Bir genç kızın hayalleri

İLiM DiLeNcİsİ

Rüyalar aleminden
Süper Mod
Katılım
10 Haziran 2011
Mesajlar
709
Tepkime puanı
42
Ürkek bir genç hanım yanıma yaklaşıyor;

- Biraz konuşabilir miyiz? Ama özel… diyor fısıldarcasına…
Gözlerinde adeta yalvaran bir bakış…

Seminerlerden sonra soru soran dinleyiciler olur her zaman. “Olur tabi…” diyorum.

Semineri tertipleyen derneğin idarecilerinin gösterdiği odaya çekiliyoruz. Genç kız:
- Hani siz konuşmanızda “yeryüzü bir sevgi okuludur. Allah dünya hayatını ilahi sevginin basamaklarını çıkalım diye yaratmıştır,” dediniz ya… Ama benim sevgiden çok canım yandı. Bilmiyorum artık sevmeye gücüm kaldı mı…

Sonra birden boğazına hıçkırıklar düğümleniyor. Gözlerinden yaşlar süzülerek anlatmaya başlıyor başından geçenleri…

- Üç yıldır konuştuğum bir erkek arkadaşım vardı. Erkek arkadaşım diyorum ama yanlış anlamayın, ben öyle bir sürü erkekle gezmiş tozmuş bir kız da değilim. Biz ciddiydik, evlenecektik. Sadece onun askerliğini halletmesini, iş bulmasını bekliyorduk. Bu süre içinde ben taliplerimi reddettim. Zaten arkadaş çevrem de bizi sözlü gibi görüyordu. Ben de kimseyle konuşmuyordum. Aile çevremden talibim çıkınca da “istemem” diyordum. Beni böyle ortada bırakacağı hiç aklıma gelmemişti.

Geçmiş zaman sîgasıyla konuştuğuna göre anlaşılan ayrılmışlar. Kızcağızın hıçkırıklarının dinmesini beklerken ne diyeceğimi düşünüyorum. Diyecek kelime bulamıyorum.

- Ben hayatımın en değerli yıllarını ona verdim. O ise hiçbir açıklama yapmadan terkedip gitti. Ufak bir meseleyi büyüttü, kavga çıkardı. Sonra aniden “ayrılalım” dedi. Ne kadar alttan aldıysam nafile. Meğerse hepsi bahaneymiş. O sırada çoktan başkasıyla nişanlanmış bile. Artık bilmiyorum, ailesi mi buldu, yoksa kendisi mi… Üç hafta geçmemişti ki, duydum, evleniyorlarmış. Öyle bir yıkıldım ki…

Aklımdan kötü kötü senaryolar geçiyor. Bu türden olaylar artık o kadar çok oluyor ki…Acaba yıllarından başka neyini kaybetti bu ilişkide. Sormak aklımdan geçiyor ama nasıl sorayım bilemiyorum.

- Aranızda bir şey geçti mi? diye soruyorum, kısık bir sesle. O da aynı şekilde kısık bir sesle, ama gözlerini kocaman açarak:
- Yoook! Allah korusun. Hiç öyle şey olur mu? Diyor.
- Neyse ucuz atlatmışsın, diyorum.

Öyle ya, karnında bebekle ortada kalanlar da yok mu? Yahut, bir ıssız sokakta bıçaklananlar. Kadın tüccarlarına satılanlar, uyuşturucu taşımaya, terör örgütlerine çalışmaya mecbur edilenler… Artık öyle korkunç şeyler duyar olduk ki, kalp kırıklıklarının lafı bile edilmiyor.

- Öyle demeyin, diyor. O kadar canım yandı ki… Duygularım altüst oldu. Ne kendime güvenim kaldı ne de insanlara… Umudum da gücüm de kalmadı. Hayat bana acı veriyor sadece…Şimdi bana günah değil mi?
- Günah tabi… diyorum, düşüncelere dalarak…

Ne gariptir ki “günah” kelimesini sadece canımız yanınca hatırlıyoruz. Halbuki Allah c.c. canımız yanmasın diye koymuş günah-haram gibi sınırları. O sınırları ihlal ederken günah kavramı hiç aklımıza gelmiyor. Ancak sıkıntıya düşünce aklımıza geliyor: “Bize bunu yapması günah değil mi?” demek…

Aklımdan “Dinimiz nikahsız görüşmeyi neden yasakladı zannediyorsun? İşte böyle sonuçları olabileceği için.” Demek geçiyor. Ama “Şimdi vaaz vermenin sırası değil”, diye düşünerek susuyorum.

- Neden bu kadar bekledin? Seni oyalamasına izin verdin? “Eğer ciddiysen ailemle tanış, resmi bir adım at. Yoksa benimle eğlenme,” demedin? Diye soruyorum.
- Diyemedim, diyor, gözlerini silerek. Ben hep çevremde özgür, modern bir kız gibi görünmeye çalıştım. Ailesinden korkan bir kız gibi görünmeye utandım. Bu yüzden de “gel ailemden beni iste,” demeye utandım.
Ah yavrum… Utanılacak şeyi utanılmayacak şeyi öğretmedik ki sizlere…

Aslında suç sizde değil, biz büyüklerde… Sizi dizilerle, filmlerle iğfal etmelerine seyirci kaldık. Siz de oralarda gezip tozan, eğlenen kızları gördükçe, bunun sonuçlarını tahmin edemediniz. Çok zevkli gibi görünen o hayatın sonunun böyle kalp kırıklıklarıyla bitebileceğini…
Halbuki dinimiz bize ne güzel bir ölçü koymuş: Kadınla erkeğin görüşmesi ancak evlenmek niyetiyle olursa caizdir. O da belli bir süreyle sınırlı olmalıdır.

Ailenin bilgisi dahilinde görüşüp, konuşmak, anlaşıp anlaşamayacağınızı anlamak sağlam bir yuva kurmanın icabı elbette… Ama bunu belirsiz bir süre boyunca sürdürmek, karşı tarafı kendine bağlayıp oyalamak, kısmetine mani olmak caiz değildir.

Bu şekildeki ilişkiler kadın olsun erkek olsun iyi niyetli ve sadakatli olan tarafı mağdur eder. Eğer bir insan toplum ve hukuk önünde sorumluluk altına girmeye niyetli değilse karşısındaki insanı oyalamamalıdır.
Gençlerimiz İslamî kültürden mahrum oldukları için bu hükümleri baskı gibi algılıyorlar. Halbuki bu kurallar onları bu hassas dönemlerinde hayal kırıklıkları yaşamaktan koruyor.

Bilhassa hanım kızlarımıza, kendilerine alaka gösteren biri çıktığı zaman, “buyur gel, ciddiysen ailemle görüş. Ben inancım gereği nikahsız ilişki yaşayamam, gezip tozmam,” diyebilme imkanı sağlıyor.
Elbette biz yetişkinlerin gençlerimizi İslam kültürüyle ve öz güvenli bir şekilde yetiştirmemiz gerekiyor ki kendilerini olduklarından başka türlü göstermeye ihtiyaç duymasınlar.

Ayrıca erkek çocuklarımızı da İslam kültürüyle yetiştirmemiz gerekiyor ki kendi kız kardeşleri için istemedikleri bir şeyi başka kızlara reva görmesinler!

Medya ve televizyon gibi ahir zaman tellallarının cennet gibi göstermeye çalıştığı “cinsel özgürlük” aslında nasıl da korkunç bir cehennem olabiliyor… hem de bu cehennemin alevleri insanın daha bu dünyadayken dağlamaya başlıyor…
Hatice Kübra Ergin
 
Üst Alt