Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Muhtelif Konular
Cezayır
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ömr-ü diyar" data-source="post: 10226" data-attributes="member: 376"><p>Bagimsizlik Ne Degistirdi?</p><p></p><p> Cezayir görünüste 1962 yilinda bagimsizligini kazandi, ancak Müslüman halk için degisen pek birsey olmadi. Bagimsizligin ilani ile birlikte iktidari ele geçiren Ulusal Kurtulus Cephesi (FLN) tam anlamiyla sömürgeci Fransa'ya bagli bir organizasyona dönüstü. Bu parti 20. yüzyilda Islam dünyasinda sikça karsilasilan bir gelenegi sürdürdü ve baskici bir rejim olusturdu. Bu baskici rejimin yöneticileri iktidarlari boyunca ülkenin basta dogal gaz ve petrol olmak üzere zengin dogal kaynaklarini sömürdü. Bu nedenle iktidarlari boyunca FLN yöneticileri ve onlarin yandaslari büyük servet elde ederken halk da gittikçe fakirlesti. Öyle ki 1990'li yillarda ülkedeki issizlik orani %70'lere tirmanmisti. Ancak Müslüman halka karsi uygulanan tüm bu baski ve sömürü politikasi bir yandan da kendi sonunu hazirliyordu.</p><p></p><p> Cezayir'deki tüm bu gelismeler halkin bir dizi gösteri, boykot ve protesto ile kizginligini dile getirmesine ve iktidari zorlamasina neden oldu. Tek partili sisteme karsi, çogulculuk ve serbestlik isteyen sesler yükseldi. Bunun sonucunda 1989 yilinda çok partili sisteme geçildi. Bunun ardindan yapilan yerel seçimlerde Islami Kurtulus Cephesi (FIS) büyük bir basari kazandi.</p><p></p><p> Genel seçimler 26 Aralik 1991 tarihinde yapildi. Seçim iki turluydu. 30 Aralik 1991 günü sonuçlar açiklandi. FIS 232 sandalyeden 188'ini kazanarak ezici bir üstünlük saglamisti. Iktidar partisi FLN ancak 15 parlamenter çikarabilmisti. Seçimlerin ikinci turu yalnizca bir formalite olarak gözüküyordu. Ikinci turdan da FIS'in zaferle çikacagi kesindi.</p><p></p><p> Ancak ülkedeki baskici yönetim buna müsaade etmedi. Genelkurmay Baskani Halid Nezzar'in önderligindeki ordu, birbirini izleyen ilginç olaylar sonucunda bir askeri darbe ile iktidari ele aldi. Bu arada darbeyi sözde mesrulastirmak için pek çok provokasyon ve yalan haber de üretilmisti. Basbakan, seçim sonuçlari belli olmadan önce "seçimler sükunet ve güven içerisinde geçti" gibi açiklamalar yaparken, sonuçlar belli olduktan sonra "seçimler yeteri derecede özgür ve hilesiz geçmedi" seklinde bir açiklamada bulunarak kendince FIS'in seçimde hile yaptigini ya da zor kullandigini ima etmisti.</p><p> </p><p></p><p> Darbenin gelisimi de oldukça ilginçti. Birbirini izleyen olaylar darbenin önceden planlanmis ve uygulamaya konmus bir senaryo oldugunu gösteriyordu. Darbeden sonra ise dünyaya verilen telkinin aksine, Müslümanlar bir "iç savas" baslatmadilar. Iç savasi baslatanlar, darbeyi yapanlardi. Islami Kurtulus Cephesi, bütün taraflari güç kullanmaksizin, barisçi ve saglikli yollara basvurmaya davet etti. Ancak iktidarin cevabi FIS'in binlerce üye ve taraftarini tutuklayip, hapishanelerde onlara en agir iskenceleri yapmak oldu.