- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 983
- Tepkime puanı
- 16
Benim çocukluğumda cuma akşamları rahmetin eli değerdi evlerin üzerine… Sokakları tarçın ve karanfil kokan, cumbalı pencerelerinde cam güzellerinin gerdan kırdığı, küpe çiçeklerinin işve yaptığı o eskil mahallerinin birinde tanıdım cumaların efsununu... Bu gecenin rahmetini, bereketini ve hikmetini o yıllarda sezdim, çocuk yüreğimle.
Barış ve huzur getiren bir güvercin gibi mahallenin semalarında gezinen, her evin kapısına bir demet şefkat ve merhamet bırakan ve kendini insanlara bir şekilde hissettiren bir başkalık vardı cuma gecelerinde.
O gece özellikle gidip çaldığım ve mutlaka elimdeki tabağı usulca sunduğum kapılar vardı, ardımdan dualanan. Mahallenin eli öpülesi anneleriydi bu lavanta kokusu güzelliğindeki ince fikri yaşayıp yaşatanlar. Süheyla Ablalar, Zöhre Teyzeler, Ayşe bacılardı ruhumuza böylesine kanaviçe nakışları işleyenler…
Cuma geceleri mahallenin alnına sağaltan serin bir el değerdi…
Yaşlısı huzur duyar, genci şenlenirdi…
Allâh katında günlerin efendisi Cuma’dır, diyordu anneciğim.
Şimdi düşünüyorum da biz nasıl oldu da unuttuk böylesine bir güzelliği, böylesine bir geleneği…
Günlerin efendisine ne kusur işledik, yüz çevirdi bizden?
Hatıralarıma bile yabancı gelen bu güzelliklerin aslında ne kadar kıymetli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor yüreğim. Rahmetli anneciğimin ikindi sonrası bitmeyen telaşı, ellerime tutuşturduğu tabakları, mahallenin eskimiş ve yorgun düşmüş kapılarına götürüşümü, minik ellerimle kapı tokmaklarına vurup utana sıkıla bekleyişimi hatırlıyorum da omuzlarıma salkım salkım bir keder düşüyor. Efkârlanıyorum.
Yaşı çoktan kemale ermiş olup, derin bir yalnızlığı, çaresizliği, kimsesizliği soğuk ve karanlık evlerinde uzun, upuzun yılların yorgunluğuyla karşılayan, mahzun yaşayan o garipleri hatırlıyorum ansızın.
Çocukluğumun efsunlu Cumalarının derinliğine kitlenen yüreğimin titrek telaşı, şimdi beni uzak ve tozlanmış yıllara geri çağırıyor.
Gidiyorum…
Şimdi hatıralarıma bile yabancı gelen o uzak yıllara gidiyorum aniden…
Neydi diyorum, o günlerin inceliği, büyüsü ve iyiliği neyin nesiydi?
Cuma akşamları o tatlı, o farklı, o bitmesini asla istemediğiniz efsun neydi?
Akşam olunca bir ashap şenliği yayılırdı sokaklara, mahallenin yüzü gülerdi. Huzur bohçalanıp bohçalanıp gönderilirdi dört bir yana.
HÂmînnem ve annem konu komşular ibadetin en derinine koyulurlardı Cuma geceleri. Huzur çiçek açardı seccadelerde. Sevgi, şefkat ve merhamet dile gelir, hikmet konuşurdu.
Cuma gününe ta akşamdan hazırlanan ve hazırlanırken bunu bir bayrama dönüştüren o kadınlar, annelerimiz sahi nereye gittiler?
Neden şimdi o büyüyü yakalamıyor yüreğim, yüreklerimiz?
Neden cuma geceleri neşvesiz geçiyor şimdi, neden, nereden geldi bu hasret? Hangi büyücü bozdu yüreğimizdeki güzelliği, nereye saklandı o tarçın ve karanfil kokulu günler? Kim unutturdu?
Ben mi gurbetteyim, yoksa evden mi uzaklaşmışım bilmiyorum…
Sahi cuma akşamları omuzumuza konan o büyü neydi? Karanlık yavaş yavaş tepelerin ardından bastırınca, evlerin camlarına değen ışık hangi güneşin eliydi?
