Cuma namazının fazileti ve edepleri

MEHMET_1960

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
21 Mayıs 2013
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0

  1. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
  2. CUMA NAMAZININ FAZİLETİ VE
  3. EDEPLERİ
  4. Cuma namazı, bazı şartlarla vacip/farz olur. Bazı şartlarda da bu farziyet düşer. Onun vacip olması için şu şartların bunulması gerekir:
  5. 1-Mukim olmak.
  6. 2-Cumayı camiye gidip kılmaya gücü yetmek.
  7. 3- Öğle vaktinin girmesi.
  8. 4-Hür olmak.
  9. 5-Hür ve erkek müslümanlardan kırk kişinin bulunması.597
  10. Şu şartlarda Cuma namazı düşer:
  11. Yolculuk, ikindi vaktinin girmesi, istenen sayının bulunamaması ve bir özrün bulunması.
  12. Cuma namazı, idarecilerin yapacağı amellerdendir. Onları temsil eden her hangi birisinin arkasında kılınabilir. Ancak ben Cuma namazını, bir bidat sahibinin arkasında kıldığımda, onu öğle namazı olarak iade etmeyi tercih ederim.
  13. Büyük bir beldede iki cami bulunduğunda, faziletli olan imamın arkasında kılmak, daha faziletlidir. Eğer fazilette eşit olurlarsa, camilerden daha eski olanda kılmayı tercih etmek iyidir. Bunda da eşit olurlarsa, daha yakın olan camide kılmak tercih edilir. Ancak uzak olan camide ilim dinlemek, ilim öğretmek veya öğrenmek gibi, bir niyet varsa, o zaman o tercih edilir. Cuma namazının, büyük camide kılınması daha faziletlidir. Büyük cami demek, müslümanların çoğunluğunun toplandığı cami demektir. Bununla beraber cuma namazı, bu camilerden hangisinde kılınırsa kılınsın, namaz geçerlidir.
  14. İbn Cüreyc şöyle demiştir: “Ata’ya, bir şehirde iki veya üç cami bulunduğunda, cuma namazını hangisinde kılayım? diye sordum: “Müslümanlar daha fazla hangisinde toplanıyorsa orada kıl; çünkü kılacağın namaz, cuma namazıdır. Cuma demek, toplanmak demektir. Cuma günü, Cenab-ı Hakk’ın kendisiyle İslam’a yücelik verdiği ve onu süslediği, ayrıca onunla müslümanları şereflendirdiği ve üstün kıldığı bir gündür. Yüce Allah, şöyle buyurmuştur:
  15. “Ey iman edenler! Cuma günü ezanla namaza çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer siz gerçeği bilen kimseler iseniz, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.”598
  16. Cuma için ezan okunduktan sonra alış-veriş haram kılınmıştır. Bu görüş, ayetteki yasağın umumi olmasını gerekçe gösteren bazı alimler tarafından benimsenmiştir. Yine alimlerden bir kısmı, bu alış-veriş reddedilir, çünkü o, fasittir, demişlerdir. Ancak ben, alış verişin ikinci ezandan sonra haram olduğunu sanıyorum. O da imamın, hutbe okumak üzere minbere çıkıp oturmasıyla başlar. Çünkü Rasulullah (s.a.v), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında, cuma ezanı olarak sadece iç ezanı okunuyordu. Hz. Osman zamanında ise, insanlar çoğalıp cemaat arttığından, birinci ezan da okunmaya başlanmıştır. Böylece Hz. Osman onu sonradan ortaya koymuştur.599
  17. Yüce Allah şöyle buyurdu:
  18. “Namaz bitince, yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Bir de Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”600
  19. Görüldüğü gibi Yüce Allah, mümin kullarına cuma günü kendisini zikretmelerini emrediyor ve onları namaz vaktinde alış-veriş yapmaktan nehyediyor. Yine onlara, cuma günü kendisinden ihsanını istemelerini emrediyor. Ayrıca Onlara hayır ve felahı vadediyor. “Hayır” ve “felah”, dünya ve ahiret nimetlerini içinde toplayan iki isimdir.
  20. Rasulullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
  21. “Aziz ve Celîl olan Allah, size cuma namazını bu içinde bulunduğum günde, şu durduğum yerde farz kıldı.”601
  22. Rivayet edildiğine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur:
  23. “Kim herhangi bir özrü olmadan üç cuma namazını kılmazsa, Allah onun kalbini mühürler.” Hadisin diğer rivayetinde: “Bu kimse, İslam’ı arkasına atmıştır”602 buyrulmuştur.
  24. Bir adam, İbnu Abbas’a gelerek, cuma ve cemaate hiç katılmadan vefat eden kimsenin durumundan sordu. İbn Abbas ona: “O, cehennemdedir.” diye cevap verdi. Adam, bu soruyu bir ay boyunca çeşitli defalar tekrar edip soruyordu. Her defasında İbnu Abbas, ona aynı cevabı vererek: “O, cehennemdedir” diyordu.
  25. Cuma namazı, iki veya üç fersahlık mesafeden gelinerek eda edilir. Köyde yaşayıp da, sabah erken evinden çıkarak Cuma namazına yetişen ve akşam da evine dönebilen kimselerin, şehre gelip cuma namazını kılmaları müstehaptır.
  26. Cuma namazı beş kişiden düşer. Bunlar: Çocuk, köle, kadın, yolcu ve hastalardır.603 Bunlardan kim, cuma namazını kılarsa, bu onun için kafi olup, o vaktin farzını eda etmiş olur.
  27. Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara cuma günü verilmiştir. Fakat onlar, ihtilaf ederek onu bıraktılar. Allah rahmetiyle bizi, bu konuda hidayete erdirdi ve o günü bu ümmete verdi. Onu, müminler için bir bayram yaptı. Bugüne ilk sahip çıkan müslümanlardır. Ehli kitap ise, bu konuda onlara tabidirler.”604
  28. Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrail (a.s) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:
  29. -Bu, cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır, dedi. Ben:
  30. -Bu günde bizim için ne vardır? diye sordum. Şöyle dedi.
  31. -O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah, ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd/ikramı çok olan gün diye anarız.
  32. Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir? diye sordum. Şöyle dedi: “Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.” Hadisin sonu şöyle bitmektedir:
  33. “Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.”605
  34. Bu hadisin tamamını, Müsned’in elif harfinde zikretmiştik.
  35. Rasulullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
  36. “Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı, Cuma günüdür. Adem Aleyhisselam, o günde yaratılmıştır. O günde Cennete konulmuştur ve onda yeryüzüne indirilmiştir. Kıyamet de o günde kopacaktır. O gün, Allah katında “yevmü’l-mezid” diye anılır. Melekler, onu bu şekilde isimlendirmişlerdir. O, cennette Aziz ve Celîl olan Cenab-ı Hakk’a nazar edilecek gündür.”606
  37. Cuma namazı hakkında, pek çok haber vardır. Hepsinin zikredilmesi çok uzun sürer. Biz bunlardan bir kısmını zikrediyoruz.
  38. Bu konudaki diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
  39. “Yeryüzündeki bütün canlılar cuma günü ayağa kalkıp, gelecek ilahi emre kulak verir, hepsi kıyamet kopacak diye korku içinde kalır ve onun kopmasını beklerler. Bundan sadece şeytanlar ve onun yolunda olan bedbaht insanlar müstesnadır.”607
  40. Denilir ki, Cuma günü kuşlar ve diğer hayvanlar, kaynaşarak “bugün selamdır, bugün güzel ve hayırlı bir gündür” derler. Bir haberde şöyle nakledilmiştir:
  41. “Yüce Allah, her Cuma günü cehennemden altı yüz bin kişiyi azat eder.”608
  42. Enes b. Malik’in, Hz. Peygamber’den (s.a.v) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Kişi, Cuma günü kötülükten korunursa diğer günler de kötülükten selamette olur.”609
  43. Ka’b der ki: “Bir haberde şu nakledilmiştir: Yüce Allah, yarattığı şeylerden bir kısmını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Buna göre, bölgeler arasında Mekke’yi, aylar içinde Ramazan ayını ve günlerden de Cuma gününü daha faziletli kılmıştır.”
