Baharın Salavatıdır Güller..

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Bomboş sokaklarda dolaştım, yapayalnız…
Dilimde adın, içimde aşkın, unutmadım Seni ya Resulallah…
Baharın müjdecisi çiçekler, ağaçları süslediler. Gecenin karanlığında bile gülümsüyorlar. Baharın gecesi yok, gündüzü de. Bu bahar, çiçek açan her ağacın altında durup Sana salatu selam göndermek istedim ya Resulallah. Unutmadım Seni… Sen unutulmayacak kadar o güzel adınla ve bin bir hatıranla, kalbimde yaşıyorsun ya Resulallah.
Gecenin sakinliğinde uzaklardan gelen kurbağaların zikir sesleri, ne kadar ahenk ve uyum içinde. Kulağı rahatsız eden hiçbir şey yok. Yorucu, dondurucu ağır geçen bir kıştan sonra, bahar aniden çıkageldi. Hiç kalkmayacağını zannettiğimiz bembeyaz karların ardından bembeyaz çiçeklerle süslendi her yer. Baharın bayramı var. Ağaçlar gelinliklerini giymiş, düğündeler sanki. Ağaçlarda hatıran var ya Resulallah…
Bir gün yanına gelen bir bedeviye, peygamberliğinin Allah katından tasdiki için bir mucize göstermiştin. Vadi kenarındaki bir ağaçtı o mucizen. “Gel” diye işaret etmiştin o ağaca. Köklerini sürüye sürüye yanına gelmişti… Herkesin huzurunda konuştun o ağaçla; “Benim Allah’ın hak ve son Peygamberi olduğumu tasdik eder misin?” demiştin. O ağaç şehadet etmişti. Senin hak ve son Resul olduğunu tasdik ederek. Bu mucizeyi görmek de yetmemişti o bedeviye, ardından “Şimdi söyle de yerine gitsin” demişti Sana. Ne kadar da sabırlıydın. Ağaca işaret etmiştin, o da dönüp tekrar yerine gitmişti. Köklerini çıktığı toprağa gömmüş, emrini dinlemişti. O bedevi, bu mucizen üzerine iman etmişti. Şimdi bu baharda, nerede bir ağaç görsem, Senden bir mucizedir bilirim, o günlerden kalan bir iz bir hatıradır bilirim. Ağaçlarla beraber söylerim duamı, dileğimi. Sen Allah’ın son Peygamberisin, salatu selam olsun Sana ya Resulallah.
Baştan başa çiçeklerle donanmış o ağacın vaziyeti ise, Senin yeryüzü halkına, Allah katından Cennet baharlarının müjdesini taşıyan davetinin bir işaretidir. Hiç yanılmadım böyle bilmekte. Çünkü Allah Kur’an’ında Senin üzerine yemin ediyor:
“Yâsin. Velkur’ânilhakîm. İnneke leminelmurselîn.”
Yani, “Hikmetli Kur’an’a yemin olsun ki, Sen hak Peygambersin, son Resulsün” diyor. Kur’an’ın kalbi olan Yâsin Sûresi bile kâinatın kalbi olan Senin elçiliğini tasdikle başlıyor.
Bugün, sokağımızda ilk çiçek açan bir erik ağacının altında birkaç gönül dostumuzla Sana salatu selam gönderdik. Mektubumuz yok, postacımız da yok Sana getirecek. Ama duamızı ve salâvatımızı Sana ulaştıracak rahmet melekleri var Rabbimizin. Buna inanıyoruz, buna güveniyoruz çok şükür. Salâvatlarımız, selamlarımız Sana ulaşacağı için sevinçliyiz. Yaşadığımız bu hayatın her anını varlığınla güzelleştiren Allah’a hamdolsun ki, Sen her şeyin gayesini, yaratılış sebebini öğreten biricik Peygambersin, öğretmensin bize. Bu dünyada şu güzelliklerin mânâsı ve mahiyeti bilinmese ya da bildirilmeseydi ne kadar da cahil kalacaktık.