Şimdi düşünüyorum da cuma akşamları rahmetin, bereketin, hikmetin eli gezinmeseydi yüreğimizde, biz karşılıksız vermenin erdemini ve iç huzurunu yaşamasaydık, gelen günün bir bayram olduğunu muştulamasaydı bu gece şimdi hatırlamazdım geçen onca güzelliği…
Özlemezdim.
Geri gelsin istemezdim yoksa.
Çünkü omuz omuza vermiş o Anadolu mahallelerindeki masum evlerin kendileri gibi içten ve samimi olan bireyleriydi toplumu ayakta tutan, şefkat ve merhametin sancaktarı olan, o Anadolu analarıydı.
Biz unuttuk Cuma gecelerini, Cuma gecelerinin bereketini, feyzini, hikmetini unuttuk, unutturduk birbirimize. Sanki daha çok üzülüp ağlaşalım, daha çok birbirimize eziyet edip yaralanalım diye unutturduk ve unuttuk hatırlamayası.
Cuma gününün bayram olduğunu da unuttuk, arlanmayası!
Hayırlı Cumalar, sözünü ne kadar az söylüyoruz birbirimize şimdilerde.
Mesela siz, kaç kez Cuma gecesi evden bir şey çıkardınız, kaç dudağa tebessüm oldunuz?
Benim çocukluğumda bizim evde bir kez unutulmaya görsün, asla huzur duymazdı anneciğim? Kendini suçlu, unutmuş, günah işlemiş sayardı. Mahalledeki yoksulların hamisi sayardı kendini iç dünyasında. Sanırdınız bu insanlar ona emanet edilmiştir…
Şimdi bizler de bu duyguyu yeni baştan kuşansak ve mahallerimizin güneş girmeyen soğuk evlerine sefere çıksak, kendimizden saysak, veren elin alan elden üstün olduğunu kazısak yüreklerimize ve yeni baştan bir gönül seferberliğine çıksak ne olur?
Ne olur cuma akşamları mahalleye merhametin sıcak eli değse?
Ve…
Ne olur Cuma gecelerini unutmasak?
Unutturmasak…
Meryem Aybike SİNAN
Barış ve huzur getiren bir güvercin gibi mahallenin semalarında gezinen, her evin kapısına bir demet şefkat ve merhamet bırakan ve kendini insanlara bir şekilde hissettiren bir başkalık vardı cuma gecelerinde.
O gece özellikle gidip çaldığım ve mutlaka elimdeki tabağı usulca sunduğum kapılar vardı, ardımdan dualanan. Mahallenin eli öpülesi anneleriydi bu lavanta kokusu güzelliğindeki ince fikri yaşayıp yaşatanlar. Süheyla Ablalar, Zöhre Teyzeler, Ayşe bacılardı ruhumuza böylesine kanaviçe nakışları işleyenler…
Cuma geceleri mahallenin alnına sağaltan serin bir el değerdi…
Yaşlısı huzur duyar, genci şenlenirdi…
Allâh katında günlerin efendisi Cuma’dır, diyordu anneciğim.
Şimdi düşünüyorum da biz nasıl oldu da unuttuk böylesine bir güzelliği, böylesine bir geleneği…
Günlerin efendisine ne kusur işledik, yüz çevirdi bizden?
Hatıralarıma bile yabancı gelen bu güzelliklerin aslında ne kadar kıymetli olduğunu şimdi daha iyi anlıyor yüreğim. Rahmetli anneciğimin ikindi sonrası bitmeyen telaşı, ellerime tutuşturduğu tabakları, mahallenin eskimiş ve yorgun düşmüş kapılarına götürüşümü, minik ellerimle kapı tokmaklarına vurup utana sıkıla bekleyişimi hatırlıyorum da omuzlarıma salkım salkım bir keder düşüyor. Efkârlanıyorum.
