Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Osmanlı Tarihi
Akka zaferi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ömr-ü diyar" data-source="post: 9475" data-attributes="member: 376"><p style="margin-left: 20px"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px"><strong>Fransıza Vurulan Tokat: </strong></span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px"><strong>AKKA ZAFERİ</strong></span></p> <p style="text-align: center"></p></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!..”</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Bu söz, Fransızlar’ın ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napolyan’a ait. 1798 yılında Mısır’ın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı. Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyon’un Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti. Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde. Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa. Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet. Sahi, Napolyon’u bilmeyen yok. Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri cezalandırmak için geldim. ’a, onun Peygamberine ve Kur’an’a olan saygım Memlûkler’inkinden fazladır. Biz tüm müslümanların dostuyuz. Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papa’yı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca ( razı olsun) Padişah Hazretleri’yle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûkler’e lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!”</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Bu sözler Napolyon imzasıyla Arapça yazılı olarak, Fransızların 21 Temmuz 1798’de Kahire’ye girmesinden sonra her köy ve kasaba duvarına asılan bildirilerde yer alıyordu.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Sinsilik ve ikiyüzlüğün yeni bir örneği olan bildiride, güya Fransız ordusu Memlûk Beyleri’nin nüfuzunu sona erdirmek maksadıyla gelmişti. Fransızlar güya halis müslüman ve İslâm padişahının halis dostu idiler. Güya ’ın evladı ve ortağı bulunmadığına inanıyarlardı. Hristiyanlığın teslis akidesine ters düşen bu son ifade, müslümanların dini hislerini istismar yolunda, ne derece yalana baş vurulduğunu göstermekteydi.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Kimdi bu Fransızların iki yüzlü ve sinsi politikasının son mimarı Napolyon?</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İhtiras ve Kurnazlık</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Fransa’nın genç yaşta general olan bu ihtilalci subayı, aslen İtalyan’dı. 24 yaşında yüzbaşılıktan generalliğe yükselmişti. 27 yaşında orgeneral rütbesiyle Alman ordularını yenince şöhreti dünyaya yayıldı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Avrupa’nın Sezar’dan sonra yetiştirdiği en büyük komutanı olarak kabul edilen Napolyon, “dünya imparatorluğunu merkezi” dediği İstanbul’a gelerek Osmanlı ordusunda görev almak istemiş, fakat bu arzusuna kavuşamamıştı. Bu amaç için pasaportu bile hazırlanan Napolyon, kardeşi Josef’e, “istersem hükümet beni Osmanlı’ya iyi bir maaş ve parlak bir sefir rütbesiyle göndermeye hazır. Orada büyük Osmanlı’nın topçularını düzenlemek benim görevim olabilir.” diye yazmıştı.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Bu ilginin altında yatan, tabii ki öncelikle Fransız çıkarlarıydı. Akdeniz ve Ortadoğu’da İngiltere ve Rusya’nın güçlenmesini önlemek, bilhassa Mısır üzerinden Hindistan sularında stratejik üstünlüğünü artırmak isteyen İngilizler’e engel olmak. Böylece Fransa’nın ekonomik, siyasi ve askeri çıkarları korunacaktı.