Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
Bilali Habeşi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="hüzün" data-source="post: 2480" data-attributes="member: 15"><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: red">BİLÂL-İ HABEŞÎ</span></span><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî hazretleri, ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi kişiden biridir. Müslüman olmadan önce, Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden Ümeyye'nin kölesi idi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">O zamanlar, her yerde olduğu gibi, Arabistan'da da korkunç bir câhiliyet vardı. İçki, kumar, zinâ, hırsızlık, zayıfları ezme, zulüm ve ahlâksızlık nâmına ne varsa hepsi yapılıyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Güçlü kimseler, zayıf kimseleri köle olarak kullanıyorlardı. İşte bu kölelerden birisi de, Bilâl-i Habeşî idi. Fakat bunun diğerlerinden farklı bir hâli vardı. Son derece mert ve dürüst idi. Bunun için Ümeyye, bunu kervanının başını koyar, mallarını bunun vâsıtasıyla uzak yerlere gönderirdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî hazretlerinin diğer bir özelliği de, sesinin çok güzel olmasıydı. Bunun için düğün ve şenliklerde aranan bir kimseydi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hür insan gibi yaşardı</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ticâret için uzun yol giden kervan yorgunluktan yürüyemez hâle gelince, bunun na'meleri ile canlanır, develer bile bunun güzel sesini işitince, coşup çatlarcasına yol alırlardı. Onun bu özelliklerini bilen sâhibi Ümeyye, ona diğer kölelerden ayrı muâmele yapardı. Sanki köle değil hür bir insan gibi yaşardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî yine birgün, bir kervanla Şam'a gitmişti. Bu kervanda, Hz. Ebû Bekir de vardı. İkisi arasındaki dostluk bu yolculukta meydana gelmişti. Bu sırada Mekkelilerin tek gelir kaynağı ticâretti.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">İslâm güneşinin doğmasına ve âlemi aydınlatmasına çok az bir zaman varken, işte bu yolculuk yapılmıştı. Hz. Ebû Bekir bu yolculukta gördüğü bir rü'yâ sebebiyle sefer dönüşü îmân nûru ile şereflenmişti.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bir gece yarısı Bilâl-i Habeşî hazretlerinin kapısı çalındı. Uyandığında, kapıdan fısıldayan bir ses duydu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bilâl! Bilâl!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">"Gecenin bu saatinde bu ses nedir" diye düşünürken, aynı ses tekrar etti:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bilâl! Bilâl! </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Karanlıkta korkuyla sesin geldiği tarafa yöneldi. Sesin geldiği tarafa yaklaşıp sordu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Sen kimsin?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Ben Ebû Bekir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Gecenin bu saatinde ne istiyorsun? Söyliyeceklerini sabah söyliyemez miydin? Acelen nedir?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Sabahı beklemeden, sâhibin duymadan söylemem lâzımdı, onun için geldim.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Beni meraklandırdın! Söyliyeceğini hemen söyle!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Bilâl! Bu ümmetin peygamberi geldi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Kimdir?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Ebü'l-Kâsım.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Peki peygamber olduğunu nasıl anladın?