- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, sevgili okuyucular Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki, bir zikir sohbetinde birlikteyiz.
Konumuz: Allah’ın İpi
Allah’ın bir ipi mi var? diye soranlar olacak şimdi Bize. Evet, sevgili kardeşlerim, Allah’ın bir ipi var. Allah’a ulaştıran bir ip. Habl: “İp” demektir. Ve Allahû Tealâ o ipe, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmamızı istiyor. Ancak o ipe sarılanlar, sonunda Allah’a sarılırlar.
Allah’ın ipine sarılmak ne demektir?
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse bu dileğin sahibi olduğu andan itibaren Allah’ın ipine sarılmıştır. Dalâletten hidayete adım atmıştır.
Bütün insanlar dalâlettedir. Çünkü hidayet üzere olmak iradî bir konudur. Mutlaka kişisel iradenin devreye girmesi ve Allah’a ulaşmayı dilemesi lâzımdır! Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği anda dalâletten kurtulur hidayete adım atar. Artık o hidayettedir. Hidayete ermemiştir; hidayet üzere olmuştur. Hidayette olmanın başlangıç noktası, Allah’ın ipine sarılmaktır. Allah’ın ipine sarılmak, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
3/AL-İ İMRAN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vurulmuştur. Ancak Allah’ın ipine (Sıratı Mustakîm) ve insanlardan bir ipe (Allah’a ulaştıracak olan mürşide) sarılanlar (ulaşanlar), müstesna. (Onlar) Allah’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine MESKENET (miskinlik) damgası vuruldu. İşte buna sebep; onların kesinlikle Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmüş olmalarıdır. İşte bu; onların (Allah’a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandı.
Bütün insanların üzerine vurulan bir damga var: Zillet damgası... Herkes bu damgayla doğar. Ama kim Allah’ın ipine sarılırsa, bu zilletten kurtulur. Allah’ın ipi, Kur’ân-ı Kerim’de bir kavramdır. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak söz konusu. İnsanlardan her kim, Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği an Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır. Bu insan Allah’ın yardımlarını almaya başlar. Bir süre sonra Allah onu mürşidine ulaştırır. Tâbiiyetini 12 tane ihsanla gerçekleştirdiği anda yeni bir ipe daha sarılmıştır; insanlardan bir ipe...
İp, ona tutunduğunuz zaman sizi bir yerlere ulaştırır. Bir ip merdivene tırmanan kişi, merdivenin sonuna kadar yükselir. Allahû Tealâ’nın ipi de öyle bir iptir ki, kişiyi Allah’a kadar ulaştırır. Allah’ın ipi 3. basamaktan
21. basamağa kadar devam eden bir müessesedir. O ipe sarıldığınız an, farklı bir konumdasınız. Allahû Tealâ Al-i İmran-112’de insanlara zillet, meskenet damgası vurulduğunu söylüyor. Miskinlik (meskenet) damgasından da zillet damgasından da bir insanın kurtulabilmesi mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesiyle mümkündür.
Dilediğiniz anda meskenet damgası da zillet damgası da sizden silinir. Artık siz bir miskin değilsiniz. Aktivite içinde olan, Allah’a ulaşmayı dileyen ve bu istikamette harekete geçen Allah’a ulaşma dileğinin sahibisiniz. Allah’a ulaşma dileği bütün insanları kurtuluşa ulaştıran ilk kapıdır. Bundan evvel insanların hangi durumda olduğunu Allahû Tealâ bildiriyor:
3/AL-İ İMRAN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Allah’ın ipi, sadece fırkalara ayrılmayanları kapsayan bir iptir.
Fırkalara ayrılmayanlar, dalâletten kurtulanlardır.
Fırkalara ayrılmayanlar, mü’minlerdir.
Fırkalara ayrılmayanlar, takva sahipleridir.