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Fransa’nın gözü Mısır’da idi. Fransız hükümetleri Ortadoğu’ya hakimiyetin Mısır’da kurulacak bir koloni ile gerçekleşeceğinin farkında olarak, uygun ortam kolluyorlardı. Osmanlı yönetiminde görülen bozukluklar, idarenin Mısır halkını ve Memlûk beylerini küstürmeleri bu fırsatı doğurmuş gibiydi.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Devrin padişahı III. Selim, Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordu kurmakla meşguldü. Bu yeni ordu Avrupa’dan getirilen askeri uzmanlara kurduruluyordu. Padişah Avrupa’daki bazı yenilikleri ülkesine taşımak istiyordu. Islahat Lâyihaları olarak anılan yenileşme raporları da hazırlatmıştı. Fakat bu raporları hazırlayan devlet adamları toplumda ve kurumlarda tam anlamıyla incelemeler yapmadan, toplumun ve devletin gerçekleriyle örtüşmeyen raporlarla sadece göz boyuyorlardı. Osmanlı, kendisini tarihe gömmek isteyen Batı’dan batılı reçeteler ithal ederek sosyal ve toplumsal yaralarına çareler aramaya başlamıştı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 19 Mayıs 1798’de Tolon limanından ayrılan Fransız donanmasının hedefi son derece gizli tutulmuştu. Osmanlı idaresi Fransız donanmasının bu ani hareketi karşısında Mora, Girit ve Kıbrıs’ı tahkim etti. Mısır hiç akla gelmeyen hedefti. Ne zaman ki 450 parçalık donanmayla 60 bin kişilik Fransız ordusu İskenderiye önlerinde göründü, gerçek o vakit anlaşıldı. Ama iş işten geçmişti.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon Mısır topraklarına ayak bastığında siyasi kurnazlığını göstererek, Türkleri hedef almadan, İstanbul yönetimine kırgın ve hatta kafa tutan Memlûk Beyleri’ne yöneldi. Böl-parçala-yut taktiği uyguluyordu. Önce İskenderiye sonra Kahire’yi ele geçirdi. Kurduğu sivil yönetim, iyi hükümetin bir örneğini oluşturuyordu. Mısır’da yüzyıllardan beri bu kadar iyi yönetim görülmüş değildi. Savaşa rağmen, sulama projelerine başlandı, yeni değirmenler, hastahaneler yapıldı, piyasalarda durum düzeldi ve vergi toplanması iyileştirildi. İyi niyetli bir padişahın İstanbul’dan yararlı görebileceği her reform, Kahire Fatihi’nin imzasını taşıyan emirlerde uygulanıyordu.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Minareleri bayrak direği diye kullanma saygısızlığı dışında, Napolyon dindar müslümanları memnun etmek için her türlü çabayı gösteriyordu. Ulema’ya İslâm öğretilerine büyük saygı duyduğunu söyledi, kendisinin de din değiştirmeğe istekli olabileceğini ima ediyordu. Fransızlar’ın girdiği her köy ve kasabaya Arapça olarak özgürlüğe kavuşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bildiriler asılıyordu.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Maskenin Altındaki Yüz</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İstanbul, Memlûk Beyleri’nin haddinin bildirilmesine memnun olmakla beraber olayları kaygıyla izliyordu. Kafasına “Doğunun İmparatoru” olma hedefini koymuş bu genç subayın ihtiraslarının önü kesilmeliydi.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Mısır harekatını başlattığında Piramitler’in önünde mağrur bir eda ile askerine “Burada dörtbin yıllık tarih sizi seyrediyor.” diye hitap eden, Avrupa’nın en büyük birleşik kuvvetlerini birkaç saatte bozan kumandan Mısır’a ilk ayak bastığı günlerde izlediği hoşgörü politikasını bırakarak asıl yüzünü ortaya çıkartıp, Gazze’ye oradan da Filistin’e doğru ilerlemeye başladı. Yafa’yı ele geçiren Napolyon, şehirdeki on bin kadar asker ve sivili kılıçtan geçirdi. Amacı bu hareketiyle Filistin, Lübnan ve Suriye üzerinde tesir kan ve şiddetle psikolojik bir tesir oluşturmak ve kısa zamanda bu topraklara hakim olmaktı. Ama tam tersi bir durum doğdu. Akıttığı kan Napolyon’un sağlamış olduğu kısa süreli olumlu izleri bir anda sildi.