Borç senedi

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,344
Tepkime puanı
25
Belli bir vade sonunda ödenecek borçlar için düzenlenen belge. Ayette; "Ey iman edenler, belli bir vâdeye kadar borçlandığınız zaman bunu yazınız" (el-Bakara, 2/282) buyurularak, vadeli borçlanmaların yazıyla tespit edilmesinin gerekli oluşu; hatta, (aynı ayetin devamında), daha önemli borçlanma ve akitlerde iki erkek şahidin temini; bu bulunmazsa bir erkek iki kadın şahit bulundurulması veya borca karşılık rehin (ipotekli mal) istenebileceği belirtilmiştir. Buna, kefil talebi hakkı da eklenebilir. İşte bütün bu teminatlar, unutmaya karşı bir tedbir veya borcun tamamen veya kısmen inkârı hâlinde ispat kolaylığı sağlamak içindir. Düzenlenecek senetler ihtilaf hâlinde mahkemede bir ispat aracı olarak kullanılacak ve gerektiğinde borcun zor kullanılarak ödenmesi sağlanacaktır.

Günümüzde bono, çek, poliçe, el senedi, makbuz, alındı belgesi, borçlunun imzasını taşıyan defter kayıtları "borç senedi" niteliğindeki yazılı belgelerdir. Bunlar usulüne göre düzenlenince doğrudan veya mahkeme aracılığı ile tahsil edilebilmektedir.

Borç senedi, alacaklıya senette yazılı miktar kadar alacak hakkı doğurur. Ancak borcun ödenmesiyle ilgili çıkabilecek masraflarda borçluya aittir. Pul parası, protesto ve icra masrafları gibi. İslâm hukukunda alım satımlarda prensip olarak satılan malın teslimi ile ilgili masraflar satıcıya; satış bedelinin peşin veya vâdeli ödenmesiyle ilgili masraflar da alıcıya, yani borçluya aittir. Çünkü borcun tam olarak îfası ancak bu şekilde mümkündür (el-Fetâvâ`l-Hindiyye, III, 27, 28; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 220; Ali Haydar, Düraru`l-Hukkâm Şerhu Mecelleti`l-Ahkâm, I, 455, 456, 457; Mecelle, madde, 36, 287 291, 288; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s. 114, 115).

İslâm hukukunda, bir satım akdinde, satılan malın teslimi ile satış bedelinin ödenmesi, peşin veya veresiye durumuna göre dört şekilde düşünülebilir.

1) Satılan mal da satış bedeli de peşin. Bunun caiz olduğunda görüş birliği vardır.

2) Satılan mal veresiye; satış bedeli peşin. Buna İslâm hukukunda "setem" veya "selef" akdi adı verilir. İhtiyaç duyulduğu ve eski bir örf olduğu ve naslarla çatışmadığı için Rasûlullah (s.a.s.) tarafından selem akdine izin verilmiştir. (Buhârî, Selem,1, 2, 7; Müslim, Müsâkât, 128). Mislî mal adı verilen, ölçü tartı veya standart olup sayı ile alınıp satılan mallar üzerinde, para peşin-mal veresiye selem akdi yapılabilir. Bu takdirde borç senedi veya sözleşmede borçlanılan mal ve teslim tarihi belirlenir. Satış bedelinin tamamı daha önce ödendiği için, artık borçlanılan malın fiyatı yükselse de satış bedeline bir ilâve yapılmaz. Bunun aksine fiyatlarda düşme olursa, bedelde bir indirim yoluna da gidilmez. (İbnü`l-Hümam, Fethu`l-Kâdir, V, 323 vd.; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 34, 35).

3) Malda satış bedeli de veresiye. Bu, hadîs-i şerifle yasaklanmıştır (eş-Şevkânî, Neylü`l-Evtâr, V, 176).

4) Satılan mal peşin; satış bedeli veresiye. İşte günümüzde borç senetleri, özellikle veresiye satışlardan doğan borçlar için düzenlenmektedir. Satım akdi ikâle (akdi feshedip parayı geri verme ve malı alma) yoluyle veya malın ayıplı çıkması gibi bir sebeple bozulmadıkça, satış bedelinin ödenmesi gereklidir. Senette borcun vadesi yazılmamışsa bu satış akdi fasit olur ve anlaşmazlık hâlinde iki tarafın veya taraflardan birisinin isteği üzerine akit* bozulabilir. Bu takdirde satılan mal geri iade edileceği için borcun ödenmesi gerekmez.