</p><p></p><p> Aradan geçen yillar ise Cezayir halki üzerinde uygulanan baskida hiçbir degisiklik yapmadi. Müslümanlarin üzerine atilan provokatif eylemlerden sonra olaganüstü yetkilerle donatilmis mahkemeler kuruldu ve Müslümanlar kogusturmaya ugradi. Baslangiçta olaylara barisçi yollardan, serinkanli bir sekilde yaklasan FIS ve taraftarlari artan baski ve adaletsizlikler dolayisiyla bu tutumlarini terk etmeye basladilar. Bir grup kendilerine karsi güvenlik güçlerinin düzenledigi silahli saldirilara karsi silahla kendilerini savunmaya basladilar. Sonuçta Cezayir bir iç savas yasamaya basladi.</p><p></p><p></p><p> Cezayir Iç Savasi'ni Kim Yönetiyor?</p><p></p><p> Cezayir'deki iç savasta tek bir hedef vardi: Müslümanlarin gücünün gerekirse fiziksel imha yoluyla ortadan kaldirilmasi. Bunun için "anti-terör timleri" adi altinda ölüm mangalari olusturuldu. Bu mangalar hedef olarak seçtikleri Müslümanlari fail-i meçhul yöntemiyle öldürdüler. Itirafçi bir Cezayir polisi bu "fail-i meçhul" yönteminin örneklerini anlatmis, özel timlerin hedef Müslümanlarin kapisini çalip, kapiyi açana kursun bosalttiklarini haber vermisti.26 1984-88 yillari arasinda Cezayir'de basbakanlik yapan Prof. Dr. Abdülhamid Ibrahimi de Müslümanlara karsi girisilen savasin yöntemlerini söyle anlatmisti:</p><p> Ocak 1992'deki hükümet darbesinden beri pek çok masum insan aralarinda ögretmenler, mühendisler, avukatlar, doktorlar, ögrenciler olmak üzere keyfi olarak tutuklandilar, insanlar yargilanmadan gözetim kamplarina gönderildiler veya insanlik disi sartlar altinda hapishanelere atildilar. Daha da ötesi her gün genç Cezayirliler hiçbir sebep olmaksizin idam mangalari tarafindan öldürülüyor. Tek sebep rejim için potansiyel bir tehlike olarak görülmeleri.27</p><p></p><p> Ingiliz The Observer gazetesi yazarlarindan John Sweeney'nin gazetenin 16 Kasim 1997 tarihli sayisinda yayinladigi "We accuse 80.000 times" (80.000 kez suçluyuz) baslikli makalesi de eski basbakan Abdülhamid Ibrahimi'nin sözlerini destekler nitelikte idi. Cezayir konusuna özel ilgi duyan Sweeney, ülkedeki katliamlara bizzat sahit olan kisilerle yaptigi görüsmeler sonucunda katliamlar hakkindaki görüslerini su sekilde dile getirmekteydi:</p><p></p><p> ... Ancak delillerin agirligi Cezayir Devleti'ni mahkum ediyor. Generallerin 1991 seçimlerini iptal edip, halki aldatmasindan bu yana yaklasik 80 bin kisi öldürüldü. Hükümet, hakim güç yolsuzluklara batmis, nefret ediliyor ve ancak terörün hükümranligi sayesinde ayakta kaliyor. Uluslararasi Af Örgütü'nün, Insan Haklari Örgütü'nün, Uluslararasi Insan Haklari Federasyonu'nun, Sinir Tanimayan Gazeteciler Dernegi'nin delillerine olsun veya Cezayir'in kendi devlet kontrollü medyasinin delillerine olsun bir bakin...</p><p> </p><p></p><p> Cezayirli bir gizli polis ile yaptigi röportaj ile tüm dünyada büyük yanki uyandiran John Sweeney, acimasizca katledilen masum insanlarin ölümlerinden basta Fransa olmak üzere pek çok Batili ülkeyi sorumlu tutmakta idi. Çünkü yaptigi röportajlar ve edindigi izlenimler Cezayir'de sürdürülen terörün devlet destekli oldugunu göstermekteydi. Ve bu tüm dünyaca biliniyor olmasina ragmen hiç kimse buna "dur" demiyor, hatta mümkün oldugunca bu konudan bahsetmemeyi tercih ediyorlardi. Diger bir deyisle "Cezayir Devleti ve Bati'daki dostlari karanlikta is yapmayi tercih ediyorlardi."