  44. Başka bir hadiste şöyle buyrulur: “Cehennem her gün, zevalden önce istiva vaktinde/güneş semanın ortasında iken tutuşturulur. Onun için bu vakitte namaz kılmayınız. Ancak Cuma günü, bundan ayrı tutulmuştur. Çünkü onun bütün vakti namaza tahsis edilmiştir. O gün cehennem tutuşturulmaz.”610
  45. Kulun cuma günü yapacağı amellerin en faziletlisi, camiye ilk saatinde gitmektir. Eğer bunu yapamazsa ikinci saatinde, onu da yapamazsa üçüncü saatinde gider. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur. “Kim, ilk saatte Cumaya giderse, sanki bir deve kurban etmiş gibi sevap alır. İkinci saatte giden, bir sığır kurban etmiş gibi sevap alır. Üçüncü saatte giden, bir keçi kurban etmiş gibi sevap alır. Dördüncü saatte giden ise, bir yumurta hediye etmiş gibi sevap alır. İmam minbere çıktığında, sayfalar dürülür ve meleklerin yazma işlemi durdurulur. Melekler minberin etrafında, zikri/hutbeyi dinlemek üzere toplanırlar. Daha sonra gelen sadece namaz için gelmiş olup, erken gelmenin sevabından bir şey elde edemez.”611
  46. Buradaki saatler şöyledir: Birinci saat, sabah namazı vaktinin çıkmasından sonraki zamandır. İkinci saat, güneşin yükseldiği, üçüncü saat ise, güneşin yayıldığı zaman olup, bu da kaba kuşluk vaktidir. Diğer ifadesiyle ayakların güneşin hararetiyle yanmaya başladığı zamandır. Dördüncü saat ise, zeval vaktinden önceki zaman ve beşinci saat da, zeval vakti veya istiva vaktiyle beraber zeval vaktidir.
  47. Dördüncü ve beşinci saatler, camiye erken gitmek için müstehap olan vakitler değildir. Beşinci saatten sonra cumaya gidenin, erken gitme bakımından elde edeceği bir fazilet yoktur. Çünkü bu saatin sonunda imam, hutbe okumak üzere minbere çıkar. Böylece geriye sadece cuma farizası kalmış olur.
  48. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi, insanların ahirette Yüce Allah’a nazar edecekleri zaman O’na olan yakınlıkları, cuma namazına erken gitmelerine göre olacaktır.612
  49. İbn Mesud, bir Cuma günü erken olarak camiye gittiğinde, üç kişinin kendisinden daha önce geldiklerini gördü. Bundan rahatsız oldu. Bir şey söylemeden biraz durdu. Ardından şunları söylemeye başladı: “Dördün dördüncüsü oldum; ama dördün dördüncüsü de, Allah’a uzak değildir.”613 Bu, onun hayra olan yakîn inancından kaynaklanan bir sözdür.
  50. Bir hadiste nakledildiği üzere melekler, cuma günü bir kul geciktiğinde onu soruştururlar. Birbirlerine: “O ne yaptı? onu geciktiren sebep nedir?” diye sorarlar. Sonra şu duayı okurlar.
  51. “Ey Allah’ım! Eğer onu fakirliği tehir ettirmiş ise, ona zenginlik ver; eğer onu hastalık geciktirmiş ise, ona şifa ihsan et; eğer onu başka bir meşgale alıkoymuş ise, onu ondan kurtarıp ibadetine yönelmede muvaffak eyle. Ama onu geciktiren, boş bir şey ise, onu, kalbiyle sana dönmeye muvaffak kıl, Allahım...”614
  52. Cuma günü, faydasız hikaye anlatan kassasların yanında oturulup, toplanmak mekruh görülmüştür. Aynı şekilde gereksiz olarak, namazdan önce halkalar halinde gruplar oluşturup, beklemek de iyi değildir.
  53. Bize rivayet edildiğine göre, maktu bir haberde şöyle buyurulmuştur: “Üç şey vardır ki, insanlar onlarda, ne kadar hayır olduğunu bilselerdi, onları elde etmek üzere develerine biner koşarlardı. Bunlar; ezan okumak, ilk safta namaz kılmak ve cuma günü camiye erken gitmektir.”615
  54. Ahmed b. Hanbel demiştir ki: “Bunların en faziletlisi camiye erken gitmektir.”
  55. Bu hususta nakledilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
  56. “Cuma günü melekler, caminin kapısı önünde durup, ellerindeki gümüşten sayfalar ve altından kalemlerle, camiye gelenleri, öncelik sırasına göre kaydederler.”616
  57. Bize rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber Aleyhisselam cuma günü, namazdan önce, insanların halka oluşturup bir ibadetle meşgul olmadan oturmalarını yasaklamıştır.617 Ancak Allah’ı bilen, O’nun emir ve yasaklarını anlatan, dini derinliğine anlayan ve camide sabahleyin konuşmaya başlayan bir alim varsa, onun etrafında yer alıp kendisini dinleyebilir. Böylece o, hem camiye erken gitmeyi ve hem de ilim dinlemeyi bir arada gerçekleştirmiş olur.
  58. Cuma günü bir zaruret yoksa, cuma için yıkanmayı terk etmemelidir. Çünkü o günde yıkanmak, bazı alimlere göre farzdır. Ancak yıkanmanın evde olması daha faziletlidir.
  59. Bize rivayet olunduğuna göre, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu. “Cuma günü yıkanmak erginlik çağına ulaşan her kimse için vaciptir.”618
  60. Nafî’nin, İbn Ömer’den rivayet ettiği meşhur bir hadiste, Rasulullah şöyle buyurdu: “Kim, cuma namazına gelecekse, yıkanıp gelsin.”619 Medine’deki müslümanlar, kendi aralarında konuşurken, yeri geldiğinde: “Sen cuma günü yıkanmayandan da daha şerlisin” diye cuma günü yıkanmamayı büyük bir eksiklik sayıyorlardı.
  61. Hz. Ömer bir gün hutbe okumakta iken camiye gelen Hz. Osman’a: “Bu saatte mi geliyorsun?” diye seslendi. O: “ezanı duydum, abdest aldım ve hemen çıktım” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Biliyorsun ki, Rasulullah (s.a.v), cuma günü gusletmeyi emrediyordu.”620 dedi. Ancak Hz. Osman’ın bunu bilmekle beraber gusletmeyip, abdest almasında da bir ruhsat vardır. Çünkü müsned haberde şöyle buyuruluyor: “Kim cuma günü abdest alırsa, bu yeterlidir ve güzeldir; ama kim de guslederse bu daha faziletlidir.”621
  62. Rivayet edildiğine göre; sahabe, cuma günü yaz mevsimlerinde yıkanıyorlardı. Bu bir emirdir, diyorlardı. Kış gelince, isteyen gusleder, isteyen abdestle yetinirdi.
  63. Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Cuma namazına gelen her erkek ve kadın gusletsin”622 Bundan dolayı Malik b. Enes: “Cuma namazına gelen kadınlar da gusletsinler.” demiştir.
  64. Cuma günü cünüplükten dolayı gusleden kimse, cuma guslüne niyet ederse bu, her ikisi için yeterli olur. Ancak burada guslederken, cuma için de niyet etmesi gereklidir. Faziletli olan budur. Böylece cuma için gusletmesi, diğerine dahil olmuş olur. Bununla beraber cünüplükten dolayı guslederken, cuma guslü niyetiyle üzerine su döküp, yıkanması daha faziletlidir.
  65. Sahabeden biri, bir cuma günü oğlunun evine geldiğinde o, guslediyordu. Ona: “cuma için mi guslediyorsun?” diye seslendi. “Hayır, cünüplükten dolayı guslediyorum” dedi. Babası: “O halde yıkanmanı tekrar et. Çünkü ben, Rasulullah’ı (s.a.v): “Cuma günü her müslümanın yıkanması vaciptir” buyururken dinledim, dedi.
  66. Cuma günü, fecrin doğmasından sonra alınan gusül kafidir. Ancak cumaya gidileceği sırada gusledilmesi daha faziletlidir. Böylece cuma namazını, bu gusül abdestiyle kılar ki bu, daha güzeldir. Ama alimlerden bunu, kerih görenler vardır. Fakat camiye erken gidip, vaktin uzamasından dolayı abdestini tazeleyen kimse, namazı, cuma için aldığı gusülle kılmış gibi olur.