Kimler fırkalara ayrılmayanlarmış, beraberce gözden geçirelim:
30/RUM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Öyleyse vechini hanif olarak dîne (dînin kayyum olmasına) ikame et (kıyamda tut). Allah’ın o fıtratıyla ki, (Allah) bütün insanları (hanif) fıtratı ile yarattı. Allah’ın yaratmasında (ne dînde ne de hanif fıtratında) değişiklik olmaz. İşte bu kayyum olan (ezelden ebede kadar kıyamda kalacak, devam edecek) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin sahibi olduğu bu âyet-i kerime ile kesinlik kazanıyor. Sadece hanif dîni ve hanif fıtratı var. Başka bir dîn, başka bir dîni yaşayabilecek olan başka bir fıtrat, yaşama kaabiliyeti yok insanlarda. Ve bütün insanlar hanif fıtratıyla sadece o dîni yaşayabilecek olan özellikte yaratılıyor. Öyleyse ikinci bir dînin oluşması zaten Allahû Tealâ tarafından kesin şekilde engellenmiştir.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Sadece Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler) fırkalara ayrılmamışlardır. Fırkalara ayrılmayanlar, sadece onlar Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış olanlardır. Bunlar, takva sahipleridir. Takva sahipleri, Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler)’dir.
Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyenleri:
1- Âmenû olanlar olarak değerlendiriyor.
2- Münîb olanlar olarak değerlendiriyor.
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minlerden bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, ona (şeytana) tâbî oldular.
Bütün fırkalar şeytana; sadece bir tek fırka Allah’a kul olmuştur.
İşte mü’minleri oluşturan bu tek fırka, takva sahipleri...
Mü’minleri oluşturan bu tek fırka, Allah’a ulaşmayı dileyenler...
O tek fırka, fırkalara ayrılmayanların fırkası, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerin fırkası... Allahû Tealâ buyuruyor:
6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim’dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm’dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.
Allah’ın ahdini yerine getirmek 4 teslim içerir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek. Bunun adına Allahû Tealâ “Sıratı Mustakîm” diyor.
Sıratı Mustakîm’in dışındaki bütün yollar fırkalara ayrılanların yollarıdır. Unutmayalım ki, Kur’ân-ı Kerim’de tam 7 tane Sıratı Mustakîm geçiyor. İşte kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o birinci Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Bakıyoruz ki, bir defa daha görüyoruz k, sadece takva sahipleri Sıratı Mustakîm’in üzerindedir, diğerleri Sıratı Mustakîm’in üzerinde değildir, onlar fırkalara ayrılmışlardır.
Fırkalara ayrılmayanlar, tek fırkanın üzerindekiler mü’minlerdir.
Tek fırkanın üzerindekiler, Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.
Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’in üzerinde olan insanların dizaynını veriyor bize ve diyor ki: “Hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın!”
Allah’ın ipine sımsıkı nasıl sarılacağız? Allah’a ulaşmayı dileyeceğiz.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o Allah’a yönelen kişidir. Yöneldiği anda fırkalara ayrılmamış, tek fırkanın sahibi olmuş ve mü’min olmuştur. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır. O ip, Sıratı Mustakîm’dir. Al-i İmran Suresinin 103. âyet-i kerimesindeki Allah’ın ipi, fırkalara ayrılmayanların sahip olduğu iptir.
Kim Allah’a ulaşmayı diler de takva sahibi olursa o fırkalara ayrılmamıştır. Ayrılmamışsa, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır.
Al-i İmran Suresinin 103. âyet-i ke-rimesindeki Allahû Tealâ’nın ni’meti:
Düşman iken dost olma keyfiyeti...
Buradaki ni’met; Allah’ın Sıratı Mustakîm’i...
Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilediler ve diledikleri anda Sıratı Mustakîm’in üzerinde oldular. İşte bu, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’idir. Bu Sıratı Mustakîm’e ulaşmadan evvel onlar fırkalara ayrılmışlardı. Allah’ın ipine sarılmamışlardı. Ne zaman ki, Allah’a ulaşmayı dilediler, Allah’a yöneldiler o zaman Allah’ın ipine (Sıratı Mustakîm’e) sarılmış oldular. Bu Sıratı Mustakîm’e sarılmadan evvel (Allah’a ulaşmayı dilemedikleri bir nokta) birbirlerine karşı düşman idiler. Bu Sıratı Mustakîm’e sarıldıkları zaman, (Allah’a ulaşmayı diledikleri zaman) Allahû Tealâ kalplerini telif etti ve Allah’ın bu telif etme (kalplerini birleştirme) ni’meti ile kardeşler oldular.
