İlim ve davet, resûllerin mirasıdır. Ümmet; ilim talebi ve davetinde Nebi’ye (sav)ittiba eder:
“De ki: ‘İşte bu, benim (biricik) yolumdur.Ben ve bana tabi olanlar (neye, niçin ve nasıl olacağını bilerek, programlı ve düzen içinde) basiret üzere Allah’a davet ediyorum/ediyoruz. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.’ ”9 Yusuf suresi 108
Bir âlim/davetçi, ilim ve davetinde Nebi’nin (sav) özelliklerini taşıyorsa, onu takip edelim. Vahye sorduğumuzda enbiyanın, davetlerinde aşağıda zikredeceğimiz özelliklere sahip olduğunu görüyoruz. Yûsuf Suresi’nin 108. ayetini merkeze alarak deriz ki:
Davet, Allah’adır: Resûllerin daveti, yalnızca Allah’adır. Onlar sizi Allah’a (cc)kul olmaya, tevhide, İslam’a davet ederler. Bir hocaya, şahsa, cemaate, partiye, itikadi veya fıkhi mezhebe davet etmezler. Onları dinlediğinizde Allah’a kul olmak ister, kulluğunuzla şeref duyar ve mutlu olursunuz. Davetleri Allah’a olduğu için açık, anlaşılır ve sadedir. Allah’ın varlığı, birliği ve kulluk; fıtrat olduğundan anlamadığınız hiçbir nokta olmaz. Bir davetin Allah’a olup olmadığını anlamak için çocuklara, yaşlılara ve eğitimden uzak insanlara bakılır. Kabul etsinler veya etmesinler; tevhid davetini anlıyorlarsa o davet, enbiyanın davetidir, içine kelami/felsefi tortular karışmamıştır.
Basiret üzere davet edilmelidir:Okuduğumuz ayet, enbiyanın Allah’a (cc)basiret üzere davet ettiğini gösterir. Basiret, bilinç hâlidir. Neye, niçin, nasıl sorularının cevabı olan ve programlı bir daveti ifade eder. Enbiyanın daveti anlık, gelişmelere göre şekillenen bir davet değildir. Basiret üzere, bilinçli, önünü gören bir davettir. Dışarıdan bakana da bu izlenimi verir. Bir kaos, belirsizlik, önünü görememe hâli söz konusu değildir. Baktığınız zaman tek kelimeyle, “Bu insan/insanlar ne yaptığını biliyor.” dersiniz. Bu, hem davette dayanak noktaları -ki bu, vahiydir- hem metodları ve hem de hedefleri açısından geçerlidir.
Davet toplumsaldır: Bir şahıs tek başına davet yapmaz. Davetin, Nebi (sav) gibi bir yüzü, sesi olsa da ona tabi olanlar da davet yapar. İlim ve davet, belli ellerde tekelleşmez. Bilenler bilmeyenleri yetiştirir ve hem ilim talebesi hem de davetçi insanlar yetişir.
Davet karşılığında ücret istemezler:
“De ki: ‘Ben (davetim karşılığında) sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben zora koşanlardan (kafasından ayet uyduran, nübüvvet iddiasında bulunanlardan da) değilim.’ ”10 sad süresi 86
Nebiler, davet karşılığında bir ücret, karşılık beklemezler. Davetin karşılığını yalnızca Allah’tan (cc) beklerler. Nebilerin vârisleri; şirket CEO’su, reklamcı, pazarlamacı, satış temsilcisi... değildir. Bir tüccar misali sürekli alacak verecek kavgaları yoktur. Dünyanın geçici ve aldatıcı etkisinden arınmak için onlara yönelenleri yeni bir dünya iklimine sokmaz, Allah’ı ve ahireti hatırlatarak insanların arınmasına yardımcı olurlar.
Davet evrenseldir, marjinal değildir:
Davette müstekbirlere sert/tavizsiz, mustazaflara ise merhametli olunmalıdır:Nebilerin davetinde çok açık bir üslup vardır. Müstekbir tağutlara karşı sert, tavizsiz, meydan okuyan bir üslup kullanılır. Zira şirk düzeninin sebebi ve sürdürücüsü onlardır. Toplumu onursuzlaştıran, zulümle sindiren, dini ve emeği sömüren onlardır. Mustazaflar ise mazur olmamakla birlikte -zira şirkin mazereti yoktur- kandırılan, aldatılan, sömürülen insanlardır. Müstekbir tağutlar din bilginlerini, geleneği, şairleri/medyayı, sihirbazları/eğlenceyi, eğitimi tekellerine alarak toplumu her yönden kuşatmıştır. Sahih dinle aralarında engeller oluşturup kendilerine meşruiyet kazandıran muharref din vesilesiyle toplumu uyuşturmuştur. Hâliyle resûllerin mustazaflara tavrı, müstekbirlere olan tavrından farklıdır.