  67. Cuma günü misvak kullanmak, güzel elbiseleri giyip, şöhret elbisesinden kaçınmak da müstehaptır. Giyilmesi en faziletli olan elbiseler, beyaz elbise ve iki yemen bürdesidir. Cuma günü siyah elbise giymek, sünnet olmadığı gibi, bu elbiseyi giyene bakmakta da herhangi bir fazilet yoktur.
  68. Kişi cuma için tırnaklarını kesmeli, bıyıklarını almalıdır. Rasulullah’tan (s.a.v) bunların fazileti rivayet olunmuş ve kendisi de bunları yapmış ve emretmiştir. Bize İbn Mesud’dan ve diğer bazılarından rivayet olunduğuna göre, “Kim cuma günü tırnaklarını keserse yüce Allah, ondan hastalığı alır ve ona şifa verir”623 buyurulmuştur.
  69. En güzel kokularından, o gün sürünür. Erkekler için en güzel koku, hissedilen ama rengi görünmeyen kokulardır. Çünkü erkeklere ait olan kokular, bu özelliktedir. Ama kadınlara ait koku ise, rengi ortaya çıkıp, kokusu hissedilmeyen kokulardır. Bazı eserlerde bize, bu şekilde rivayet edilmiştir.
  70. Cuma günü, sarık sarmak müstehaptır. Bu konuda bize, Vasile b. Eska’dan şaz bir hadis rivayet olunmuştur. Buna göre, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah ve melekleri, cuma günü sarık takanlara salat eder.”624 Ama sıcaklık, onu rahatsız ederse, namazdan önce sarığını çıkarmasında bir beis yoktur. Namazdan sonra da çıkarabilir. Ancak evinden sarıklı olarak çıkmalıdır. Namazı da, sarıklı olarak kılmaya dikkat etmelidir. Böylece sarıklı kılmanın faziletini elde etmiş olur. İmam, minbere çıktığında sarığını takar, namazını böyle kılar. Ondan sonra isterse sarığını çıkarabilir.
  71. Kişi evinden huşu, tevazu, sekinet, vekar ve ilahi rahmete muhtaç olduğunu bilerek yalvarış hâlinde çıkmalıdır. Çokça dua ve istiğfar yapmalıdır. Evinden çıkarken Yüce Mevla’sını, O’nun evi olan mescitte ziyaret etmeye, farz namazı eda etmeye ve böylece O’na yaklaşmaya niyet etmelidir. Sonra, kendini boş iş ve sözlerden uzak tutmaya çalışmalıdır. Mevla’sına ibadet ederken, kendisini başka bir şeyle meşgul olmaktan korumaya dikkat etmelidir. Böyle bir günde rahatını bırakmalı, dünya ile ilgili geçici arzularıyla uğraşmamalı. Evradını tamamlamaya gayret etmeli. Günlük evradının ilk kısmını, cuma namazından sonra namaz kılma şeklinde gerçekleştirir. Ortasını ikindi namazına kadar ilim dinlemek ve zikir meclislerinde bulunmak suretiyle yapar ve sonuncusunu da, güneşin batışına kadar tesbih ve istiğfarla meşgul olarak tamamlar. Nitekim önceki alimler, cuma gününü bu şekilde üç kısma ayırıyordu. Cumayı oruçlu geçirmek güzeldir. Ancak ona perşembe gününü ilave etmeli veya cumartesi gününü eklemelidir. Sadece cuma gününün oruçlu geçirilmesi mekruh görülmüştür.
  72. Evli müslümanın, cuma günü oruç tutmayıp, hanımıyla cima yapması müstehaptır. Bunun faziletli olduğu rivayet edilmiştir. Nitekim seleften bazıları böyle yapıyorlardı. Bize rivayet edilen bir hadiste, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
  73. “Kim kendisi yıkanır, hanımının da yıkanmasını sağlar ve erken olarak camiye gider, imamın yakınında oturur, boş şeylerle meşgul olmaz ise, attığı her adım karşılığında ona bir senelik oruç ve namaz sevabı verilir.”625 Diğer bir haberde, “Kim imamın yakınında oturur, hutbeyi dinler ise, bu ameli, iki cuma arasındaki ve ayrıca üç gün içinde işlenen günahları için keffaret olur.” buyurulmuştur. Hadisini diğer bir lafzı ise “Gelecek cumaya kadar ki günahları mağfiret olunur”, şeklindedir. Ancak, bazı rivayetlerde, bu sevap için: “İnsanları çiğnemeden, rahatsız etmeden” şartı yer alır.626
  74. Hadiste geçen “ğassele” kelimesi, yani kim yıkatırsa ifadesi, cima etmekten kinayedir. Bazı raviler ise, bunu Ğasele şeklinde okuyarak, “başını ve vücudunu yıkarsa” şeklinde anlamışlardır.
  75. Camide insanları çiğnemekten, onları rahatsız etmekten şiddetle sakınmalıdır. Çünkü bu, gerçekten mekruh bir fiildir. Bu konuda şiddetli tehdit haberleri rivayet olunmuştur. Bunların birinde: “Kim, bunu yaparsa, kıyamet gününde cehennemin üzerine bir köprü gibi uzatılır, insanlar onu çiğneyerek üzerinden geçerler.”627 diye buyurulmuştur. İbn Cüreyc, mürsel bir hadiste şunu nakletmiştir:
  76. Hz. Peygamber (s.a.v) cuma günü hutbe okurken, bir kimsenin insanları çiğneyerek ileri doğru gittiğini gördü. Namazını tamamladığında, o adama döndü ve ona:
  77. -Ey kişi, bugün bizimle beraber cumada bulunmaktan seni ne engelledi?” dedi. Adam:
  78. -Ey Allah’ın Nebisi, ben cumaya geldim” dedi. Rasulullah (s.a.v):
  79. -Sen, insanları çiğneyerek ilerlemiyor muydun?“628 buyurdu. Yani bu yaptığın, senin cuma faziletinden mahrum kalmana sebep olmuştur, demek istemiştir. Müsned bir hadiste ise, Hz. Peygamber (s.a.v):
  80. -Seni, bizimle beraber cuma namazı kılmaktan engelleyen şey nedir?” diye sordu. Adam:
  81. -Ya Rasulellah, beni görmediniz mi?” dedi. Rasulullah (s.a.v):
  82. -Evet, seni gördüm, namaza geç gelmiştin ve erken gelenlere de eziyet veriyordun”629 buyurdu.
  83. Cuma günü lüzumsuz hikaye anlatan kıssacıların yanında vakti zayi etmek mekruh görülmüştür. Yine namazdan önce, gereksiz halkalar ve topluluklar arasına girip meşgul olmak da iyi değildir.
  84. Nitekim İbn Ömer’in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) cuma günü namazdan önce halka oluşturmaktan nehyetmiştir. Ancak Allah’ı bilen, O’nun emir ve yasaklarını bildiren, dinde derinleşmiş bir alim, camide erkenden itibaren konuşuyorsa, oraya gidilir, oturulur ve dinlenilir. Böylece onu dinleyen, hem camiye erken gelmeyi, hem de ilim dinlemeyi bir arada gerçekleştirmiş olur.
  85. Seleften bir alim, şöyle demiştir: “Allah’ın, insanlara verdiği rızıklardan ayrı bir takım rızıkları daha vardır ki, onları sadece perşembe gecesi ve cuma günü isteyenlere verir.”
  86. Meşhur bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Cuma gününde, öyle bir vakit vardır ki, müslüman bir kul, o saat içerisinde ne isterse, kendisine mutlaka verilir.” Diğer rivayette hadis: “O anda, namaz kılmakta olan kula, istediği mutlaka verilir.”630 şeklindedir.
  87. Bu vaktin hangi zaman olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Denilmiştir ki o; güneşin doğması esnasındadır. İnsanlar namaza kalktığı vakittir, zeval vaktidir ve ezan vaktidir. Yine imam minbere çıkıp zikre başladığı zamandır; ikindi vaktinden günün sonuna kadar olan süredir; güneşin grup zamanıdır, gibi çeşitli görüşler vardır.