Bir kâğıt parçasından ibaret olan diplomalarımız ne işe yarayacaktı ki Seni bilmedikten sonra, bunca bilgilerin yolu Sana varmadıktan, Sana çıkmadıktan sonra. Avrupa’nın zekâ tarlaları Goetheler, La Martinler, Puşkinler, Rilkeler, Tolstoylar, Bernard Shawlar ve daha niceleri Seni tanısın, bilsin, hakkaniyetini ifade etsinler de biz bülbül olup şakımayalım, susalım mı? Konuşmayalım mı ya Resulallah? Bir ışıkçık bile onların yolunu aydınlatmaya yetmiş iken biz canlı güneşimiz Senin karanlıkları yutan aydınlığından nasipsiz mi kalaydık? Nasipsiz kalmak yakışır mıydı? Şükür ki yetiştin imdadımıza.
Dua odur ki Allah’a ulaşa, yol odur ki Hakk’a vara, selam ve salâvat odur ki Sana ulaşa. Çatı katımdaki küçücük odamda, gecenin karanlığında çiçek açtın. Dilimdesin, kalbimdesin ya Resulallah. Sen benim için hep yenisin. Gördüğüm her güzellikte payın var, yaratılan her şeyde izin.
Bunu Sen öğrettin. Şükür ki sen öğrettin. Bilgimizi adınla süsledin. Ustaca gizlediler adını kitaplarda daha bilmem nerelerde. Ama öğrendik. Kimse öğretmese de, adını söylemese de kâinat Seni söylüyor. Her şey Seni anlatıyor. Görmemek, duymamak ne mümkün. Senin getirdiğin tüm hakikatlere iman etmek, ne kadar güzel. Bunların bir an bile aksini düşünmek korkunç. Ruhumu bu sonsuz uçurumlara düşmekten kurtar ya Resulallah.
Şefaatinin mahşer gününde, ümmetinden büyük günahları işleyenlerin üzerine olacağını söylemiştin. Ne büyük bir müjdeydi bu. Ben gibi dertliler adına, sevinçliyim. Hatalarım günahlarım çoksa da, senin o engin şefkatinden ve şefaatinden ümitliyim.
Ümid oldun karanlık geceme de yarınlarıma da. Ey rahmet Peygamberim. Senin şefaatini dileniyorum. Ve Rabbime yalvarıyorum:
Dilimiz sürçse de, ayağımız takılıp düşsek de affına sığınıyoruz Ya Rabbi. Pişman olup da bir gün günahlarından dönen kullarını kapısından çevirmeyecek bir Sen varsın Allah’ım. Bu karanlık gecede küçücük bir pencerede yıldızları da seyrettim… Gökyüzü pırıl pırıldı. Yıldızlar sayılamayacak kadar çoktu. Yıldızların ki şahit olan göklerinin şehadet kelimeleriydi. Gökyüzünün çiçekleriydi… Gündüz ağaçların çiçekleriyle, gece de gökyüzünün çiçekleri olan yıldızlarla Sana salatu selam olsun ya Resulallah.
Allah’ım, bu benim belki ilkbaharım, belki de son baharım. Ne olur bu son fırsatı alma elimden. Tövbelerimi kabul et dilimden. Ne gelir ki başka elimden. Şu pişmanlık tövbelerimden başka… Buluğ çağımdan bu güne kadar işlemiş olduğum tüm günahlar, hatalar, kusurlar için, günah defterimde kayıtlı ameller ve işler için Senden af diliyorum. Tövbemin ahı ile yak onları ya Rabbi. İstiğfar ediyorum. Tövbemin kabulünü dileniyorum. Sevgili Habibin hürmetine, Kur’an’da ismi geçen peygamberlerin hürmetine, Kur’an için can verenler hürmetine, Kerbela’da şehit düşen Hz Hüseyin hürmetine affet. Sevdiğin kulların için affet. Rahmetine garket. İstemeseler de nurunu tamamlayacaksın. Ruhumu da nurunla münevver et. Hz Peygamberimin dünyayı şereflendirdiği 20 Nisan için, o kutlu gecenin sabahı için affet. Karalıkların üzerine doğan o canlı güneş için affet. Hiç batmayan, sönmeyen o ebedi canlı güneşimiz için affet.
