Biz Ganimet Payı Olarak Resulullaha Razıyız

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Huneyn gazvesinde elde edilen ganimeti, Allah Resûlü, kalplerini İslâm’a ısındırmak istediği bazı şahıslar arasında taksim etmişti. Bu, Ensar gençleri arasında bir dedikodu vesilesi oldu. Evet, bilhassa gençler, böyle bir taksimi hazmedememiş ve: “Daha kanları kılıçlarımızdan akıyor; hâlbuki ganimet onlara veriliyor.” demişlerdi. Übade b. Samit de, Allah Resûlü’ne gelerek bu durumu olduğu gibi haber vermişti. Allah Resûlü ona: “Sen ne düşünüyorsun?” diye sorduğunda, o: “Ben de onlardan bir ferdim.” demişti. Durum gayet kritikti. Derhal bir çare bulunmalıydı. Meselenin beklemeye hiç de tahammülü yoktu.

Ve, Allah Resûlü, bu meseleyi de ışıklar saçan fetanetiyle gayet rahat bir şekilde çözüvermişti.
Peygamber Efendimiz, Ensarı bir araya toplayarak onlara:
“Ey Ensar topluluğu!. Söylememeniz gereken bazı sözleri söylediğinizi işittim. Sizler şöyle şöyle demişsiniz!” diye hitap etti.

Bu hitap karşısında Ensardan bazıları özür beyan ettiler:
“Ya Resûlullah! Bunları biz değil, birtakım gençlerimiz söylemişlerdir!”

Peygamber Efendimiz, buna rağmen sözlerine şöyle devam etti:
“Ey Ensar! Sizler yollarınızı şaşırmış kimseler iken ben yanınıza gelmedim mi? Allah, benim vasıtamla sizlere hidâyet ihsan etmedi mi? Sizler fakir ve yoksul iken, Allah vasıtamla sizi zengin kılmadı mı? Sizler birbirinize düşmanlar idiniz. Allah benim vasıtamla kalplerinizi birbirine ısındırıp birleştirmedi mi?”

Ensar cemaati:
“Evet, yâ Resûlullah!” Sen bizi karanlıklar içinde buldun! Senin sayende aydınlığa, nura kavuştuk! Sen, bizi bir ateş çukurunun başında buldun. Senin sayende ondan kurtulduk!
Sen bizi dalâlet ve şaşkınlık içinde buldun. Senin sayende doğru yola kavuştuk! Bizler. Allah’ı Rab, İslamiyeti din. Muhammed (SAV)’i de peygamber olarak kabul etmiş bulunuyoruz! Allah ve Resulünün üzerimizdeki minnet ve nimetleri her şeyden üstündür. Allah ve Resulüne minnettarız! Yâ Resûlullah, Sen dilediğini yap!” dediler,
(İbn-i Hişam.C.4. s. 142, Ahmed lbn-i Hanbel, C.3, s.76. – C.4, s.42, Buhari, C.3. s.69, Taberi, C.3. s. 138).

Buna rağmen. Peygamber Efendimiz sözlerine son vermedi. Gönüllerinde en küçük bir endişenin, en ufak bir kırgınlığın kalmasını istemiyordu. Sözlerine şöyle devam etti:
“Ey Ensar cemaati!
Siz isteseydiniz şöyle diyebilirdiniz ve muhakkak doğruyu söylemiş olurdunuz:
Sen bize yalanlanmış olduğun halde geldin. Biz, seni doğruladık! Sen bize terk edilmiş olarak gelmiştin. Biz, senden hiç bir yardımı esirgemedik? Sen, yurdundan kovulmuştun. Biz seni aramızda barındırdık! Sen, bize yoksun gelmiştin. Biz, sana kendi nefsimiz gibi baktık!
Evet, böyle deseydiniz, muhakkak ben de sizi bu hususta tasdik ederdim!”

Karşılıklı bu konuşmalardan sonra, Peygamber Efendimiz asıl söylemek istediğini şu veciz cümlelerle ifade etti:
“Ey Ensar cemaati!
Bazı insanlar elde ettikleri dünyalıklar, develer, koyunlar ile çıkıp giderlerken, sizler Allah Resulü ile beraber yurdunuza dönmeye razı değil misiniz?”

Medineli Müslümanlar bu soruya haykırarak:
“Evet, Yâ Resûlullah! Biz, buna razıyız!” cevabını verdiler.

Bu cevap üzerine Peygamber Efendimiz, mânâ âlemlerini bir anda değiştiren hitabesini şöyle bağladı:
“Muhammed’in varlığı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer hicret fazileti olmasaydı. Ensardan bir ferd olmayı arzu ederdim?
Allah’ım! Ensarın oğullarına, onların da oğullarının oğullarına acı ve merhamet et! “
(İbn- Hişam. C.4. s. 142-143, lbn-i Sa’d, C.2, s. 154, Ahmed lbn-i Hanbel, C.3, s. 77-188, Buhari, C.3, s. 69, Taberi. C.3 s.138 )

Peygamber Efendimizin bu samimi, bu muhabbet ve sevgi dolu sözleri karşısında, Medineli Müslümanlar kendilerini tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağladılar. Öyle ki, gözlerinden akan yaşlar sakallarını ıslattı.
Artık kesin kararlarını vermişlerdi:
“Biz, ganimet payı olarak Resûlullah’a razıyız! Başka hiç bir şey verilmezse bile!”


Alıntı
 
Üst Alt