  88. Rasulullah’ın (s.a.v) kızı Hz. Fatıma, bu vakti gözler, hizmetçisine güneşe bakmasını, batma vaktini kendisine haber vermesini isterdi. Böylece o vakti dua ve istiğfarla değerlendirirdi. Buna güneş batıncaya kadar devam ederdi. Ayrıca Hz. Fatıma, bu vaktin, beklenen ve babası Hz. Peygamber’den (s.a.v) rivayet olunan vakit olduğunu söylerdi.631
  89. Bunlar cuma günüyle ilgili farklı rivayetlerdir. Biz onları özet bir şekilde dile getirdik. Bu vakitleri dua ve namaz ile değerlendirmeye gayret etmelidir.
  90. Alimlerden biri şöyle demiştir: “Bu vakit günün bütünün içerisinde gizli olan bir vakittir. Onun zamanını yalnız Allah bilir. Sanki o, Ramazan ayında gizli olan Kadir gecesi ve beş vakit namaz arasında gizli olan salat-ı vusta gibidir.”
  91. Denilmiştir ki bu vakit, cuma gününün bütün zamanlarına intikal eder. Aynen bazı alimlere göre Kadir gecesinin Ramazan ayının gecelerine intikal etmesi gibi. Bunun sebebi kul, böylece Cenab-ı Hakk’a ibadet etsin, tazarru ve boyun büküklüğü içerisinde bulunsun ve günü, bu şekilde geçirsin, diyedir. Kim bu günde evradına devam eder, her vaktini zikirle imar etmeye çalışırsa, Allah’ın izniyle bu vakte tesadüf eder. Çünkü günün bütün önemli vakitlerini, kesintisiz olarak ibadetle geçirmiştir. O vakit de, bunlar arasındadır.
  92. Bu günde, özellikle iki vakitte daha fazla dua ve tazarruda bulunmalıdır. Bunlardan biri, imamın minbere çıkmasından namaz için kamet getirilmesine kadar olan vakit, diğeri ise, günün sonunda güneşin batması esnasındaki vakittir. Bu iki vakit, cumanın en faziletli vakitlerindendir. Bende “duaların kabulünün ümit edildiği vaktin”, bu iki vakitten biri olduğu görüşü kuvvet kazanmaktadır.
  93. Ka’bu’l-Ahbar, Ebu Hureyre ile bir araya gelmişti. Ka’b, duaların kabul edildiği haber verilen vaktin cuma gününün sonunda olduğu görüşündeydi. Ebu Hureyre ona: “Nasıl günün sonunda olabilir?” Ben Hz. Peygamber’in (s.a.v):
  94. “Kim o vakte namaz kılarken tesadüf ederse” buyurduğunu işittim. Hem günün sonu, namaz vakti değildir? dedi. Bunun üzerine Ka’b, Rasulullah (s.a.v): “Kim oturup namazı beklerse o, namazda sayılır.” Buyurmadı mı? diye sordu. Ebu Hureyre: Evet, dedi. Ka’b: “İşte bu vakitteki oturuş da namaz sayılır, dedi. Bunun üzerine Ebu Hureyre sustu. Sanki onun görüşünü tasdik eder gibiydi.632
  95. Kişi cuma günü ve gecesinde, Hz. Peygamber’e (s.a.v) çok salat u selam getirmelidir. Bunun en azı, üçyüz defadır. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim bana cuma günü seksen defa salat u selam getirirse, Allah onun seksen yıllık günahlarını affeder.” Bunun üzerine “Ya Rasulallah, size nasıl salat u selam getirelim?” diye soruldu. Efendimiz (s.a.v):
  96. “Allahumme salli alâ Muhammedin abdike ve Nebiyyike’l-ummiyyi” dersin ve onu tek sayıda bitirirsin.” Buyurdu.633
  97. Kul içinde salat u selam lafzı olduktan sonra ne şekilde salavat getirirse o salavat olur. Meşhur salat u selam duası, teşehhütte okunan salattır. Eğer bunu, şu şekilde yapar ve yedi defa okursa bunda büyük bir fazilet vardır:
  98. “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin salâten tekûnu leke ridâen ve li hakkıhî edâen ve â’tıhi’l-vesîlete ve’b-ashü’l-mekâme’l-mahmûde’llezî veattehû veczihî annâ mâ huve ehluhu veczihî efdale mâ cezeyte nebiyyen an ümmetihi ve salli alâ cemî’ı ihvânihî mine’n-nebiyyîne ve’s-sâlihîn”
  99. Denilirmiş ki, “kim, bu duayı yedi cuma ve her cuma, yedi defa okursa, Resulullah’ın şefaatı ona vacib olur.”
  100. Şu duayı da okuyabilir. O, rivayetle gelen bir duadır:
  101. Cuma günü ve gecesinde, fazlaca istiğfar etmelidir. İstiğfar lafzının yer aldığı hangi duayı okursa bu, istiğfarı için yeterlidir. Ancak şu istiğfar duasını okuması daha faziletlidir.
  102. “Allahumme’ğfir lî ve tub aleyye inneke ente’t-tevvâbu’r-rahîm”
  103. Şu istiğfar duasını okuması da, güzeldir:
  104. “Rabbiğfir verham ve tecavez ammâ te’lemu ve ente hayru’r-râhimîn”
  105. Cuma günü bir hatim indirmesi müstehaptır. Eğer bu, onun için zor oluyorsa, cuma gecesini de buna ilave ederek, hatimine cuma gecesi başlar. Hatmini, cuma sabah namazının iki rekatında veya cuma gecesi, akşam namazının iki rekatında tamamlaması güzeldir. Böylece cuma gününü ve gecesini kıraatla doldurmuş olur. Hatmini cuma ezanıyla ikameti arasında tamamlarsa, bunda da büyük bir fazilet vardır.
  106. Cuma namazından önce oniki ve cuma namazından sonra da altı rekat namaz kılmak müstehaptır. Camiye girdiğinde, her rekatında ellişer defa İhlas suresini okuyarak, dört rekat namaz kılar. Bu konuda nakledilen bir hadiste Rasulullah, şöyle buyurmuştur: “Kim bunu yaparsa Cennetteki makamını görmeden veya kendisine gösterilmeden ölmez.”634
  107. Cuma günü camiye girdiğinde, iki rekat namaz kılmadan asla oturmamalıdır. Hatta imam hutbede ise, yine kısa olarak iki rekat kılmalıdır. Çünkü Rasulullah (s.a.v), bunu emretmiştir. Garib bir senetle gelen rivayette: “Nebi Aleyhisselam, hutbe esnasında mescide gelen bir adam için hutbeden önce iki rekatı kılsın diye hutbesini kesmiş, adamın namaz kılmasını beklemiştir.”635
  108. Kufe alimleri derler ki: “Eğer imam sükut ederse kılar, yoksa kılmaz. Çünkü, Rasulullah’ı dinlemenin vacip olması sebebiyle, bu ona mahsus bir durum olabilir.”
  109. İbn Cüreyc’in; Ata’dan rivayet ettiğine göre, İbn Abbas ve Ebu Hureyre şöyle demişlerdir: Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: “Kim cuma gecesi veya günü Kehf suresini okursa ona, okuduğu yerden Mekke’ye kadar ulaşan bir nur verilir ve ayrıca gelecek on günlük günahları affedilir. Kendisine yetmiş bin melek sabah oluncaya kadar dua ederler. Hastalıklardan, felaketlerden, zatülcenb, baras, cüzzam hastalıklarından ve deccal fitnesinden korunur.”636
  110. Cuma günü dört rekat namaz kılmak müstehaptır. Her rekatta En’am, Kehf, Tâhâ ve Yasîn sûrelerinden bir sûre okur. Eğer bunları okuyamazsa o zaman, Yasîn, Secde, Lokman, Duhan ve Mülk surelerini okur. Bu dört sureyi her cuma gecesi okumayı ter ketmez. Bu konuda nakledilen bir haber, bunun büyük bir fazileti olduğunu bildirmektedir.637 Bunları, güzel okuyamazsa, güzel okuyabildiklerini okur. Bu bir hatme sayılır. Ancak “kendi bilgisine göre bir hatme sayılır” da denmiştir.