Ey sevgili Rabbim, sevdir bize sevdiklerini, yerdir bize yerdiklerini. Kalbimi ebediyen aşkınla doldur. Şüphesiz bir ben değilim bu yolun yolcusu. Sana ulaşmak için çabalayan nice diller, nice dualar var. Odalarında sarı ışıkların yandığı evler var. O odalardan yükselen dualar var. Onları da kabul et bu duamın arasında. O kutlu ve mutlu günün adına affet, lütfen dualarımızı kabul et.
Ağaçlardaki çiçekler, güllerin de habercisi. Sultanlar arkadan gelirmiş. Güller ki, baharın sultanıdır. “Baharın salâvatıdır güller.” Şimdi gül mevsimi. Gül ki, kokusunu Senden almış Ya Resulallah. Sahabelerin öyle söylüyorlar: “Biz Medine sokaklarından, Hz Peygamberin geçtiğini kokusundan anlardık. Geçtiği her sokak gül kokardı, onun geçtiği yerleri ardından koklardık.”
Bir gül mevsiminde doğmuştun. Bahar Seni müjdeliyordu. Bahar ki bir zarftı. Zarfın içindeki mektubu güllerdi. Açıldıkça o mektup yaprak yaprak, kokun saçıldı âleme. Dünyamız, o güzel kokunla süslendi, uyandı, açıldı ya Resulallah. Onun içindir ki, Bediüzzaman kırlara doğru çıkarken bir bahar mevsiminde, bir bahçeden yola uzanan güle yaklaşıp bir buse kondurmuştu. Şimdi ben de öyle yapıyorum. Güllere bir buse konduruyorum. Açılan her bir gül adedince salâvatlar gönderiyorum yaprak yaprak. Her bir ağacın çiçekleriyle gönderdiğim salâvatlar gibi kabul et bunu da.
Annemin bahçesindeki yediveren güllerini de unutmadım. Bir gün elimde bir gülle çıkıvermiştim evden. Komşum rahmetli Süleyman amcaya rastlamıştım. Gülü uzatıp “Koklar mısınız?” demiştim. Saçları gibi kalbi de ak pak olan bu mübarek insan uzun uzun elimdeki güle bakmıştı. Gözlerinde iki damla yaş birikmiş, ağzında bir şeyler mırıldanmıştı. Bundan sonra koklamıştı gülü. “Neler mırıldandınız öyle Süleyman amca?” dediğimde, “Evlâdım, gül Hz Peygamberin remzidir. Onu koklamadan önce salâvat getirmek gerektir. Eskiler böyle yapardı.” demişti. O sabah Sana ait bir gerçeği öğrenmek içimi ferahlatmıştı. Senin sevgin insanları ne kadar nazik, ne kadar hassas yapmıştı ya Resulallah. Gül gibi bir ümmetin var. Kokuna bile sevdalı…
Allah’ım yüz yirmi dört bin peygamber göndermişsin, öyle buyuruyor Peygamberimiz. Bunlardan herhangi birinin de ümmeti olabilirdim. Ama beni peygamberlik halkasının en son temsilcisine getirip ümmet eyledin. Sevgiline yoldaş eyledin. Sana şükrümü nasıl ödeyebilirim ki…
Ey ana rahminde bile beni unutmayan Rahim olan Allah’ım. Biliyorsun, Seni layıkıyla sevemiyorum. Sonra da kederler içinde kıvranıyorum. Ne olur Sen sev beni, ne olur…
Seviyorum desem de unutuyorum, gafletlere dalabiliyorum. Ne olur bana yalnızlığımı hissettirme Allah’ım. Yeter şu dünyada çektiğim sahteliklerin her türlüsünden. Sen ki tek gerçeksin ve haksın. Kullarını aldatmayansın. Sözünde duransın. Bana nefsimden de yakınsın. Hiç bir liyakatim olmadığı halde beni kendine bu kadar yakîn ettiğin için Sana sonsuz hamdüsenalar olsun, Habibine ümmet ettiğin için de sonsuz şükürler olsun…

Selim Gündüzalp


 
Üst Alt