</p><p></p><p></p><p> Cinayetlerin Gerçek Failleri</p><p></p><p> John Sweeney bu yazisinda üç ayri katliam olayini da örnek olarak veriyor ve Müslümanlara mal edilen cinayetlerin gerçek failinin kim oldugu sorusunun cevabini gözler önüne seriyordu. Bu olaylardan birincisi Temmuz 1994'de gerçeklesmisti. G-7 liderlerinin Napoli'de toplandiklari gün yedi Italyan denizcisi Cezayir'in Cicel yakinlarindaki Cencen limaninda, iddiaya göre "asiri Islamcilar" tarafindan bogazlari kesilerek öldürüldüler. Bati basini tarafindan saldiriyi gerçeklestiren "radikal Islamcilar" hemen siddetle kinandilar, hatta ABD eski Baskani Clinton da Islamcilari kinayan bir bildiri yayinladi.</p><p></p><p> </p><p></p><p> Ancak Sweeney'nin yazisinda kaynak olarak kullandigi Cezayir Gizli Polisi üyelerinden Joseph ise bu saldiri hakkinda Batili kaynaklar gibi düsünmüyordu. Joseph olaydaki katillerin gizli polisteki mesai arkadaslari oldugunu söylüyordu. Isin ilginç yani Cencen limani bu saldirinin gerçeklestirildigi esnada askeri bölge sinirlari içerisindeydi ve oldukça siki korunan bir donanma limaniydi. John Sweeney de olaydaki siradisi gelismelere yazisinda su sözleri ile dikkat çekmekteydi:</p><p></p><p> Donanmanin kislasi Italyan askerlerin öldürüldügü geminin birkaç metre yanindaydi. Eger katiller Islamci asirilar ise, askeri giris kapisindan geçmeleri, usulca kislayi asmalari, Italyan mürettabatin bogazlarini kesmeleri, sonra ortadan kayboldugu anlasilan 600 tonluk yükü bosaltmalari ve sonra da yine kimseye görünmeden parmak uçlari üzerinde usulca geri dönmeleri gerekiyordu.</p><p></p><p> Sweeney'nin yazisinda örnek verdigi ikinci olay da en az birincisi kadar ilginçtir:</p><p></p><p> ... 1995 yilinda Paris'te arka arkaya patlayan bombalar sonrasinda yine Islamci çevreler suçlanmis ve Bati da buna destek vermisti. Oysa Gizli Polis Üyesi Joseph bombalarin planlayicilarinin Cezayir gizli polis komutanlari General Tevfik ve General Smain oldugunu ve operasyonun Cezayir'in Paris Büyükelçiligi'nden yürütüldügünü anlatmakta idi. Nitekim bu bombalama olaylarinin ardindan dönemin Fransa Içisleri Bakani Jean-Louis Debré'ye bir yemek sirasinda bombalarin ardinda Cezayir gizli polisi olma ihtimali soruldugunda, Bakan su sekilde cevap vermisti: "Cezayir askeri istihbarati bizi yanlis yöne sevk etmek, böylece onlari rahatsiz edenleri ortadan kaldirmamizi saglamak istiyorlar."</p><p></p><p> Söz konusu yazida örnek verilen üçüncü olay da son derece esrarengiz bir sekilde gerçeklesmistir. John Sweeney bu olayi söyle anlatiyor:</p><p></p><p> 1997 yilinda Cezayir'in güneyinde dev boyutlarda üç katliam yapildi. Her üçü de kislalarla çevrili yogun koruma altindaki bir bölgede gerçeklestirildi. 200 kisinin girtlagini kesmek uzun zaman alir. Cezayir mahkemelerine bu büyük katliamlarin herhangi biri için kimse çikarilmadi. Katiller rejimin itirafina göre rahatsiz edilmediler.