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon 19 martta, Filistin’in kuzeyinde çok stratejik bir konumu olan Akka Kalesi önüne geldi.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon’un Akka muhasarası 18 Mart Pazartesi günü başladı. Filistin’in kuzeyinde küçük bir liman olan Akka, padişah tarafından vezirlik rütbesi de verilmiş olan Cezzar Ahmed Paşa adlı yetmişlik bir komutan tarafından müdafaa edilmektedir ve bu ihtiyar vezir, hayatının elli yılından fazlasını savaş meydanlarında geçirmiştir.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Bir İhtiyarla Savaşmak</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Mısır ve Filistin’i kolaylıkla zapteden Napolyon, Akka Kalesi’nin de bir-iki gün içinde düşeceğini hayal etmiş ve Cezzar Ahmed Paşa’ya şu mektubu yazmıştı:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “İşte kalenin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almak bana birşey kazandırmaz. Seninle savaşmak istemiyorum. Benimle dost ol ve kaleyi teslim et!..”</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Cezzar Ahmed Paşa’nın bu mektuba verdiği cevap şudur:</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Hamdolsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor. Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de, küffar ile cenklerde geçiririz!”</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Ünlü Fransız generali Paşa’nın bu cevabını okuyunca etrafındakilere: “Anlaşıldı, bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü heba edecek ama merak etmeyin, iki gün sonra şehrin ortasındayız.” demiş ve bu hayal ile 19 mart günü savaş başlamıştır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon’un Akka muhasarası tam altmışdört gün devam eder. Her gün biraz daha artan baskı hiç bir netice vermez, Fransızlar’ın her hücumu püskürtülür ve ağır kayıplar verdirilir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Yenilmez ünvanı taşıyan Napolyon, kale müdafilerinin akıllara durgunluk veren kahramanlığı karşısında şaşırıp kalmıştır. İki gün içinde şehrin ortasında olacağı hayaliyle saldırıya girişen mağrur general, ummadığı bu durum karşısında yeni bir arayışla yüksek rütbeli bir subayını kaleye gönderir ve direnmenin netice vermeyeceğini, şehir teslim edilirse Paşa’nın ordusu ve ağırlıklarıyla beraber istediği yere gitmesine güya müsaade edeceğini bildirir. Ama Cezzar Ahmed Paşa’dan aldığı cevap şudur:</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Devlet bizi bu kaleyi teslim etmek için vezir yapmadı. Ben Cezzar Ahmed Paşa, şehitlik mertebesine ulaşmadan bir karış toprak vermem!..”</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Paşa’nın bu cevabı Napolyon’u çileden çıkarır. Yaptığı yeni planlarla topçularına gece-gündüz Akka Kalesi’ni dövdürür. Ne var ki, açılan gediklerden şehre girebilenler Osmanlı süngüsü ile yok edilirler. Bu müthiş hezimetle “kader beni bir ihtiyarın oyuncağı yaptı!” diye avaz avaz haykıran yenilmez ünvanlı Napolyon, gece bile meşaleler ışığında Akka’ya hücum eder. Cezzar Ahmed Paşa ise, askerlerinin başında bir delikanlı gibi kılıç sallamakta ve saldırganlara göz açtırmamaktadır.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Akka kuşatmasında ordusunun yarısını kaybeden Napolyon, nihayet 21 Mayıs’ta geri çekilmeye karar verir ve ağırlıklarını kumlara gömüp, Kahire’ye geri döner.