  111. Abidler cuma günü, bin defa ihlas suresini okumayı müstehap görüyorlardı. Bunların on veya yirmi rekatlık bir namazda okuması, hatmeden daha faziletlidir. Onlar, Hz. Peygamber’e (s.a.v) bin defa salat u selam getiriyorlardı. Ayrıca bin defa tesbih, tahlil getiriyorlardı. Bunlar cuma günü gerçekleştirilen üç güzel evraddır. Bunları, biner defa ihlas suresinin okunması, salatü selam getirilmesi, tesbih ve tahlil okunması oluşturur. Cenab-ı Hak, kime bunları yapmayı nasip etmiş ise, hepsini veya onlardan birini yapmaya devam eder. Çünkü bunlar cuma günü yapılacak olan amellerin en faziletlilerindendir.
  112. Cuma günü, zevalden önce tesbih namazı kılmak, büyük bir hayır yapmayı ve güzel bir ameli gerçekleştirmeyi ifade eder. Tesbih namazı, dört rekat ve üçyüz tesbihli bir namazdır. Rivayet olunduğuna göre; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Tesbih namazını, her cuma bir defa kıl.”638
  113. Ebu’l-Cevza, İbn Abbas’ın, bu namazı her gün zeval vaktinden sonra kılmaya devam ettiğini kaydeder. Ayrıca onun pek çok faziletinden haber verirdi.
  114. Cuma günü veya gecesinde, altı müsebbihat (tesbihle başlayan) sûrelerin okunması sevap görülmüştür.
  115. Cuma günü ve gecesi hariç, Rasulullah’ın belirli sureleri muayyen zamanlarda okuduğuna dair bir rivayet yoktur. Rivayet olunduğuna göre, Hz. Rasulullah (s.a.v) cuma gecesi akşam namazında “Kafirun” ve “İhlas” surelerini okurdu. Yatsı namazında ise, “Cuma” ve “Münafikun” surelerini kıraat buyururdu. Bu iki sûreyi cuma namazında da okuduğu rivayet olunmuştur. Cuma günü, sabah namazlarında “Secde, Lokman ve Hel etâ ale’l-İnsan” surelerini okurlardı.639
  116. Yakîn ve marifet ilimlerini dinlemesi ve zikir meclislerine gitmesi, namaz kılmasından daha faziletlidir. Namaz kılması ise, kıssa meclislerine gitmesinden daha üstündür. Bize rivayet olunduğuna Ebu Zer şöyle demiştir: “İlim meclislerine gelmek, bin rekat nafile namazdan daha hayırlıdır.” Diğer bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
  117. “Sizden birinizin ilimden bir meseleyi öğrenmesi veya öğretmesi, bin rekat namaz kılmasından daha hayırlıdır.” Bu arada: “Ya Rasulellah, Kur’an okumaktan da daha faziletli midir?” diye soruldu. Rasulullah, “Kur’an, ilimsiz fayda verir mi?”640 diye buyurdu.
  118. Allah’ı tanıtan ve O’nun dininde derin ilim elde etme imkanı veren ilim meclisi yoksa bile, kıssa meclislerine gitmektense, namaz kılmak daha hayırlıdır. Çünkü, onların konuşmalarında bir takım bidatlar bulunur. Bundan dolayı önceki büyükler onları camiden çıkarıyorlardı.
  119. Rivayet olunur ki bir gün İbn Ömer, mescitte daha önceleri oturmakta olduğu makamına geldiğinde, orada hikayeler anlatan bir kıssacının oturduğunu gördü. Bunun üzerine ona: “Yerimden kalkınız” dedi. O: “Ben buraya oturmuşum veya senden önce buraya gelmişim” diyerek kalkmak istemedi. Buna üzülen İbn Ömer, emniyet adamlarına haber yollayarak onu oradan kaldırttı. Şimdi eğer onların anlattıkları sünnete uygun olsaydı, İbn Ömer’in onu oradan kaldırması helal olmazdı. Özellikle kendisinden önce gelip, orada oturmuşken onu nasıl kaldırabilirdi? Onu kaldırması nasıl helal olsun ki, O, Rasulullah’tan şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: “Sizden hiç biriniz, kendi yerinde oturan kardeşini kaldırıp da oraya oturmaya çalışmasın. Aksine sizler, kolaylık ve genişlik sağlamaya çalışınız.”641
  120. Nitekim İbn Ömer, bir kimse yerinden kalksa, tekrar gelip oturur diye onun yerinde oturmazdı.642
  121. Bize rivayet olunduğuna göre, bir kıssacı Hz. Aîşe’nin odasının avlusuna gelir, hikaye anlatırdı. Bundan rahatsız olan Hz. Aîşe, İbn Ömer’e haber göndererek; “Bu kimse, anlattıklarıyla beni rahatsız ediyor ve tesbihattan engelliyor”, dedi. Bunu duyan İbn Ömer, hemen geldi ve onu dövdü. O kadar ki, sırtında küçük bir asa kırdı. Sonra onu uzaklaştırdı.
  122. Namazını kesmese dahi, namaz kılanın önünden geçmemelidir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
  123. “Sizden birisinin kırk sene beklemesi, namaz kılanın önünden geçmesinden daha hayırlıdır.”643 Bu konuda tehdit ifade eden başkabir rivayet şöyledir:
  124. “Bir adamın rüzgarın savurduğu toz olması, namaz kılanın önünden geçmesinden daha hayırlıdır.”644 Bu konuda tedbirsiz namaz kılan ile önünden geçen eşit tutulmaktadır. Zeyd b. Halid el-Cuhenî’nin rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
  125. “Namaz kılanın önünden geçen ne kadar büyük bir vebale düştüklerini bilselerdi, kırk sene beklemelerinin, namaz kılanın önünden geçmekten daha hayırlı olduğunu anlarlardı.” Onun için namazı bir direğin veya benzeri bir şeyin arkasında kılmalıdır. Böyle yaptığında, artık kimsenin önünden geçmesine sebep olmaz. Geçmek isteyenleri de, mümkün olduğunca engellemeye çalışır.
  126. Abdurrahman b. Ebi Said el-Hudrî’nin, babasından rivayet ettiği bir hadiste: “Eğer önünden geçmede ısrar ederse, onunla mücadele etsin, çünkü o, şeytandır”645 denmiştir. Ebu Saîd, önünden geçmek isteyenleri engeller ve gerektiğinde onlarla mücadele ederdi. Bir gün ona birisi itiraz etti; o, Mervan’ı çağırttı ve bunu Hz. Peygamber’in (s.a.v) emrettiğini onlara anlattı.
  127. Eğer bir direk arkasında kılması mümkün olmazsa, o zaman önüne, bir dirsek uzunluğunda bir sütre koymalıdır. Denilmiştir ki, sütre olarak bir ip koyması da caizdir.
  128. Denilir ki dört şey cefadandır. Bunlar: “Kişinin ayakta küçük abdest bozması, birinci safta yer varken ikinci safta durarak namaz kılması, namazda iken alnını silmesi ve insanların gelip geçtiği bir yol üzerinde namaz kılmasıdır.”
  129. Hasan-ı Basrî şöyle derdi: “Cuma günleri camilerin önlerinde boş söz ve işlerle uğraşarak oturanları ezip geçebilirsiniz. Çünkü onlara hürmet edilmez.”
  130. Kişi mümkünse imamın yakınında namaz kılmalı, susmalı ve ona yönelerek hutbesini dinlemelidir. Sünnete uygun olan budur. Ancak onu dinlemekten endişe eder veya onun, süslü veya ipek elbise giymek, ağır silah taşımak gibi, bir kötü bir davranışını görüp de, onu değiştirememesi halinde, imamın uzağında oturmayı tercih eder. Bu, daha uygundur.
  131. İmam hutbe okurken, kişi boş işlerle meşgul olmaz ve konuşmaz. İmamın uzağında namaz kılsa bile, bunlara dikkat etmelidir. İmam hutbe okurken bir araya gelip konuşan insanlar içinde yer almaz. Bu esnada bir diğerine, “sus” bile dememelidir. Gerekirse onu, işaretle veya küçük bir çakıl taşıyla uyarabilir. Çünkü hutbe okunurken boş işlerle meşgul olanın cuması boşa gder. Hutbe esnasında, ilmî bir şey de konuşmaz. Uzakta namaz kılıp hutbeyi duyamayan bile, hutbe esnasında susmalıdır. Müstehap olan budur.