</p><p></p><p> John Sweeney'nin anlattigi olaylardan bir benzeri de Jeune Afrique dergisinde yayinlandi. Dergi Cezayir'in Seydi Musa bölgesinde gerçeklestirilen ve 300 kisinin katledilmesiyle sonuçlanan vahsetle ilgili olarak görgü taniklarinin söylediklerine yer vermekteydi. Bu olay Cezayir gerçegini görebilmek açisindan son derece önemlidir:</p><p></p><p> Seydi Musa'da ordu karargahinin hemen yakininda gerçeklestirilen ve bes saat süren katliama hiçbir askeri müdahalenin yapilmamasi en çekici husus olarak gösterilmekte. Katliamdan kurtulan kisilerin 'yardim için bagirdik, güvenlik güçleri yakinimizdaydi, ancak sabah saatleri ile birlikte ilk gelenler itfaiye ekipleri oldu' seklindeki açiklamalari, evlerden çikan alev ve dumanin, saldirganlarin otomatik silahlarindan yayilan sesin güvenlik güçlerinin dikkatini çekmemesi Cezayir'deki katliamlarin arkasindaki güçlerin kimler oldugu hakkinda yeterli bilgi veriyor.28</p><p></p><p> Cezayir'de olup bitenler hakkindaki düsüncelerinde Abdülhamid Ibrahimi ve John Sweeney yalniz degiller aslinda. Cezayir'deki gelismeleri yakindan takip eden pek çok uzman, yasanan katliamlarin ve terör olaylarinin ardinda cunta destekli Cezayir hükümetinin oldugu konusunda hemfikirdirler. Bu kisilerden birisi de RAND Corporation adina çalisan eski CIA ajanlarindan Graham Fuller'dir. Fuller hem Cezayir'deki terörist faaliyetlerin, hem de Paris'te patlayan bombalarin sorumlusunun cunta adina çalisan askeri birimler oldugunu belirtmekte ve amaçlarini söyle dile getirmektedir:</p><p></p><p> Dünya kamuoyunu manipüle etmek. Bu konuda Batili istihbarat birimlerinin bilgisi var. Yanlis bilgilendirme yoluyla kamuoyunu etkilemeye çalisiyorlar.29</p><p> Öte yandan katliamlardan sorumlu tutulan cuntada yer alan generallerin pek çogunun geçmiste Fransa ordusunda görev yapmis olmalari da bizlere çok önemli ipuçlari vermektedir. Bu kisiler Cezayir'in bagimsizlik savasi esnasinda Fransiz ordusunda görevliydiler, yani Fransa'nin isbirlikçileriydiler. Örnegin Genelkurmay Baskani Muhammed Amari, Fransa ordusunda subaydi. Cezayir'in bagimsizligini kazanmasindan çok kisa bir süre önce Cezayir ordusuna katildi. Istihbarat Daire Baskanligi'ni yürüten General Tevfik ve askeri darbenin lideri ve eski Savunma Bakani General Halid Nezzar da Fransa ordusunun subaylari arasinda yer almaktaydirlar.30</p><p> Tüm bu yasananlarin yani sira eski basbakan Abdülhamid Ibrahimi'nin "Tüm terör olaylari hemen Müslümanlarin üzerine atiliyor. Oysa Müslümanlar katliamlarla hedefe ulasamayacagini biliyorlar" sözleri ile birlikte dikkat çektigi bir baska husus daha var. Ibrahimi bu sözlerinin ardindan Cezayir'deki devlet terörünün asil olarak Fransa'dan yönetildigini ve 1962'de Cezayir bagimsizligina karsi kurulan kontrgerilla örgütü OAS'in eski elemanlari tarafindan örgütlendigini vurgulamisti.31</p><p> Bugün ise petrol ve dogal gaz yataklari gibi zengin dogal kaynaklara sahip olan Cezayir'de hala huzur ve baris saglanmamistir.