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Hayalden Kabusa</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Cezzar Ahmed Paşa’nın karşısında hayatının ilk yenilgisini yaşayan Napolyon o acıyla Kahire’ye doğru çekilirken, işgal altında tuttuğu Mısır’da da işler umduğu gibi gitmemektedir. Mısır halkının gösterdiği infialle otoritesi sarsılmaya başlayınca, ağız değiştirerek gerçek yüzünü orada da göstermeye başlamıştır. İlk geldiğinde Osmanlı idaresine muhalif Memlûk Beyleri için söylediği sözleri Osmanlılar için de söylemeye başlar ve halkı ayaklanmaya teşvik etmeye çalışır. Fakat Mısır’ın perişanlığından Osmanlılar’ı sorumlu tutmaya çalışan bu propagandalar için artık çok geçtir. Padişah’ın “kâfir vahşilere” karşı ilan ettiği cihad fermanı etkisini gösterir. 21 Ekim günü Kahire’de büyük bir isyan patlak verir ve ikibin Fransız askeri öldürülür.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon, 25 Temmuz 1799’de iki gemiyle gizlice Mısır’dan kaçarken, ordusunu Mısır’da bırakmış bir başkomutan olarak ve hayatını en büyük dersini Osmanlı’dan almış olarak acılar içindedir.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Tarih, Napolyon Bonapart’ın şu sözünü kaydediyor:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!..”</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Napolyon bir daha Osmanlılar’a karşı savaşmadı. Padişah III. Selim ise bu savaştan sonra Fransızlar’a karşı dirayetli politikalar geliştirmeye çalıştı ise de, artık saraya kadar giren batıcılık hastalığı ile bu siyasetini sürdüremedi. 1802’de Fransızlarla dostluk anlaşmaları yenilendi. İşin daha da garibi, Napolyon yazdığı mektuplarla Osmanlı politikalarında belirleyici olmaya çalıştı. Bir mektubunda özetle şöyle diyordu:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> “Büyük Osmanlı soyundan gelen, dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin başında bulunan siz, devleti şahsen yönetmiyor musunuz? Ruslar’ın size emir vermesine nasıl izin veriyorsunuz? Kendi çıkarlarınızı gözünüz görmüyor mu? Harekete geç ve seni destekleyenleri harekete geçir Selim!.. ”</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Osmanlı’nın kurtlar sofrası olan emperyalist politikalar karşısındaki konumuna ışık tutan bu ilişkiler, Devlet-i Aliye’nin çöküşünün de ipuçlarını vermiyor mu? Güçsüz ve ufuksuz politikalar, parlak zaferleri arkasına alsa da sonuçta hezimetle noktalanıyor.</span> </p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Dün böyleydi, bugün ondan farklı değil.</span></p> <p style="margin-left: 20px"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ömr-ü diyar, post: 9475, member: 376"] [INDENT][CENTER][SIZE=3][B]Fransıza Vurulan Tokat: AKKA ZAFERİ[/B][/SIZE] [/CENTER] [SIZE=3] “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!..”[/SIZE] [SIZE=3] Bu söz, Fransızlar’ın ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napolyan’a ait. 1798 yılında Mısır’ın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı. Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyon’un Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti. Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde. Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa. Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet. Sahi, Napolyon’u bilmeyen yok. Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?[/SIZE] [SIZE=3] “Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri cezalandırmak için geldim. ’a, onun Peygamberine ve Kur’an’a olan saygım Memlûkler’inkinden fazladır. Biz tüm müslümanların dostuyuz. Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papa’yı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca ( razı olsun) Padişah Hazretleri’yle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûkler’e lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!”