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir şöyle cevap verdi:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Şam yolculuğunda gördüğüm rü'yâyı anlattıktan sonra kendisine, "Yâ Ebe'l Kâsım, sen Allahın Resûlü olduğunu söylüyor, îmâna da'vet ediyormuşsun, öyle mi?" diye sordum. O da, (Evet yâ Ebâ Bekir! Rabbim insanlara müjdeleyici ve korkutucu olarak, Hazret-i İbrâhim'i gönderdiği gibi beni de bütün insanlara peygamber olarak gönderdi) dedi. Ben de, "Sen bugüne kadar yalan söylemedin. İnanıyorum ki sen Allahın Resûlüsün" deyip huzûrunda Müslüman oldum. Senin de Müslüman olmanı, ebedî saâdete kavuşmanı istiyorum, </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Ebû Bekir'in bu cevâbı üzerine, onu yakînen tanıyan, samîmiyetinden hiç şüphesi olmıyan Bilâl-i Habeşî hazretleri, Kelime-i şehâdeti getirip Müslüman oldu.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî, Müslüman olduktan sonra hayâtında bambaşka bir safha başladı. Artık o, hak ile bâtıl arasında vukû bulmak üzere olan çetin bir mücâdelenin azimli bir kahramanı, yalnız bir mücâhidi olmuştu. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Zâlim Ümeyye; O'nun Müslüman olduğunu anladığı zaman, daha da hâinleşti.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Çâresiz kölesini sırtüstü veya yüzükoyun, kızgın çöllere yatırırdı. Sonra da çıplak vücuduna, kocaman kaya parçaları koyar ve Peygamber efendimizi inkâr etmesini emrederdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Taş yürekliler</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ama o Habeşli Mü'min, alnındaki boncuk boncuk terlerle inleyerek seslenirdi:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Allah birdir, Allah birdir. Muhammed, O'nun elçisidir. Ey topraklar, ey taşlar, ey taş yürekliler! Allah birdir ve O'ndan büyük yoktur. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bütün bu işkencelerle hıncını alamayan Ümeyye , onu böylece bîtap düşürdükten sonra da, boynuna bir ip takıp çocukların elinde Mekke sokaklarında dolaştırırdı. Müşrikler onunla alay ederlerdi. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî garip ve kimsesiz olduğu için, diğer müşriklerden de işkence görürdü. Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil'dir. Bilâl-i Habeşî onun ağır işkenceleri karşısında da, "Allah birdir, Allah birdir" diyerek, dînindeki sebâtını gösterirdi. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ümeyye bin Halef yine bir gün Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapmak için dışarı çıkarmıştı. Üzerindeki elbiselerini çıkarıp sadece bir don ile, yakıcı sıcakta kızgın kumlar üzerine yatırıp, üzerine taşlar yığmıştı. Müşrikler toplanıp ağır işkenceler yapıyorlar, "Ya dîninden dönersin veya seni öldüreceğiz" diyorlardı. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî bu tahammülü zor işkenceler altında yine, "Allah birdir, Allah birdir" diyor başka bir şey söylemiyordu. Bu sırada sevgili Peygamberimiz oradan geçiyordu. Bilâl-i Habeşî'nin halini görerek üzülerek buyurdu ki: </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Allahü teâlânın ismini söylemek seni kurtarır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Evine döndükten biraz sonra da Hz. Ebû Bekir yanına geldi. Peygamberimiz, Bilâl-i Habeşî'nin çektiği işkenceyi Hz. Ebû Bekir'e söyleyip, "Çok üzüldüm" buyurdu. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Ebû Bekir hemen Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapılan yere gitti. Müşriklere dedi ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bilâl'e böyle yapmakla elinize ne geçer? Bunu bana satınız! </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Müşrikler cevap verdiler:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Dünya dolusu altın versen satmayız. Fakat, senin kölen Âmir ile değişiriz.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl için size verdim</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Ebû Bekir'in kölesi Âmir, onun ticaret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında şahsî malından başka, on bin altını vardı. Ebû Bekir-i Sıddîk'ın önemli bir yardımcısı olup, her işini yürütürdü. Fakat, kâfir idi. Îmân etmiyordu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir buyurdu ki: </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Âmir'i bütün malı ve paraları ile, Bilâl için size verdim.