Yaşı çoktan kemale ermiş olup, derin bir yalnızlığı, çaresizliği, kimsesizliği soğuk ve karanlık evlerinde uzun, upuzun yılların yorgunluğuyla karşılayan, mahzun yaşayan o garipleri hatırlıyorum ansızın.
Çocukluğumun efsunlu Cumalarının derinliğine kitlenen yüreğimin titrek telaşı, şimdi beni uzak ve tozlanmış yıllara geri çağırıyor.
Gidiyorum…
Şimdi hatıralarıma bile yabancı gelen o uzak yıllara gidiyorum aniden…
Neydi diyorum, o günlerin inceliği, büyüsü ve iyiliği neyin nesiydi?
Cuma akşamları o tatlı, o farklı, o bitmesini asla istemediğiniz efsun neydi?
Akşam olunca bir ashap şenliği yayılırdı sokaklara, mahallenin yüzü gülerdi. Huzur bohçalanıp bohçalanıp gönderilirdi dört bir yana.
HÂmînnem ve annem konu komşular ibadetin en derinine koyulurlardı Cuma geceleri. Huzur çiçek açardı seccadelerde. Sevgi, şefkat ve merhamet dile gelir, hikmet konuşurdu.
Cuma gününe ta akşamdan hazırlanan ve hazırlanırken bunu bir bayrama dönüştüren o kadınlar, annelerimiz sahi nereye gittiler?
Neden şimdi o büyüyü yakalamıyor yüreğim, yüreklerimiz?
Neden cuma geceleri neşvesiz geçiyor şimdi, neden, nereden geldi bu hasret? Hangi büyücü bozdu yüreğimizdeki güzelliği, nereye saklandı o tarçın ve karanfil kokulu günler? Kim unutturdu?
Ben mi gurbetteyim, yoksa evden mi uzaklaşmışım bilmiyorum…
Sahi cuma akşamları omuzumuza konan o büyü neydi? Karanlık yavaş yavaş tepelerin ardından bastırınca, evlerin camlarına değen ışık hangi güneşin eliydi?
Şimdi düşünüyorum da cuma akşamları rahmetin, bereketin, hikmetin eli gezinmeseydi yüreğimizde, biz karşılıksız vermenin erdemini ve iç huzurunu yaşamasaydık, gelen günün bir bayram olduğunu muştulamasaydı bu gece şimdi hatırlamazdım geçen onca güzelliği…
Özlemezdim.
Geri gelsin istemezdim yoksa.
Çünkü omuz omuza vermiş o Anadolu mahallelerindeki masum evlerin kendileri gibi içten ve samimi olan bireyleriydi toplumu ayakta tutan, şefkat ve merhametin sancaktarı olan, o Anadolu analarıydı.
Biz unuttuk Cuma gecelerini, Cuma gecelerinin bereketini, feyzini, hikmetini unuttuk, unutturduk birbirimize. Sanki daha çok üzülüp ağlaşalım, daha çok birbirimize eziyet edip yaralanalım diye unutturduk ve unuttuk hatırlamayası.
Cuma gününün bayram olduğunu da unuttuk, arlanmayası!
Hayırlı Cumalar, sözünü ne kadar az söylüyoruz birbirimize şimdilerde.
Mesela siz, kaç kez Cuma gecesi evden bir şey çıkardınız, kaç dudağa tebessüm oldunuz?
Benim çocukluğumda bizim evde bir kez unutulmaya görsün, asla huzur duymazdı anneciğim? Kendini suçlu, unutmuş, günah işlemiş sayardı. Mahalledeki yoksulların hamisi sayardı kendini iç dünyasında. Sanırdınız bu insanlar ona emanet edilmiştir…
Şimdi bizler de bu duyguyu yeni baştan kuşansak ve mahallerimizin güneş girmeyen soğuk evlerine sefere çıksak, kendimizden saysak, veren elin alan elden üstün olduğunu kazısak yüreklerimize ve yeni baştan bir gönül seferberliğine çıksak ne olur?
Ne olur cuma akşamları mahalleye merhametin sıcak eli değse?
Ve…
Ne olur Cuma gecelerini unutmasak?
Unutturmasak…
Meryem Aybike SİNAN