[/SIZE] [SIZE=3] Bu sözler Napolyon imzasıyla Arapça yazılı olarak, Fransızların 21 Temmuz 1798’de Kahire’ye girmesinden sonra her köy ve kasaba duvarına asılan bildirilerde yer alıyordu.[/SIZE] [SIZE=3] Sinsilik ve ikiyüzlüğün yeni bir örneği olan bildiride, güya Fransız ordusu Memlûk Beyleri’nin nüfuzunu sona erdirmek maksadıyla gelmişti. Fransızlar güya halis müslüman ve İslâm padişahının halis dostu idiler. Güya ’ın evladı ve ortağı bulunmadığına inanıyarlardı. Hristiyanlığın teslis akidesine ters düşen bu son ifade, müslümanların dini hislerini istismar yolunda, ne derece yalana baş vurulduğunu göstermekteydi.[/SIZE] [SIZE=3] Kimdi bu Fransızların iki yüzlü ve sinsi politikasının son mimarı Napolyon?[/SIZE] [SIZE=3] İhtiras ve Kurnazlık[/SIZE] [SIZE=3] Fransa’nın genç yaşta general olan bu ihtilalci subayı, aslen İtalyan’dı. 24 yaşında yüzbaşılıktan generalliğe yükselmişti. 27 yaşında orgeneral rütbesiyle Alman ordularını yenince şöhreti dünyaya yayıldı.[/SIZE] [SIZE=3] Avrupa’nın Sezar’dan sonra yetiştirdiği en büyük komutanı olarak kabul edilen Napolyon, “dünya imparatorluğunu merkezi” dediği İstanbul’a gelerek Osmanlı ordusunda görev almak istemiş, fakat bu arzusuna kavuşamamıştı. Bu amaç için pasaportu bile hazırlanan Napolyon, kardeşi Josef’e, “istersem hükümet beni Osmanlı’ya iyi bir maaş ve parlak bir sefir rütbesiyle göndermeye hazır. Orada büyük Osmanlı’nın topçularını düzenlemek benim görevim olabilir.” diye yazmıştı.[/SIZE] [SIZE=3] Bu ilginin altında yatan, tabii ki öncelikle Fransız çıkarlarıydı. Akdeniz ve Ortadoğu’da İngiltere ve Rusya’nın güçlenmesini önlemek, bilhassa Mısır üzerinden Hindistan sularında stratejik üstünlüğünü artırmak isteyen İngilizler’e engel olmak. Böylece Fransa’nın ekonomik, siyasi ve askeri çıkarları korunacaktı.[/SIZE] [SIZE=3] Fransa’nın gözü Mısır’da idi. Fransız hükümetleri Ortadoğu’ya hakimiyetin Mısır’da kurulacak bir koloni ile gerçekleşeceğinin farkında olarak, uygun ortam kolluyorlardı. Osmanlı yönetiminde görülen bozukluklar, idarenin Mısır halkını ve Memlûk beylerini küstürmeleri bu fırsatı doğurmuş gibiydi.[/SIZE] [SIZE=3] Devrin padişahı III. Selim, Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordu kurmakla meşguldü. Bu yeni ordu Avrupa’dan getirilen askeri uzmanlara kurduruluyordu. Padişah Avrupa’daki bazı yenilikleri ülkesine taşımak istiyordu. Islahat Lâyihaları olarak anılan yenileşme raporları da hazırlatmıştı. Fakat bu raporları hazırlayan devlet adamları toplumda ve kurumlarda tam anlamıyla incelemeler yapmadan, toplumun ve devletin gerçekleriyle örtüşmeyen raporlarla sadece göz boyuyorlardı. Osmanlı, kendisini tarihe gömmek isteyen Batı’dan batılı reçeteler ithal ederek sosyal ve toplumsal yaralarına çareler aramaya başlamıştı.[/SIZE] [SIZE=3] 19 Mayıs 1798’de Tolon limanından ayrılan Fransız donanmasının hedefi son derece gizli tutulmuştu. Osmanlı idaresi Fransız donanmasının bu ani hareketi karşısında Mora, Girit ve Kıbrıs’ı tahkim etti. Mısır hiç akla gelmeyen hedefti. Ne zaman ki 450 parçalık donanmayla 60 bin kişilik Fransız ordusu İskenderiye önlerinde göründü, gerçek o vakit anlaşıldı. Ama iş işten geçmişti.