</p><p></p><p> Notlar:</p><p></p><p> 24- L'Express, 30 Kasim 2000 </p><p> 25- L'Express, 30 Kasim 2000 </p><p> 26- Le Monde, Mart 1995 </p><p> 27- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994 </p><p> 28- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994 </p><p> 29- Altinoluk, Ekim 1997 </p><p> 30- <a href="https://www.kanal7.com/zdosya/cez.htm" target="_blank">https://www.kanal7.com/zdosya/cez.htm</a>, Cezayir Gerçegi, Kanal 7 Haber Programi, 6 Nisan 1998 </p><p> 31- <a href="https://www.aitco.com/~sonuyari/" target="_blank">https://www.aitco.com/~sonuyari/</a> eskiler/su97e/sm315.htm</p><p></p><p> Kaynak: Harun Yahya, Zulmün tarihi</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ömr-ü diyar, post: 10226, member: 376"] Bagimsizlik Ne Degistirdi? Cezayir görünüste 1962 yilinda bagimsizligini kazandi, ancak Müslüman halk için degisen pek birsey olmadi. Bagimsizligin ilani ile birlikte iktidari ele geçiren Ulusal Kurtulus Cephesi (FLN) tam anlamiyla sömürgeci Fransa'ya bagli bir organizasyona dönüstü. Bu parti 20. yüzyilda Islam dünyasinda sikça karsilasilan bir gelenegi sürdürdü ve baskici bir rejim olusturdu. Bu baskici rejimin yöneticileri iktidarlari boyunca ülkenin basta dogal gaz ve petrol olmak üzere zengin dogal kaynaklarini sömürdü. Bu nedenle iktidarlari boyunca FLN yöneticileri ve onlarin yandaslari büyük servet elde ederken halk da gittikçe fakirlesti. Öyle ki 1990'li yillarda ülkedeki issizlik orani %70'lere tirmanmisti. Ancak Müslüman halka karsi uygulanan tüm bu baski ve sömürü politikasi bir yandan da kendi sonunu hazirliyordu. Cezayir'deki tüm bu gelismeler halkin bir dizi gösteri, boykot ve protesto ile kizginligini dile getirmesine ve iktidari zorlamasina neden oldu. Tek partili sisteme karsi, çogulculuk ve serbestlik isteyen sesler yükseldi. Bunun sonucunda 1989 yilinda çok partili sisteme geçildi. Bunun ardindan yapilan yerel seçimlerde Islami Kurtulus Cephesi (FIS) büyük bir basari kazandi. Genel seçimler 26 Aralik 1991 tarihinde yapildi. Seçim iki turluydu. 30 Aralik 1991 günü sonuçlar açiklandi. FIS 232 sandalyeden 188'ini kazanarak ezici bir üstünlük saglamisti. Iktidar partisi FLN ancak 15 parlamenter çikarabilmisti. Seçimlerin ikinci turu yalnizca bir formalite olarak gözüküyordu. Ikinci turdan da FIS'in zaferle çikacagi kesindi. Ancak ülkedeki baskici yönetim buna müsaade etmedi. Genelkurmay Baskani Halid Nezzar'in önderligindeki ordu, birbirini izleyen ilginç olaylar sonucunda bir askeri darbe ile iktidari ele aldi. Bu arada darbeyi sözde mesrulastirmak için pek çok provokasyon ve yalan haber de üretilmisti. Basbakan, seçim sonuçlari belli olmadan önce "seçimler sükunet ve güven içerisinde geçti" gibi açiklamalar yaparken, sonuçlar belli olduktan sonra "seçimler yeteri derecede özgür ve hilesiz geçmedi" seklinde bir açiklamada bulunarak kendince FIS'in seçimde hile yaptigini ya da zor kullandigini ima etmisti. Darbenin gelisimi de oldukça ilginçti. Birbirini izleyen olaylar darbenin önceden planlanmis ve uygulamaya konmus bir senaryo oldugunu gösteriyordu. Darbeden sonra ise dünyaya verilen telkinin aksine, Müslümanlar bir "iç savas" baslatmadilar. Iç savasi baslatanlar, darbeyi yapanlardi. Islami Kurtulus Cephesi, bütün taraflari güç kullanmaksizin, barisçi ve saglikli yollara basvurmaya davet etti. Ancak iktidarin cevabi FIS'in binlerce üye ve taraftarini tutuklayip, hapishanelerde onlara en agir iskenceleri yapmak oldu. Aradan geçen yillar ise Cezayir