Beni Kaynuka Gazası.

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
hayti_r6_c2.jpg


(Hicret 'in 2. senesi Şevval ayı / Milâdî 624)

Müslümanların Bedir Harbinden parlak bir muzafferiyetle çıkmaları, Medine'deki Yahudilerin endişelerini büsbütün artırdı. Peygamberimizle aralarında sulh anlaşması bulunmasına rağmen gizliden gizliye bozgunculuğa ve kışkırtıcılığa başladıkları göze çarpıyordu. Peygamber Efendimiz, her şeye rağmen, ehl-i kitap oluşlarından dolayı kendilerine müsamahalı davranıyordu. Ancak onlar hâl ve hareketleriyle bu insanî muamelelere lâyık olmadıklarını açıkça gösteriyorlardı. Şâirleri, Peygamberimizi hicvediyor, Müslümanları küçük düşürücü mısralar düzüyorlardı.

Daha önce bahsi geçtiği gibi, Medine'de üç Yahudî kabilesi vardı: Benî Kurayza, Benî Nadir ve Benî Kaynuka... İçlerinde en çok fitne ve fesad çıkaran ve en cür'etkârı olan, Benî Kaynuka idi. Kuyumculukla meşgul olurlardı. Bu bakımdan oldukça da zengin sayılırlardı. Bunların da diğer Yahudî kabî-leleri gibi Peygamber Efendimizle anlaşmaları vardı. Müslümanlara karşı herhangi bir harekete kalkışmayacaklarına, bir dış taarruz karşısında Müslümanlarla beraber Medine'yi müdafaa edeceklerine ve ne suretle olursa olsun birbirlerinin düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dair sözleşmişlerdi. Ancak, onlar, gözle görülür tarzda açık açık kışkırtıcılık, Müslümanlar arasına fitne fesad düşürmeye çalışma, her vesileyle Kureyş müşrikleriyle iş birliği yapma gibi uygunsuz hareketleriyle bizzat anlaşmayı bozmuş oluyorlardı. Bu arada meydana gelen çirkin bir hâdise ise, bardağı taşıran son damla oldu. Şöyle ki:

Medineli Ensâr'dan bir zâtın hanımı, yüzü örtülü olduğu hâlde, bir Yahudî kuyumcunun dükkânına ziynet eşyası almak maksadıyla girer. Yahudîler, kadının yüzünü açmaya çalışırlar, ancak kadın kapalı oturmakta ısrar eder. Derken, Yahudînin biri, kadına hissettirmeden, arkasından, elbisesinin eteğini bir dikenle beline iliştirir. Kadın ayağa kalkınca eteği açılıverir. Hazır bulunan Yahudîler eğlenerek kahkahayla gülerler. Bu hâl karşısında kadın feryadı basar. Oradan geçmekte olan bir Müslüman, çığlığı duyunca kadının imdadına koşar. Müslü-manla Yahudî boğaz boğaza gelirler ve sonunda Müslüman, Yahudîyi öldürür. Bunu gören oradaki Yahudîler de Müslü-manın üzerine çullanarak onu şehid ederler.62 Böylece, Yahudî-lerle Müslümanlar arasında kan dökülmüş olur. Hâdiseye sebebiyet verenler, Yahudîlerdi. Haliyle, verdikleri sözlere aykırı hareket ederek bizzat kendi elleriyle yapılan anlaşmayı da ihlâl etmiş oluyorlardı.

Şehid edilen Müslümanın akrabaları, bu hususta yardım talebinde bulununca, Peygamber Efendimiz, Benî Kaynuka Yahu-dîlerini bir araya topladı. Kendilerini İslâm'a davet etti. Şımarık hareketlerine son vermeleri gerektiğini, aksi takdirde Bedir'de müşriklerin uğradıkları akıbete kendilerinin de uğrayabileceklerini anlattı. Fakat, dessas Yahudîler, Efendimizin bu konuşmasını alaya alıp, "Ey Muhammedi.. Sen muharebe nedir bilmeyen kimselerle çarpışıp galib gelmene aldanıp güvenme! Biz onlar gibi değiliz; savaşmayı çok iyi biliriz. Eğer bizimle çarpışmayı göze alırsan, o zaman bizim nasıl adamlar olduğumuzu anlardın!"63 diye küstahça cevap verdiler, sonra da dağıldılar.

Benî Kaynuka Yahudilerinin bu kibir ve gurur dolu sözleri üzerine inen âyet-i kerîme, akıbetlerini şöyle ilân etti:"Ey Resulüm!.. O kâfir olan Yahudilere de ki: 'Siz muhakkak mağlûb olacaksınız ve toplanıp Cehennem'e sürüleceksiniz. O Cehennem ne kötü bir yerdir!'"64

Aynı hâdiseyle ilgili olarak nazil olan bir başka âyet-i kerîme ise, Peygamberimize, ahdini bozan bu Yahudilerle çarpışmaya izin verdi: "Eğer seninle muahede yapan bir kavimden de sözleşmeye aykırı bir hainlik alâmeti duyarsan, savaş yapmadan önce ahitlerini reddettiğini doğruca kendilerine ilân et. Çünkü, Allah hainleri sevmez!"65

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, kesin kararını verdi: Benî Kaynuka Yahudileri üzerine gidilecekti.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bu kararını verdikten sonra Medine'de yerine Lübabe b. Abdi'l-Münzir'i vekil tâyin etti ve beyaz sancağını da Hz. Hamza'ya vererek Kaynuka Oğulları üzerine yürüdü.