[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon Mısır topraklarına ayak bastığında siyasi kurnazlığını göstererek, Türkleri hedef almadan, İstanbul yönetimine kırgın ve hatta kafa tutan Memlûk Beyleri’ne yöneldi. Böl-parçala-yut taktiği uyguluyordu. Önce İskenderiye sonra Kahire’yi ele geçirdi. Kurduğu sivil yönetim, iyi hükümetin bir örneğini oluşturuyordu. Mısır’da yüzyıllardan beri bu kadar iyi yönetim görülmüş değildi. Savaşa rağmen, sulama projelerine başlandı, yeni değirmenler, hastahaneler yapıldı, piyasalarda durum düzeldi ve vergi toplanması iyileştirildi. İyi niyetli bir padişahın İstanbul’dan yararlı görebileceği her reform, Kahire Fatihi’nin imzasını taşıyan emirlerde uygulanıyordu.[/SIZE] [SIZE=3] Minareleri bayrak direği diye kullanma saygısızlığı dışında, Napolyon dindar müslümanları memnun etmek için her türlü çabayı gösteriyordu. Ulema’ya İslâm öğretilerine büyük saygı duyduğunu söyledi, kendisinin de din değiştirmeğe istekli olabileceğini ima ediyordu. Fransızlar’ın girdiği her köy ve kasabaya Arapça olarak özgürlüğe kavuşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bildiriler asılıyordu.[/SIZE] [SIZE=3] Maskenin Altındaki Yüz[/SIZE] [SIZE=3] İstanbul, Memlûk Beyleri’nin haddinin bildirilmesine memnun olmakla beraber olayları kaygıyla izliyordu. Kafasına “Doğunun İmparatoru” olma hedefini koymuş bu genç subayın ihtiraslarının önü kesilmeliydi.[/SIZE] [SIZE=3] Mısır harekatını başlattığında Piramitler’in önünde mağrur bir eda ile askerine “Burada dörtbin yıllık tarih sizi seyrediyor.” diye hitap eden, Avrupa’nın en büyük birleşik kuvvetlerini birkaç saatte bozan kumandan Mısır’a ilk ayak bastığı günlerde izlediği hoşgörü politikasını bırakarak asıl yüzünü ortaya çıkartıp, Gazze’ye oradan da Filistin’e doğru ilerlemeye başladı. Yafa’yı ele geçiren Napolyon, şehirdeki on bin kadar asker ve sivili kılıçtan geçirdi. Amacı bu hareketiyle Filistin, Lübnan ve Suriye üzerinde tesir kan ve şiddetle psikolojik bir tesir oluşturmak ve kısa zamanda bu topraklara hakim olmaktı. Ama tam tersi bir durum doğdu. Akıttığı kan Napolyon’un sağlamış olduğu kısa süreli olumlu izleri bir anda sildi.[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon 19 martta, Filistin’in kuzeyinde çok stratejik bir konumu olan Akka Kalesi önüne geldi.[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon’un Akka muhasarası 18 Mart Pazartesi günü başladı. Filistin’in kuzeyinde küçük bir liman olan Akka, padişah tarafından vezirlik rütbesi de verilmiş olan Cezzar Ahmed Paşa adlı yetmişlik bir komutan tarafından müdafaa edilmektedir ve bu ihtiyar vezir, hayatının elli yılından fazlasını savaş meydanlarında geçirmiştir.[/SIZE] [SIZE=3] Bir İhtiyarla Savaşmak[/SIZE] [SIZE=3] Mısır ve Filistin’i kolaylıkla zapteden Napolyon, Akka Kalesi’nin de bir-iki gün içinde düşeceğini hayal etmiş ve Cezzar Ahmed Paşa’ya şu mektubu yazmıştı:[/SIZE] [SIZE=3] “İşte kalenin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almak bana birşey kazandırmaz. Seninle savaşmak istemiyorum. Benimle dost ol ve kaleyi teslim et!..”[/SIZE] [SIZE=3] Cezzar Ahmed Paşa’nın bu mektuba verdiği cevap şudur:[/SIZE] [SIZE=3] “Hamdolsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor. Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de, küffar ile cenklerde geçiririz!”[/SIZE] [SIZE=3] Ünlü Fransız generali Paşa’nın bu cevabını okuyunca etrafındakilere: “Anlaşıldı, bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü heba edecek ama merak etmeyin, iki gün sonra şehrin ortasındayız.” demiş ve bu hayal ile 19 mart günü savaş başlamıştır.[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon’un Akka muhasarası tam altmışdört gün devam eder. Her gün biraz daha artan baskı hiç bir netice vermez, Fransızlar’ın her hücumu püskürtülür ve ağır kayıplar verdirilir.