  132. Hz. Osman ve Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre, onlar şöyle demişlerdir: “Kim hutbeyi dinler ve susarsa, onun için iki ecir vardır. Kim dinlemez, ama susarsa onun için bir ecir vardır. Kim dinleyebilecek durumda iken boş işlerle meşgul olursa, onun için iki günah vardır. Kim, dinleyemez ama boş işlerle meşgul olursa onun için bir günah vardır.”
  133. Ebu Zerr’in içinde bulunduğu şu olay anlatılmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.v) hutbe okurken Ebu Zer, Ubey b. Ka’b’a: “Bu sûre ne zaman inmiştir?” diye sordu. O: işaret ederek susmasını istedi. Rasulullah hutbesini tamamlayıp indikten sonra Ubeyy, Ebu Zerr’e: “Git, senin cuman olmamıştır.” dedi. O da bunu Rasulullah’a şikayet ettiğinde: “Ubeyy doğru söylemiştir” 646 buyurdu. Bir hadiste şöyle: buyrulmuştur: “Kim imam hutbe okurken arkadaşına “sus” derse boş bir iş yapmış olur. Hutbe okunurken boş iş yapanın cuması yoktur.”647
  134. Müezzin, iç ezanı okumaya başladığında namaz kesilmelidir.
  135. Ebu İshak, Hars’tan, o da Hz. Ali’den rivayet ettiğine göre; dört vakitte namaz kılmak mekruhtur. Bunlar: Sabah namazından sonra, ikindiden sonra, tam öğle vakti ve imam hutbe okurken. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “İmamın minbere çıkması namazı keser. Hutbede konuşmaya başlaması da kelamı keser.” 648
  136. Müezzinler, hutbeden önce namaz için kalktıklarında topluca secdeye kapanmaları sünnet değildir. Ancak bunun, namaz secdesine veya tilavet secdesine isabet etmesi durumunda bir sakıncası yoktur. Müezzinlerin ezanı okumalarına kadar, duanın sürdürülmesinde de bir beis yoktur. Çünkü, o vakit faziletli bir vakittir. Ancak bu konuda, bunun mubah olmasının dışında, bir eser bilmiyorum.”
  137. Alimlerden “maksûre” denilen yerlerde namaz kılmayı, mekruh görenler vardır. Çünkü maksûreler, sultan yakınları için yapılmıştır. Bunlar, takva ehline göre, mescitlerde ortaya çıkan bidatlardandır. Nitekim buralar, diğer insanlara açık değildir. Bir rivayete göre, Hasan ve Bekir el-Müzenî, maksûrede namaz kılmıyorlardı. Ama Enes b. Malik ile İmran b. Husayn’ın maksûrede namaz kıldıkları rivayet edilmiştir. Bunu mekruh görmeyenler de vardır. Ben, maksûrelerde namaz kılmada, imama yakınlığa ve hutbeyi dinlemeye imkan verdiklerinden dolayı, bir fazilet görüyorum. Oralar herkese açıldığında, mekruhluk ortadan kalkar. Ama oralar, sultan ve yakınlarına tahsis edilirse, artık onlara bırakılır.
  138. Bazı alimlere göre, safları kestiği için minber boşluğunda namaz kılmak mekruhtur. Onlara göre, safların minberden ilerde bulunması bir bidattır. Servî: “Birinci saf, minberin önünde duranlar değildir. Birinci saf, onun berisindeki saftır.” demiştir.
  139. İmama yakın olmak güzeldir, fakat bazen uzağında durmak namaz kılanın gönül huzuru için daha emniyetlidir. Mesela, bir kimse imamdan reddedilmesi gereken bir şey dinlemek zorunda kaldığında, veya imamın ipek elbise giymesi, namazın huzurunu bozacak şekilde ağır silahlar kuşanarak namaz kılması gibi uyarılması gereken durumlarda fitne ve afetten endişe ederse, ilk safın uzağında namaz kılması, daha emniyetlidir. Çünkü bu durumda insanlarla karşılaşması az olacak ve onların sıkıntılı hallerine bakmaktan kurtulacaktır. Hiç şüphesiz böyle durumlarda kalb için daha uygun ve himmeti daha fazla toplayıcı olan daha faziletlidir. Nitekim alimlerden bir cemaat, selameti tercih ederek, namazların son saflarda kılıyorlardı.
  140. Bişr b. el-Haris’e, “Senin cumaya erken gittiğin halde, son saflarda namaz kıldığını görüyoruz; sebebi nedir? diye soruldu. Şu cevabı verdi: “Ey adam, ben, kalplerin yakınlığını istiyorum; vücutların yakınlığını değil”
  141. Süfyan es-Sevrî, minberin yanında halife Ebu Cafer’in hutbesini dinleyen Şuayb b. Harb’e baktı. Namazdan sonra yanına geldiğinde, ona: “Buna yakın olman, kalbimi meşgul etti. Çünkü sen, ondan inkar etmen gerekli olan bir şey işitmeyeceğinden emin misin? dedi. Sonra, halifelerin icat ettiği siyah elbise giymeyi anlattı. Ben: “Ey Ebu Abdullah, hadiste:“İmama yakın ol ve onu dinle.”649 Buyrulmadı mı?” diye sordum. Bana: “Yazık sana! Hadiste anlatılan imam, raşid halifelerdir. Şimdikilere gelince onlardan ne kadar uzaklaşır ve kendilerini görmezsen, Allah Teala’ya o kadar yakın olursun.” Dedi.
  142. Ebu’d Derda’dan son saflarda namaz kılmanın fazileti rivayet edilmiştir. Saîd b. Âmir demiştir ki, onun yanında namaz kılıyordum, arka saflara doğru ilerlediğini gördüm. Nihayet en son safta namaz kıldı. Namazı bitirdiğimizde kendisine: “Safların en hayırlısı ilk saftır” diye buyrulmadı mı? dedim. Ebu’d-Derda: “Evet” dedi. Ve ekledi: “Ancak bu ümmet, rahmet edilmiş ümmettir. Ümmetler arasından ona rahmet nazarıyla nazar kılınmıştır. Cenabı Hak onlardan namazda olan birine nazar kıldığında, onun arkasında olanları da affeder. Onun için ben de bu ümmetten biri olmam sebebiyle Cenabı Hakk’ın beni de affetmesi dileğiyle arka safta kılıyorum.” Ravilerden bazıları bunu, merfû olarak rivayet etmişler ve: “Ebu’d-Derda da bunu, Hz. Peygamber’den (s.a.v) dinleyerek nakletmiştir” demişlerdir.
  143. Cuma günü, sadaka vermek hem faziletli hem de müstehaptır. Ecri kat kat verilir. Ancak, imam hutbe okurken, dilencilik yapanlara verilmesi mekruhtur. Salih b. Ahmed demiştir ki: Bir cuma günü bir dilenci, imam hutbe okurken dileniyordu. Babamın yanında idim. Bir adam, babama ona vermek üzere bir şey uzattı. Hutbe esnasında olmasından dolayı babam onu alıp, ona vermedi.
  144. İbn Mesud şöyle demiştir: “Bir kimse camide dilenirse o, kendisine bir şey verilmemeyi hak etmiştir. Kur’an okumaya karşı, isterse yine vermeyiniz.” Camilerde insanları çiğneyerek, yardım isteyenlere yardım edilmesini mekruh gören alimler vardır. Ancak, insanları çiğnemeden, rahatsız etmeden, ayakta veya oturarak isteyenlere verilmesi böyle değildir.
  145. Ka’bu’l-Ahbar’dan bize rivayet olunduğuna göre; şöyle demiştir: “Kim cuma namazını kılar, çıktıktan sonra değişik iki sadaka verir, evine döner, rukuunu, huşuunu, secdesini tam yaparak iki rekat namaz kılar, ardından:
  146. duasını okursa, ondan sonra Allah’tan ne isterse, Allah kendisine mutlaka verir.”
  147. Selef alimlerinden birinden, biraz farklı olarak şu söz nakledilmiştir: “Kim, cuma günü bir fakire yardım eder, camiye erken gider ve kimseye eziyet vermeden namazı kılar, selam verdikten sonra
  148. Duasını okursa, istediği, mutlaka kendisine verilir.”
  149. Cuma namazını kılmakta olan kimse, imamın kıraatını işitebiliyorsa, sadece Fatiha sûresini okur. Ama, onu duyamıyorsa, Fatihayla beraber bir sûre daha okuyabilir. Ancak, imamın kıraatını duymasına rağmen, Cuma sûresini veya bir başka sûre okuyan bu ümmete muhalefet etmiş ve Rasulullah’a asi olmuştur. Bunun, müslümanlardan herhangi bir kimsenin mezhebi olduğunu bilmiyorum.”