Âyetlerin tebliği ve açıklanması ve kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi ve fırkalara ayrılmaktan kurtulması, takva sahibi olması, Allah’ın ipine sarılması onu 1. Sıratı Mustakîm’de kılıyor. Kişinin, Allah’a ruhunu ulaştırdığı taktirde hidayete ermesi söz konusu olduğuna göre, bu kişi bu noktadan itibaren artık dalâlette değildir.
En’am Suresinin 153. âyet-i kerimesinde bütün Sıratı Mustakîmler anlatılmıştır.
1. takvanın sahipleri Allah’a yönelenlerdir, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tagûtu yuhricûnehum minen nûri ilaz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, îmân eden o kimselerin dostu (ve yardımcısı)dır. Onları (onların nefslerinin kalplerini) zulümattan nura çıkarır. O kâfir kimseler ki; onlar tagutun (şeytanın) dostlarıdır. Onlar (onların nefslerinin kalpleri) nurdan zulümata çıkarılırlar. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada ebedî kalıcıdırlar.
10/YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki; Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
10/YUNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Her ikisinde de cehennemden kurtuluş söz konusudur. Her ikisi de fırkalara ayrılmaktan kurtulma noktası olan 1 numaralı başlangıç takvasını işaret ediyor.
Burada bir olgu ile karşı karşıyayız: 1 numaralı Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’idir.
İşte bu Sıratı Mustakîm bir iptir. Allah’ın ipidir; insanları oradan alır mürşidine ulaştırır.
1. ip burada tamamlanır, yerini 2. ipe terkeder.
Konumuz: Allah’ın İpi
Allah’ın bir ipi mi var? diye soranlar olacak şimdi Bize. Evet, sevgili kardeşlerim, Allah’ın bir ipi var. Allah’a ulaştıran bir ip. Habl: “İp” demektir. Ve Allahû Tealâ o ipe, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmamızı istiyor. Ancak o ipe sarılanlar, sonunda Allah’a sarılırlar.
Allah’ın ipine sarılmak ne demektir?
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse bu dileğin sahibi olduğu andan itibaren Allah’ın ipine sarılmıştır. Dalâletten hidayete adım atmıştır.
Bütün insanlar dalâlettedir. Çünkü hidayet üzere olmak iradî bir konudur. Mutlaka kişisel iradenin devreye girmesi ve Allah’a ulaşmayı dilemesi lâzımdır! Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği anda dalâletten kurtulur hidayete adım atar. Artık o hidayettedir. Hidayete ermemiştir; hidayet üzere olmuştur. Hidayette olmanın başlangıç noktası, Allah’ın ipine sarılmaktır. Allah’ın ipine sarılmak, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
3/AL-İ İMRAN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vurulmuştur. Ancak Allah’ın ipine (Sıratı Mustakîm) ve insanlardan bir ipe (Allah’a ulaştıracak olan mürşide) sarılanlar (ulaşanlar), müstesna. (Onlar) Allah’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine MESKENET (miskinlik) damgası vuruldu. İşte buna sebep; onların kesinlikle Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmüş olmalarıdır. İşte bu; onların (Allah’a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandı.
Bütün insanların üzerine vurulan bir damga var: Zillet damgası... Herkes bu damgayla doğar. Ama kim Allah’ın ipine sarılırsa, bu zilletten kurtulur. Allah’ın ipi, Kur’ân-ı Kerim’de bir kavramdır. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak söz konusu. İnsanlardan her kim, Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği an Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır. Bu insan Allah’ın yardımlarını almaya başlar. Bir süre sonra Allah onu mürşidine ulaştırır. Tâbiiyetini 12 tane ihsanla gerçekleştirdiği anda yeni bir ipe daha sarılmıştır; insanlardan bir ipe...
