Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Belim Kırıldı Zannettim
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="elifgibi" data-source="post: 5560" data-attributes="member: 149"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em><img src="https://umuthuzmeleri.files.wordpress.com/2011/02/sen-ki-kc3a2inat-kitabc4b1nc4b1n-fc3a2tihasc4b1sc4b1n.jpg?w=495&h=373" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“De ki: “Kim Cebrail’e düşman ise şunu iyi bilsin ki, o, ALLAH’ın izniyle Kur’ân’ı, senin kalbine; önceki kitapları tasdik edici, mü’minler için bir hidayet rehberi ve müjdeci olarak indirmiştir.” (Bakara 2/97)</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“Şüphesiz ki o (Kur’ân), Âlemlerin Rabbinin indirdiği (bir kelâm)dır. Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine indirmiştir.” (Şuara 26/192-195)</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Böylece vahiy, diğer bütün his ve idrakleri devre dışı bırakarak kalbe yerleşince onunla amel etmek ve onu diğer insanlara ulaştırmak bir zarûret hâline gelmişti. Bu sebepledir ki hangi ilâhî tâlimat gelir ise, Efendimiz ona göre davranırdı. Yapılması gereken şeyi en güzel o yapardı. Kaçınılması gereken şeyden en çok o kaçınırdı. Bu durum, ister itikat ister amelle ilgili olsun, ister ahlak ister adapla ilgili bulunsun, ister zahir ister batınla alakalı olsun (s.a.v.)’in hayatının her alanı için geçerli idi. Bunun neticesinde Peygamberimiz’in ahlakı, bütünüyle Kur’ân olmuştu.</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Fahr-i Kâinât (s.a.v.)’in eşsiz güzellikteki hayatından okuyacağımız şu misaller, bu gerçeği ne güzel ifade eder! Âişe (r.a.) şöyle anlatır: “Bir gece Resûlullah (s.a.v.) bana:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim” dedi. Ben de:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“–Vallâhi seninle beraber olmayı çok severim, ancak seni sevindiren şeyi daha çok severim” dedim. Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Hz. Bilâl namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce: </em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“–Yâ Resûlallâh! Allâh Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı affettiği hâlde niçin ağlıyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine ALLAH Resûlü (s.a.v.):</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? VALLAHi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onları okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” karşılığını verdi ve:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ve sürelerinin uzayıp kısalmasında, akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık delil ve ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken ALLAH’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan münezzehsin, uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” (derler)” (Âl-i İmran 190-191) âyetlerini okudu (İbn-i Hibbân, II, 386).</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>ALLAH Resûlü (s.a.v.)’in zeytin gibi simsiyah olan saçlarında artık ağarmalar başlamış, nurdan bir şûleyi andıran beyaz teller gözükür olmuştu. Sebebini soranlara: “Hûd sûresi ve kardeşleri (Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr) beni ihtiyarlattı” (Tirmizî, Tefsir 57/3297) buyurmuştu. Çünkü Hûd sûresindeki:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“(Resûlüm!) Emrolunduğun gibi dosdoğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (dosdoğru olsunlar!). Aşırı gitmeyiniz; çünkü ALLAH bütün yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir” (Hûd 11/112) buyrukları Efendimiz (s.a.v.)’in kalbine inmiş, ondan hem kendisinin hem de beraberinde bulunan tüm mü’minlerin “istikâmet üzere olmalarını” talep etmişti. İtikat, ibadet, muamelât, ahlak ve adapta farz-ı dâim halinde istikâmet üzere bulunmak gerçekten zordur. Buna bir de ümmetin istikâmet üzere olması eklendiğinde işin ne kadar zorlaştığı daha iyi anlaşılır. İşte Efendimiz (s.a.v.)’in belini büken ve saçlarını ağartan bu zorluk olmuştur. Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr sûreleri ise dehşetli kıyâmet ve mahşer sahnelerinin sergilendiği sûrelerdir. Sıradan bir müslümanın bile okuduğunda kendinden geçtiği, kalbi yerinden çıkacak gibi olduğu ateş parçası gibi bu sûrelerin Resûlullah (s.a.v.)’in o ince, rakik, hassas kalbinde nasıl yakıcı, kavurucu, derin tesirler bıraktığını hayal etmek bile imkansızdır. </em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Bir de Efendimiz (s.a.v.)’in kalbine inen Kur’ân’ın sahabe-i kiramın kalbine nasıl yansıdığına bakalım. İşte Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın hâli… Kendisi şöyle anlatıyor:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“Bir gün Resûlullah (s.a.v.)’in yanında bulunurken “(Gerçek şudur ki<img src="data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7" class="smilie smilie--sprite smilie--sprite1" alt=":)" title="Smile :)" loading="lazy" data-shortname=":)" /> Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır; ALLAH’tan başka da ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisâ 4/123) âyeti nâzil oldu. Efendimiz:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“- Ebû Bekir, bana indirilen bu âyeti sana okutayım mı?” buyurdu. Ben:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“- Tabii ki ya ResûlALLAH” dedim. Bana bu âyeti okuttu. Sanki belimin kırılıp ayrıldığını hissettim ve öylece kasılıp kaldım. Peygamberimiz:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“- Neyin var, ne oldu?” diye sordu. Ben:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“- Anam babam sana fedâ olsun ya ResûlALLAH, hangimiz günah işlemez ki! Şimdi biz işlediklerimiz yüzünden mutlaka cezalandırılacak mıyız?” diye üzüntümü ifade ettim. Bunun üzerine ALLAH Resûlü (s.a.v.) şu açıklamayı yaptı:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“- Ey Ebû Bekir! Sen ve diğer mü’minler hatalarınız sebebiyle dünyada (bazı sıkıntı ve meşakkatlere uğratılarak) cezalandırılırsınız. Öyle ki ALLAH’a günahsız olarak kavuşursunuz. Diğerlerine gelince onların yaptıkları biriktirilir ve cezaları kıyamet gününe bırakılır.” (Tirmizi, Tefsir 4/3039). </em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Kur’ân’ın kalbe inişine bir misal de Hz. Ömer (r.a.)’dan verelim. Bir gün Hz. Ömer, bir evin önünden geçerken, hâne sâhibinin, evin dışına taşacak kadar yüksek bir sesle Tûr sûresini okuduğunu işitti. Adam:</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>“Rabbinin azâbı hiç şüphesiz vukû bulacaktır, onu defedecek hiçbir şey de yoktur” (Tûr 52/7-8) âyet-i kerîmesine gelince, Hz. Ömer bineğinden indi, bir müddet duvara yaslanarak dinledi. Sonra bu âyetin îkâzındaki şiddetin tesiriyle evinde bir müddet hasta yattı. (İbn Recep el-Hanbeli, et-Tahvîf mine’n-nâr, Dımaşk, 1979, s. 30)</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Kur’ân-ı Kerîm Resûlullah (s.a.v.)’in kalbine indi. Oradan sahabenin kalbine, onlardan da nesiller boyu diğer mü’minlerin kalplerine intikal etti. Şimdi nöbet sırası bizdedir. Kur’ân-ı Kerîm ilk nâzil olduğu şekilde, doğruluk, safiyet ve temizliği ile elimizdedir. Bizim onu okuma, anlama ve kalbimize indirme vazifemiz vardır. Çünkü ancak onun mânaları kalbimize indiği zaman o bizi kötülükleri terk etmeye, iyilikleri yapmaya ve Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmaya sevk edecektir. Bu açıdan boğazdan aşağı geçmeyen okuyuşlarda bir hayır yoktur.