“De ki: ‘İşte bu, benim (biricik) yolumdur.Ben ve bana tabi olanlar (neye, niçin ve nasıl olacağını bilerek, programlı ve düzen içinde) basiret üzere Allah’a davet ediyorum/ediyoruz. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.’ ”9 Yusuf suresi 108
Bir âlim/davetçi, ilim ve davetinde Nebi’nin (sav) özelliklerini taşıyorsa, onu takip edelim. Vahye sorduğumuzda enbiyanın, davetlerinde aşağıda zikredeceğimiz özelliklere sahip olduğunu görüyoruz. Yûsuf Suresi’nin 108. ayetini merkeze alarak deriz ki:
Davet, Allah’adır: Resûllerin daveti, yalnızca Allah’adır. Onlar sizi Allah’a (cc)kul olmaya, tevhide, İslam’a davet ederler. Bir hocaya, şahsa, cemaate, partiye, itikadi veya fıkhi mezhebe davet etmezler. Onları dinlediğinizde Allah’a kul olmak ister, kulluğunuzla şeref duyar ve mutlu olursunuz. Davetleri Allah’a olduğu için açık, anlaşılır ve sadedir. Allah’ın varlığı, birliği ve kulluk; fıtrat olduğundan anlamadığınız hiçbir nokta olmaz. Bir davetin Allah’a olup olmadığını anlamak için çocuklara, yaşlılara ve eğitimden uzak insanlara bakılır. Kabul etsinler veya etmesinler; tevhid davetini anlıyorlarsa o davet, enbiyanın davetidir, içine kelami/felsefi tortular karışmamıştır.
Basiret üzere davet edilmelidir:Okuduğumuz ayet, enbiyanın Allah’a (cc)basiret üzere davet ettiğini gösterir. Basiret, bilinç hâlidir. Neye, niçin, nasıl sorularının cevabı olan ve programlı bir daveti ifade eder. Enbiyanın daveti anlık, gelişmelere göre şekillenen bir davet değildir. Basiret üzere, bilinçli, önünü gören bir davettir. Dışarıdan bakana da bu izlenimi verir. Bir kaos, belirsizlik, önünü görememe hâli söz konusu değildir. Baktığınız zaman tek kelimeyle, “Bu insan/insanlar ne yaptığını biliyor.” dersiniz. Bu, hem davette dayanak noktaları -ki bu, vahiydir- hem metodları ve hem de hedefleri açısından geçerlidir.
Davet toplumsaldır: Bir şahıs tek başına davet yapmaz. Davetin, Nebi (sav) gibi bir yüzü, sesi olsa da ona tabi olanlar da davet yapar. İlim ve davet, belli ellerde tekelleşmez. Bilenler bilmeyenleri yetiştirir ve hem ilim talebesi hem de davetçi insanlar yetişir.
Davet karşılığında ücret istemezler:
“De ki: ‘Ben (davetim karşılığında) sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben zora koşanlardan (kafasından ayet uyduran, nübüvvet iddiasında bulunanlardan da) değilim.’ ”10 sad süresi 86
Nebiler, davet karşılığında bir ücret, karşılık beklemezler. Davetin karşılığını yalnızca Allah’tan (cc) beklerler. Nebilerin vârisleri; şirket CEO’su, reklamcı, pazarlamacı, satış temsilcisi... değildir. Bir tüccar misali sürekli alacak verecek kavgaları yoktur. Dünyanın geçici ve aldatıcı etkisinden arınmak için onlara yönelenleri yeni bir dünya iklimine sokmaz, Allah’ı ve ahireti hatırlatarak insanların arınmasına yardımcı olurlar.
Davet evrenseldir, marjinal değildir:
Davette müstekbirlere sert/tavizsiz, mustazaflara ise merhametli olunmalıdır:Nebilerin davetinde çok açık bir üslup vardır. Müstekbir tağutlara karşı sert, tavizsiz, meydan okuyan bir üslup kullanılır. Zira şirk düzeninin sebebi ve sürdürücüsü onlardır. Toplumu onursuzlaştıran, zulümle sindiren, dini ve emeği sömüren onlardır. Mustazaflar ise mazur olmamakla birlikte -zira şirkin mazereti yoktur- kandırılan, aldatılan, sömürülen insanlardır. Müstekbir tağutlar din bilginlerini, geleneği, şairleri/medyayı, sihirbazları/eğlenceyi, eğitimi tekellerine alarak toplumu her yönden kuşatmıştır. Sahih dinle aralarında engeller oluşturup kendilerine meşruiyet kazandıran muharref din vesilesiyle toplumu uyuşturmuştur. Hâliyle resûllerin mustazaflara tavrı, müstekbirlere olan tavrından farklıdır.