İp, ona tutunduğunuz zaman sizi bir yerlere ulaştırır. Bir ip merdivene tırmanan kişi, merdivenin sonuna kadar yükselir. Allahû Tealâ’nın ipi de öyle bir iptir ki, kişiyi Allah’a kadar ulaştırır. Allah’ın ipi 3. basamaktan
21. basamağa kadar devam eden bir müessesedir. O ipe sarıldığınız an, farklı bir konumdasınız. Allahû Tealâ Al-i İmran-112’de insanlara zillet, meskenet damgası vurulduğunu söylüyor. Miskinlik (meskenet) damgasından da zillet damgasından da bir insanın kurtulabilmesi mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesiyle mümkündür.
Dilediğiniz anda meskenet damgası da zillet damgası da sizden silinir. Artık siz bir miskin değilsiniz. Aktivite içinde olan, Allah’a ulaşmayı dileyen ve bu istikamette harekete geçen Allah’a ulaşma dileğinin sahibisiniz. Allah’a ulaşma dileği bütün insanları kurtuluşa ulaştıran ilk kapıdır. Bundan evvel insanların hangi durumda olduğunu Allahû Tealâ bildiriyor:
3/AL-İ İMRAN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu ni’meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Allah’ın ipi, sadece fırkalara ayrılmayanları kapsayan bir iptir.
Fırkalara ayrılmayanlar, dalâletten kurtulanlardır.
Fırkalara ayrılmayanlar, mü’minlerdir.
Fırkalara ayrılmayanlar, takva sahipleridir.
Kimler fırkalara ayrılmayanlarmış, beraberce gözden geçirelim:
30/RUM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Öyleyse vechini hanif olarak dîne (dînin kayyum olmasına) ikame et (kıyamda tut). Allah’ın o fıtratıyla ki, (Allah) bütün insanları (hanif) fıtratı ile yarattı. Allah’ın yaratmasında (ne dînde ne de hanif fıtratında) değişiklik olmaz. İşte bu kayyum olan (ezelden ebede kadar kıyamda kalacak, devam edecek) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin sahibi olduğu bu âyet-i kerime ile kesinlik kazanıyor. Sadece hanif dîni ve hanif fıtratı var. Başka bir dîn, başka bir dîni yaşayabilecek olan başka bir fıtrat, yaşama kaabiliyeti yok insanlarda. Ve bütün insanlar hanif fıtratıyla sadece o dîni yaşayabilecek olan özellikte yaratılıyor. Öyleyse ikinci bir dînin oluşması zaten Allahû Tealâ tarafından kesin şekilde engellenmiştir.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Sadece Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler) fırkalara ayrılmamışlardır. Fırkalara ayrılmayanlar, sadece onlar Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış olanlardır. Bunlar, takva sahipleridir. Takva sahipleri, Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler)’dir.
Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyenleri:
1- Âmenû olanlar olarak değerlendiriyor.
2- Münîb olanlar olarak değerlendiriyor.
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minlerden bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, ona (şeytana) tâbî oldular.
Bütün fırkalar şeytana; sadece bir tek fırka Allah’a kul olmuştur.
İşte mü’minleri oluşturan bu tek fırka, takva sahipleri...
Mü’minleri oluşturan bu tek fırka, Allah’a ulaşmayı dileyenler...
O tek fırka, fırkalara ayrılmayanların fırkası, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerin fırkası... Allahû Tealâ buyuruyor:
6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim’dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm’dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.
Allah’ın ahdini yerine getirmek 4 teslim içerir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek. Bunun adına Allahû Tealâ “Sıratı Mustakîm” diyor.