</em></span></span></strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong><span style="color: black"><span style="font-family: 'times new roman'"><em>Prof. Dr. Ömer Çelik</em></span></span></strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="elifgibi, post: 5560, member: 149"] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B][CENTER][SIZE=5][B][COLOR=black][FONT=times new roman][I][IMG]https://umuthuzmeleri.files.wordpress.com/2011/02/sen-ki-kc3a2inat-kitabc4b1nc4b1n-fc3a2tihasc4b1sc4b1n.jpg?w=495&h=373[/IMG][/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“De ki: “Kim Cebrail’e düşman ise şunu iyi bilsin ki, o, ALLAH’ın izniyle Kur’ân’ı, senin kalbine; önceki kitapları tasdik edici, mü’minler için bir hidayet rehberi ve müjdeci olarak indirmiştir.” (Bakara 2/97)[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“Şüphesiz ki o (Kur’ân), Âlemlerin Rabbinin indirdiği (bir kelâm)dır. Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine indirmiştir.” (Şuara 26/192-195)[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Böylece vahiy, diğer bütün his ve idrakleri devre dışı bırakarak kalbe yerleşince onunla amel etmek ve onu diğer insanlara ulaştırmak bir zarûret hâline gelmişti. Bu sebepledir ki hangi ilâhî tâlimat gelir ise, Efendimiz ona göre davranırdı. Yapılması gereken şeyi en güzel o yapardı. Kaçınılması gereken şeyden en çok o kaçınırdı. Bu durum, ister itikat ister amelle ilgili olsun, ister ahlak ister adapla ilgili bulunsun, ister zahir ister batınla alakalı olsun (s.a.v.)’in hayatının her alanı için geçerli idi. Bunun neticesinde Peygamberimiz’in ahlakı, bütünüyle Kur’ân olmuştu.[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Fahr-i Kâinât (s.a.v.)’in eşsiz güzellikteki hayatından okuyacağımız şu misaller, bu gerçeği ne güzel ifade eder! Âişe (r.a.) şöyle anlatır: “Bir gece Resûlullah (s.a.v.) bana:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim” dedi. Ben de:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“–Vallâhi seninle beraber olmayı çok severim, ancak seni sevindiren şeyi daha çok severim” dedim. Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Hz. Bilâl namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce: [/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“–Yâ Resûlallâh! Allâh Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı affettiği hâlde niçin ağlıyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine ALLAH Resûlü (s.a.v.):[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? VALLAHi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onları okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” karşılığını verdi ve:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ve sürelerinin uzayıp kısalmasında, akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık delil ve ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken ALLAH’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan münezzehsin, uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” (derler)” (Âl-i İmran 190-191) âyetlerini okudu (İbn-i Hibbân, II, 386).[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]ALLAH Resûlü (s.a.v.)’in zeytin gibi simsiyah olan saçlarında artık ağarmalar başlamış, nurdan bir şûleyi andıran beyaz teller gözükür olmuştu. Sebebini soranlara: “Hûd sûresi ve kardeşleri (Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr) beni ihtiyarlattı” (Tirmizî, Tefsir 57/3297) buyurmuştu. Çünkü Hûd sûresindeki:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“(Resûlüm!) Emrolunduğun gibi dosdoğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (dosdoğru olsunlar!). Aşırı gitmeyiniz; çünkü ALLAH bütün yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir” (Hûd 11/112) buyrukları Efendimiz (s.a.v.)’in kalbine inmiş, ondan hem kendisinin hem de beraberinde bulunan tüm mü’minlerin “istikâmet üzere olmalarını” talep etmişti. İtikat, ibadet, muamelât, ahlak ve adapta farz-ı dâim halinde istikâmet üzere bulunmak gerçekten zordur. Buna bir de ümmetin istikâmet üzere olması eklendiğinde işin ne kadar zorlaştığı daha iyi anlaşılır. İşte Efendimiz (s.a.v.)’in belini büken ve saçlarını ağartan bu zorluk olmuştur. Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr sûreleri ise dehşetli kıyâmet ve mahşer sahnelerinin sergilendiği sûrelerdir. Sıradan bir müslümanın bile okuduğunda kendinden geçtiği, kalbi yerinden çıkacak gibi olduğu ateş parçası gibi bu sûrelerin Resûlullah (s.a.v.)’in o ince, rakik, hassas kalbinde nasıl yakıcı, kavurucu, derin tesirler bıraktığını hayal etmek bile imkansızdır. [/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Bir de Efendimiz (s.a.v.)’in kalbine inen Kur’ân’ın sahabe-i kiramın kalbine nasıl yansıdığına bakalım. İşte Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın hâli… Kendisi şöyle anlatıyor:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“Bir gün Resûlullah (s.a.v.)’in yanında bulunurken “(Gerçek şudur ki:) Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır; ALLAH’tan başka da ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisâ 4/123) âyeti nâzil oldu. Efendimiz:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“- Ebû Bekir, bana indirilen bu âyeti sana okutayım mı?” buyurdu. Ben:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“- Tabii ki ya ResûlALLAH” dedim. Bana bu âyeti okuttu. Sanki belimin kırılıp ayrıldığını hissettim ve öylece kasılıp kaldım. Peygamberimiz:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“- Neyin var, ne oldu?” diye sordu. Ben:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“- Anam babam sana fedâ olsun ya ResûlALLAH, hangimiz günah işlemez ki! Şimdi biz işlediklerimiz yüzünden mutlaka cezalandırılacak mıyız?” diye üzüntümü ifade ettim. Bunun üzerine ALLAH Resûlü (s.a.v.) şu açıklamayı yaptı:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“- Ey Ebû Bekir! Sen ve diğer mü’minler hatalarınız sebebiyle dünyada (bazı sıkıntı ve meşakkatlere uğratılarak) cezalandırılırsınız. Öyle ki ALLAH’a günahsız olarak kavuşursunuz. Diğerlerine gelince onların yaptıkları biriktirilir ve cezaları kıyamet gününe bırakılır.” (Tirmizi, Tefsir 4/3039). [/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Kur’ân’ın kalbe inişine bir misal de Hz. Ömer (r.a.)’dan verelim. Bir gün Hz. Ömer, bir evin önünden geçerken, hâne sâhibinin, evin dışına taşacak kadar yüksek bir sesle Tûr sûresini okuduğunu işitti. Adam:[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]“Rabbinin azâbı hiç şüphesiz vukû bulacaktır, onu defedecek hiçbir şey de yoktur” (Tûr 52/7-8) âyet-i kerîmesine gelince, Hz. Ömer bineğinden indi, bir müddet duvara yaslanarak dinledi. Sonra bu âyetin îkâzındaki şiddetin tesiriyle evinde bir müddet hasta yattı. (İbn Recep el-Hanbeli, et-Tahvîf mine’n-nâr, Dımaşk, 1979, s. 30)[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Kur’ân-ı Kerîm Resûlullah (s.a.v.)’in kalbine indi. Oradan sahabenin kalbine, onlardan da nesiller boyu diğer mü’minlerin kalplerine intikal etti. Şimdi nöbet sırası bizdedir. Kur’ân-ı Kerîm ilk nâzil olduğu şekilde, doğruluk, safiyet ve temizliği ile elimizdedir. Bizim onu okuma, anlama ve kalbimize indirme vazifemiz vardır. Çünkü ancak onun mânaları kalbimize indiği zaman o bizi kötülükleri terk etmeye, iyilikleri yapmaya ve Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmaya sevk edecektir. Bu açıdan boğazdan aşağı geçmeyen okuyuşlarda bir hayır yoktur.[/I][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=black][FONT=times new roman][I]Prof. Dr. Ömer Çelik[/I][/FONT][/COLOR][/B][/SIZE][/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Belim Kırıldı Zannettim
Üst
Alt