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ümeyye bin Halef ve diğer müşrikler çok sevinip, "Ebû Bekir'i aldattık" dediler. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Ebû Bekir, hemen Bilâl-i Habeşî'nin üzerine koydukları ağır taşları üzerinden alıp, ayağa kaldırdı. Ağır işkenceler sebebiyle çok halsizleşmişti. Elinden tutup doğruca sevgili Peygamberimizin huzuruna getirerek dedi ki: </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Resûlallah! Bilâl'i bugün Allah rızâsı için âzâd ettim, </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Resûlullah efendimiz çok sevindi. Ebû Bekir-i Sıddîk'a çok duâ buyurdu. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hürriyetine kavuşan Bilâl-i Habeşî hazretleri, derhal Allahü teâlânın Resûlünün hizmetine koştu. Vefâtlarına kadar da, hizmetlerinden ayrılmadı. İzin verildiği halde, Habeşistan'a gitmedi. Ancak sevgili Peygamberimizle birlikte, Medine'ye hicret (göç) ettiler. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hicretten sonra Bilâl-i Habeşî hazretleri, birgün Mescid-i Nebî'de iken büyük bir neş'e içinde coşuyor, yerinde duramıyor, oynuyordu. Hz. Ömer bu hâlini görünce sordu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Bilâl, bu hâlin nedir? Burasının mescid olduğunu unuttun mu?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Benim hâlimde ne var ki? İstersen gidip hâlimi Resûlullaha arz edelim, yanlışım varsa tevbe ederim ve bir daha yapmam.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ben oynamayım da...</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Beraberce Resûlullahın huzûruna gittiler. Hz. Ömer, Peygamber efendimize durumu arz etti:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Resûlallah, Bilâl, mescidin huşû'unu bozuyor. Burada neş'elenip coşuyor, oynuyor.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Peygamber efendimiz Hz. Bilâl'e sordu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Bilâl, böyle neş'eli olmanın sebebi nedir?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Resûlallah, cenâb-ı Hak bana hidâyet nasip etti. Ben bir köleydim. Mekke'nin ileri gelenlerinden nice kimseler bu saâdete eremediler. Ebedî saâdetten mahrûm kaldılar. Onlara hidâyet nasip olmadı. Ben neş'elenmiyeyim de kim neş'elensin? Ben oynamıyayım da kim oynasın?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bilâl'e dokunmayın! Sevinip neş'elensin.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ezândan rahatsız olan Yahudîler</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Bilâl'in okuduğu ezânı işiten Müslümanlar, ne kadar aşka, şevke geliyorlarsa, Medîne'deki Yahûdîler de o kadar kahroluyorlardı. Ezânı dinlememek için kendilerini zorluyorlar, fakat buna muvaffak olamıyorlardı. İster istemez, durup dinliyorlardı. Dinledikçe de kahroluyorlardı. Bunu engellemek için çâreler aramaya başladılar.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Yahûdînin biri birgün Hz. Bilâl'i sıkıntı içinde görünce dedi ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Bilâl, ben sana istediğin kadar para vereyim, yeter ki sen sıkıntı çekme.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Maksadı başkaydı. Hz. Bilâl de sıkıntıda olduğu için ondan çokça borç aldı. Yahûdî parayı verirken ilâve etti:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Eğer bu parayı ödeyemezsen, seni köle olarak alırım.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Aradan bir zaman geçtikten sonra, Yahûdî gelip parasını istedi. Bilâl-i Habeşî hazretleri, özür beyân ederek dedi ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bana bir ay daha müsâade et, yine ödeyemezsem, beni köle olarak alıp götürürsün.