Beni Düşmanın Taşı Değil,Beni Dostun Attığı Gül Yaralar

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26

Hallac-ı Mansur, cezbe ve sekir halinde söylediği ve mazur bulunduğu Ene’l-Hak cümlesi yüzünden idama mahkûm edilir. Onu asılacağı meydana getirdiklerinde etrafta mahşerî bir kalabalık vardır. Hallac-ı Mansur darağacını görünce güler ve kalabalık arasında gördüğü dostu Şibli’den seccade isteyerek iki rek’at namaz kılar. Ardından şöyle duâ eder: “ ım burada senin dinin uğruna gayrete düşüp beni öldürmek için toplananların suçlarını affet.”

Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat bu fırsat diye Hallac-ı Mansur’a taşlar atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der: “Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.”


İnsan hayata daha çok dostlarıyla, sevdikleriyle tutunur. Sevinçlerini onlarla paylaşarak arttırırken, acılarını hüzünlerini yine onlarla paylaşarak azaltır. Kişi, tanımadığı kimselerden bir kötülük, bir haksızlık gördüğünde çok incinmez, en azından hayal kırıklığına uğramaz ama dostundan gördüğü küçük bir eziyete bile katlanması çok zor olur.


Başkalarının, hakkında yanlış düşünmeleri insanı fazla üzmez, yıpratmaz; ama sevdiği birisi, hakkında yanlış düşünürse, zarar verecek bir davranışta bulunursa işte bu insanı üzer, incitir. O kişi sıradan biri değildir çünkü, belki en zor günlerinde yanında olmasını beklediği insandır. Her şartta desteğini umduğu, hayatta en çok güvendiği kimselerden biridir. Hani Temel deniz kenarında yürürken elinde bir yılan taşıyormuş. “Neden elinde yılan taşıyorsun?” diye sorulunca “Denize düşersem lâzım olabilir” cevabını vermiş… İşte dostluk, denize düştüğümüzde yılana sarılmak zorunda kalmayışımızdır. Elimizden tutup bizi çıkaracak birisini her zaman yanımızda bulabilmemizdir.


Dostun gönlü, dostuna karşı hassastır, çok şeyler bekler ondan… Bu yüzden insan dostluk hukukuna çok dikkat etmelidir. Özellikle dostla hal ve harekete, konuşmaya özen göstermek gerekir. Çünkü bazı sözler, keskin kılıç gibidir, dostluğu keser, kalpte tedavisi zor yaralar açar, kalpteki muhabbet çiçeklerini kurutur. Bazen yerinde olmayan gereksiz bir istek, küçük bir tavır veya söz bile, çok büyük mutlulukların elden kaçırılmasına sebep olur.


Dostluk, fedakârlık ve emek ister. Her şeyi karşısındaki insandan bekleyerek elde edilemez hakikî dostluklar. Dostluk; mutluluk, üzüntü, hastalık, sağlık, darlık ve bollukta dostunun yanında olabilmektir.


Marifet iyi gün dostu olmak değildir. Sadece iyi gününde yanında olmak dostluk da değildir zaten. Sahte dostluktur olsa olsa. Günümüzde ahlâkî bozulmanın etkisi dostluklarda da gösteriyor kendisini maalesef. Artık menfaat hesapları ortaya girince dostlar birbirlerine taş atmaktan bile çekinmiyorlar. Ve nice pırlanta yürekli insanlar, çok önemsiz basit dünyevî meseleler uğruna birbirlerinden ayrı düşüyorlar.


Hayatımızda kaç tane güzel dostumuz var acaba? Ya da tersinden soracak olursak, şu kısa hayatta kaç kişi için gerçekten güzel bir dost, güzel bir kardeş olabildik? Dostlarımıza, kardeşlerimize karşı hareketlerimize çok dikkat edelim ve kalplerini kırdıysak hemen özür dilemeyi de asla ihmal etmeyelim. Çünkü yarın özür dilemek için çok geç Ne mutlu İhlâs ve Uhuvvet anlayışının gereğolabilir.ini yerine getirebilenlere… Ne mutlu şu kısa hayatta en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olabilenlere…
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
24fw87r.jpg


hikaye olunur ki :
pir sultan dar ağacına doğru yürümeye başlar.hızır pasa emir verir,herkes pir sultan'ı taşlasın, taş atmayanın boynu ucurulmus bilsin.
ugruna mucadele ettigi halk pir sultan'ı taşlamaya başlar.taslar pir sultan'a kadar gelmekte ama değmeden dusmektedir.
pir'in müsahibi ali baba tas atmasa da can korkusundan pir'e gül atar. gül pir'e deger ve yaralar.
al kanlar akar bedeninden. can dostunun bu hareketinden incinen pir'in dudaklarindan su nefes dökülür:

şu kanlı zalimin ettiği işler,
garip bülbül gibi zareler beni,
yağmur gibi yağar başıma taşlar,
ille dostun gülü yareler beni
bir derdim var idi şimdi elli oldu,
dar günümde dost,düşmanım belli oldu,
ecel fermanı boynuma takıldı,
ille dostun bir fiskesi yareler beni
pir sultan abdal'ım can göğe ağmaz,
hakk'tan emrolmayınca rahmet yağmaz,
şu elin attığı taş bana değmez,
ille dostun attığı gül pareler beni

dosttan gelenin yaralama potansiyelinin kat kat yuksek oldugunu anlatan sozdur..
doğrusu gülün zorunluluktan değil de gönüllü atıldığını zannettiğim için bu sözü yıllarca anlamamıştım..

Dostun Attığı Gül...
“Kardeşlerimden rica ederim ki: Sıkıntı veya ruh darlığından veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan
arkadaşlardan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve ‘Haysiyetime dokundu’ demesinler.
Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın, bin haysiyetim olsa kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim.”
Uhuvvet Risalesi, s. 74
 
Üst Alt