Boykot - Bir Grup Hıristiyanın Müslüman Olması! -3

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Boykot
Bölüm-3
Bir Grup Hıristiyanın Müslüman Olması!

Boykot uygulamasının kaldırılması, Peygamberimize ve Ashabı Kiram'a geniş bir nefes aldırdı. Bu sırada peşpeşe İslâm sinesine koşmalar görüldü.

İslâm'a gönül verenler arasında 20 kadar Hıristiyan da vardı. Bunlar, Habeşistan'a hicret etmiş Müslümanlardan, Peygamberimiz ve İslâmiyet hakkında duyduklarını yerinde araştırmak için Mekke'ye gelmişlerdi!

Kabe'nin yanında Peygamber Efendimizle buluşan Hıristiyan grup, birçok soru sordu. Sorularına mükemmel cevaplar alınca sevindiler.

Daha sonra Resûli Ekrem, kendilerini Allah'ın birliğine îmana davet etti, Kur'ân okudu. Kur'ân'ın azameti karşısında gönülleri İslâm'a karşı muhabbetle doldu. Gözyaşları arasında, 20'si birden orada İslâmiyetle müşerref oldu.

Hâdise, Kureyşli müşrikleri fena hâlde kızdırdı. Putperestlerin Müslüman olmasını engellemeye çalışırlarken, şimdi de Hıristiyanlar, kendi ayaklarıyla gelip İslâmiyete giriyorlardı!

Başta Ebû Cehil olmak üzere bir kısım müşrik, onların yolunu keserek, bin bir hakaretten sonra, "Allah belânızı versin! Sizler, bu adamın ne dediğini öğrenmek için buraya gönderilmişken, onunla düşüp kalktınız ve sonunda dininizden ayrılıp ona uydunuz. Bu, düpedüz bir ahmaklıktır!" dediler.

Fakat, İslâm'la müşerref olan bu bahtiyarlar, müşriklerin hakaret dolu sözlerine aldırış etmediler ve, "Bize karşı yaptığınız cahilliği, biz size yapamayız." diyerek, güzel bir cevapta bulundular.

Kasas Sûresinin 5155'inci âyetlerinin, bu kimseler hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir.318

Resûli Kibriya Efendimiz, bir gün İslâmiyete ve Müslümanlara şiddetli muhalefetleriyle bilinen Velid b. Muğire, Utbe b. Rebia, Ümeyye b. Halef gibi birçok Kureyş ileri geleniyle konuşuyor, onlara îman ve Kur'ân hakikatlerinden bahsediyordu.

Zaman zaman muhatablarının dikkatlerini canlı tutmak ve dinlemelerini sağlamak maksadıyla da, "Nasıl, güzel değil mi?" diye soruyordu.

O sırada bir hak âşığı çıkageldi. Maddî gözden mahrum, fakat mânâ gözü açık bu zât, Hz. Hatice'nin dayısının oğlu, ashabtan Abdullah b. Ümmi Mektum idi. Âmâ olduğundan Peygamber Efendimizin kimlerle konuştuğunun farkında değildi. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Beni irşad et! Bana Kur'ân okut! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana bir şeyler öğret!"

Efendimizin bütün dikkatini Kureyş ileri gelenleri üzerine, İslâmiyeti anlatmak için teksif ettiğini farkedemediğinden, bu arzusunu birkaç sefer tekrarlayıp durdu.

Peygamber Efendimiz bu durumdan sıkıldı ve rahatsız oldu. Onunla pek ilgilenmedi. Zîra, o, her zaman gelip kendisinden İslâmiyetle ilgili her şeyi öğrenebilirdi. Ama, Kureyş müşriklerinin ulularını bir daha böyle toplu hâlde bulma imkânını elde etmeyebilirdi. Onların İslâmiyeti kabul etmeleri veya düşmanlıklarından vazgeçmeleri ise, Kureyş'in toptan Müslüman olması mânâsına geliyordu!

İşte, bu sebeple Fahri Âlem Efendimiz, dikkatinin dağıtılmak istenişinden rahatsız olmuştu ve bunu haliyle de izhar etmişti.

Resûli Kibriya Efendimiz, Kureyş ileri gelenleriyle konuşmasını bitirip kalkacağı sırada vahiy geldi. Gözlerini kapayıp daldı. Abese Sûresi nazil oldu.319

Sûrede Efendimizin davranışından bahisle şöyle buyuruluyordu:

"(Peygamber) Hoşlanmadı ve yüzünü çevirdi, kendisine o âmâ geldi diye... Ne bilirsin, belki o (cehalet kirinden) temizlenecek yahut öğüt alacaktı da öğüt kendisine fayda verecekti? Amma (malıyla Allah'a) ihtiyaç göstermeyene gelince... Sen, ona dönüp, sesine kulak veriyorsun! Onun İslâmiyeti kabul etmeyip temizlenmemesinden sana ne? Ama sana can atarak gelen Allah'tan korkmuş iken, sen ondan yüz çeviriyorsun! Hayır, sakın bir daha böyle bir harekette bulunma! Çünkü, o Kur'ân bir öğüttür. Artık, dileyen ondan öğüt alır."320

Evet, kalblerinden şirkin pisliğini îman suyuyla gidermek istemeyen, Kur'ân'ı dinlemek arzusu duymayan, ondan istifadeyi düşünmeyen kimselerin İslâmiyete girmemesi ve nefsini temizlememesi, Resûli Kibriya'nın üzerine bir mes'uliyet yüklemiyordu. Çünkü, onun vazifesi sâdece İslâm'ı hakkıyla tebliğ idi. Ancak, hak ve hakikati öğrenmek arzusunu izhar eden bir Müslümandan yüz çevirmek, ona bilmediği hakikatleri öğretmemek, arzusuna cevap vermemek, işte böylesine îkazı gerektiriyordu.

Cenâbı Hakk, konuyla ilgili indirdiği âyeti kerîmelerde manen şöyle diyordu:

"Zahir gözü görmese de kulağı ve kalb gözü açık hidâyet âşığı birini bırakıyorsun da, zahiren gözü bulunan ve fakat kalb gözü kör, hak sözü dinlemek sânından olmayan müstağnilerle uğraşıyorsun!"321

Bu hâdise ve îkazdan sonra Resûli Ekrem, Abdullah İbni Ümmi Mektum'u her gördüğünde ona ikram ve ihsanda bulunur, ihtiyacı olup olmadığını sorar ve, "Merhaba, ey Rabbimin bana itâb ve ikazda bulunmasına sebep olan kişi!.."322 diyerek iltifat ederdi.

Devamı Bölüm-4
Müşriklerin eziyet ve hakaretlerini Arttırmaları!
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt