Ahlak nedir?

ihvan

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
14 Şubat 2015
Mesajlar
1,512
Tepkime puanı
10
Ahlak nedir?

AHLÂK
İnsanların toplum içerisindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek gayesiyle ortaya konulan hükümlere ahlâk denilir. Dünyadaki bütün sistemlerin ve rejimlerin temelinde, ferdî ve toplumsal ahlâk anlayışını görmek mümkündür. Ahlâk kuralları, herhangi bir insanın toplumun diğer ferdlerine karşı vazifelerini gündeme getirir. Tarih boyunca; üzerinde en çok durulan konulardan birisi de ahlâk felsefesidir. Şimdi "ahlâk nedir?" sualine cevap arayalım.

Ahlâk kelimesi Arapça olup, huy mânâsına gelen hulk (veya hulûk) kelimesinin çoğuludur. Hulk; din, tabiat ve seciye mânâlarına gelir. Nefs diye adlandırılan manevî ve bâtınî özellikleri de ifade eder. ı Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de, Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben: "Şüphesiz ki sen, yüce bir ahlâk (hulûkul aziym) üzere bulunmaktasın."2 hükmü beyan buyurulmuştur.

Ahlâkın çeşitli tarifleri vardır. İslâm âlimleri arasında yaygın olan tarifi şudur: "Ahlâk nefiste yerleşen bir melekedir ki, fiil ve davranışlar fikri bir zorlamaya ihtiyaç olmadan, bu meleke sayesinde kolaylıkla ortaya çıkar."3 Ahmet Rıfat; tarifte geçen "nefıste yerleşen meleke" kısmını izah ederken: "Kâtibin birşey yazarken harf harf düşünmediği, saz çalan kimsenin çaldığı sazın ahengini nağme nağme düşünmediği gibi, ahlâki fıilin de, kendiliğinden meydana gelmesi icab eder."4 demiştir. Dolayısıyla ahlâkın mühim bir özelliği, insan tabiatına iyice yerleşmiş olmasıdır.

İslâmî ahlâkın temelinde vahiy vardır. Kur'ân-ı Kerim'deki her emir ve nehiy, bir vazifeyi gündeme getirir. Dolayısıyla İslâmî ahlâkı bir "vazife ahlâkı" olarak nitelemek mümkündür. Bunun dışında bütün fiillerin, salih bir niyet ve ihlasla edâ edilmesi esastır. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Muhakkak ki, ameller niyetlere göredir."5 buyurduğu bilinmektedir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman, İslâm ahlâkının diğer bir unsurun da niyet ve ihlâs olduğu kavranır.

İslâm dinindeki iman ve ibadet esaslarıyla ahlâki emirleri, kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav)'in nasıl bir ahlâka sahip olduğunu soran Hz. Urve b. Hişam a, Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle cevap vermiştir: "Resûl-i Ekrem (sav)'in ahlâkı Kur'ân'dan ibaretti."6

İnsanların toplum içerisindeki davranışları ve birbirleriyle münasebetleri hususunda, muhtaç olduğu ilimleri öğrenmeleri "farz-ı ayn" hükmündedir. İbn-i Abidin: "Kulun dinini icrâsı , Allah için amelinin ihlâsı ve kullan ile muaşereti hususunda muhtaç olduğu ilmi öğrenmesi İslâm'ın farzlarındandır."7 diyerek, buna işaret etmiştir. Tahkiki mânâda iman etmiş olan bir mü'min, gerek Allahû Teâla (cc)'nın hukukuna, gerek insanların hukukuna, hassasiyetle riayet eder. Resûl-i Ekrem (sav): "Mü'minlerin iman yönünden en mükemmel olanı ahlâkı en güzel olanıdır."8 buyurmuştur. İman ile ahlâkı birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Ahlâk ile birlikte ele alınması gereken bir kavram da edebdir. Edeb lafzı, edb kelimesinin ismidir. Edb ise, insanlar. ziyafete davet etmek mânâsınadır. Bu itibarla edeb, insanların davet olunduğu bütün hayır, fazilet ve mekârim-i ahlâkı içine alır. Seyyid Şerif Cürcani: "Edeb ma'ruftan ibarettir. İnsanı her türlü hata ve fenalıktan koruyan bir melekedir."9 tarifini esas almıştır. Kamus mütercimi Asım Efendi ise, edeb maddesinde şunları zikreder. Edeb; nezâket, incelik ve usluluktur. İnsanlara karşı sözü ve hareketi ile yumuşak bir muamele ve güzel bir tavır üzere olmaktır. Bütün hatalı davranışlardan kendisiyle korunulan şeyleri bilmektir. Kişinin benliğinde (tabiatında, seciyesinde) yerleşmiş bir meleke olup; ona sahip olanları, kötülenmeyi ve ayıplanmayı gerektirecek şeylerden korur. Âriflerin deyimi ile edeb `Dinin tesbit ve tayin ettiği ahlâkî sınırları korumak ve saygı gösterilmesi gereken yola girmektir.' Bu ise insanın gönlünde yer etmiş olan güzel ahlâktan ibarettir. İnsanı hakka götüren yolların hepsi edebtir. Fıkıh âlimlerine göre; Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetine dayanan hareketler mânâsına gelir."

Şair Mevlâna Celâleddün-i Rûmi: "İnsanın edebten nasibi yoksa, o insan değildir. İnsanla hayvanı birbirinden ayıran en bâriz fark edebtir. Kur'ân-ı Kerim'i iyice tetkik edersen, bütün âyetlerin mânâsının edeb olduğunrı görürsün" diyerek, edebin önemini veciz bir şekilde ortaya koymuştur.

İnsanların toplum içerisindeki davranışlarını ve birbirleriyle münasebetlerini düzenlemek gayesiyle konulan hükümleri, tekrar gözden geçirmeliyiz!.. Bu hükümleri kim ve hangi yetkiye dayanarak koymuştur? Eğer tâgûtî güçlerin koyduğu veya çevre kültürünün getirdiği hükümlere göre insanlarla ilişkilerimizi düzenliyorsak, bu düpedüz ahlâksızlık ve edepsizliktir. İslâm dininin tesbit ve tayin ettiği ahlâki hükümlere göre ilişkilerimizi sürdürüyorsak, ruhlar âleminde verdiğimiz misak'a sadakat gösteriyoruz demektir. Gerek nefsimize, gerek ailemize ve gerek içinde yaşadığımız cemiyete karşı olan vazifelerimizi, İslâm'ın tayin ettiği ölçülere göre edâ etmek borcundayız. İnsanların hevâ ve heveslerinden kaynaklanan ahlâk anlayışı, başlı-başına bir faciadır ve sürekli değişir. Bu incelik asla unutulmamalıdır.

KAYNAKLAR

(1) İbn-i Manzur, Lisanû'l Arabi, Beyrut: 1355 c. XI, sh: 374 ("Hulûk" maddesi)

(2) Kalem Sûresi: 4.

(3) Kâtip Çelebi, Keşfu'z-Zunûn, İst. 1947, c. 1, sh. 35. Ayrıca Seyyid Şerif Cürcani, et-Tarifat, İst. ty. Kaynak Yay., sh.101

(4) Ahmed Rifat, Tasvir-i Ahlâk (Ahlâk Sözlüğü) İst. ty. Tercüman 1001 Temel Eser, sh.129.

(5) Sahih-i Buhari, İst.1401, K. İman: 41 c. I, sh.19.

(6) Sahih-i Müslim, İst. 1401, Çağrı Yay., c. 1 sh. 512-513 K.Selâit'il Müsafirin:18, Had. No:139 (746).

(7) İbn-i Abidin, Reddü'l-Muhtar, İst. 1982, Şamil Yay., c. I, sh. 40

(8) Sünen-i Ebû Davud, İst. 1401, Çağrı Yay., K. Sünne:14.

(9) Seyyid Şerif Cürcani, a.g.e., sh.15.


Yusuf KERİMOĞLU
 

S@nem

Kurallara Uymadı
Üyemiz
Katılım
2 Mart 2015
Mesajlar
89
Tepkime puanı
0
İnsanların çoğu iyidir, sadece çok az bir kısmı kötüdür. Bu durum ahlakın, insan doğasında hali hazırda varolan bir erdem olduğu sonucuna ulaşmamızı sağlar.

Çünkü insanların doğruya ulaşma istekleri -ki doğru-yanlış kavramları da etik felsefe ile doğrudan ilişkilidir- onları bilinçli ya da bilinçsiz farketmez ahlaki kurallar çerçevesinde davranmaya yöneltir.

Ahlakın kökeni sanılanların aksine bilinçtir. Bilinç, doğru ve yanlışı ayırt etmek için başvurduğumuz bir sorgulama mekanizmasıdır. Doğru ve yanlışı ayırt edemeyenler ya akıl hastasıdırlar ya da ahlaksız... Üçüncü bir ihtimal yoktur...

Geçenlerde Japon bir mühendis, yaptığı köprünün halatları koptuğu için intihar etti. Bizim ülkemizde de mühendislik hatası sebebiyle ufak bir sallantıda binalar yıkılıp insanlar ölünce binayı dikenler, acaba nasıl aklanırım'ın derdine düşerler... Böylesine ahlaksız insanlar ancak bizim gibi 3. dünya ülkelerinden çıkar! Ağızlarından da ahlak sakızı hiç eksik olmaz, çünkü bu soytarılar ahlak kalpazanlığından ekmek yerler, rant elde ederler...
 

ihvan

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
14 Şubat 2015
Mesajlar
1,512
Tepkime puanı
10
İnsanların çoğu iyidir, sadece çok az bir kısmı kötüdür. Bu durum ahlakın, insan doğasında hali hazırda varolan bir erdem olduğu sonucuna ulaşmamızı sağlar.

Çünkü insanların doğruya ulaşma istekleri -ki doğru-yanlış kavramları da etik felsefe ile doğrudan ilişkilidir- onları bilinçli ya da bilinçsiz farketmez ahlaki kurallar çerçevesinde davranmaya yöneltir.

Ahlakın kökeni sanılanların aksine bilinçtir. Bilinç, doğru ve yanlışı ayırt etmek için başvurduğumuz bir sorgulama mekanizmasıdır. Doğru ve yanlışı ayırt edemeyenler ya akıl hastasıdırlar ya da ahlaksız... Üçüncü bir ihtimal yoktur...

Geçenlerde Japon bir mühendis, yaptığı köprünün halatları koptuğu için intihar etti. Bizim ülkemizde de mühendislik hatası sebebiyle ufak bir sallantıda binalar yıkılıp insanlar ölünce binayı dikenler, acaba nasıl aklanırım'ın derdine düşerler... Böylesine ahlaksız insanlar ancak bizim gibi 3. dünya ülkelerinden çıkar! Ağızlarından da ahlak sakızı hiç eksik olmaz, çünkü bu soytarılar ahlak kalpazanlığından ekmek yerler, rant elde ederler...

İfade ettikleriniz isabetlidir. Lakin, iman edenler meseleye sadece "akıl" eksenli değil bir de "vahiy" eksenli bakmak durumundadırlar. Yani, elbet akıl tek başına güzeli ortaya koysa da o güzel vahy'in de güzel gördüğü olacaktır.
Lakin, şu da bir gerçektir:
Allah'ın varlığını ve birliğini kabullenmek, gönderdiği Peygamber'e itaat etmek ve O'na vahyedilen Kitab'ı tasdik edip Kitab'ın emir ve yasaklarına göre hayatı tanzim etmek de "ahlaki" bir durumu ifade eder.
İman edenler imani açıdan ahlaklıdırlar, iman etmeyenler de "iman" anlamında ahlaksızdırlar, lakin, bizler iman ile alakalı ahlaksızlıkları yargılayamayız bu yargılama sadece Allah'ındır. Bunu da kabul ederiz.
İfade ettiğiniz gibi, kişiler iman etmese de, insanlar, ahlaklı olanlar ahlaksız olanlar şeklinde değerlendirilirler.
İman edenler ahlaklı olmak zorundadır...!!! Çünkü bu "hal" onların olmazsa olmazıdır.
Eğer, Türkiye'mizde ifade ettiğiniz anlamda ahlaki bir zaafiyet varsa, bunun müsebbibi İslam değildir, müslümanlar da değildir, Kur'an ve vahiy de değildir...
Bunu da anladınız değil mi?
Çünkü 1923'le beraber tek düşman kılınan şey İslam ve O'na inanan ve iman eden müslüman erkek ve kadınlardır...
Dolayısıyla, bugün ahlaksız olup da ahlak kalpazanlığı yapanların hemen hemen tamamı, imandan ve İslam'dan soyutlanmış, modern hukukun, modern bilimin, modern insanın sempatizanları olmuştur.

:) :) :)

Değil mi efendim..?

Aklı, moderniteyi, bilimi, ilimi, modern hukuku "vahiysiz" bir şekilde putlaştıranların tamamı 1923'ten bu yana, İslam'la ve O'nun değerleriyle uğraşmışlar bütün mücedelelerini buna hasretmişlerdir.
Ahlaksız, pespaye, zalim bir toplum olsun önemli değildi, ama imanlı, ahlaklı, hayalı ve edepli bir toplum olmasındı, inanç, mefkure ve ideal buydu.

Tükürüyorsun haklısın ama putlaştırdığın moderniteye de tükürüyorsun haberlisin değil mi..?
Ki tükürdüklerinin tamamı da senin dostların ve arkadaşların ve de yarenlerin...