[/SIZE] [SIZE=3] Yenilmez ünvanı taşıyan Napolyon, kale müdafilerinin akıllara durgunluk veren kahramanlığı karşısında şaşırıp kalmıştır. İki gün içinde şehrin ortasında olacağı hayaliyle saldırıya girişen mağrur general, ummadığı bu durum karşısında yeni bir arayışla yüksek rütbeli bir subayını kaleye gönderir ve direnmenin netice vermeyeceğini, şehir teslim edilirse Paşa’nın ordusu ve ağırlıklarıyla beraber istediği yere gitmesine güya müsaade edeceğini bildirir. Ama Cezzar Ahmed Paşa’dan aldığı cevap şudur:[/SIZE] [SIZE=3] “Devlet bizi bu kaleyi teslim etmek için vezir yapmadı. Ben Cezzar Ahmed Paşa, şehitlik mertebesine ulaşmadan bir karış toprak vermem!..”[/SIZE] [SIZE=3] Paşa’nın bu cevabı Napolyon’u çileden çıkarır. Yaptığı yeni planlarla topçularına gece-gündüz Akka Kalesi’ni dövdürür. Ne var ki, açılan gediklerden şehre girebilenler Osmanlı süngüsü ile yok edilirler. Bu müthiş hezimetle “kader beni bir ihtiyarın oyuncağı yaptı!” diye avaz avaz haykıran yenilmez ünvanlı Napolyon, gece bile meşaleler ışığında Akka’ya hücum eder. Cezzar Ahmed Paşa ise, askerlerinin başında bir delikanlı gibi kılıç sallamakta ve saldırganlara göz açtırmamaktadır.[/SIZE] [SIZE=3] Akka kuşatmasında ordusunun yarısını kaybeden Napolyon, nihayet 21 Mayıs’ta geri çekilmeye karar verir ve ağırlıklarını kumlara gömüp, Kahire’ye geri döner.[/SIZE] [SIZE=3] Hayalden Kabusa[/SIZE] [SIZE=3] Cezzar Ahmed Paşa’nın karşısında hayatının ilk yenilgisini yaşayan Napolyon o acıyla Kahire’ye doğru çekilirken, işgal altında tuttuğu Mısır’da da işler umduğu gibi gitmemektedir. Mısır halkının gösterdiği infialle otoritesi sarsılmaya başlayınca, ağız değiştirerek gerçek yüzünü orada da göstermeye başlamıştır. İlk geldiğinde Osmanlı idaresine muhalif Memlûk Beyleri için söylediği sözleri Osmanlılar için de söylemeye başlar ve halkı ayaklanmaya teşvik etmeye çalışır. Fakat Mısır’ın perişanlığından Osmanlılar’ı sorumlu tutmaya çalışan bu propagandalar için artık çok geçtir. Padişah’ın “kâfir vahşilere” karşı ilan ettiği cihad fermanı etkisini gösterir. 21 Ekim günü Kahire’de büyük bir isyan patlak verir ve ikibin Fransız askeri öldürülür.[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon, 25 Temmuz 1799’de iki gemiyle gizlice Mısır’dan kaçarken, ordusunu Mısır’da bırakmış bir başkomutan olarak ve hayatını en büyük dersini Osmanlı’dan almış olarak acılar içindedir.[/SIZE] [SIZE=3] Tarih, Napolyon Bonapart’ın şu sözünü kaydediyor:[/SIZE] [SIZE=3] “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!..”[/SIZE] [SIZE=3] Napolyon bir daha Osmanlılar’a karşı savaşmadı. Padişah III. Selim ise bu savaştan sonra Fransızlar’a karşı dirayetli politikalar geliştirmeye çalıştı ise de, artık saraya kadar giren batıcılık hastalığı ile bu siyasetini sürdüremedi. 1802’de Fransızlarla dostluk anlaşmaları yenilendi. İşin daha da garibi, Napolyon yazdığı mektuplarla Osmanlı politikalarında belirleyici olmaya çalıştı. Bir mektubunda özetle şöyle diyordu:[/SIZE] [SIZE=3] “Büyük Osmanlı soyundan gelen, dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin başında bulunan siz, devleti şahsen yönetmiyor musunuz? Ruslar’ın size emir vermesine nasıl izin veriyorsunuz? Kendi çıkarlarınızı gözünüz görmüyor mu? Harekete geç ve seni destekleyenleri harekete geçir Selim!.. ”[/SIZE] [SIZE=3] Osmanlı’nın kurtlar sofrası olan emperyalist politikalar karşısındaki konumuna ışık tutan bu ilişkiler, Devlet-i Aliye’nin çöküşünün de ipuçlarını vermiyor mu? Güçsüz ve ufuksuz politikalar, parlak zaferleri arkasına alsa da sonuçta hezimetle noktalanıyor.[/SIZE] [SIZE=3] Dün böyleydi, bugün ondan farklı değil.[/SIZE] [/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
İslam ve Osmanlı Tarihi
Osmanlı Tarihi
Akka zaferi
Üst
Alt