- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Ölüm herkes için mukadder, ölümden kaçış ve kurtuluş yok; herkes ölümü tadacağını ve bir gün mutlaka öleceğini biliyor. Ama ölümle her şey bitmiyor. Ölümden sonra ne olacağını da insan merak ediyor ve bilmek istiyor. Acaba ölümden sonra da hayat devam edecek midir, yoksa ölümle her şey bitecek ve insan yok olup gidecek midir? Ölümle yok olup gitmekten hoşlanmayan, ebedilik duygusu ve arzusu ile yaratılmış olan insanoğlu, ölümden sonra da hayatının devam etmesini istiyor. İşte bu noktada ahiret hayatının varlığı gündeme geliyor. Bazıları ahiret hayatının ölümden sonra hemen değil de ebedi hayat için mahşerdeki diriliş ile başlayarak sonsuz devam edeceğini belirtmişlerdir. Bu anlayışa göre ölümle mahşerdeki diriliş arasında insanın kalacağı yer olan kabir ve berzah âlemi, ahiretten ve dünyadan ayrı bir âlem olarak düşünülmektedir. “İki şey arasındaki engel, hâil ve ayırıcı hudut” gibi manalara gelen “berzah” kelimesinin lügat manası bu izaha uygun düşmektedir.
Peygamberimiz bir hadislerinde kabir hayatını “ahiret duraklarının ilki”1 olarak nitelendirdiği ve ölümden sonra insan dünyayı terk edip ahirete yöneldiği için biz kabir hayatını ahirete dahil etmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Ölümü müteakip çoğunlukla ceset bozulduğu ve aslı olan toprağa dönüştüğü için ölümden sonraki ahval ruhun ölmezliği ve bekâsıyla izah edilir. Nitekim ruhun bedenden ayrı bir varlığı olduğunu kabul edenler, onun bedenin yok oluşundan sonra da yaşayacağını kabul etmişler; ruha cesetten ayrı bir varlık tanımayanlar ise onu genelde cesetle birlikte öldürmüşlerdir. Birincilere göre ölümden sonraki ahvali izah mümkün olurken, ikinciler bunu imkânsız görmektedirler.
Kabir hayatı da dâhil, ölümden sonraki ahvalin tümü gayba ait meselelerdendir. Akıl ve duyularla bilgi edinme ve hüküm verme imkânı olmayan bu gibi konularda ancak Allah ve Peygamberinin haber vermesiyle yani Kitap ve Sünnet'le bilgi sahibi olunabilir. Hatta bazen onlar tarafından haber verilenlerin de mahiyet ve keyfiyetini tam olarak anlama imkânına sahip olamayabiliriz. Böyle zamanlarda aklın görevi, verilen haberin doğru olup olmadığını araştırmak, doğru ise olduğu gibi inanmak, kabul etmektir.
Ahiretin ilk durağı olan kabirde insan, sual, azap ve nimet olmak üzere üç durumla karşılaşır.
Peygamberimiz bir hadislerinde kabir hayatını “ahiret duraklarının ilki”1 olarak nitelendirdiği ve ölümden sonra insan dünyayı terk edip ahirete yöneldiği için biz kabir hayatını ahirete dahil etmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Ölümü müteakip çoğunlukla ceset bozulduğu ve aslı olan toprağa dönüştüğü için ölümden sonraki ahval ruhun ölmezliği ve bekâsıyla izah edilir. Nitekim ruhun bedenden ayrı bir varlığı olduğunu kabul edenler, onun bedenin yok oluşundan sonra da yaşayacağını kabul etmişler; ruha cesetten ayrı bir varlık tanımayanlar ise onu genelde cesetle birlikte öldürmüşlerdir. Birincilere göre ölümden sonraki ahvali izah mümkün olurken, ikinciler bunu imkânsız görmektedirler.
Kabir hayatı da dâhil, ölümden sonraki ahvalin tümü gayba ait meselelerdendir. Akıl ve duyularla bilgi edinme ve hüküm verme imkânı olmayan bu gibi konularda ancak Allah ve Peygamberinin haber vermesiyle yani Kitap ve Sünnet'le bilgi sahibi olunabilir. Hatta bazen onlar tarafından haber verilenlerin de mahiyet ve keyfiyetini tam olarak anlama imkânına sahip olamayabiliriz. Böyle zamanlarda aklın görevi, verilen haberin doğru olup olmadığını araştırmak, doğru ise olduğu gibi inanmak, kabul etmektir.
Ahiretin ilk durağı olan kabirde insan, sual, azap ve nimet olmak üzere üç durumla karşılaşır.
S.Toprak