  150. Cuma namazından selam verip çıktıktan sonra, konuşmadan ve namazdaki oturma şeklini değiştirmeden, yedi defa Fatiha, yedi defa İhlas ve yedi defa Muavizeteyn sûrelerini okur. Seleften, bu konuda varid olan bir esere göre, bunları okuyan kimse, o cumadan diğer cumaya kadar korunmuş olur. Ayrıca bu, kendisini şeytandan koruma vesilesi olur.
  151. Cuma namazından sonra şu duayı okumak müstehaptır:
  152. Denilir ki “Bu duaya devam edeni Cenab-ı Hakk, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır ve ummadığı, hesap etmediği yerlerden, ona rızık ihsan eder.”
  153. İbn Ömer’in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v) Cuma namazının farzından sonra, iki rekat namaz kılardı. Ebu Hureyre ise, dört rekat kıldığını rivayet eder. Hz. Ali ve Abdullah’ın rivayetlerine göre de, altı rekat namaz kılardı.650 Şu halde kul, Cumanın farzından sonra altı rekat namaz kılarsa, bu rivayetlerin hepsini birleştirmiş olur.
  154. Camide su alıp ikram etmeyi, bir alış-veriş olmasın diye mekruh görüyorum. Çünkü camide alış veriş yapmak mekruhtur. Ama, parası caminin dışından verilmek suretiyle satılırsa, bunun içilmesi ve diğerlerine ikram edilmesinde bir beis yoktur.
  155. Nakledildiğine göre, seleften biri caminin avlu ve bahçesinde namaz kılmayı mekruh görmüştür. Sahabe-i Kiramdan birinden nakledildiğine göre o, insanların cami dışında namaz kılmasını hoş görmez ve onları buralardan kaldırırdı ve şöyle derdi. “Caminin dışındaki bahçe ve geniş yerlerde amaz kılmak caiz değildir.” Bu, bana göre iki şekilde olur: Bunlardan biri, camiye ilave edilen ve saflarıyla bitişik olup, caminin dış duvarının içinde yer alan avluda namaz kılmaktır ki, bu caminin içinde kılmak gibidir. Mekruh değildir. Diğeri ise, caminin bahçesinden ayrı, duvarının dışında yer alan bahçesinde namaz kılmaktır ki, bu mekruhtur. Aynı şekilde, camiden ayrı, saflarının ulaşmadığı yollar üzerinde namaz kılmak da, yolu engellediğinden veya uzaklığından dolayı mekruhtur ve hatta caiz değildir. Ancak bu, buralarda namaz kılmayı nehyeden kimselere göre böyledir.
  156. Cuma namazını kıldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın fazlından talep etmek üzere, yeryüzüne dağılırlar. Ancak ilim öğrenmeye çalışmak ve onu dinlemek de, Allah’ın rahmetine dahildir. Denilir ki, cuma günü alim ve talebe için manevi artış yani daha fazla ecir ve sevaba vesile olan bir gündür. İlmin Allah’ın fazlı ve ihsanı olduğunu Yüce Allah şöyle belirtmiştir:
  157. “Allah, sana bilmediğini öğretti. Allah’ın sana olan ihsanı pek büyüktür.”651
  158. Şu ayet de bu manadadır:
  159. “Davud’a (a.s), katımızdan bir fazilet verdik.”652 Yani, “ona ilim verdik” demektir. Çünkü benzeri ayette şöyle buyurulmuştur:
  160. “Andolsun ki, biz Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar “bizi, mümin kullarından bir çoğuna üstün kılan Allah’a hamd olsun” dediler.”653
  161. Enes b. Malik: “Cuma namazı kılındığında yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından arayın ”654 ayeti hakkında şöyle demiştir:
  162. “Allah’ın fazlından arayın, demek, dünyalık talep edin, demek değildir. Bundan maksat hasta ziyareti, cenazeye katılmak, ilim öğrenmek ve Allah için sevilen din kardeşlerini ziyaret etmek gibi amellerdir.”655
  163. Çünkü zikir, ilim öğrenmek ve onu insanlara öğretmekle olur. Cuma günü Allah’a davet, diğer günlere oranla daha faziletlidir. Çünkü, cuma günü “yevmü’l-mezid” dir, yani manevi rahmetin bolca aktığı bir gündür. Kalpler, o günde Allah’a yönelir, ilahi emir ve yasaklara uyar. Aslında cuma günü, Allah’ın zikrine koşmak, onu dinlemek, zikir meclisinde hazır bulunmak daha faziletlidir. Yoksa kıssa meclisinde bulunmak faziletli değildir. Çünkü, cuma günü zikre koşmak, onu dinlemek ve zikir meclisinde bulunmak diğer günlere oranla daha faziletlidir. “Dinleyen sevapta, konuşanın ortağıdır. Dinleyen, rahmete daha yakındır” denilmiştir.
  164. Alimler, cuma günü kıssacıların yanına gidip, onları dinlemeyi, mekruh görmüşlerdir. Çünkü onları dinlemek, camiye birinci ve ikinci saatte gitmeyi engeller. Oysa Kur’an, bu vakitlerde gitmenin faziletini ifade etmektedir. Ancak, Allah’ı bilen, O’nu, zikreden, O’na sevk eden ve dünya hayatına karşı zahidce davranan alimlerin, sabahleyin veya cuma namazından sonra ilim meclislerine gidilmelidir. Onların konuşmaları dinlenir. Bununla beraber bir müftü, gelip dini ilimlerden konuşur ve kişi de bu anlatılanlara ihtiyaç duyarsa burada bulunması daha faziletlidir. Çünkü camide ilim meclislerinin meydana getirilmesi, cumanın süsünden ve güzelliklerinden olup, faziletini tamamlayıcı sebeplerdendir.
  165. Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: “Dünya bir zulmettir. Bundan, ilim meclisleri hariçtir. Kişi böyle bir meclis bulup katılamazsa, o zaman iki namaz arasını ibadetle ihya etmeye çalışır ki, bu da, gündüzün beşinci virdidir.”
  166. Cuma günü önemli bir özür yoksa, ikindi namazının camide kılınması müstehaptır. Güneşin batmasına kadar orada oturması, günün sonunda beklenen eşref saat için daha sevaplıdır. Bunu, fitneden, yapmacıklıktan ve boş konuşmaktan yana emin olduğunda yapar. Denilir ki, ikindi namazını camide kılan için, bir hac sevabı vardır. Akşam namazını camide kılan içinse, bir umre sevabı vardır. Ancak bir afete düşmekten endişe eder veya gösterişten, boş iş ve sözlere dalmaktan emin olamazsa, o zaman evine döner. Allah’ı zikreder, O’nun nimetlerini, nimetindeki güzellikleri tefekkür eder. Güneşin batış zamanını, zikir, tesbih ve istiğfarla evinde veyahut mahalle mescidinde ihya etmeye gayret eder. Bu, kendisi için daha faziletlidir.
  167. Selef ulemasından biri demiştir ki: Cuma günü nasibi en çok olan, onu gözetleyen, ondaki ibadetleri yapan ve bir gün öncesinden onu bekleyen kimsedir. Buna karşılık, o günden nasibi en az olan ise, cuma günü kalktığında “bugün hangi gündür?” diyecek kadar ondan habersiz olandır. Bazı insanlar cuma gecesini camide geçirip, böylece cuma namazına hazırlanmış olmayı tercih ederlerdi. Bir kısmı da, cumartesi gecesini camide geçirip, cumanın faziletinden daha fazla almaya çalışırlardı. Selefin bir çoğu ise, cuma günü sabah namazını camide kıldıktan sonra oturup, cuma namazını beklerlerdi. Böylece onlar, camiye erken gelmiş ve ilk vakitte gelmenin sevabını elde etmiş olurlardı. Ayrıca bu vesileyle Kur’an’ı hatmederlerdi. Mü’minlerin çoğunluğu ise sabah namazlarını mahalle mescidinde kıldıktan sonra, camilere yönelirlerdi.