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Son günü geldiği hâlde borcunu ödiyemiyen Hz. Bilâl, çâresiz kalıp, Resûlullahın huzûruna gidip durumu arz etti. Peygamber efendimiz birşey buyurmadı. Ümitsiz bir şekilde evine dönen Hz. Bilâl o gece uyuyamadı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Artık ezân okuyamıyacağım</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Kendi kendine, "Artık bundan sonra ezân okuyamıyacağım" diye derin derin düşünüyordu. Bu düşünceler içinde kendinden geçmiş hâldeyken kapı çalındı. Gelen kimse seslendi:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Resûlullah seni çağırıyor, acele gel!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hemen kendini toparlayıp, huzûra koştu. Peygamber efendimiz buyurdu ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Yâ Bilâl ticaretten dönen bir kervan var. Kervana git, onların arasında üzerindeki yükleriyle beraber bana hediye edilmiş olan üç deve var, onları al senin olsun! Borcunu öde!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Bilâl emredileni hemen yaptı. Rahat ve huzûr içinde, gidip sabah ezânını okudu. Namazdan sonra, mescidin kenarında onu köle olarak alıp götürmek için bekliyen Yahûdîyi gördü. Namazdan çıkınca, yüksek sesle konuştu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bende alacağı olan kimseler gelsin, borcumu ödeyeceğim!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bunun üzerine Yahûdînin bütün hayâlleri yıkıldı. Perişan oldu. Parasını aldığı gibi oradan uzaklaştı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber efendimizin vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi. Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Medîne'de kaldığı müddetçe bu acının daha da artacağını biliyordu. Çünkü, gördüğü her şey Resûlullahı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu. Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir'den izin aldı. Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti. Hz. Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı. Hz. Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ayrılık yetmedi mi?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Bir gece Rü'yâsında Resûlullah efendimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz kendisine sitem ettiler:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin? </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Zavallı yüreği, duracak hâle geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı. Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü. Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı...</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri. Peygamberin Müezzini. O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi. Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı kerîm okudu, okudu, okudu... En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber efendimizin torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Sonra biraz toparlandı:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Babanız (Hz. Ali) nasıl?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Babamız seni görmek diler, dediler.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Sonra Hz. Hasan sordu:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın?</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Hz. Bilâl çok şaşırdı:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz. Ricâmız sadece buydu.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">- Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Medîneliler ayağa kalktı</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">"Allahü ekber! Allahü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">"Eşhedü en lâ ilâhe illallah!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar. Sanki, Peygamber efendimiz yaşıyor zannettiler.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı. Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı. 641 senesinde Şam'da vefât etti. </span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="hüzün, post: 2480, member: 15"] [SIZE=3][COLOR=red]BİLÂL-İ HABEŞÎ[/COLOR][/SIZE][SIZE=3] [/SIZE][SIZE=3][COLOR=black]Bilâl-i Habeşî hazretleri, ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi kişiden biridir. Müslüman olmadan önce, Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden Ümeyye'nin kölesi idi. O zamanlar, her yerde olduğu gibi, Arabistan'da da korkunç bir câhiliyet vardı. İçki, kumar, zinâ, hırsızlık, zayıfları ezme, zulüm ve ahlâksızlık nâmına ne varsa hepsi yapılıyordu. Güçlü kimseler, zayıf kimseleri köle olarak kullanıyorlardı. İşte bu kölelerden birisi de, Bilâl-i Habeşî idi. Fakat bunun diğerlerinden farklı bir hâli vardı. Son derece mert ve dürüst idi. Bunun için Ümeyye, bunu kervanının başını koyar, mallarını bunun vâsıtasıyla uzak yerlere gönderirdi. Bilâl-i Habeşî hazretlerinin diğer bir özelliği de, sesinin çok güzel olmasıydı. Bunun için düğün ve şenliklerde aranan bir kimseydi. Hür insan gibi yaşardı Ticâret için uzun yol giden kervan yorgunluktan yürüyemez hâle gelince, bunun na'meleri ile canlanır, develer bile bunun güzel sesini işitince, coşup çatlarcasına yol alırlardı. Onun bu özelliklerini bilen sâhibi Ümeyye, ona diğer kölelerden ayrı muâmele yapardı. Sanki köle değil hür bir insan gibi yaşardı. Bilâl-i Habeşî yine birgün, bir kervanla Şam'a gitmişti. Bu kervanda, Hz. Ebû Bekir de vardı. İkisi arasındaki dostluk bu yolculukta meydana gelmişti. Bu sırada Mekkelilerin tek gelir kaynağı ticâretti. İslâm güneşinin doğmasına ve âlemi aydınlatmasına çok az bir zaman varken, işte bu yolculuk yapılmıştı. Hz. Ebû Bekir bu yolculukta gördüğü bir rü'yâ sebebiyle sefer dönüşü îmân nûru ile şereflenmişti. Bir gece yarısı Bilâl-i Habeşî hazretlerinin kapısı çalındı. Uyandığında, kapıdan fısıldayan bir ses duydu: - Bilâl! Bilâl! "Gecenin bu saatinde bu ses nedir" diye düşünürken, aynı ses tekrar etti: - Bilâl! Bilâl! Karanlıkta korkuyla sesin geldiği tarafa yöneldi. Sesin geldiği tarafa yaklaşıp sordu: - Sen kimsin? - Ben Ebû Bekir. - Gecenin bu saatinde ne istiyorsun? Söyliyeceklerini sabah söyliyemez miydin? Acelen nedir? - Sabahı beklemeden, sâhibin duymadan söylemem lâzımdı, onun için geldim. - Beni meraklandırdın! Söyliyeceğini hemen söyle! - Yâ Bilâl! Bu ümmetin peygamberi geldi. - Kimdir? - Ebü'l-Kâsım. - Peki peygamber olduğunu nasıl anladın? Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir şöyle cevap verdi: - Şam yolculuğunda gördüğüm rü'yâyı anlattıktan sonra kendisine, "Yâ Ebe'l Kâsım, sen Allahın Resûlü olduğunu söylüyor, îmâna da'vet ediyormuşsun, öyle mi?" diye sordum. O da, (Evet yâ Ebâ Bekir! Rabbim insanlara müjdeleyici ve korkutucu olarak, Hazret-i İbrâhim'i gönderdiği gibi beni de bütün insanlara peygamber olarak gönderdi) dedi. Ben de, "Sen bugüne kadar yalan söylemedin. İnanıyorum ki sen Allahın Resûlüsün" deyip huzûrunda Müslüman oldum. Senin de Müslüman olmanı, ebedî saâdete kavuşmanı istiyorum, Hz. Ebû Bekir'in bu cevâbı üzerine, onu yakînen tanıyan, samîmiyetinden hiç şüphesi olmıyan Bilâl-i Habeşî hazretleri, Kelime-i şehâdeti getirip Müslüman oldu. Bilâl-i Habeşî, Müslüman olduktan sonra hayâtında bambaşka bir safha başladı. Artık o, hak ile bâtıl arasında vukû bulmak üzere olan çetin bir mücâdelenin azimli bir kahramanı, yalnız bir mücâhidi olmuştu. Zâlim Ümeyye; O'nun Müslüman olduğunu anladığı zaman, daha da hâinleşti. Çâresiz kölesini sırtüstü veya yüzükoyun, kızgın çöllere yatırırdı. Sonra da çıplak vücuduna, kocaman kaya parçaları koyar ve Peygamber efendimizi inkâr etmesini emrederdi. Taş yürekliler Ama o Habeşli Mü'min, alnındaki boncuk boncuk terlerle inleyerek seslenirdi: - Allah birdir, Allah birdir. Muhammed, O'nun elçisidir. Ey topraklar, ey taşlar, ey taş yürekliler! Allah birdir ve O'ndan büyük yoktur. Bütün bu işkencelerle hıncını alamayan Ümeyye , onu böylece bîtap düşürdükten sonra da, boynuna bir ip takıp çocukların elinde Mekke sokaklarında dolaştırırdı. Müşrikler onunla alay ederlerdi. Bilâl-i Habeşî garip ve kimsesiz olduğu için, diğer müşriklerden de işkence görürdü. Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil'dir. Bilâl-i Habeşî onun ağır işkenceleri karşısında da, "Allah birdir, Allah birdir" diyerek, dînindeki sebâtını gösterirdi. Ümeyye bin Halef yine bir gün Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapmak için dışarı çıkarmıştı. Üzerindeki elbiselerini çıkarıp sadece bir don ile, yakıcı sıcakta kızgın kumlar üzerine yatırıp, üzerine taşlar yığmıştı. Müşrikler toplanıp ağır işkenceler yapıyorlar, "Ya dîninden dönersin veya seni öldüreceğiz" diyorlardı. Bilâl-i Habeşî bu tahammülü zor işkenceler altında yine, "Allah birdir, Allah birdir" diyor başka bir şey söylemiyordu. Bu sırada sevgili Peygamberimiz oradan geçiyordu. Bilâl-i Habeşî'nin halini görerek üzülerek buyurdu ki: - Allahü teâlânın ismini söylemek seni kurtarır. Evine döndükten biraz sonra da Hz. Ebû Bekir yanına geldi. Peygamberimiz, Bilâl-i Habeşî'nin çektiği işkenceyi Hz. Ebû Bekir'e söyleyip, "Çok üzüldüm" buyurdu. Hz. Ebû Bekir hemen Bilâl-i Habeşî'ye işkence yapılan yere gitti. Müşriklere dedi ki: - Bilâl'e böyle yapmakla elinize ne geçer? Bunu bana satınız! Müşrikler cevap verdiler: - Dünya dolusu altın versen satmayız. Fakat, senin kölen Âmir ile değişiriz. Bilâl için size verdim Hz. Ebû Bekir'in kölesi Âmir, onun ticaret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında şahsî malından başka, on bin altını vardı. Ebû Bekir-i Sıddîk'ın önemli bir yardımcısı olup, her işini yürütürdü. Fakat, kâfir idi. Îmân etmiyordu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir buyurdu ki: - Âmir'i bütün malı ve paraları ile, Bilâl için size verdim. Ümeyye bin Halef ve diğer müşrikler çok sevinip, "Ebû Bekir'i aldattık" dediler. Hz. Ebû Bekir, hemen Bilâl-i Habeşî'nin üzerine koydukları ağır taşları üzerinden alıp, ayağa kaldırdı. Ağır işkenceler sebebiyle çok halsizleşmişti. Elinden tutup doğruca sevgili Peygamberimizin huzuruna getirerek dedi ki: - Yâ Resûlallah! Bilâl'i bugün Allah rızâsı için âzâd ettim, Resûlullah efendimiz çok sevindi. Ebû Bekir-i Sıddîk'a çok duâ buyurdu. Hürriyetine kavuşan Bilâl-i Habeşî hazretleri, derhal Allahü teâlânın Resûlünün hizmetine koştu. Vefâtlarına kadar da, hizmetlerinden ayrılmadı. İzin verildiği halde, Habeşistan'a gitmedi. Ancak sevgili Peygamberimizle birlikte, Medine'ye hicret (göç) ettiler. Hicretten sonra Bilâl-i Habeşî hazretleri, birgün Mescid-i Nebî'de iken büyük bir neş'e içinde coşuyor, yerinde duramıyor, oynuyordu. Hz. Ömer bu hâlini görünce sordu: - Yâ Bilâl, bu hâlin nedir? Burasının mescid olduğunu unuttun mu? - Benim hâlimde ne var ki? İstersen gidip hâlimi Resûlullaha arz edelim, yanlışım varsa tevbe ederim ve bir daha yapmam. Ben oynamayım da... Beraberce Resûlullahın huzûruna gittiler. Hz. Ömer, Peygamber efendimize durumu arz etti: - Yâ Resûlallah, Bilâl, mescidin huşû'unu bozuyor. Burada neş'elenip coşuyor, oynuyor. Peygamber efendimiz Hz. Bilâl'e sordu: - Yâ Bilâl, böyle neş'eli olmanın sebebi nedir? - Yâ Resûlallah, cenâb-ı Hak bana hidâyet nasip etti. Ben bir köleydim. Mekke'nin ileri gelenlerinden nice kimseler bu saâdete eremediler. Ebedî saâdetten mahrûm kaldılar. Onlara hidâyet nasip olmadı. Ben neş'elenmiyeyim de kim neş'elensin? Ben oynamıyayım da kim oynasın? - Bilâl'e dokunmayın! Sevinip neş'elensin. Ezândan rahatsız olan Yahudîler Hz. Bilâl'in okuduğu ezânı işiten Müslümanlar, ne kadar aşka, şevke geliyorlarsa, Medîne'deki Yahûdîler de o kadar kahroluyorlardı. Ezânı dinlememek için kendilerini zorluyorlar, fakat buna muvaffak olamıyorlardı. İster istemez, durup dinliyorlardı. Dinledikçe de kahroluyorlardı. Bunu engellemek için çâreler aramaya başladılar. Yahûdînin biri birgün Hz. Bilâl'i sıkıntı içinde