- Ey Muhammed! Sen

Efendimiz hiç tereddüt etmeden cevap verdi:
-Evet, bunu ben söylüyorum.
Übeyy kemiği ufalamaya ve tozlarını Peygamberimize doğru üflemeye başladı. Sonra alaycı bir şekilde yeniden sordu:
- Şimdi Sen bunun dirileceğine gerçekten inanıyor musun? Biz ölüp kemiklerimiz bu hale geldikten sonra bizim yeniden hayat bulacağımızı mı söylüyorsun? Bunu kim yapacak,

Übeyy ve arkadaşları gülüyor, Efendimizle alay ediyorlardı. Zaten Efendimizden en fazla nefret eden, müminlere en çok işkence edenlerin başında o ve ağabeyi Ümeyye geliyordu.

- Evet,


“İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Bir de bakıyorsun ki, apaçık bir düşman kesilmiş. Kendi yaradılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek.’ Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı ‘Ol’ demekten ibarettir. Hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan

[1] İbn Hişam, es-Sîre, I, 387; Belâzurî, Ensabu’l-Eşraf, I, 137; Ebu’l-Fidâ, III, 581. Mutlu BİNİCİ