Bu Yahudilerin, kuvvetli ve sağlam bir kalesi vardı. Peygamberimizin üzerlerine gelmekte olduğunu duyunca oraya çekildiler. Resûl-i Ekrem onları muhasara altına aldı. On beş gün süren muhasara sonunda teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamber Efendimiz, tek tek ellerinin bağlanmasını emir buyurdu. Elleri bağlandı.66

Abdullah b. Übey 'in Peygamberimize Müracaatı

O sırada Kaynuka Oğullarının müttefiki bulunan münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selül çıkageldi. Peygamberimizin yanına vararak, "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et." diye konuştu. Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu münafığın sözlerini duymazlıktan geldi. Bunun üzerine Abdullah b. Übey aynı sözlerini tekrarladı:

"Yâ Muhammedi Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et!" Peygamber Efendimiz bu sefer yüzünü çevirdi. Fakat, Abdullah b. Übey, aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

"Çözün onları. Allah, onlara ve onlarla birlikte olanlara lanet etsin!" buyurdu ve Kaynuka Oğullarının öldürülmelerinden vazgeçip Medine'den Şam'a sürülmelerini emretti.67

Übade b. Sâmit 'in Sözleri

Avf Oğullarından Übade b. Sâmit de, öteden beri Kaynuka Oğullan Yahudilerinin müttefiki idi. Onları bıraktırmak için Peygamber Efendimizin yanına gelmişti. Efendimizle Abdullah b. Übey arasında geçenleri görünce, "Yâ Resûlallah!.. Ben, Allah'ı, peygamberini ve mü'minleri dost tuttum. Şu kâfirlerin müttefikliğinden ve dostluğundan uzaklaştım." diyerek Benî Kaynuka Yahudîleriyle olan müttefikliğini ve dostluğunu bıraktığını ilân etti.

Bunun üzerine inen âyette şöyle buyuruldu:

"Ey îman edenler!.. Yahudileri de, Nasranîleri de kendinize yâr ve dost edinmeyiniz! Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır.*

İçinizden kim onları dost edinirse, onlardan olur. Şüphe yok ki, Allah, o zalimler güruhunu doğru yola çıkarmaz."68

Kaynuka Oğullarının Medine 'den Çıkıp Gitmeleri

Resûl-i Ekrem Efendimizin asıl maksadı, Yahudilerin fitne ve fesadını Medine'den uzak tutmak, meydana getirecekleri tehlikelere mâni olmaktı. Medine'den sürgün edilmeleriyle de bir bakıma bu gaye tahakkuk ediyordu.

"Gayrimüslimlerle dostluk ve münasebet kurmakta ölçü nedir? Günümüzde olduğu gibi, sâdece askerî ve iktisadî sahaya dönük ittifaklar kurmanın Kur-ân'daki nehiyle ilgisi var mıdır?" gibi akla gelebilen suallere Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat adlı eserinden muknî bir izah getirmiştir. Aynen alıyoruz: "Sual: 'Yahudî ve Nasara ile muhabbetten Kur'ân'da nehy vardır.

"Bununla beraber nasıl 'Dost olunuz.' dersiniz?'

"Cevap: Evvelâ: Delil kat'iyyülmetin olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Hâlbuki, te'vil ve ihtimalin mecali vardır. Zîra, nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman, bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa, mehaz iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehy, Yahudî ve Nasara ile Yahudîyet ve Nasranîyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez; belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyle ise, her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binâenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i Kitap'tan bir haremin olsa elbette seveceksin!

"Saniyen: Zaman-ı Saadet'to bir inkılâb-ı azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayrimüslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki, bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zapt ve bütün ukûlü meşgul eden nokta-i medeniyet, terakkî ve dünyadır. Zâten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. Binâenaleyh, onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkîlerini istihsanla iktibas etmektir ve her saadet-i dünyevîyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte, bu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kurânîye dâhil değildir." (Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat, s. 26-27).

Kaynuka Oğullarına Medine'yi terketmeleri için tanınan süre üç gün idi. Üç gün mühlet bitince, Şam'a doğru yola çıktılar. Vadi'l-Kura'ya gelince orada bir ay oturdular. Burada oturan Yahudiler, onların yayalarına binek ve kendilerine de yiyecek verdiler. Buradan da ayrılan Benî Kaynuka Yahudileri, Ez-ruat'a kadar gidip oraya yerleştiler. Çok geçmeden de nesilleri kesildi.69

62 İbn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 51.

63 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 50.

64 ÂI-ilmrân, 12.

65 Enfâl, 58.

66 Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 29; Taberî, Tarih, c. 2, s. 297.

67 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 29; Taberî, A.g.e., c. 2, s. 297.

68 Mâide, 51.

69 Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 309.
 
Üst Alt