halki üzerinde uygulanan baskida hiçbir degisiklik yapmadi. Müslümanlarin üzerine atilan provokatif eylemlerden sonra olaganüstü yetkilerle donatilmis mahkemeler kuruldu ve Müslümanlar kogusturmaya ugradi. Baslangiçta olaylara barisçi yollardan, serinkanli bir sekilde yaklasan FIS ve taraftarlari artan baski ve adaletsizlikler dolayisiyla bu tutumlarini terk etmeye basladilar. Bir grup kendilerine karsi güvenlik güçlerinin düzenledigi silahli saldirilara karsi silahla kendilerini savunmaya basladilar. Sonuçta Cezayir bir iç savas yasamaya basladi. Cezayir Iç Savasi'ni Kim Yönetiyor? Cezayir'deki iç savasta tek bir hedef vardi: Müslümanlarin gücünün gerekirse fiziksel imha yoluyla ortadan kaldirilmasi. Bunun için "anti-terör timleri" adi altinda ölüm mangalari olusturuldu. Bu mangalar hedef olarak seçtikleri Müslümanlari fail-i meçhul yöntemiyle öldürdüler. Itirafçi bir Cezayir polisi bu "fail-i meçhul" yönteminin örneklerini anlatmis, özel timlerin hedef Müslümanlarin kapisini çalip, kapiyi açana kursun bosalttiklarini haber vermisti.26 1984-88 yillari arasinda Cezayir'de basbakanlik yapan Prof. Dr. Abdülhamid Ibrahimi de Müslümanlara karsi girisilen savasin yöntemlerini söyle anlatmisti: Ocak 1992'deki hükümet darbesinden beri pek çok masum insan aralarinda ögretmenler, mühendisler, avukatlar, doktorlar, ögrenciler olmak üzere keyfi olarak tutuklandilar, insanlar yargilanmadan gözetim kamplarina gönderildiler veya insanlik disi sartlar altinda hapishanelere atildilar. Daha da ötesi her gün genç Cezayirliler hiçbir sebep olmaksizin idam mangalari tarafindan öldürülüyor. Tek sebep rejim için potansiyel bir tehlike olarak görülmeleri.27 Ingiliz The Observer gazetesi yazarlarindan John Sweeney'nin gazetenin 16 Kasim 1997 tarihli sayisinda yayinladigi "We accuse 80.000 times" (80.000 kez suçluyuz) baslikli makalesi de eski basbakan Abdülhamid Ibrahimi'nin sözlerini destekler nitelikte idi. Cezayir konusuna özel ilgi duyan Sweeney, ülkedeki katliamlara bizzat sahit olan kisilerle yaptigi görüsmeler sonucunda katliamlar hakkindaki görüslerini su sekilde dile getirmekteydi: ... Ancak delillerin agirligi Cezayir Devleti'ni mahkum ediyor. Generallerin 1991 seçimlerini iptal edip, halki aldatmasindan bu yana yaklasik 80 bin kisi öldürüldü. Hükümet, hakim güç yolsuzluklara batmis, nefret ediliyor ve ancak terörün hükümranligi sayesinde ayakta kaliyor. Uluslararasi Af Örgütü'nün, Insan Haklari Örgütü'nün, Uluslararasi Insan Haklari Federasyonu'nun, Sinir Tanimayan Gazeteciler Dernegi'nin delillerine olsun veya Cezayir'in kendi devlet kontrollü medyasinin delillerine olsun bir bakin... Cezayirli bir gizli polis ile yaptigi röportaj ile tüm dünyada büyük yanki uyandiran John Sweeney, acimasizca katledilen masum insanlarin ölümlerinden basta Fransa olmak üzere pek çok Batili ülkeyi sorumlu tutmakta idi. Çünkü yaptigi röportajlar ve edindigi izlenimler Cezayir'de sürdürülen terörün devlet destekli oldugunu göstermekteydi. Ve bu tüm dünyaca biliniyor olmasina ragmen hiç kimse buna "dur" demiyor, hatta mümkün oldugunca bu konudan bahsetmemeyi tercih ediyorlardi. Diger bir deyisle "Cezayir Devleti ve Bati'daki dostlari karanlikta is yapmayi tercih ediyorlardi." Cinayetlerin Gerçek Failleri John Sweeney bu yazisinda üç ayri katliam olayini da örnek olarak veriyor ve Müslümanlara mal edilen cinayetlerin gerçek failinin kim oldugu sorusunun cevabini gözler önüne seriyordu. Bu olaylardan birincisi Temmuz 1994'de gerçeklesmisti. G-7 liderlerinin Napoli'de toplandiklari gün yedi Italyan denizcisi Cezayir'in Cicel yakinlarindaki Cencen limaninda, iddiaya göre "asiri Islamcilar" tarafindan bogazlari kesilerek öldürüldüler. Bati basini tarafindan saldiriyi gerçeklestiren "radikal Islamcilar" hemen siddetle kinandilar, hatta ABD eski Baskani Clinton da Islamcilari kinayan bir bildiri yayinladi. Ancak Sweeney'nin yazisinda kaynak olarak kullandigi Cezayir Gizli Polisi üyelerinden Joseph ise bu saldiri hakkinda Batili kaynaklar gibi düsünmüyordu. Joseph olaydaki katillerin gizli polisteki mesai arkadaslari oldugunu söylüyordu. Isin ilginç yani Cencen limani bu saldirinin gerçeklestirildigi esnada askeri bölge sinirlari içerisindeydi ve oldukça siki korunan bir donanma limaniydi. John Sweeney de olaydaki siradisi gelismelere yazisinda su sözleri ile dikkat çekmekteydi: Donanmanin kislasi Italyan askerlerin öldürüldügü geminin birkaç metre yanindaydi. Eger katiller Islamci asirilar ise, askeri giris kapisindan geçmeleri, usulca kislayi asmalari, Italyan mürettabatin bogazlarini kesmeleri, sonra ortadan kayboldugu anlasilan 600 tonluk yükü bosaltmalari ve sonra da yine kimseye görünmeden parmak uçlari üzerinde usulca geri dönmeleri gerekiyordu. Sweeney'nin yazisinda örnek verdigi ikinci olay da en az birincisi kadar ilginçtir: ... 1995 yilinda Paris'te arka arkaya patlayan bombalar sonrasinda yine Islamci çevreler suçlanmis ve Bati da buna destek vermisti. Oysa Gizli Polis Üyesi Joseph bombalarin planlayicilarinin Cezayir gizli polis komutanlari General Tevfik ve General Smain oldugunu ve operasyonun Cezayir'in Paris Büyükelçiligi'nden yürütüldügünü anlatmakta idi. Nitekim bu bombalama olaylarinin ardindan dönemin Fransa Içisleri Bakani Jean-Louis Debré'ye bir yemek sirasinda bombalarin ardinda Cezayir gizli polisi olma ihtimali soruldugunda, Bakan su sekilde cevap vermisti: "Cezayir askeri istihbarati bizi yanlis yöne sevk etmek, böylece onlari rahatsiz edenleri ortadan kaldirmamizi saglamak istiyorlar." Söz konusu yazida örnek verilen üçüncü olay da son derece esrarengiz bir sekilde gerçeklesmistir. John Sweeney bu olayi söyle anlatiyor: 1997 yilinda Cezayir'in güneyinde dev boyutlarda üç katliam yapildi. Her üçü de kislalarla çevrili yogun koruma altindaki bir bölgede gerçeklestirildi. 200 kisinin girtlagini kesmek uzun zaman alir. Cezayir mahkemelerine bu büyük katliamlarin herhangi biri için kimse çikarilmadi. Katiller rejimin itirafina göre rahatsiz edilmediler. John Sweeney'nin anlattigi olaylardan bir benzeri de Jeune Afrique dergisinde yayinlandi. Dergi Cezayir'in Seydi Musa bölgesinde gerçeklestirilen ve 300 kisinin katledilmesiyle sonuçlanan vahsetle ilgili olarak görgü taniklarinin söylediklerine yer vermekteydi. Bu olay Cezayir gerçegini görebilmek