Sıratı Mustakîm’in dışındaki bütün yollar fırkalara ayrılanların yollarıdır. Unutmayalım ki, Kur’ân-ı Kerim’de tam 7 tane Sıratı Mustakîm geçiyor. İşte kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o birinci Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Bakıyoruz ki, bir defa daha görüyoruz k, sadece takva sahipleri Sıratı Mustakîm’in üzerindedir, diğerleri Sıratı Mustakîm’in üzerinde değildir, onlar fırkalara ayrılmışlardır.
Fırkalara ayrılmayanlar, tek fırkanın üzerindekiler mü’minlerdir.
Tek fırkanın üzerindekiler, Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.
Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’in üzerinde olan insanların dizaynını veriyor bize ve diyor ki: “Hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın!”
Allah’ın ipine sımsıkı nasıl sarılacağız? Allah’a ulaşmayı dileyeceğiz.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o Allah’a yönelen kişidir. Yöneldiği anda fırkalara ayrılmamış, tek fırkanın sahibi olmuş ve mü’min olmuştur. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır. O ip, Sıratı Mustakîm’dir. Al-i İmran Suresinin 103. âyet-i kerimesindeki Allah’ın ipi, fırkalara ayrılmayanların sahip olduğu iptir.
Kim Allah’a ulaşmayı diler de takva sahibi olursa o fırkalara ayrılmamıştır. Ayrılmamışsa, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmıştır.
Al-i İmran Suresinin 103. âyet-i ke-rimesindeki Allahû Tealâ’nın ni’meti:
Düşman iken dost olma keyfiyeti...
Buradaki ni’met; Allah’ın Sıratı Mustakîm’i...
Bütün sahâbe Allah’a ulaşmayı dilediler ve diledikleri anda Sıratı Mustakîm’in üzerinde oldular. İşte bu, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’idir. Bu Sıratı Mustakîm’e ulaşmadan evvel onlar fırkalara ayrılmışlardı. Allah’ın ipine sarılmamışlardı. Ne zaman ki, Allah’a ulaşmayı dilediler, Allah’a yöneldiler o zaman Allah’ın ipine (Sıratı Mustakîm’e) sarılmış oldular. Bu Sıratı Mustakîm’e sarılmadan evvel (Allah’a ulaşmayı dilemedikleri bir nokta) birbirlerine karşı düşman idiler. Bu Sıratı Mustakîm’e sarıldıkları zaman, (Allah’a ulaşmayı diledikleri zaman) Allahû Tealâ kalplerini telif etti ve Allah’ın bu telif etme (kalplerini birleştirme) ni’meti ile kardeşler oldular.
Âyetlerin tebliği ve açıklanması ve kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi ve fırkalara ayrılmaktan kurtulması, takva sahibi olması, Allah’ın ipine sarılması onu 1. Sıratı Mustakîm’de kılıyor. Kişinin, Allah’a ruhunu ulaştırdığı taktirde hidayete ermesi söz konusu olduğuna göre, bu kişi bu noktadan itibaren artık dalâlette değildir.
En’am Suresinin 153. âyet-i kerimesinde bütün Sıratı Mustakîmler anlatılmıştır.
1. takvanın sahipleri Allah’a yönelenlerdir, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tagûtu yuhricûnehum minen nûri ilaz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, îmân eden o kimselerin dostu (ve yardımcısı)dır. Onları (onların nefslerinin kalplerini) zulümattan nura çıkarır. O kâfir kimseler ki; onlar tagutun (şeytanın) dostlarıdır. Onlar (onların nefslerinin kalpleri) nurdan zulümata çıkarılırlar. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada ebedî kalıcıdırlar.
10/YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki; Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
10/YUNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Her ikisinde de cehennemden kurtuluş söz konusudur. Her ikisi de fırkalara ayrılmaktan kurtulma noktası olan 1 numaralı başlangıç takvasını işaret ediyor.
Burada bir olgu ile karşı karşıyayız: 1 numaralı Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’idir.
İşte bu Sıratı Mustakîm bir iptir. Allah’ın ipidir; insanları oradan alır mürşidine ulaştırır.
1. ip burada tamamlanır, yerini 2. ipe terkeder.