NOT

Bu değerlendirmemi Türkiye topraklarındaki hakim nüfuzu baz alarak yapıyorum. Malumlarınız bizlere öğretildiğine göre, hakim nüfuz 100'de 99'u müslümandır. Dolayısıyla, bu toplumu Yaratan'sız, Kur'an'sız, İslam'sız ve Peygamber'siz düşünemezsiniz.
 

ihvan

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
14 Şubat 2015
Mesajlar
1,512
Tepkime puanı
10
Aslında konu konuyu açıyor. Yaşadığımız topraklarda verilen mücadele İslam'ın sindirilmesidir.
Moderniteye, modern hukuka, vahiysiz akla ve bilimi keşfeden(!) modern insana iman edenlerin tamamı neredeyse ahlaksızdır Sanem'in ifadesine göre. Kendileri ahlaksız oldukları gibi toplumu da ahlaksız bırakmışlardır. Bundan dolayı da, yapılan iş ve ameliye, ilmin ve bilimin kaide ve kurallarına göre yapılmamış; çok da tındı, yeter ki cami merkezli, İslam ahlakı merkezli insanlar yetişmesindi.
Dedikleri de oldu yetişmedi, zararı kendileri çektikleri halde ve zarar da kendi elleri sebebiyle olduğu halde bir de utanmadan ve sıkılmadan müslümanlara çamur atmazlar mı?
Be hey şaşkınlar ve moderniteye iman edenler, okullarda müfredat içersine dahil edilmeye çalışılan, Kur'an, İslam, Din, Siyer ve Ahlak derslerine karşı çıkanlar da sizler değil misiniz?
Mesela İstanbul'a dünyanın en büyük havaalanı yapılıyor.
Avrupa'nın tamamı, Amerika ve diğer modern ülkeler havaalanına karşılar.
Bunların karşı olmaları onların bir anlamda "AHLAK"ındandır ve doğaldır! Saygı da duymak gerekir.
Lakin yaşadığımız topraklarda hayatlarını idame ettiren ve İslam Hukuku'na da savaş açan modernitenin aşıklarına ne oluyor da havaalanına karşı çıkıyorlar?
İşte bu karşı çıkış da onların "AHLAKSIZ" oluşlarının bir tezahürüdür, ki bunu da anlamak mümkün değildir.

Netice:

İslam'ı kuşananlar "ahlak"ı da kuşanmak zorundadırlar. Ahlak'ı müslümandan sıyırmak onun ölümüdür..!
 

Zümrüdü Anka

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
4 Aralık 2014
Mesajlar
402
Tepkime puanı
26
Ne yapsak boş herkes nasibince idrak eder.
 

S@nem

Kurallara Uymadı
Üyemiz
Katılım
2 Mart 2015
Mesajlar
89
Tepkime puanı
0
Nereden başlayacağımı bilemedim.
Başlarsam burası bilmem ne forum değil diye uyarı geleceği aşikar...
Malum, buluttan nem kapan bir forum ahalisi var... :)
Sadece şunu söyleyeyim; bilim temelli felsefe, etik anlayışı dışında saygı duymayı gerektirecek ahlak otoritesi tanımıyorum. Tıpkı Cumhuriyeti kuran, Cumhuriyetin değerlerinin farkında olanların düşündükleri gibi...
 

ihvan

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
14 Şubat 2015
Mesajlar
1,512
Tepkime puanı
10
Nereden başlayacağımı bilemedim.
Başlarsam burası bilmem ne forum değil diye uyarı geleceği aşikar...
Malum, buluttan nem kapan bir forum ahalisi var... :)
Sadece şunu söyleyeyim; bilim temelli felsefe, etik anlayışı dışında saygı duymayı gerektirecek ahlak otoritesi tanımıyorum. Tıpkı Cumhuriyeti kuran, Cumhuriyetin değerlerinin farkında olanların düşündükleri gibi...

Yoo, gayet isabetlisin! Olması gereken de o zaten!
Cumhuriyeti kuranlar, cumhuriyetin farkındaydılar zaten, işte o "farkında olanların", insanlarına arzettiği ahlak'a küfreden de sensin, bu ne maskalarlık anlayamadım.

Ben de kendimi ifade edeyim:

Kur'an ve Sünnet'in olur vermediği hiçbir ahlaki otoriteyi tanımıyorum..!!!

Aynen ben de sizler gibi çok nazik yazmaya çalışıyorum, şikayet ettiğiniz bağlamda konuşacak tek bir sözünüz yoktur sizin, ki çok şeyler yazardım diyorsunuz!!!

İslam ahlakına meydan okuyan ve "bilim temelli feksefe ve etik anlayışına" iman edenler öldüklerinde nereye uğruyorlar..?

Daha bunu halledemediniz, gelmiş bize meydan okuyorsun..!!!

Bilim ahlakını otoriter kılanın, o otoriteye savaş açmış "beytullah"ta ne işi vardır..!!!

Ölülerinizi bile meydan okuduklarınıza kaldırıyorsunuz..!!!

Hiç teeddüp etmiyorsunuz değil mi..!!??

NOT

Görüşüne saygı duyarım. Kesinlikle. Buna zerre kadar bir şey demem. İtaat ederim. Zalimlik yapmam, asla!

Ama "bilim temelli felsefe ve etik anlayışı"na iman edenlerin rezaletini, pisliğini ve pespayeliğini, tertemiz müslümanlara havale edersen, o zaman duramam! Bunu da bilmiş olasın!
 
Üst Alt