- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Milattan sonra 535 yılındayız. 5.000 yıllık yazılı insanlık tarihinin en korkunç volkan patlamasının yaşandığı yıl O yıl, Endonezyada Krakatoa Yanardağı patlamıştı.
Peki, bu en büyük patlama neleri değiştirdi? Liste, eminim sizi de şaşırtacak
Krakatoanın 1883′deki son büyük patlamasının ardından atmosfere püskürttüğü milyonlarca tonluk mikroskobik kükürt tozu, tüm dünyada son 200 yılın en sert kışının yaşanmasına neden olmuştu. Kuzey Kutup Dairesine yakın bölgelerde yaşayanlar, yıllarca günbatımını daha bir kızıl renkte yaşadılar. Belki sizleri şaşırtacak ama, patlamadan 10 yıl sonra, 1893′te, Norveçli ressam Edvard Munchun yaptığı ünlü tablosu Çığlık da Krakatoanın marifeti!
Krakatoanın tüm etkileri bu kadar romantik olmadı elbette M.S. 535 yılındaki büyük patlama, insanlık tarihini değiştirecek kadar korkunçtu. İzlandalı ünlü jeokimyacı Haraldur Sigurdssonun araştırmalarına göre, 535 yılındaki büyük patlamada kelimenin tam anlamıyla havaya uçan yanardağ konisinin büyüklüğü 48 x 50 kilometre büyüklüğündeydi! Sumatranın Java Adasından kopmasına neden olan bu büyük patlamanın bilgisayar simülasyonları, bize patlama ile meydana gelen püskürmenin tam 50 kilometre yüksekliğinde bir gaz ve toz bulutunun oluşturduğunu gösteriyor. Atmosferde 50 kilometrenin ne demek olduğunu bilmeyenlere hemen söyleyelim, yeryüzünün en yüksek noktası Everest tam 8.844 metre yüksekliğinde. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nagazakiye atılan bombanın oluşturduğu radyoaktif mantarın yüksekliği ise 18 kilometreden fazla değildi! Bir başka deyişle, Krakatoanın 535 yılındaki püskürmesi sırasında oluşan gaz ve tozdan oluşan mantar, atmosferdeki Stratosfer tabakasını bile aşarak Mezosfere ulaşmıştı
Biraz daha rakam vermeye devam edelim mi? Amerika Birleşik Devletlerindeki Los Alamos Laboratuvarının ölçümlerine göre, dünyada 20 yıl boyunca geçici bir Buzul Çağının başlamasına neden olan bu patlama sırasında, atmosfere karışan okyanus suyunun miktarı 100 kilometreküp kadardı!
Yine aynı laboratuvarın bilgisayar simülasyonlarına göre, insanlığın yüzde 85′inden fazlası bu püskürmeden etkilenerek, günler hatta bazı yerlerde haftalar boyunca, güneşi koyu bir sisin arkasından görebilmişti. Buzul karotlarından alınan verilerle birleştirilen bilgisayar simülasyonu, atmosferin Mezosfer tabakasını kapatan kükürt gazı ve toz bulutunun yeryüzünü nasıl etkilediğini gösteriyor.
Peki, insanlık bu patlamadan nasıl etkilendi? Bu yazının asıl ilginç kısmı da burada başlıyor.
Patlama, Bizans İmparatorluğunun başkenti Constantinopolisten Japonyadaki Osakaya kadar pek çok şehirde gökyüzünün gündüz vakti kararmasına yol açmıştı. 536 yılında Constantinopoliste bulunan ünlü tarihçi Filistinli Procopius (M.S. 500-565), günlüğünde Mısırdan gelen tahılın kesintiye uğradığını, havanın ansızın karardığını ve sanki bir güneş tutulmasına uğrarcasına ışığın ve ısının yeryüzünü terkettiğini anlatır bizlere
Bizans imparatoru Büyük Iustinianusun (M.S. 527-565) Praefectus Praetoriosu (İmparatorun özel muhafız birliğinin komutanı) Lydusun notlarında ise daha ayrıntılı bilgiler var: Ve güneş karardı. Neredeyse bir yıl kadar sürdü bu karanlık. Tüm meyve ağaçları öldü.
Ünlü Ortaçağ vakanüvisti Suriyeli Mikhaelin anlatımları da Lydusu doğruluyor: Gökyüzü tam 11 ay boyunca karardı. Günde sadece dört saat gözüken güneş, zayıf bir gölge gibiydi. Üzüm bağları ham kalmıştı ve o yıl şarapları tatlandırmak için Satürn tuzu kullanmak zorunda kaldık
Asya kıtasında hava sıcaklığının 5 ila 10 derece düştüğü bu dönem, sebep olduğu kuraklık yüzünden sadece Bizansı değil, Türkleri de etkilemişti elbet. 535 yılından sonra hızlanan yeni kavimler göçü, Avar ve Hazar Türklerinin Avrupanın içlerine kadar ilerlemesine yol açtı.
Sadece bu kadar mı? Değil elbet Düşen hava sıcaklığı, M.S. 540-542 yılları arasında Kara Veba salgınının dünya çapında tekrar hortlamasına neden olmuştu. Afrika göller bölgesinde hava sıcaklığının 30 derecenin altına düşmesi, bu ısının altında varlığını koruyabilen virüsün Avrupa nüfusunun yüzde 10′unu öldürmesine yol açtı. Bu virüsün Avrupaya göçmen kuşlar ve Mısırdan Constantinopolise gelen tahıl yoluyla yayıldığı sanılıyor. Nitekim Procopius da bu salgının ilk olarak Nil Deltasında ortaya çıktığını doğruluyor.
Not 1: Iustinianus ve Procopius gibi özel isimler, olabildiğince kullanıldıkları dönem ve coğrafyanın imla kurallarına göre yazılmıştır. M.S. 680′lere kadar Bizans İmparatorluğu sınırları içinde hâkim dilin Latince olması nedeniyle, isimler Yunan sistemine göre yani Prokopios ya da Konstantinopolis şeklinde yazılmamıştır.
Not 2: Satürn tuzu. Ortaçağda tatlandırıcı olarak kullanılan ama aslında ağır toksik özellikler taşıyan bir madde. Kurşun asetat.
Not 3: Procopiusun Savaşlar Tarihi adlı eseri 6. yüzyıl Constantinopolisinin ve Küçük Asyasının bu felaketi nasıl atlattığına dair muazzam bilgiler sunuyor.
Alıntı...