açisindan son derece önemlidir: Seydi Musa'da ordu karargahinin hemen yakininda gerçeklestirilen ve bes saat süren katliama hiçbir askeri müdahalenin yapilmamasi en çekici husus olarak gösterilmekte. Katliamdan kurtulan kisilerin 'yardim için bagirdik, güvenlik güçleri yakinimizdaydi, ancak sabah saatleri ile birlikte ilk gelenler itfaiye ekipleri oldu' seklindeki açiklamalari, evlerden çikan alev ve dumanin, saldirganlarin otomatik silahlarindan yayilan sesin güvenlik güçlerinin dikkatini çekmemesi Cezayir'deki katliamlarin arkasindaki güçlerin kimler oldugu hakkinda yeterli bilgi veriyor.28 Cezayir'de olup bitenler hakkindaki düsüncelerinde Abdülhamid Ibrahimi ve John Sweeney yalniz degiller aslinda. Cezayir'deki gelismeleri yakindan takip eden pek çok uzman, yasanan katliamlarin ve terör olaylarinin ardinda cunta destekli Cezayir hükümetinin oldugu konusunda hemfikirdirler. Bu kisilerden birisi de RAND Corporation adina çalisan eski CIA ajanlarindan Graham Fuller'dir. Fuller hem Cezayir'deki terörist faaliyetlerin, hem de Paris'te patlayan bombalarin sorumlusunun cunta adina çalisan askeri birimler oldugunu belirtmekte ve amaçlarini söyle dile getirmektedir: Dünya kamuoyunu manipüle etmek. Bu konuda Batili istihbarat birimlerinin bilgisi var. Yanlis bilgilendirme yoluyla kamuoyunu etkilemeye çalisiyorlar.29 Öte yandan katliamlardan sorumlu tutulan cuntada yer alan generallerin pek çogunun geçmiste Fransa ordusunda görev yapmis olmalari da bizlere çok önemli ipuçlari vermektedir. Bu kisiler Cezayir'in bagimsizlik savasi esnasinda Fransiz ordusunda görevliydiler, yani Fransa'nin isbirlikçileriydiler. Örnegin Genelkurmay Baskani Muhammed Amari, Fransa ordusunda subaydi. Cezayir'in bagimsizligini kazanmasindan çok kisa bir süre önce Cezayir ordusuna katildi. Istihbarat Daire Baskanligi'ni yürüten General Tevfik ve askeri darbenin lideri ve eski Savunma Bakani General Halid Nezzar da Fransa ordusunun subaylari arasinda yer almaktaydirlar.30 Tüm bu yasananlarin yani sira eski basbakan Abdülhamid Ibrahimi'nin "Tüm terör olaylari hemen Müslümanlarin üzerine atiliyor. Oysa Müslümanlar katliamlarla hedefe ulasamayacagini biliyorlar" sözleri ile birlikte dikkat çektigi bir baska husus daha var. Ibrahimi bu sözlerinin ardindan Cezayir'deki devlet terörünün asil olarak Fransa'dan yönetildigini ve 1962'de Cezayir bagimsizligina karsi kurulan kontrgerilla örgütü OAS'in eski elemanlari tarafindan örgütlendigini vurgulamisti.31 Bugün ise petrol ve dogal gaz yataklari gibi zengin dogal kaynaklara sahip olan Cezayir'de hala huzur ve baris saglanmamistir. Notlar: 24- L'Express, 30 Kasim 2000 25- L'Express, 30 Kasim 2000 26- Le Monde, Mart 1995 27- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994 28- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994 29- Altinoluk, Ekim 1997 30- [url]https://www.kanal7.com/zdosya/cez.htm[/url], Cezayir Gerçegi, Kanal 7 Haber Programi, 6 Nisan 1998 31- [url]https://www.aitco.com/~sonuyari/[/url] eskiler/su97e/sm315.htm Kaynak: Harun Yahya, Zulmün tarihi [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Muhtelif Konular
Cezayır
Üst
Alt