görünce dedi ki: - Yâ Bilâl, ben sana istediğin kadar para vereyim, yeter ki sen sıkıntı çekme. Maksadı başkaydı. Hz. Bilâl de sıkıntıda olduğu için ondan çokça borç aldı. Yahûdî parayı verirken ilâve etti: - Eğer bu parayı ödeyemezsen, seni köle olarak alırım. Aradan bir zaman geçtikten sonra, Yahûdî gelip parasını istedi. Bilâl-i Habeşî hazretleri, özür beyân ederek dedi ki: - Bana bir ay daha müsâade et, yine ödeyemezsem, beni köle olarak alıp götürürsün. Son günü geldiği hâlde borcunu ödiyemiyen Hz. Bilâl, çâresiz kalıp, Resûlullahın huzûruna gidip durumu arz etti. Peygamber efendimiz birşey buyurmadı. Ümitsiz bir şekilde evine dönen Hz. Bilâl o gece uyuyamadı. Artık ezân okuyamıyacağım Kendi kendine, "Artık bundan sonra ezân okuyamıyacağım" diye derin derin düşünüyordu. Bu düşünceler içinde kendinden geçmiş hâldeyken kapı çalındı. Gelen kimse seslendi: - Resûlullah seni çağırıyor, acele gel! Hemen kendini toparlayıp, huzûra koştu. Peygamber efendimiz buyurdu ki: - Yâ Bilâl ticaretten dönen bir kervan var. Kervana git, onların arasında üzerindeki yükleriyle beraber bana hediye edilmiş olan üç deve var, onları al senin olsun! Borcunu öde! Hz. Bilâl emredileni hemen yaptı. Rahat ve huzûr içinde, gidip sabah ezânını okudu. Namazdan sonra, mescidin kenarında onu köle olarak alıp götürmek için bekliyen Yahûdîyi gördü. Namazdan çıkınca, yüksek sesle konuştu: - Bende alacağı olan kimseler gelsin, borcumu ödeyeceğim! Bunun üzerine Yahûdînin bütün hayâlleri yıkıldı. Perişan oldu. Parasını aldığı gibi oradan uzaklaştı. Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber efendimizin vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi. Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu. Medîne'de kaldığı müddetçe bu acının daha da artacağını biliyordu. Çünkü, gördüğü her şey Resûlullahı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu. Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir'den izin aldı. Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti. Hz. Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı. Hz. Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti. Ayrılık yetmedi mi? Bir gece Rü'yâsında Resûlullah efendimizi gördü. Sevgili Peygamberimiz kendisine sitem ettiler: - Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin? Zavallı yüreği, duracak hâle geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı. Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü. Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı... O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki: - İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri. Peygamberin Müezzini. O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir. Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi. Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı kerîm okudu, okudu, okudu... En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı. Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber efendimizin torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar. - Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi. Sonra biraz toparlandı: - Babanız (Hz. Ali) nasıl? - Babamız seni görmek diler, dediler. Sonra Hz. Hasan sordu: - Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın? Hz. Bilâl çok şaşırdı: - Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem! - Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz. Ricâmız sadece buydu. - Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne! Medîneliler ayağa kalktı Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle: "Allahü ekber! Allahü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar. Sanki, Peygamber efendimiz yaşıyor zannettiler. O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı. Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı. 641 senesinde Şam'da vefât etti. [/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
Bilali Habeşi
Üst
Alt