Bir Işık Olsun İçinde

vaveyla

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
26 Şubat 2011
Mesajlar
503
Tepkime puanı
10
Anladım ki içimizden içimize ışık seli halinde bir akım lazım. İçten içe akarak bir pınarın kaynaması gibi aktıkça çoğalmak. Bir suyun kaynağından bir ırmağa dönüşmek. Bunu anladım. Sığ bir halde, donukluk içinde, katı, kaykılmış hisler, yaklaşımlar, bakışlar ancak karanlığa gözlerini dikmiş birer canavardırlar. Böyle gördüm. Baktıkça yanıma yöreme.
Baktıkça dostuma düşmanıma böyle gördüm. Yani ulvi bir bakışla birlikte bir sıcaklığın yayılması lazım. Etrafımızdan etrafa yayılan bir rayiha olmalı ki ortalık temizlensin, aklansın, paklansın.

Başka var mı bir çare. Başka var mı bir yol. Bunu anladım. Dostuma dostluk elimi uzattığımda bunu gördüm. Rabbimin bağışladığı gözlerim sayesinde, halen rikkatli bir şekilde görevini ifa eden kalbim sayesinde, nihayet bir cesede dönüşecek ve sonra da toprağa karışacak olan bedenimin diliyle de bunu gördüm. Bakılsın artık olacak olanın seyrine. Yapılmak istenenin nasıl egelleneceğini bilmeye yakınlık duyan zihnime. Beni ordan oraya sürükleyerek hatta parçalara bölerek darmadağın etmek isteyen zihniyete.

Bildim ki dağın ardındaki değil önemli olan. Önemli olan gözlerimizin önündekidir. Yani gördüklerimizdir. Ancak gördüğümüzden bir pay bir hisse çıkarırız kendimize. Bir ibret
alırız ancak. Eğer onu da anlamaz üstün körü bir bakış fırlatmayla geçiştirir hâl ve hareketimize bakmazsak sonu nice olur bilinmez artık.

Bir tedbir. Mutlaka tedbir. Takdiri sahibine bırakarak. Çünkü gözümüzün önünde bir şey var.
Bu bir yakınlaşma, yakınlaştırma, hatta karşılaşma halindeki iki ışık halesinin varacağı, menzildir. Işıklandırmanın neticesinde elbetortalık aydınlanmış olacak. Apaçık olacak ki kim, ne, nasıl, nedir görülebilsin. Görülebilsin ki herkes kendine düşeni alabilsin. Veya en azından farkına varabilsin. Farkına varabilsin ki etrafındaki çemberin ne kadar daraldığını, onu sarmalayan hallerin gittikçe daha can sıkıcı bir katılık içinde yakasına yapıştığını anlasın.
Anlasın ki dünyanın kaç bucak olduğunu kavramış olsun. Değilse eğer içine düşülen karanlığın hep süreceğini ve ışığın bir hasret ateşi olarak oralarda o çok uzaklarda kalacağını içi yanarak anlasın.

Bütün bir alem mevcudun içindeki parçacıkların birbirlerine yakınlığı ve uzaklığı ile alakalı. Kayıpların verdiği acıyı kazançların aldığı sevinçlerle telafi etmek mümkün. İçimizden içimize bir yol vardır mutlaka. Madem ki bu ağır yükü omuzlamadan olmayacak; o zaman yükü bölüşmenin de mümkün olduğunu görmek lazım. Yani bir yerden bir yere taşınacak acıları bölüşmenin ne kadar zaruri olduğu ve bu taşınma ve taşımayla kuvvetlerin kenetlenmiş olarak daha kuvvetlendiği görülmüş olacak.
Zaman bunları anımsatıyor. Zaman yaşandıkça dersler veriyor. Gönülden gönüle giden yolu ışıklandırmanın ne kadar önemli olduğunu söylüyor.
 
Üst Alt