  168. Denilmiştir ki: İslam’da ortaya çıkan ilk bidat, cuma günü camilere erken gitmeyi terk etmektir. Önceki dönemlerde cuma gününün seher vaktinde cuma hazırlığı başlardı. Sabah namazından sonra camiye giden insanlarla yolların tıklım tıklım dolduğunu görmek mümkündü. O günkü insanlar günümüzde bayramlardaki kalabalıklar gibi, camilere giderlerdi. Zamanla bu güzel adet gittikçe azaldı, unutuldu ve terk edildi.
  169. Bir mümin kendisi camiye çıkmadan önce, gayr-i müslimlerin, kiliselerine ve havralarına gittiklerini görünce utanması gerekmez mi? Veya yiyecek içecek satan kimselerin erkenden cami avlularını doldurup dünya işine koşuşturduklarını görüp ders almaz mı? Oysa, bu sırada kendisi, Allah’a ibadete ve ahiret işlerine yönelmemiştir. Halbuki mümin onlardan daha önce Allah’a ve ahiret işlerine koşmalı, Allah’ın dostluk ve yakınlığına koşmada herkesten önde olmalıdır.
  170. Mü’minin cuma günü, zikir, vird ve amelinin daha fazla olması icap eder ve gününü Rabbine ibadete ayırması gerekir. O gününü, ahiret için tahsis etmelidir. Çünkü cumartesi günü, onun için cuma günü gibi bir ibadet günü değildir. Onun için cumayı sürekli bir şekilde, zikir ve vird ile meşgul olarak geçirmelidir. Böylece onun Cuma günü, dünya işleriyle uğraşacağı cumartesi gibi olmamalı.
  171. İnsanın perşembe gününden itibaren, cuma günü için, bir takım yiyecek içecek alıp yığması mekruhtur. Nitekim Ehl-i Beyt yoluyla rivayet edilen fakat senedi tenkit edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için öyle bir zaman gelecek ki onlar, dünyalıkları için perşembe akşamından cuma günü için hazırlık yapacaklardır. Nitekim Yahudiler de, cumartesi gününe, cuma akşamı hazırlık yaparlardı.”656 Müminler ise, o günde güzel zikirleriyle ve diğer ameli salihleriyle, ahiret için daha fazla hazırlık içinde olmalıdırlar.
  172. Ebu Muhammed Sehl şöyle demiştir: “Kim bu günlerde dünyalığını alırsa, cuma günü ahiretle ilgili muradına nail olamaz.” Yine şöyle demiştir: “Cuma günü, dünyadan değil, ahirettendir.”
  173. Âlimlerden biri şöyle demiştir: “Cuma günü olmasaydı, dünyada yaşamak istemezdim. O, havassa göre; ilimlerin, nurların, ibadetlerin, zikirlerin günüdür. Çünkü o gün, Allah katında mezid ve mezarda olanlara rahmet nazarıyla nazar edilecek bir gündür.
  174. Mücahid ve İbn Abbas’tan rivayet olunan garib senetle rivayet edilen bir hadiste Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Cuma günü dünya meşgalelerinizi bırakınız. çünkü o gün, namaz ve teheccüd günüdür.”
  175. Caferi Sadık’ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Cuma günü, Allah içindir; onda yolculuk yoktur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “...Allah’ın fazlından isteyin.”657
  176. Yukarıda kaydettiğimiz cuma gününe ait namaz, okunacak sûreler, Hz. Peygamber’e salat ü selam ve zikirlerin cuma gecesi de yapılması müstehaptır. Çünkü cuma gecesi, gecelerin en faziletlisidir. Bu geceyi ihya etmeye fırsat bulan, asla onu terk etmemelidir. Çünkü sadık her mürid için her faziletli vakitte, amil ve ibadetini artırma ve daha fazla ecir alma imkanı vardır. Cenab-ı Hak, bir kulunu severse, onu faziletli vakitlerde, faziletli ameller yapmada muvaffak eder. Ama bir kulundan hoşnut olmazsa, onu faziletli vakitlerde kötü işlerin içinde bırakır. Böylece kulun azabı daha acı olur ve Allah’ın gazabı daha şiddetli olur. Çünkü o, vaktin bereketinden mahrum olmuş ve onun hürmetini gözardı etmiştir.
  177. Cuma günü yapılabilecek bazı zikirler:
  178. Önceki alimlerin Cuma gününe ait yaptıkları bazı özel zikirler vardır. Bunlardan bir kısmını zikredeceğiz:
  179. Birincisi; İdris Aleyhisselam’ın yaptığı ve kırk Esma-i Hüsnâ’dan oluşan duadır. Cenab-ı Hakk bu zikri ona vermişti. Hasan-ı Basrî, Musa Aleyhisselam’ın da, bununla dua ettiğini nakleder. Bu aynı zamanda Muhammed Aleyhisselam’ın dualarındandır.
  180. İkincisi; İbrahim b. Edhem’in okuduğu duadır. O bu duayı her cuma günü akşam ve sabah on defa okurdu. Bu, onun o günkü amelinden biriydi.
  181. Üçüncüsü; Hz. Ali’nin Rasulullah’tan (s.a.v) naklettiği, her gün ve her gece okunan duadır.
  182. Dördüncüsü: Ebu’l-Mu’temir Süleyman Teymî’nin tesbihatıdır. Süleyman Teymî bir şehidi rüyasında gördü ve ona: “Orada gördüğün amellerin en faziletlisi hangisidir? diye sordu. O da, Ebu’l-Mu’temir’in tesbihatıdır; onun Allah katında büyük bir derecesi vardır.” dedi.
  183. Bu son ikisi, Rabbimizi yüceltmek için yapılan zikir ile Ebu’l-Mu’temir’in tesbihatıdır. Onları, bu kitabın ilk kısmında, sabah namazından sonra ve güneş batmadan önce okunacak “seçilmiş dualar” kısmında zikretmiştik. Şimdi bunların tekrar kaydedilmesini, burada ağırlık verici olarak görüyorum. Ama diğer ilk ikisini burada zikredeceğiz.
  184. Bunlardan birisi, İdris Aleyhisselam’ın duasıdır: Hasan-ı Basrî’den rivayet olunduğuna göre o, şöyle demiştir: “Allah Teala, İdris Aleyhisselam’ı kavmine peygamber olarak gönderdiğinde, ona bu isimleri kendisine öğretti. Onları içinden okumasını ve kavmine belli etmemesini vahyetti. O da, bunlarla dua etti ve Cenab-ı Hakk, onu âli bir makama ve dereceye yükseltti. Sonra bunları, Cenab-ı Hakk, Musa Aleyhisselam’a ve ardından Muhammed Aleyhisselam’a öğretti. Nitekim Peygamberimiz bunlarla Ahzab gazvesinde, yani Hendek savaşında dua etmiştir. Hasan-ı Basrî der ki: “Haccac’dan gizleniyordum. Onun için, bu duayı okuyordum. Yanıma altı defa gelmesine rağmen, beni göremedi.”
  185. Öyleyse sen de, bütün günahlarının affedilmesi için bu dua ile Yüce Allah’a yalvar. Sonra dünya ve ahiret ihtiyaçlarının giderilmesi için dua et. Allah’ın izniyle istediğini elde edersin. Bu duada Yüce Allah’ın kırk tane isim geçmektedir. Bu sayı tövbe günlerinin sayısıdır
  186. Dua şudur:
  187. İbrahim b. Edhem’in Duası:
  188. İbrahim Edhem’in hizmetçisi İbrahim b. Beşşâr şöyle demiştir: “İbrahem Edhem bu duayı her cuma günü, sabah-akşam okurdu.”
  189. Dua şudur:
  190. Kim bu dört dua ile cuma günü dua ederse, Allah Teala onun amelini tamamlar ve ona faziletini tam olarak verir. Kim, zikrettiğimiz amellerin ve zikirlerin en hayırlısını yapar, belirttiğimiz kötü sözlerden ve fiillerden uzak durursa o, Cuma gününe hürmet edenlerden ve o gündeki manevi nasibini alanlardan olur. Onun salih amelleri ve sadakatla yaptığı zikirleri Allah katında makbuldür.
  191. Cuma namazı ve adabı için açtığımız bölüm burada bitti.
:maasallah:
 
Üst Alt