Borç bazen karzdan, yani ödünç para vermekten doğmuş olabilir. Burada da borçludan borç senedi ve diğer teminatlar istenebilir. Diğer vadeli borçlarla, karz-ı hasenden doğan borç arasında şu fark vardır. Diğer borçlarda muhayyerlik ve vade şart koşulunca bağlayıcı olur. Karz akdinde ise, muhayyerlik şart koşulsa bile geçerli olmaz. Çünkü muhayyerlik, taraflara akdi feshetme imkânı vermektedir. Karz akdinde zaten tarafların dilediği zaman akdi feshetme yetkileri vardır (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 303; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 315). İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, karz akdinde vade şartı da geçerli değildir. Aksi halde nesîe (mislî malı vadeli mübadele) ribası söz konusu olur. Karz, başlangıçta teberru niteliğindedir. Ödünç veren için bedelini derhal isteme hakkı doğar. Ancak süre belirlenmiş olur ve ödünç veren buna riâyet etmiş bulunursa, ödünç alana kolaylık göstermiş ve iyi bir iş yapmış olur. Satım ve kira akdi gibi akitlerde ise tarafların tesbit edecekleri vadeler bağlayıcı olur. İmam Mâlik`e göre, karz akdi vâde belirlenmekle vadeli olur. Dayandığı delil şu hadistir: "Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar" (Buhârî, İcare, 14, 50).

İşte ödünç para için düzenlenen bir borç senedinde vade bulunursa, ödünç veren, bu vadeyi beklemeden ödeme talebinde bulunabilir. Ancak alacağını vadeye kadar geciktirirse ahlâk bakımından güzel bir iş yapmış olur.

Borçlu sıkıntıda olur ve borcunu vadesinde ödeyemeyecek ekonomik bir krize girmiş bulunursa, alacaklının ona ödeme gücüne kavuşacağı bir zamana kadar süre tanıması, hatta ödeme gücünü tamamen kaybetmişse alacağından vazgeçmesi İslâm ahlâkının gereğidir. Ayet-i Kerîme`de şöyle buyurulur: "Eğer borçlu darlık içinde ise, ona bolluk zamanına kadar süre tanımak vardır. Alacağınızdan vazgeçip borçluya tasadduk etmeniz sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280). Günümüzde protesto olan senet veya çek yerine kısa süreli yeni ödeme vadeleri tanınması, genel bir ödeme güçlüğüne giren iş adamının konkordato yoluyle borçlarını yeni bir "ödeme plânına" bağlatması, yukarıda belirtilen kolaylıkların benzeridir. Ancak borçlu bu gibi kolaylıkları kötüye kullanırsa, onun uhrevî sorumluluğu büyüktür.

Alacaklı, alacağını borçlu olduğu kimseye havale (ciro) edebilir. Karşılıklı rıza olduğu için böyle bir muamele geçerli olur. Günümüzde bu, senet veya çeklerin arkasını imzalamak suretiyle yapılmaktadır. Ciro edilen borç senetlerinin arkasındaki imza sahipleri, senette yazılı olan meblağı ödemeyi kabul etmiş sayılırlar. Alacakların bu şekilde, borç senetleri üzerinde devri, İslâm hukukundaki "havale*" niteliğindedir (Vehbe ez-Zühaylî,el-Fıkhu`l-İslâmî ve Edilletuh, IV, 39, 165, 304, 307; V, 169, 171 vd.,173,174,175,177,178, 330 340).

Borç senedini vadesinden önce, üzerinden yazılı olan meblağdan daha az peşin para karşılığında ciro etmek, başka bir deyimle senet kırdırmak, aynı cins peşin bir parayı vade sonunda daha fazlası ile mübadele etmek niteliğindedir. Bu fazlalık ribâ sayılır. Çünkü burada borç senedi, ispat aracı olan bir belgeden ibarettir. Gerçekte mübâdele edilen, aynı cins paradır. Borç senedleri alacak hükmünde oldukları için mal varlığına dahildirler. Dolayısıyla zekât kapsamında olduklarından zekâtlarının ödenmesi gerekir.

Hamdi DÖNDÜREN
 
Üst Alt